Ana SayfaGüncel YazılarSol Hareketi Sarsan Kaypakkaya

Sol Hareketi Sarsan Kaypakkaya

İbrahim Kaypakkaya, ölümünün ardından okunan yazılarıyla, Türkiye sol hareketinin devrimci olan ya da devrimciliğe meyilli olan bütün kesimlerini gerçek bir ideolojik-politik sarsıntıya uğrattı. Kaypakkaya’nın manivelası Türkiye sol hareketinin toplam varlığının merkezini sola doğru kanırtarak kaydırdı. Kaypakkaya ile hiçbir ilgileri olmasa, hatta ondan çok rahatsız da olsalar, bütün sol akımlar, onun görüşleri sonucu bir etki sarmalına girdi ve ‒sola ya da sağa doğru‒ yer değiştirdi. Sol hareket, böylece, ‘71 devrimciliği’ ile temel bir sıçrama yaptıktan sonra, neredeyse eş zamanlı bir müdahaleyle temel nitelikte bir ideo-politik etkiye maruz kalmış oldu. Tamamen Kaypakkaya’ya ait olan ideo-politik etkinin, Türkiye’de ‘genel bir varlık olarak Marksizm’den ‘özgül bir varlık olarak Marksizm’e geçiş olduğunu ileri sürüyoruz. Marksizm artık ülkenin özgül nitelikleri içinde bir etmendi.

Kaypakkaya, teorik-politik eseriyle Türkiye sol hareketini sarstı, sol hareketin eksenini değiştirdi ve sol harekette bir kutup oldu.

Fakat, ne yaptığının derin şekilde ayırdında olan Kaypakkaya, tezlerinin sonuçları bir yana, etkilerini bile yeterince göremeden öldü. Kaypakkaya’nın tezlerinin yarattığı etki ve sonuç, bu tezlerin öznesi için gerçekte müthiş bir olanaktı. Ama her olanak gibi, değerlendirecek öznelere gerek duyuyordu. Bu tezlerin, adlı adınca bir öznesi var mıydı? Bu soruya tok bir ‘evet’ yanıtı verilemez. Hatta sorunun katı gerçek yanıtı ‘hayır’ olmak durumundadır. Söz edilebilecek olan, ancak, Kaypakkaya’nın güçlü kalıtının izinde bir ‘öznemsi’nin varlığıydı.

Kaypakkaya’nın geride bıraktığı yoldaşları, onun görüşleri doğrultusunda odaklanmaya ‒ve ancak bundan sonra ilerlemeye‒ birçok bakımdan hazır değillerdi. Nitekim, henüz kendileri yeterince edinememiş ve özümsememişken, hapishanelerde ya da dışarıda solcu kesimler arasında teksir edilmiş broşürler halinde dolaşan bu parlak ve güçlü mirası ne yapacaklarını bilemediler. Yoldaşları, gösterdiği ufuk bir yana, Kaypakkaya’nın teşkil ettiği yapıta bakıp ürküyor, ürperiyordu.

Nitekim, bizzat yoldaşları üzerindeki etkisinin seyrini başka bir yerde ele almak üzere, Kaypakkaya’nın öteki devrimci akımlara nüfuzu üzerinde duracağız.

 

ibrahim kaypakkaya2

Devrimcilere nüfuz

Kaypakkaya’nın etkisinin derinliğini, bu etkiyi dolaysız olarak yaşayan iki devrimci örgüt ve bu örgütlerin civarında yer alan tanıkların anlatımından izleyeceğiz. Tanıkların biri Aydın Çubukçu’dur. Çubukçu, 1971’de yapılan bir “kamulaştırma” eyleminden dolayı hapisteydi. “Basın Yayın Komünü” adıyla çağrılan küçük bir devrimci gruba mensup olan Aydın Çubukçu, uzun yıllar kaldığı hapishanede, bir-iki yıl içinde THKO’ya (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) katıldı. Türkiye’de Marksizmle teorik olarak ilişkilenebilen nadir kimselerden olan Aydın Çubukçu, Kaypakkaya’yı ve etkisini şu sözlerle anlatıyor:

“İbrahim Kaypakkaya’nın çok farklı yani genel olarak sol içinde yer alan teorisyenlerden, yani Mihri Belli ya da Aydınlık geleneğinden gelen teorisyenlerden çok farklı değerlendirmeleri yayılmaya başladı. Bugünden bakınca o koşullarda ve o düşünsel hegemonya ortamında Kemalizm’in baskın olduğu düşünsel hegemonya ortamında Kaypakkaya’nın bu eleştirileri yazmış olması gerçekten şaşkınlık vericidir. Çok ileridir ve serttir. Hiçbir şekilde uzlaşmaya imkân vermeyen ve onun dışında kalanların kafasında temel bir ittifak argümanı olarak şekil bulmuş olan Kemalizm tanımını altüst eden, parçalayan ve sıfır işe yarar hale getiren, işe yaramaz hale getiren çözümlemeler yapmıştı. Bunlar bütün sol içinde tartışıldı. Yani sadece TKP(ML) / TİKKO geleneğinden gelen, onun izini süren, Kaypakkaya’nın örgütünü devam ettirmek isteyenler değil Dev-Yolcusu da, Kurtuluşçusu da, Halkın Kurtuluşçusu da herkes Kaypakkaya’nın tezlerini tartışmaya başladı. Bu öğretici olmuştur.”[1]

Aydın Çubukçu’ya göre, “[Kaypakkaya] Kemalizm konusunda son derece sert ve yine tamamen o güne kadar alışılmış tezleri altüst eden bir yaklaşım sergilemiştir. Milli Kurtuluş Savaşı hakkındaki tezleri eleştirmiş, önemli ölçüde göbek bağını koruyanların aksine, bütün alakasını kesmiştir. Artık solun genel yaklaşımıyla İbrahim’in yaklaşımı arasında hiçbir benzerlik kalmamıştır. Değme noktalarını yok etmiştir.”[2]

Bir başka tanık, baştan itibaren THKO’nun ileri gelenlerinden olan ve 1974’te hapisten çıktıktan sonra örgütlü yaşamı sürdürerek, önce THKO’nun ve ardından ‘70’lerin sonlarında TDKP’nin (Türkiye Devrimci Komünist Partisi) merkez komitesinde yer alan Gökalp Eren’dir. Eren’in anlatımıyla, 12 Mart sonrasında “Kaypakkaya’nın makaleleri birçokları tarafından çoğaltıldı ve kitlesel olarak dağıtıldı.[…] ‘Bak Kaypakkaya böyle diyor, şöyle diyor’ denilmeye başlanmıştı.”[3] Eren’e göre, “Kaypakkaya ne kadar boş da olsa o kadar pratik bir etkiye neden olmuştur ki cezaevinde olan THKO ve THKP-C sanıklarını Kaypakkaya’nın ‘sol’ çizgisi ciddi olarak etkilemiştir. Bulundukları cezaevlerinde etkilenmişler, bu etki ‘70’ler boyunca Türk sosyalist hareketinde ciddi ölçüde problem yaratma boyutuna ulaşmıştır.”[4]

THKP-C’nin (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi / Cephesi) lider kadrosundayken 1971’de tutuklanan ve ‘74’ten sonra, çıkardığı yayına atfen Halkın Yolu diye anılacak örgütün (THKP-C/ML) lideri olan Kamil Dede’nin[5] sözleriyle, “Türkiye’deki Kemalizm’e bakışı, diğer sol grupları önemli ölçüde Kaypakkaya’nın o görüşleri zehirlemiştir.”[6]

TDKP’nin merkezi yönetim kademesinde yer aldıktan sonra 1980’lerin ikinci yarısında ayrılarak sonradan TKİP’nin (Türkiye Komünist İşçi Partisi) kuruluşuna önderlik eden H. Fırat’ın ifadesiyle, “12 Mart öncesi Türkiye’sinde egemen olan Kemalizm hayranlığına ve Kürt sorunu karşısında milliyetçi eğilimlere saldırı konusunda ise, bu genç ve kararlı devrimci [Kaypakkaya], […] genel olarak Türkiye devrimci hareketine katkıda bulunmuştur.”[7]

Kaypakkaya nüfuzunu, dönemin bir başka örgütü TİİKP’nin (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi ya da yaygın adıyla Aydınlıkçılar) lideri Doğu Perinçek’in şu sözlerinde de görüyoruz: “70’lerden başlayarak bir Kemalist Devrim reddiyesi geldi. […] Kaypakkaya’nın fikirleri bir süre sonra THKP-C’ye, THKO’ya sıçradı ama Denizler ve Mahir Çayanlardan sonra…”[8]

Kaypakkaya’nın sol hareketin tarihindeki yerinin ne olduğuna ilişkin olarak çeşitli kesimlerden gelen bu değerlendirmelerin yeterli olacağını sanıyoruz.

Sol harekette, Kemalizm ve Kürt sorununa ilişkin belli belirsiz birtakım gelişmeler oluyordu. Ama bu gelişmelerin aşamasına ulaşması, yani Marksizm içinde ve Marksizmin kavramlarıyla ortaya konması ancak Kaypakkaya’nın müdahalesiyle mümkün olabildi. Kaypakkaya, sol hareketin o zamana kadar çeşitli şekillerde biriken dinamiklerini, önündeki engeli parçalayarak serbest bırakmıştır. Onun varlığı, 1970’lerin ikinci yarısı boyunca başta Kürt sorununda ortaya çıkan görüşlerin ve örgütlerin varlığına nesnel zemin sağlamıştır. Özellikle Kürt sorununda Kaypakkaya’nın yaklaşımının 1970’lerin ilerleyen yıllarında geride kalması söz konusudur, ancak bu bile, paradoksal olarak, Kaypakkaya’nın tarihsel müdahalesi sayesindedir.[9] Kemalizm adında simgelen büyük teorik, politik, ideolojik seddin Kaypakkaya tarafından ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilmiştir bu tarihsel seyir.[10]

Sol harekete ve devrimci sol harekete dönük genel etki yanında, Kaypakkaya, bazı örgütleri özel olarak etkilemiştir. Bunların solun devrimci kesimi içinde olması beklenmeliydi ve nitekim böyle olmuştur.

Hapishanede bulunan ve önemli kısmı 1974’teki af yasasıyla çıkan THKP-C’liler arasında ilk büyük ayrışmanın ideo-politik etmeni Kaypakkaya olacaktır. 1974’te ortaya çıkan ayrılıkla, Halkın Yolu olarak anılacak örgüt (THKP-C/ML) açık ve net bir şekilde Kaypakkaya’nın nüfuz alanında yer alacaktır. Kaypakkaya’nın örgütünde meydana gelen ayrışma sonrası Halkın Birliği adıyla anılacak kesimin, Halkın Yolu’nun Kaypakkaya’nın görüşlerinden “daha fazla etkilendi”ğini yazması bu gerçeğin anlatımının bir örneğidir.[11] Bunun yanı sıra, THKP-C’deki bölünmenin öteki örgütsel karşılıklarından biri olan Kurtuluş’un Kürt sorununa ilişkin ileri tutumunun da, Kaypakkaya’nın açtığı yolun nesnel etkisine bağlı olduğunu ileri süreceğiz.

Öteki devrimci örgüt THKO’nun sürdürücüleri de ‘74’te toparlanmaya başladıktan sonra 1975’te ikiye bölünecek ve büyük bir kesim Kaypakkaya’nın nüfuz alanına dahil olacaktır. Ayrılığın diğer tarafı Emeğin Birliği’nin (TKEP: Türkiye Komünist Emek Partisi) ‒Kaypakkaya’nın öznel nüfuz alanında olmamakla birlikte‒ özellikle Kürt sorunundaki ileri tutumunun Kaypakkaya’nın nesnel etkisi sonucu olduğunu söylemekte de beis yoktur.

Bu gelişmeler doğrultusunda, yayın organına atfen yaygın olarak Halkın Kurtuluşu adıyla anılacak THKO GMK (Geçici Merkez Komitesi) Kaypakkaya’nın ortaya koyduğu platformu veri kabul etti. Gökalp Eren, 1974’te hapisten çıktıktan sonra “THKO’nun üst kesimlerinin özellikle Kaypakkaya’nın baskısıyla” dönüşüme uğradığını söyler: “Biz de süratle eski CHP’nin faşist bir parti olduğu, onun dünyada faşizmin yıkılmasıyla birlikte çözüldüğü ve yerini ikinci bir gerici bir parti olan Demokrat Parti’ye bırakmak zorunda kaldığı gibi basit bir formülasyon yaptık. Fakat THKO’nun üst kesimleri özellikle Kaypakkaya’nın ‘baskısıyla’…”[12]

THKO GMK’nın Aralık 1977 değerlendirmesine göre, Kaypakkaya, “geleneksel revizyonist-oportünist tezlerin aşağı yukarı tümüne ideolojik açıdan saldırdı. Bunlar, başlıca, Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısı, Kemalizm meselesi, Milli Mesele, Türkiye’de gelişen kapitalizmin niteliği, köylü meselesi, faşizm, TKP’nin geçmişine yaklaşım, mevcut devlet mekanizmasının şiddet yoluyla yıkılması, cephe ve ittifaklar politikası idi.”[13] H. Fırat, o zaman mensubu olduğu THKO GMK ve ardından Merkez Komitesinde yer aldığı kaydedilen TDKP’deki Kaypakkaya nüfuzunu şu sözlerle anlatıyor: “TDKP’nin ancak 1978 başında ulaşabileceği bazı temel görüşlere daha 1972 başında ulaşan genç Kaypakkaya…”[14] H. Fırat’a göre, “Kaypakkaya TDKP’ye yalnızca Platformdaki (1978) genel görüşler planında değil, faşizm, Şefik Hüsnü eleştirisi vb. gibi, TDKP’nin pek övündüğü konularda da öncel olmuştur.”[15]

12 Mart dönemi sonrası THKO içinden çıkan bir grubun daha Kaypakkaya’dan özel olarak etkilendiği aktarılıyor. Kamil Dede’nin ifadesiyle, “TKP-ML’nin Türkiye solu içinde etkisi; onun etkisini şeyde görürsün. THKO’dan ayrılan. Onlar da bir grup kurdular sonra. ‘Emeğin Kurtuluşu’, Işık grubu kurdu sonra Osman Bahadır. Ama adam sömürge teorisinden gitti ve Kemalizm’i yadsıyarak bayağı da bunlar bir dönem kuvvetli oldular. Sonra söndüler tabii. Kaypakkaya’dan çok etkilendi.”[16]

1976’da kurulan Kawa, Kürdistan solu içinde tamamen Kaypakkaya’nın nüfuzu altındaki bir örgüttür.[17] 1977-78’de Yılmaz Güney’in çevresinde oluşmaya başlayan küçük Güney Grubunu da Kaypakkaya nüfuzunun dolaysız sonuçları arasında saymak gerekecektir. Bu yıllarda Yılmaz Güney, “Kaypakkaya benim önderim” diyordu.[18] Güney çevresine göre, TKP(ML), geçmişten bu yana, “esas yönü komünist” olan tek çizgiydi.[19]

Sol hareketin o yıllardaki genel manzarasında Kaypakkaya’nın operasyonel etkisi, görüleceği üzere, gayet açıktır. Kaypakkaya ile birlikte, sol hareketin kavram ve kategorileri dönüşmüş, politik yönelim ve niteliği bambaşka hale gelmiştir.

Nüfuzdan sıyrılamayan Aydınlık

Kaypakkaya’nın güçlü etkisinden, sert bir eleştiriyle koptuğu Aydınlıkçılar da (TİİKP: Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi) nasibini alır. Kaypakkaya, daha içinde muhalefet yürütüyorken TİİKP’nin merkezini etkisine almıştı. Bunun ilk kesin kanıtı, Kaypakkaya’nın yazdığı Şubat 1972 tarihli ünlü “DABK Kararı”na[20] karşı TİİKP Merkez Komitesinin yayınladığı genelgedir.[21] Bu genelge, Kaypakkaya’nın da ifade ettiği üzere, onun savunduğu “birçok şeyi kabul etmiş görünüyor”du. Kaypakkaya vurgular: “[G]enelgedeki birçok doğru düşünce satır satır Marksist-Leninistlerin eleştirisinden alınmıştı.”[22] Doğu Perinçek’in kaleme aldığı genelge, “DABK Kararı”nı neredeyse tamamen kabul eder görünüyordu. Çünkü TİİKP iç dünyası Kaypakkaya’nın görüşlerinin etkisine açık bir hal arz ediyordu. TİİKP, halk savaşı ve ânın niteliği konusunda Kaypakkaya’nın güçlü etkisine, söylem düzeyinde bile kalsa, direnemiyordu.

1972’de, TİİKP’nin Lübnan’daki Filistin kamplarındaki ve Avrupa’daki taraftarları arasında Kaypakkaya’nın görüşleri egemen hale gelmekteydi. Almanya’da başında Ömer Özerturgut’un olduğu Aydınlıkçılar Kaypakkaya’nın güçlü etkisine girerler ve bu arada taraftarların çoğu ayrılarak TKP(ML)’ye katılır. Özerturgut bir süre sonra Kaypakkaya’nın etkisine girdiği için özeleştiri verir. Faik Bulut’a bir Filistinli tarafından ulaştırılan TİİKP’li bir militanın tuttuğu günlüğe göre, Lübnan’daki mensupların çoğu Kaypakkaya’nın görüşlerini benimsiyormuş.[23] Cem Somel’in anlatımıyla, Beyrut’ta bulunan TİİKP’liler Kaypakkaya’nın görüşlerine katılıyordu: “[Beyrut’taki] grupta hepimiz Türkiye’de doğru devrimci mücadeleyi İbrahim Kaypakkaya’nın yürüttüğü kanaatine varmıştık.”[24]

Beri yandan, TİİKP’nin, 1972’nin ilk aylarından itibaren tutuklanan kadroları arasında da Kaypakkaya’nın görüşleri yaygın olarak kabul edilmektedir. Aydınlıkçıların önde gelenlerinden olan Gün Zileli, kendilerinin Kemalizm ve bağlı konularda neredeyse Kaypakkaya’yla aynı görüşleri savunmaya başladığını, ama hapishaneye gelmesiyle birlikte Perinçek’in duruma müdahale ettiğini anlatır.[25]

Ancak Perinçek, ne yaparsa yapsın, örgütü üzerindeki Kaypakkaya nüfuzunu tam kıramayacak ve TİİKP sanıklarının yargılama sırasında yaptığı toplu savunma, Kaypakkaya’nın güçlü etkisini taşıyacaktır.[26] Bunu, 1972’de Kaypakkaya’nın ikna etmesiyle TİİKP’den ayrılarak kuruluşuna katıldığı TKP(ML)’nin Koordinasyon Komitesindeyken hapse düşen, ama hapishaneden çıktıktan sonra, 1980’lerde Aydınlık’a tekrar katılan Arslan Kılıç şöyle anlatıyor: “TİİKP Savunması İbrahim Kaypakkaya’nın ‘kışkırtmasıyla’ yazılmıştır. Onun etkisiyle o kadar ‘sol’ bir tona sahiptir.”[27]

Bu kanaati Gökalp Eren de destekler: “Birinci THKO savunması yani Deniz Gezmiş’lerin savunması Mahir’lerin de savunması daha sonraki savunmalardan Kemalist Devrim’e daha hayırhah bakar. Ama kendi içinde Kaypakkaya tartışmasını yaşamış bir TİİKP Kemalist Devrim’e daha sol bir yaklaşım izler.”[28]

Örgütündeki Kaypakkaya etkisini Doğu Perinçek de teslim ediyor ve 1972-74 yıllarında hapishanedeki hallerini şöyle anlatıyor: “O dönem aşırı sola kaydık, İbrahim Kaypakkaya, Atatürk’e faşist diyor, Gün Zileli de, bizim kendi içimizdeki birçok adam Atatürk’e faşist diyor…”[29]

12 Mart yargılamaları sırasında THKO ve THKP-C’nin savunmaları ideo-politik olarak son derece geridir. TİİKP Savunmasının bütünlüklü bir politik metin olduğu açıktır ve bu belgenin tarihe olumlu kaydının Kaypakkaya etkisiyle olduğunun bilinmesi son derece anlamlıdır. Üstelik, bizzat Kaypakkaya sayesinde epeyi sola çekilse de hâlâ Kaypakkaya platformunun dışında olmasına karşın. (Bu arada vurgulanmalıdır: Kaypakkaya’nın geride kalan yoldaşlarının yargılandığı TKP(ML) davasından tarihe ve güne herhangi bir savunma belgesi kalmayacaktır. THKO ve THKP-C’nin son derece zayıf savunmaları bile yayınlanmışken, toplu savunma hazırlanmaması bir yana, yargılanma belgelerinin bile yayınlanmaması, TKP(ML) kadrolarının tarih ve gün karşısındaki sorumluluğu bakımından başlı başına anlamlı bir belirtidir.[30])

Nüfuza karşı Aydınlık

1974’te çıkarılan aftan yararlanarak hapisten salıverilen Aydınlıkçıların önündeki belli başlı sorunlardan biri Kaypakkaya’nın örgüt içinde ve sol hareket ile gençlikte giderek artan nüfuzudur. Bu sorunun bertaraf edilmesi yaşamsal önem arz etmektedir. Bu yüzden, Aydınlıkçılar, başladıkları yayıncılık faaliyetinin ilk önemli çabasını Kaypakkaya nüfuzuna karşı mücadeleye ayırdılar.

Perinçek’in, TİİKP Savunmasındaki Kaypakkayacı etkiye hapishanede bile karşı çıktığı iddiasını sorgulamaya gerek bulunmuyor. Perinçek o yılları şöyle anlatır: “[B]en hapishanelerde bunların mücadelesini verdim. Ben hep Kemalist Devrimi savundum, arkadaşlarımı ikna edeceğim diye hapisten çıktıktan sonra gittim Frankfurt’ta kütüphanelere kapandım. Lenin, Stalin, Mao’nun bütün eserlerini, Komünist Enternasyonal’in bütün belgelerini aylarca çalışıp taradım.”[31]

“70’lerden başlayarak bir Kemalist Devrim reddiyesi geldi. Biz de o reddiyeye tavır aldık”[32] diyen Perinçek, haftalık yayınlanan Halkın Sesi’nin Eylül 1975 tarihli 21. sayısından başlayarak Kaypakkaya’nın Kemalizm tezlerini çürütmeye ayrılmış bir yazı dizisi kaleme alır.

Ali Şahin’in dediği gibi, “Aydınlıkçılar’ın Kemalizm konusundaki esas doğrultusu 12 Mart mahkemelerinde yapılan savunmalar sonrasında 1975 yılındaki Halkın Sesi dergisindeki ‘Kemalist Devrim’ dizisinin yayınlanmasıyla olmuştur. Burada kendilerinin daha sonra ‘teorik çerçeve’ olarak adlandırdıkları görüşleri, temel olarak Aydınlık hareketinden ayrılan İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerinin eleştirisi üzerine yoğunlaşmıştır.”[33]

Aydınlıkçılar, Kemalizm konusunda sol harekette iki kutup olduğunu ve kutupları Aydınlık ile Kaypakkaya’nın oluşturduğunu isabetle saptadılar. Bu yıllara ilişkin, “TİKP[34]: Kemalist Devrim mirasını doğru tanımladı ve savundu. Bilimsel sosyalist tavır” diyen Perinçek’in anlatımıyla “Karşı kutupta TİKKO[35] var”dı. Ona göre, 2011’de “Kemalist Devrim düşmanlığının nasıl bir rol oynadığı daha iyi görülebiliyor”du.[36] Perinçek, 1975 güz aylarında Halkın Sesi’nde yayınlanmaya başlanan çalışmasının gerekçesini, sonradan kitaplaştırılan halinin 1992 basımına yazdığı önsözde şöyle anlatıyor: “’Kemalist Devrim’, 1975 yılında TKP/ML-TİKKO örgütünün inkârcı tezlerini eleştiri temelinde yazılmıştı.”[37]

Perinçek 1975’teki yazısına “Kaypakkaya’nın Milli Kurtuluş Savaşımızın anti-emperyalist niteliğini inkâr eden görüşleri üzerinde duracağız” cümlesiyle başlıyor.[38] “[Kaypakkayacılar], birçok genç devrimciyi etkilemenin yolu olarak bunu görüyor”muş. Ona göre bu çalışma “Kaypakkaya’ya karşı bir polemik yazısı değildir. TKP(ML)’nin tezleri, Kemalist Devrim konusundaki kaba solcu yanılgıların, “Saf devrimci” idealizmin tipik örneklerini temsil ettiği için, teorik bir çerçeve çizme çabasına, geniş olanaklar tanıyor.”[39]

Perinçek, Kaypakkaya’nın karşı kutbu oluşturduğu Kemalizm ve bağlı konularla uğraşmayı birkaç yıl boyu sürdürdü. Bu çalışmalar sonucunda Lenin, Stalin, Mao’nun Türkiye Yazıları derlemesi ortaya çıktı.[40] O, konuyla ilgisini 1977’de yayınladığı Komünist Enternasyonal Belgelerinde Türkiye[41] ile sürdürdü.

Ali Şahin’in saptamasıyla, Perinçek bu yoğun çabası sonucu “Kaypakkaya’nın yarattığı etkiyi kırmaya çalışmış ve bunda belli ölçülerde başarılı da olmuştur”.[42] Perinçek’in başarısının temel bir koşulu, Kaypakkaya’nın görüşlerinin ayrı bir kutup oluşunu iptal etmek ve Kaypakkaya’yı, 1960’ların sonlarına doğru sol çevrelerde aykırı bir Kemalizm anlayışını ileri süren İdris Küçükömer ve Kemal Tahir’in alanına itmektir.

Kaypakkaya’nın, Kurtuluş Savaşının emperyalizme karşı olup olmadığı, karşıysa ne şekil ve tarzda olduğu görüşü önemli bir ayrım çizgisini göstermektedir. Perinçek, bütün yazısı boyunca çabasını Kaypakkaya’nın Kurtuluş Savaşına ilişkin yaklaşımının İdris Küçükömer’le aynılığını kanıtlamaya hasrediyor. Bunu yaparsa ve izleyenleri bu doğrultuda ikna ederse Perinçek başarılı olmuş sayılacaktır.

Bu amaçla Perinçek, Küçükömer’in “Kurtuluş Savaşı, anti-emperyalist bir savaş değil, Yunanlılara karşı bir savaştır” sözlerini aktarır[43] ve Kaypakkaya’nın da aynısını ileri sürdüğünü savunur. O, Kaypakkaya’nın sömürge ile yarı-sömürge kategorisi arasındaki ayrımı tanımadığını da ileri sürebilmektedir.[44]

Perinçek, kitaplaştırılmış versiyona yazdığı 1979 tarihli “İkinci Baskıya Önsöz”ünde şöyle diyordu: “İçlerinde Kemalist devrimi inkârcılıkta birinci sırayı alan TKP(ML)’dir. Bu grubun görüşlerini eleştirmekle, aslında Mustafa Kemal’e karşı hatalı bir tutum içinde gördüğüm Kemal Tahircileri, İdris Küçükömerleri, özetle ‘sosyalistlik’ adına Mustafa Kemal’i inkâr eden bütün akımları eleştirdim. En sivri örneğin hedef alınması, görüşleri daha da berraklaştırmaktadır.”[45]

Perinçek’in manevrası gayet nettir. Nitekim, o, kitabının 1992’deki “Üçüncü Basıma Önsöz”ünde karşı kutbu güncellemeyi ihmal etmez: “Emperyalist Batı’nın tarihçileri, İslamcı tarihçiler, liberal burjuvazinin Modern Atatürkçüleri, liberal sosyalist ‘Sivil-Toplumcular’, Kürt milliyetçiliğinin teorisyenleri, TKP(ML) türünden Ultra-Solcular ve Troçkistler, aynı Kemalist Devrim tahlilinde buluşuyorlar.”[46] Ona göre, “Ultra-Sol’un teori üretiminde kısır kalan kesimleri de, Kemalist Devrim konusunda ‘Sivil-Toplumcu’luktan besleniyorlar.”[47] Burada kast ettiği kuşkusuz bir kez daha Kaypakkayacılardır.

Nüfuza karşı “Yeni-Aydınlık”

Kaypakkaya karşıtlığında Perinçek’in en önde olduğu açıktır. Fakat onun sol hareket içinde teşhir olması ve sol kamuoyuna etkisinin görece zayıflaması bu konuda sonuna kadar işlevlenmesinin önünde bir engel haline gelmektedir. Bu bakımdan, Kamil Dede’nin, “Kaypakkaya’ya karşı ideolojik mücadeleyi bir tek Doğu Perinçek’in yürüttüğü”nü söylemesi kavramsal olarak isabetli ama olgusal olarak yanlıştır.[48] Çünkü, 1970’lerin sonuna yaklaşırken, Kaypakkaya nüfuzu, bir karşı-saldırıyla daha karşılaşır. Kaypakkaya’ya karşı mücadele, ideolojik boyutu görece düşük olsa da, başta TDKP olmak üzere sol hareketin bazı kesimleri tarafından da omuzlanacaktır.

O yıllarda Türkiye’nin en büyük devrimci örgütlerinden biri olan ve etkisi altına girdiği Kaypakkaya’dan sonunda kurtulan TDKP ya da yayın organının adıyla Halkın Kurtuluşu, Kaypakkaya’ya karşı bir kampanya açacaktır. Bu örgütün yayınlarında artık ‘78’den itibaren Kaypakkaya’ya karşı sert ve hatta düşmanca bir saldırı başlar.[49] Düşmanlığın Aydınlık’tan devralınan tipik silahı, Kaypakkaya’yı Küçükömer ve Tahir ikilisinden kopya çeken birine indirgemektir. Artık TDKP şahsında, özgün bir Kaypakkaya eleştirisi değil, Aydınlık’ın Kaypakkaya düşmanlığının yeni türünü, yani o zamanki Kaypakkayacı örgüt TKP(ML)’nin yayın organı Partizan’ın gayet isabetli adlandırmasıyla “yeni-Aydınlıkçılık”ı[50] göreceğiz. Partizan’a göre, TDKP, devrimci saflarda Aydınlık’ın boşalttığı yere aday olmaktadır bu yönelimiyle.[51]

Aydınlıkçılar, Doğu Perinçek şahsında, Kaypakkaya’ya karşı en etkili mücadele yolunun onu Küçükömerlerin safına itmek olduğunu mahirane saptamıştı. Bunu, Aydınlık gibi bir suimisal varken, TDKP’nin de aynen üstlenmesi ibretliktir.

Bu ağır bedeli ödemekte sakınca görmeyen TDKP, 1978’de kendi şahsında, Aydınlık’ın 1972 yılında yaşanan ayrışmada Kaypakkaya’nın karşısındaki konumunun neredeyse aynısını oluşturur. Kaypakkaya’ya düşmanlık, bir anlamda lanetini icra etmiş ve öznesini sağcılığın bozucu ve zayıflatıcı ocağına yerleştirmiştir. TDKP’nin sonraki yıllardaki değerlendirmeleri sağcılığı teyit eder. Bu partinin merkez komitesi 1987’de yaptığı bir açıklamada, 1970’lerin sonlarında, “ciddi legalist, bürokratik hatalar” işlediklerini ifade etti.[52] Ama TDKP yönetimi, Kaypakkaya düşmanlığı ile sağcılık arasındaki en azından tarihsel kopmaz bağı elbette anmamayı yeğler; çünkü bu, varlığının meşruiyetini sorgulamaya açmak anlamına gelecektir.

1974’ten itibaren, Kaypakkaya’nın görüşlerinin ve pratiğinin öteki iki devrimci örgütten olumlu anlamda ne kadar farklı olduğunu yazıp söyleyen THKO ve ardından TDKP’nin ilk işi, bu sözlerini geri almak olacaktır.

Bu örgütün yayın organı Parti Bayrağı’na göre, “12 Mart döneminde faaliyet gösteren THKO, THKP-C gibi hareketlerle İ. Kaypakkaya’nın önderliğini yaptığı TİKKO hareketi arasında sınıf mücadelesine bakış açısında, çalışma, örgütlenme ve silahlı mücadele anlayışında esaslı farkların bulunmadığı sosyal pratik tarafından kanıtlanmıştır. İ. Kaypakkaya o dönemde faaliyet gösteren benzeri grupların önderleri gibi kitlelerden kopuk bir avuç aydının bireysel terörizmini esas mücadele biçimi olarak ele aldı ve bu görüşlerin teorisini yaparak bunları hayata geçirmeye çalıştı.”[53] Fakat bunlar Parti Bayrağı yazarının ilk darbeleridir. Asıl vuruş sıradadır. Bir işaret: “Kaypakkaya’nın yanlışları yalnızca bu söylenenlerden ibaret değildir. […] [T]ezleri içinde öyleleri vardır ki, bunlar […] aşırı sağcı görüşlerin bir ifadesidir.”[54]

Bu işaretten sonra ağır saldırı silahı kullanılacaktır: “Kaypakkaya’nın ‘herkesi ayağa fırlatacak’ dediği, Kurtuluş Savaşı sırasında Kemalist hareketin komprador burjuvazinin önderliğinde olduğu ve milli meselenin çağımızda da burjuvalar arasındaki pazar paylaşımı meselesini teşkil ettiği yolundaki görüşleri, Türkiye devrimcilerine hiç de uzak olmayan ve Kemal Tahir, İdris Küçükömer gibi yoz burjuva ideologları ve şoven Kürt milliyetçileri tarafından uzun zamandan beri savunulan görüşlerdi.”[55]

Ama Parti Bayrağı, düşmanlıkta sınır tanımayacaktır: “Ulusal kurtuluş savaşının komprador burjuvazinin önderliğinde verildiğine dair görüşlerin ilk sahiplerinin İ. Küçükömer ve K. Tahir gibileri olduğunu söyledik. Bu meseleyi biraz daha kurcaladığımızda Padişahçı-Abdülhamitçi gericilerin de bu görüşleri savunduğunu görürüz. İ. Kaypakkaya, Ş. Hüsnü ve PDA’nın Kemalist hareket konusundaki görüşlerine karşı çıkayım derken, en gericilerin görüşlerine sahip çıkıyor.”[56]

Bu ifadeler, Parti Bayrağı’nın Kaypakkaya düşmanlığının, yer yer Aydınlık’tan da ileri gittiğini gösteriyor. Perinçek, söz konusu çalışmasında padişah yanlılarına benzerlikten dem vurur ama şiddeti bu ölçüde değildir.

Parti Bayrağı, Kaypakkaya düşmanlığını, Aydınlık’la tamamen aynı şekilde yönelttiği eleştirilerle sürdürüyor: “Kaypakkaya komprador burjuvazi ile emperyalizm arasındaki çelişmeyi uzlaşmaz bir çelişme olarak görüyor ve bu çelişmenin şiddete dayalı bir mücadeleye dönüşebileceğini iddia ediyor.”[57]

Bu değerlendirmenin, hiçbir yoruma tabi olmayacak tarzda Aydınlık’ın eleştirilerinin tamamen aynısı olduğunu kesinlemek önemlidir. Zira, Aydınlık ve Halkın Kurtuluşu’nun yaptığı işlemi karşı taraftan yapmak, yani ikisini benzeştirmek, onlardan farklı olarak bir gerçeği ifade etmek yanında, tartışmayı ilerletmek bakımından tayin edicidir. Ne o günlerde Enver Hocacılığın şampiyonluğunu yapan Halkın Kurtuluşu, o kadar sözüne karşın Aydınlık’tan uzaktadır, ne de Aydınlık’ın Kemalizm konusundaki görüşleri, Jakoben burjuva tarihçilerinin yaklaşımından farklıdır.

Bu arada, 1974’le başlayan devrimcilik dönemine Kaypakkaya’nın nüfuzunda giren Halkın Yolu’nun da Halkın Kurtuluşu’nun yönelimine paralel bir seyir izlediği görülecektir. Ama bu örgütün çözümünün sadece şekli farklı olacaktır. Halkın Yolu Kaypakkaya etkisinden kendini yok ederek kurtulur! Bu örgütün liderlik kadrosunun tamamı ve gövdesinin çoğunluğu Aydınlık’a katılır ve böylece Kaypakkaya etkisi de ortadan kalkar. Aynı kaderi yaşayan Kawa’nın da ağırlıklı kısmı Aydınlık’ın yörüngesine girer.

Kaypakkaya nüfuzundan kurtuluşun adresinin “eski” ya da “yeni” Aydınlık olması tarihsel bir ibret vesikasıdır. Bu örgütler civarında Kaypakkaya’ya mesafelenmek ile sağcılık birbirine sıkıca bağlı bir seyir izlemektedir. Artık 1978-79’dan itibaren Kaypakkaya’nın görüşleri güya aşılmıştır ve sağcılığın iki türü olarak, devletçi (eski-Aydınlık) ya da sınıfçı (yeni-Aydınlık) sosyalizm anlayışına ulaşılmıştır.

***

Kaypakkaya’nın tezleriyle sarsılan ve ekseni değişen sol hareket, bir süre sonra, esas olarak bu etkinin canlı karşılığının zaafı nedeniyle yeni bir dizilime tabi oldu. Canlı karşılık olarak Kaypakkaya’nın yoldaşlarının bir kısmının (Halkın Birliği olarak anılanlar) karşı-etkiye kapılmak gibi negatif katkıları yanında, diğer bir kısmının (Partizancılar) ise karşı-etkiye yetersiz bir direniş gösterdiği bu tarihsel seyirde, sol hareket içinde, giderek, Kaypakkaya’ya karşı odaklar boy gösterdi.

Bu çalışmada sadece Kaypakkaya’nın müdahalesi sonucu oluşan sarsıntı, eksen ve kutuplar yansıtılmaya çalışıldı. Peki, Kaypakkaya’nın tezleri, muarızlarının ‒ve göreceğiz; birtakım gafil yoldaşlarının‒ iddia ettiği nitelikte miydi? Kaypakkaya’nın görüşlerinin mahiyetinin tartışılması, İdris Küçükömer’i mi izlediği, hatta Abdülhamitçi mi olduğu başka bir çalışmanın konusu olacaktır.

[1] Ali Şahin, 12 Mart’tan 12 Eylül’e Sol Düşün Akımlarının Türk Devrimi Algılamaları (1971-1980), İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2012, s. 386-87. (http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/49141.pdf)

[2] Aydın Çubukçu, “Kaypakkaya Sempozyumu Bildirisi”; Der. Emek Aytaç, İbrahim Kaypakkaya: Hayatı, Teorik ve Politik Eseri, Ok Yay., İstanbul 2010, s. 87. (Bu kitap, Teori ve Politika tarafından 2-3 Mayıs 2009’da İstanbul’da düzenlenen Kaypakkaya Sempozyumu bildirileri ve tartışmalarından oluşmaktadır.)

[3] A. Şahin, a.g.e., s. 410-11.

[4] A. Şahin, a.g.e., s. 403. G. Eren, Kaypakkaya’nın tezleri için artık “boş” diyecektir, çünkü birçok eski devrimci gibi, o da, bu sözleri ettiği tarihte bambaşka bir politik kulvardadır.

[5] Bu örgütün liderliğinde yer alan öteki iki THKP-C hükümlüsü İlkay Demir ve Necmi Demir’di.

[6] A. Şahin, a.g.e., s. 347. Daha sonra Aydınlık’a katılarak, kalan ömrünü geçmiş değerlerine küfretmekle geçiren ve Eylül 2022’de ölmeden önce işe yaramaz bir malzeme olarak Aydınlık’tan bir kenara itilen Kamil Dede, Kaypakkaya hakkında şunları da söylüyor: “Bu arkadaş gözaltında iken öldü, ya orada da tabii intihar ederek öldü. Yani işkencede falan öldü diyorlar, o doğru değil.” (A.g.e., s. 347.) Kamil Dede artık devletlidir.

[7] H. Fırat, Devrimci Demokrasi ve Sosyalizm: TDKP Eleştirisi, Eksen Yay., İstanbul 1990,s. 39.

[8] Aslıhan Türel, Adım Doğu: Nehir Söyleşi (Doğu Perinçek ile nehir söyleşi), İstanbul 2022, Üçüncü basım, Kaynak Yay., s. 386.

[9] Bu meseleyi başka bir çalışmada ele alacağız.

[10] Hikmet Kıvılcımlı’nın, Komintern’in “üçüncü dönem” çizgisi doğrultusunda ama bu doğrultuyu pasif olarak izlemeyen ve sonuna götüren Kemalizm ve Kürt sorunu analizinin tarihe ancak Kaypakkaya’nın müdahalesinden sonra kaydolması dramatiktir. Bilineceği üzere, Kıvılcımlı’nın, 1929-33 yıllarında yazdığı Yol adlı çok önemli yapıtının ilgili bölümleri ancak 1979’da yayınlanmıştır.

[11] Tam ifade şuydu: “Halkın Yolu ortaya çıktıktan hemen sonra bir süre (1974’de) Proleter Devrimcilerden [o zamanki Kaypakkayacılar kast ediliyor] daha fazla etkilendi. Fakat Proleter Devrimciler siyasi durgunluk içinde olduklarından bu meseleye gereken ilgiyi gösteremediler.” (“Oportünist Şeflerin Sonu Ortayolculuğun İflasının Belgesidir”, Halkın Birliği, 9 Mayıs 1978, Sayı 34, s. 12). Bu kaynağa, TÜSTAV’ın değerli çalışması sayesinde ulaşılabildi: https://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/halkin-birligi/hb-34.pdf

[12] Ali Şahin, a.g.e., s. 411.

[13] Aktaran H. Fırat, Devrimci Demokrasi ve Sosyalizm: TDKP Eleştirisi, a.g.e., s. 58.

[14] H. Fırat, a.g.e., s. 22.

[15] H. Fırat, a.g.e., s. 39.

[16] Ali Şahin, a.g.e., s. 351. Anlatım bozukluğuna müdahale edilmedi.

[17] Davut Kurun, Sınırlara Sığmayan Sınırsız Anılar: TKP(ML), Kawa ve Sonrası, Babek Yay., İstanbul 2019, s. 191.

[18] Aktaran İbrahim Ünal, Tarihe Not: Akılda Kalanlar (1976-1980), Ayrıntı Yay., İstanbul 2020, s. 302.

[19] Yılmaz Güney ve Nihat Behram’ın imzasını taşıyan “Proleter Devrimci Kültür Cephesini Güçlü Bir Devrim Mevzisi Kılalım” başlıklı yazıdan (Güney, Ekim 1978, Sayı: 10) aktaran “Güney Dergisine Açık Mektup”, Partizan, Sayı 4, Aralık 1978, s. 39. (https://partizanarsiv8.net/file/2022/07/Partizan-dergisi-Sayi-4-Aralik-1978.pdf)

[20] Söz konusu karar, hukuken, TİİKP’nin Doğu Anadolu Bölge Komitesi’ne (DABK) aittir ve komitenin üç üyesinden ikisinin imzasını taşır. Komite üyesi Bora Gözen, Kaypakkaya tarafından yazılan karar önerisine katılmamış, öteki üye Muzaffer Oruçoğlu’nun onaylamasıyla, yazı “komite kararı” statüsü edinmiştir. Bu hukuksal gerçek yanında, politik ve tarihsel gerçek, karardaki görüşlerin sahibinin Kaypakkaya olduğudur.

[21] Turhan Feyizoğlu, İbo: İbrahim Kaypakkaya, Ozan Yay., İstanbul 2000, ss. 219-28.

[22] Kaypakkaya’nın Haziran 1972’de yazdığı “Şafak Revizyonizmi ile Aramızdaki Ayrılıkların Kökeni ve Gelişmesi” başlıklı yazıdan: İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, İstanbul 2013, Umut Yay., s. 440-41.

[23] Faik Bulut, Filistin Rüyası, Öteki Yay., Ankara 1995, s. 81.

[24] Cem Somel ile görüşme, 21 Mart 2023, Ankara.

[25] Gün Zileli, “İP’in Otuz Yıllık Serüveni: ‘Mao’cu Kemalizmden Nasyonal Sosyalizme”, Uzun Yürüyüş, Ocak / Şubat 2002, Sayı: 56, s. 68’den aktaran M. Kayaoğlu, “Marksizmin Kaypakkaya’da Özgülleşen Devrimci Diyalektiği”, Teori ve Politika, Sayı: 42-43, Mart 2007, s. 98.

[26] Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası Savunma, Aydınlık Yay., İstanbul 1974.

[27] Arslan Kılıç ile telefon görüşmesi, 4-5 Nisan 2023 gecesi.

[28] Ali Şahin, a.g.e., s. 403.

[29] Aslıhan Türel, Adım Doğu, a.g.e., s. 330.

[30] Bu husus da başka bir çalışmanın konusu olmayı gerektirecek niteliktedir.

[31] A. Türel, Adım Doğu, a.g.e., s. 330.

[32] A.g.e., s. 386.

[33] Ali Şahin, a.g.e., s. 188-89.

[34] Türkiye İşçi Köylü Partisi. Aydınlıkçılar, hapisten çıktıktan sonra, önceki örgütlerinin adındaki “ihtilalci”yi gayet anlamlı bir şekilde çıkararak Ocak 1978’de bu legal partiyi kurdular. Devrimcilik artık iddia bile değildi!

[35] Kaypakkaya’nın örgütünün adını anmamak ve bu örgütü, askeri kuruluşu olan TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu) adıyla çağırmak, politik örgütü askeri niteliğe indirgemeye ve dolayısıyla statü düşürmeye dönük bir maksatlı işlemdir. (Buna karşılık, kitleler arasında, devrimciliğine sempatinin bir ifadesi olarak söz konusu örgütün “TİKKO” diye anıldığını gözden kaçırmamak ve bu kötü niyetten ayırmak gerekir.) Bu yüzden, bundan sonraki aktarmalarda geçen TİKKO ibaresini “Kaypakkaya” ya da “TKP(ML)” olarak değiştireceğiz.

[36] Ali Şahin, a.g.e., s. 416.

[37] Doğu Perinçek, “Üçüncü Basıma Önsöz”, Kemalist Devrim – 1, Teorik Çerçeve, Kaynak Yay., İstanbul 1992, Üçüncü basım, s. 23.

[38] Vurgu bize ait. Perinçek, Kemalist Devrim – 1, a.g.e., s. 29. Perinçek’in yazısının Halkın Sesi’nde yayınlanan ilk örneğini görmedik. Fakat daha sonra açıkladığı üzere, Perinçek, yazıda Kaypakkaya adını özel olarak kullanmamayı tercih etmiş ve ilk örnekte genellikle “Tasfiyeciler” derken, kitap versiyonunda “TİKKO” adını kullanmıştır. Biz, elbette, gerçek muhatabın adını koyma hakkına sahibiz.

[39] Perinçek, “Üçüncü Basıma Önsöz”, Kemalist Devrim – 1, a.g.e., s. 23.

[40] Der. Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao’nun Türkiye Yazıları, Üçüncü basım, Kaynak Yay., İstanbul 1992. (Derlemede Dimitrov’un yazıları da yer almaktadır ve bu çalışmanın ilk kez 1977 Martında Lenin, Stalin, Mao, Dimitrov Türkiye Yazıları adıyla yayınlandığını öğreniyoruz.)

[41] Doğu Perinçek’in derlediği Komintern Belgelerinde Türkiye, Aydınlık Yay., İstanbul 1977.

[42] Ali Şahin, a.g.e., s. 573.

[43] Perinçek, Küçükömer’in sözleri için Milliyet gazetesinin 28 Ekim ve 4 Kasım 1973 tarihli sayılarını kaynak gösterir. (Kemalist Devrim – 1, a.g.e., s. 30.)

[44] Perinçek, Kemalist Devrim – 1, a.g.e., s. 71.

[45] Perinçek, Kasım 1979 tarihli “İkinci Basıma Önsöz”, Kemalist Devrim – 1, a.g.e., s. 26.

[46] Perinçek, “Üçüncü Basıma Önsöz” (Eylül 1992), a.g.e., s. 10.

[47] A.g.e., s. 11.

[48] Ali Şahin, a.g.e., s. 347.

[49] Sadece bir örnek: “İbrahim Kaypakkaya’nın Küçük-Burjuva Maceracı Görüşlerinin Eleştirisi”, Parti Bayrağı, Eylül 1978, Sayı: 7, ss. 81-118. Bu yazı, Teori ve Politika’nın Kış 2013 tarihli 61. Sayısında (ss. 146-188) yayınlandı.

[50] Kaypakkaya’nın izinde olan Partizan için, sırf bu saptamaya olanak veren ideo-politik konumlanma bile kendi başına çok değerlidir. Bir örnek: “Yöntemde Yeni PDA’cılığını Sistemleştiren Parti Bayrağı, İbrahim Kaypakkaya’nın Marksist-Leninist Görüşlerine Saldırarak Kendi Aşırı Sağcı Özünü Sergiliyor”, Partizan, Sayı: 4, Aralık 1978, ss. 1-26. (https://partizanarsiv8.net/file/2022/07/Partizan-dergisi-Sayi-4-Aralik-1978.pdf)

[51] “Güney Dergisine Açık Mektup”, Partizan, Sayı 4, Aralık 1978, s. 43.

[52] Rafet Ballı, Sosyalist Sol Konuşuyor, İstanbul 1989, Cem Yay., İkinci basım, Cem Yay., s. 242.

[53] “İbrahim Kaypakkaya’nın Küçük-Burjuva Maceracı Görüşlerinin Eleştirisi”, Teori ve Politika, Sayı 61, Kış 2013, s. 146. Aydınlık’ın yöntemini Halkın Kurtuluşu bir konuda daha izliyor: TKP(ML) değil de “TİKKO hareketi” diyerek, düşmanlaştırdığı örgütün politik niteliğini düşürmeye çalışıyor.

[54] A.g.e., s. 147.

[55] A.g.e., s. 148.

[56] A.g.e., s. 148

[57] A.g.e., s. 152.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar