Savaş ortamına Tayyip Erdoğan çekti, ama içinde bulunduğumuz konjonktür Kürdistan Özgürlük Hareketinin avantajıyla sürüyor ve bu şekilde kapanacaktır.
Kürdistan Hareketi, 24 Temmuz’da başlatılan en büyük hava saldırısından sonra geliştirdiği karşılıkla Tayyip Erdoğan’a, seçim meydanından sonra, savaş alanında da kendisiyle baş edemeyeceğini gösteriyor. Söz konusu tarihten itibaren kararlılık ve büyük bir kontrolle sürdürdüğü karşı hamleyle, Kürt Hareketi, TC’nin Kürdistan’da –ve Batıda da- ne kadar hazırlıksız, ne kadar şaşkın, ne kadar dağınık olduğunu adeta kanıtladı. Üstelik, Kandil’deki liderler bunun sadece düşük düzey bir misilleme kampanyası olduğunu vurguluyor.
Kürdistan Hareketi, yarın Öcalan’ın bir sözüyle saldırı kampanyasına son versin; ne gam!
Kürtlerin kahramanlık çağı
Bu dönemde Tayyip Erdoğan’ın dayanakları hayli zayıf. Dayandığı insan malzemesi, “şehit yakınları”, çocukları askerde olan aileler, doğrudan asker ve polisler, karşılarındaki düşmanın uğraşılamaz ve canını kolayca ateşe atabilen bir insan malzemesinden oluştuğunu dehşetle görüyor. Türk halkının, sırtından sopayı hiç esirgemeyen devletinin gücüne yaltaklanarak var olmayı ahlak belleyen en aşağılık kesimlerinin bile, şehitlik mertebesi için pek hevesli olmadığı apaçık ortada artık. Genelkurmay Başkanlığının, geçenlerde, cepheye gitmek için yurttaşların nasıl da gönüllü olduğuna ilişkin duyurusu ancak kendine telkin kabilinden sayılabilir!
Türk halkı, artan sayıda tabutlara tahammül eşiğini dramatik ölçülerde düşürmüş görünüyor. Tayyip Erdoğan, Kuran’dan şehitlikle ilgili hangi sözü aktarırsa aktarsın, İslam bir ideolojik kaldıraç olma işlevi göremiyor.
Her toplumun kahramanlık çağı vardır. İçinde yaşadığımız zamanların, Türklerin kahramanlık dönemlerinden olmadığını rahatlıkla izleyebiliyoruz. 1990’ların sonuna doğru Türk ordusunun PKK karşısında kısmen yarattığı kahramanlık menkıbeleri Ergenekon davalarıyla birlikte dağılıp gitti. Kahramanlık çağını bugün Kürtler yaşıyor.
Kahramanlar her zaman zaferin öznesi olamaz. Roma İmparatorluğu uzun muzaffer kahramanlık örnekleri yarattı, ama yarı-komünal çapulcuların kahramanca olmayan akınları sonucu çözülüp gitti. Bugün, Roma’nın mirasına yaklaşamayan TC’ye karşılık, Kürtlerin, PKK’nin sert ikliminde yaratılan yeni devrimci kişiliği yanında, karşılarındaki düşmanın özelliklerinden dolayı zafere ulaşabilen kahramanlıklar yaratabildiğine tanık oluyoruz; yakın gelecekte de olacağız.
Türklerin ise kahramanlık çağı, ancak kendi devletlerine karşı verecekleri kudret mücadelesiyle bir kez daha gelecektir.
Al sana savaş!
Tayyip Erdoğan’ın, 24 Temmuz’daki hamlesine Kürt Hareketinin mukabelesinin Batıda seçim zaferiyle bir ivme yakalayan HDP’yi ve Türkiyelileşmeyi esas alan “demokratik siyaset”i zor durumda bıraktığına, hatta bu alanın kazanımlarını berhava ettiğine ilişkin “iyi gün dostu” serzenişlere kulak asılmasın. Kürdistan Özgürlük Hareketi, baştaki yalpalamadan sonra, kararlı, ve etkisiyle sonuç zorlayıcı bir eylem kampanyasına yöneldi. Tayyip Erdoğan adındaki düşman, bu kampanyadan sadece zarar görecektir.
Tayyip Erdoğan’ın savaş istediği ve PKK’nin bu tuzağa düştüğü, zayıflara özgü tipik bir argümandır: Başını fazla kaldırma, bugünkü halini mumla ararsın! Kürdistan Hareketi, 7 Haziran genel seçimleri konjonktüründe düşmanın savaş isteğine kararlı ve soğukkanlı savaşmama tutumuyla başarılı bir cevap vermiş ve Tayyip Erdoğan’ın hevesini kursağında bırakmıştı. Bu kez, düşmanın savaş isteğine, “Al sana savaş!” yanıtını verdi. Şu anda avantajın hangi tarafta olduğunu anlamanın en dolaysız yolu, Batıya gelen tabutların medya organlarına nasıl yansıdığına bakmaktır. Artık, 1990’larda çok görülen, evladını vatana feda etme ezberini sayıklayan yoksul Türkler yok.
Kürdistan’dan gelen her tabutun Türk halkı nezdindeki bozucu etkisinin, eskiye kıyasla çarpıcı bir şekilde arttığı görülüyor. Türk tarafının ölüsünün marjinal değeri çok artmıştır geçen yıllar boyunca; buna karşılık Kürt tarafı cepheye, ölüme hazır taze güçler sürmekte sıkıntı yaşamamaktadır. Türk halkının zorluklara dayanma eşiği epeyce düşmüştür ve bu, Tayyip’in aczidir.
Tayyip Erdoğan adındaki düşman, “Medya Savunma Alanları”na en ağır bombardımanı yaptırırken, 11 gerillanın şehadetini değil, Hareketin yönetim ve eşgüdümünü, ikmal ve lojistiğini ağır bir şekilde darbelemeyi ve Kürdistan dağlarında kurda kuşa yem olacak kitlevi “terörist leşleri”ni hedefliyordu. Oysa Tayyip Erdoğan’ın karşısındaki hakiki manzara, Batıya her gün gelen tabutlardır.
Bunların Türk halkında Tayyip’e oy olarak yansıma etkisinden çekinenler için sadece “demokratik siyaset” seçeneği kalmıştır. “Devrimci siyaset”in, hele Kürdistan Hareketi gibi bir politik özne açısından, somut bir seçenek olmadığı bir politik konumun değerlendirilecek kıymeti yoktur.
Sonuç; Tayyip’in aczidir.
Kürdistan Hareketinin çoklu politik niteliği
Kürdistan Özgürlük Hareketi, Tayyip Erdoğan Türkiyesinin giderek ağır bir şekilde tek boyuta sıkışmasına karşılık, çok-yönlü ve çok-boyutlu bir nitelik kazanmaktadır. Bir yandan, Türkiye ve Kuzey Kürdistan ortamında “demokratik siyaset” denilen alanda güçlü bir konum elde etmiştir. Öte yandan, Kuzey Kürdistan’da “devrimci siyaset” yürütmeyi kentleri dahil ederek kurumsallaştırmıştır. Bunu, TC’nin elinin yetemeyeceği anlaşılan bir örgütlenmeyle konsolide etmiştir. Başta Kandil olmak üzere, “Medya Savunma Alanları”nda sökülemez bir nitelik kazanmıştır. Bu alanlarda Kürdistan Hareketi, adeta devlet kurumlaşması yaşamaktadır. Kürdistan Hareketi, “demokratik siyaset” alanında başta ABD olmak üzere uluslararası güçlerin muhatabı konumundayken; PKK, ABD’nin ve öteki güçlerin terörist örgüt listesinde bulunmaktadır. Bu çapraşık tablo, Kürdistan Hareketinin bir unsuru olan PYD somutunda ABD’nin askerî bağlaşığı olarak zenginliğine zenginlik katmaktadır. Kürdistan Hareketi, Rojava’da önemli ve uluslararası ilişkiler bakımından meşru kabul edilen bir bölgeyi yönetmektedir.
Tayyip Erdoğan, her muhatabı karşısında basit bir güç arayışçısı iken, Kürdistan Hareketi, çeşitli muhatapların karşısına farklı yönleriyle çıkabilmektedir. Tayyip Erdoğan’ın bile… Tayyip Erdoğanlı Türkiye, ABD’nin başını çektiği Batı dünyasının da, İran’da somutlanan öteki oluşumun da dışına düşmüş ve etkisi giderek küçülen bir ülkedir bugün. Tayyip Erdoğan’ın aczi, yüzünü döndüğü her yerde Kürdistan Hareketinin giderek gelişen avantajlarla karşısına çıkmasıdır.
Bu bakımdan, Tayyip Erdoğan’ın aczinin derinleşmesinin, 7 Haziran konjonktüründe olduğu gibi barış politikasında ısrarda değil, savaş ve barış politikasının çaprazlama bir beceriyle birlikte sürdürülmesinde yattığı ileri sürülebilir.
Türklerin oyunun kıymeti
Kürtlerden gelecek oyların HDP’nin seçim barajını aşmasına yettiği, ama bunun “algı” için yeterli olmaktan uzak olduğu söyleniyor. HDP’nin Türkiyelileşmesi ve terörle arasına ciddi mesafe koyması gerekiyormuş! HDP’nin Türkiyelileşmesi lazımmış!
Türkiyelilerden HDP’ye gelecek oy, Kürt Hareketinin savaştığı –veya savaşa hazır olduğu- koşullarda ve ortamda değerlidir. Yoksa, bedeli “demokratik siyaset” alanına kilitlenmek olan bir Türkiyelileşmenin ne Kürtlere ne de Türkiyelilere bir yararı olabilir. Kendini barışçı bir kurbağaya benzetmeye çalışan öküzün ne kendine ne başkasına hayrı olur.
Başlangıç sözü, HDP’nin Türkiyelileşmesi olamaz; HDP, Kürdistan Hareketinin Kürdistanî niteliğinin güçlenmesiyle Türkiyelileşme olanağı bulacaktır. Ya da ancak bu yolla Türkiyelileşme tarihsel devrimci sonuçlar verebilecektir.
HDP’nin Türkiyelileşmesi, Kürdistan’daki dinamiklerin korunması koşulunda gerekli ve istenebilir bir şey olabilir. Aksi hal, HDP’nin Türkiyeliliğin güdümüne girmesi, Türkiye ağırlığının devrede olması demektir. Bunun, “Çanakkale’yi birlikte savunduk”, “Kurtuluş Savaşını birlikte yaptık” avuntusunun yeni bir türü olacağı açıktır.
Tayyip Erdoğan’ın barışta ve savaşta aczi
Daha önceki hava bombardımanlarında PKK yönetiminin iletişim hatlarının kesildiği durumlar olmuştu, ama bu kez, iletişimde dışarıdan anlaşılır bir kesinti olmadı.
HPG güçleri, TC’nin Medya Savunma Alanlarına dönük saldırısına, Kuzey’de düzeyi düşük ama yaygın ve kararlı bir karşı-saldırıyla yanıt verdiler. Kürdistan’ı bir baştan bir başa kat eden saldırı kampanyasının çok etkili olduğunu kesin bir şekilde söyleyebiliriz. Öncelikle, TC’nin savaş güçlerinin, çatışmasız geçen yıllara alışmış olduğu anlaşıldı. Her yerde HPG’nin hamle yaptığını, TC’nin güçlerinin açık bir savunma pozisyonunda olduğunu izliyoruz. Düşük yoğunluklu karşı-saldırı kampanyasını Kürdistan Özgürlük Hareketi çok uzun süre sürdürebilir, ama TC’nin buna dayanacak gücü olmadığı görülebiliyor.
Kürdistan Hareketinin, savaşı artık kent ölçeğindeki yerleşim yerlerine de taşıyabilme kapasitesine ulaşmış olması, mücadelede yeni ve temel bir etmendir. Kürt Hareketi, 1990’ların başında bunu denemiş ama başarısız olmuştu. Bu kez, deneyimli, örgütlü, yeni ve güvenli kitlelerin varlığında, kentlerin ateşli silahların görece düzenli kullanılabildiği alanlar olduğu ve kentlerde, milis türünden güçlerin değil doğrudan gerilla hareketinin tutunabildiği görülmektedir. Bu, Kürdistan Hareketi bakımından çok önemli bir kazanım olarak kaydedilecektir.
“Demokratik özerklik” ilanının erken olduğu öngörülebilir ve bu alanların konumunu koruma olanağı bulunamayabilir, ama Kürdistan kentlerinde, kent gerillasının kurulması anlamında geri dönüşsüz olması kuvvetle umulan bir ilerleme sağlanmış olmasının tayin edici etkileri olacağı öngörülebilir. Bu, açıkça, Tayyip’in aczidir.
Tayyip Erdoğan, bu gerçekler ortamında nasıl seçim yapacaktır?
Kürdistan Özgürlük Hareketinin gerilla savaşını belli bir düzeye getirdiği 1990’ların başından beri, her seçimin iki tarafın çatışmasızlık anlaşması ortamında yapıldığı biliniyor. Her seçimin savaşsız bir ortamda yapılması bir yapısallığı gösteriyor. Huzurlu seçim ortamına, Kürt Hareketinden önce TC’nin ihtiyacı vardır. TC’nin savaş ortamında gideceği bir seçimin, Kürdistan’ın eksik olacağı bir tablo sunacağı ve seçilenin meşruiyetinin ne Ankara’da, ne de Brüksel ve Washington’da geçerli olacağı açıktır.
Bir savaş ortamında Kürdistan Hareketi isterse Kürdistan’da seçim yaptırmayabilir. Savaşı durdurması ve Öcalan aracılığıyla ya da başka bir yolla Kürdistan Hareketiyle anlaşma yoluna yönelmesi, Tayyip’in, saçtığı salyalarını yalaması anlamına gelecektir. Bunun, Tayyip’in aczi olacağı açık değil midir?
Öcalan’ın bir çağrısıyla saldırı kampanyasının durduğu ve barış olmasa da, çatışmasızlığın egemen olduğu bir ortamın, taraflardan hangisinin hanesine yazılacağı çok açıktır. Tayyip Erdoğan, epeycedir, yenilgiye tahammülü olmayan yollara giriyor. Ama bir kez tökezleyecek ve muhtemelen tam tökezleyecek! Bu, Kürtlerin elinden olursa ne âlâ!