Ana SayfaGüncel YazılarTürkiye’de Alfabe Sorununun Politikası

Türkiye’de Alfabe Sorununun Politikası

 

Ulaş Töre Sivrioğlu’nu TvP okurları dergideki yazılarından biliyorlardır. Nitelikli emek harcanmış ve fikri olan yazılarıyla katkı yapan Sivrioğlu, Gazete Duvar’da yazmaya başladı. Yaygın bir okur kitlesine seslenmesinden duyduğumuz hoşnutluğu gizleyecek değiliz.

Sivrioğlu’nun Duvar’da çıkan ilk yazısının başlığı “Bitmeyen senfoni: Osmanlıca tartışmaları” (https://www.gazeteduvar.com.tr/bitmeyen-senfoni-osmanlica-tartismalari-makale-1590952). Evet, Arap ve Latin alfabesi bitmeyen bir tartışma. Tartışma, zaman zaman pısan İslamcıların çeşitli fırsatlarda seslerini yükselttiği bir seyir izleyerek bugüne kadar geldi. Uzun AKP iktidarı yılları tartışmanın sürdürülmesi için elverişli bir zemin oldu. İslamcılar ve liberallerin bir dönem sarıldığı meşhurlardan Cemil Meriç’in de bu tartışmaya dahil olduğunu anlatıyor Sivrioğlu.

Bir tarafta “çağdaş uygarlık seviyesine” erişmek için Latin alfabesinin olmazsa olmaz koşul olduğunu savunanlar, diğer tarafta “bir gecede cahil bırakıldık” diyenler.

Töre Sivrioğlu, “İslami aydın denilen kişi”yi “elektrik kesildi çalışamadım hocam” diyen öğrenci tipine benzetmekte ne kadar haklı! “Hep hakkı yenmiştir, hoca ona ‘takıktır’, başarısı hep birilerince engellenir.” Başarısızlığı hakkında bir başkasını suçlamak, hep tepkisel olmak bu tipin karakteridir. Zaten cahil kalmamış ama cahil bırakılmıştır.

Bu tartışmanın tarihsel politik karşılığı nedir? Bu, Türkiye Cumhuriyetini birlikte kuran ama biri önder ve etkin diğeri bir sürüklenme konumunda olan iki egemen kanadın sürtüşmesinin özgül bir alandaki karşılığıdır sadece. Bundan başka bir doğru ya da yanlış “öz” yakıştırılabilir mi bu tartışmaya? Bu soru, çeşitli araçlarla mücadele eden taraflardan birinin özden haklı olup olmadığına ilişkindir. Bu açıdan Sivrioğlu’nun bir tarafı eleştirmesi doğru ama diğer tarafın yanında gözükmesi bir fazlalığa değil eksiklik ya da zaafa işaret ediyor kanımca.

“Harf Devrimi olmasaydı uzaya gidecektik” diyenleri ti’ye alıyor Sivrioğlu: “O sebeple harf devrimi yapmayan Arap ülkeleri uzay yarışında en önde!”

Evet; Arap alfabesi kullanmaya devam etseydik, İslamcıların öne sürdüğü gibi zengin olduğu varsayılan bir geçmişi otomatik olarak korumuş olmayacaktık. Ancak tersinden Latin alfabesine geçmek de ezici çoğunluğu “cahil” olan halkı bir gecede olmasa da bir süreçte aydınlatmadı. (Sivrioğlu, “cehalet”i yalın bir şekilde anlatıyor.) Okuma-yazma ve alfabe, cahillikten kurtulmak ve aydınlanmak gibi soylu bir amaçtan çok, kapitalizmin gelişen tekniğine uygun işgücü oluşturmak için gerekmekteydi.

Latin alfabesi kullanmayan ve kullandıkları yazı şeklinin çok zor olduğu kabul edilen birçok ülkenin “çağdaş uygarlığın” üst seviyelerine geldiğini biliyoruz. Dolayısıyla, bir alfabenin kendi başına bir engel olduğunu söylemek mümkün görünmüyor.

Sivrioğlu, Osmanlıca denilen alfabenin feci karmaşasını etkili örneklerle gösteriyor. Karmaşanın politik kurumsal karmaşadan kaynaklandığını rahatlıkla çıkarsayabiliyoruz Sivrioğlu’nun kısacık yazısından. Ancak buna karşın, ağır aksak da olsa birtakım düzenlemeler yapıldığını biliyoruz. Tipik olarak, politik kurumsal düzenleme çabalarına paralel şekilde…

Osmanlıların kullandığı alfabenin bir standarda kavuşturulmasının teknik olarak mümkün olmadığı herhalde söylenemez. Arap alfabesinin Türkçenin ses yapısına uymadığı anlatılıyor; ama o temel üzerinde birtakım uyarlamalar pekâlâ yapılabilirdi. Nitekim, Latin alfabesi de bazı uyarlamalarla kabul edilmiş ve ç, ş, ğ gibi harfler eklenmiş. Buna karşın, “Türkiye Türkçesi”nin bazı seslerinin, yeni alfabede karşılığı olmadığı için unutulmaya terk edildiğini biliyoruz.

İngilizcede neredeyse hiçbir sözcük yazıldığı gibi okunmuyor. Böyle olunca, kullanılan alfabenin sadece ek bir zorluk çıkardığı sonucuna varılabilir. İngilizcenin bir atası olan Germen dili buna muhtemelen daha yatkın. Alfabede bulunan sesli harfler İngilizcedeki sesli harfleri karşılamıyor. Bu yüzden İngilizce sözlüklerde sözcüklerin yanında bir de nasıl okunacağına dair (özel bir alfabede yazılmış) bir açıklama  bulunur.

Bu durumda, “harf devrimi”nin teknik bir zorunluluğa değil, ideolojik bir tercihe dayandığını söylemek tarihsel olarak yanlış olmayacaktır. Arap alfabesici tarafın sünepelikten başka bir sermayesi olmadığını Töre Sivrioğlu gayet güzel serimlemiş. Ancak bu, Jakoben diye nitelenebilecek tarafın sorgusuz kabulü anlamına neden gelsin?

Önemli olan egemenlerin bir tarafının ideolojik dünyasının içinde olmadan gerçekliği tespit etmektir. Elbette bazı dönemlerde bir egemen tarafın dünyasına yaslanmak ezilenlerin işine gelebilir. Ancak o dünyanın bir parçası olmak, düşüncemizi köleleştirecektir.

Söz konusu tarih boyunca ve bugün, sosyalistler ve Marksistler arasında “harf devrimi”ni sorgulayan bir yaklaşım olduğunu bilmiyoruz. Latin alfabesine geçişin teknik ve dilbilimsel gerekçeleri güçlü olabilir ama Japonya, Çin gibi örneklerden biliyoruz ki bunu aşmak pekâlâ mümkün. Bu sorgusuzluğun altında Kemalizme bakış, yani düpedüz ideo-politik nedenler yatıyor olmasın? Bir kez daha görüyoruz ki, Marksistlerin bu örnek nezdinde de bağımsız tarihleri yok. Harf devrimi dahil başka birçok ideolojik etkiye aynı tepkiyi veriyor Türkiye Marksisti. Harf devrimi bunun sadece çarpıcı ve billur bir örneği.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar