Tarihsel Maddecilik ve Sosyalizmin Sorunlarını Ele Alacak Bir Site
Demir Küçükaydın
http://f50.parsimony.net/forum202260/index.htm
Makale yazarı: Demir Kücükaydin Tarih, gün ve saat: 30 Agustos 2003 19:31:56:
[…]
Bu hareket veya grupların dergilerinde, birkaç yıllık politik tecrübesi olan, birkaç klasiği okumuş, derin bir felsefe ve tarih arka planı olmayan, aslında Tarihsel Maddecilik alanında da hemen hiçbir şey bilmeyen militanların Tarihsel Maddeciliğe “katkıları” görülür. Bunlar ise, Tarihsel maddeciliğe katkı olmak bir yana, zaman ve enerji kaybından başka bir sonuca yol açmazlar.
Matematikte meşhur klasik problemler vardır, örneğin bir pergelle bir açıyı üç eşit parçaya bölmek veya Fermat Teoremi gibi. Bu gibi problemlere ilişkin olarak, bir dönem her yıl yüzlerce amatör matematikçi Bilimler akademilerine çözümlerini yollarlar ve kontrol edilmesini beklerler. Aslında bu yollananların tamama yakını meslekten bir matematikçinin hiçbir zaman yapmayacağı temel hatalarla doludur. Bunların kontrolü ve işe yaramazlıklarının gösterilmesi gerçek matematikçilerin muazzam bir zaman ve enerji kaybına yol açar. Bu yükten kurtulmak için matematikçiler sonunda, herhangi bir ciddi matematik dergisinde bilimsel bir makalesi yayınlanmamış kimselerin çözüm önerilerinin ciddiye alınmaması kararı alır. Çünkü, bunların herhangi birinin çözüm içerme olasılığı, dünyada bir delinin daha fazla olma olasılığından daha azdı.
Matematikçiler, akademik otoritelerine dayanarak böyle davranabilirler. Ama Tarihsel Maddeciliğe gelince işler değişir, böyle hiçbir temel matematik bilgisi olmayanların, örgütler yönettiklerini düşünün. O örgütün veya toplumsal hareketin gücü, bilimsel hiçbir değeri olmayan “katkıların” güçlü olduğu kanısına yol açar ve Bilimler Akademisinin matematikçileri gibi, bunları okumayacağım da diyemezsiniz. Çünkü eni sonu, sosyalizmle ilgili olduğunu düşündüğünüz insanlar onları okumaktadırlar ve onlara ulaşmak zorundasınızdır. Ondan sonra işi gücü bırakıp, en alfabetik konularda yanlışlarla dolu “Fermat Teoremi” çözümleriyle zamanınızı harcamak zorunda kalırsınız. Bunun nasıl bir şey olduğunu görmek isteyen, birkaç yıldır yazdığımız yazıları astığımız ve onlara yönelik eleştirileri de topladığımız yazılar ve Yankıları Forumunun Arşivini inceleyebilirler. Yazılmış yüzlerce yazıya yapılmış binlerce eleştiri arasında, alfabetik düzeyde hata yapmayan eleştiri sayısı bir elin parmaklarından azdır. Yani, Tarihsel Maddecilikle bir şekilde ilgilenenler bile, aslında onun gelişiminin önünde bir engel olarak ortaya çıkarlar. Güç ve zaman kaybından başka bir şeye neden olmazlar. Dünyadaki sol ve Marksist grupların, çevrelerin, örgütlerin dergileri, aslında bilimsel bakımdan hiçbir değeri olmayan böyle çöplerle doludur.
Görüldüğü gibi, Tarihsel Maddeciliğin gelişmesi için, var olanın sistemleştirilmesi için bir özne de ortada görülmemektedir.
Bu koşulların, dünyada işçi hareketinin ve sınıf bilincinin tekrar doğup gelişmesine bağlı olarak, ne zaman nasıl tekrar değişeceğine dair bir öngörüde bulunmak da mümkün değildir. Bu yönde hiçbir umut verici işaret görülmüyor.
Sol kendine gaz vermeyi sever. Amerika veya Cenova’daki son birkaç kitlesel radikal gösteri hemen yeni bir mücadelenin başlangıcı olarak selamlandı. Halbuki, aksine işaretler çok daha güçlüdür. Işte en son Brezilya’da Lula’nın, yani son on yıllarda dünyadaki en canlı ve dinamik işçi hareketinin, vardığı yer ortadadır. Hal böyleyken, iyimser olmak için neden var mı?
Geriye ne kalır? Tarihsel Maddeciliğe hala ilgi duyup o alanda bir şeyler yapmak isteyen, Altmış sekizin kabarışından ve belki daha sonra da kimi bölgesel hareketlenmelerin veya kimi sosyal hareketlerin yükselişlerinden geriye kalan kılıç artıkları. Ama bunlar da öylesine parmakla gösterilecek kadar az ki yeryüzünde. Belki bunlardan bir şey çıkabilir. Ama onlar için bile koşullar öyle sınırlı ki?
Herhangi bir bilimin gelişmesinde bir bilim insanları çevresinin varlığının önemine birçok bilim tarihi araştırmacısı dikkati çeker. Tarihsel Maddeciliğin tarihi de bunu kanıtlar.
Marx-Engels’in bizzat kendileri bir çevre oluşturuyorlardı. Daha sonra, Neue Zeit yıllarında, bu dergi aracılığıyla tartışan, birbirinin düşüncelerini bilen Marksistler kuşağı vardı. Lenin’ler, Troçki’ler Plekhanov’lar o bir daha benzeri hiçbir zaman gelmeyen, Bolşevik Rus entelektüelleri kuşağı, hep bu çevrenin ürünüydüler. (Hatta bu kuşağın son temsilcisi kabul edilebilecek Mandel bile bu çevrenin ürünü sayılabilir. Evlerinde Neue Zeit ciltleri varmış. Böyle bir evde büyümüş.)
Benzeri kısmen Frankfurt Okulu çevresi için de geçerlidir. O dönemin yükselen işçi hareketinin, başka tarihsel koşulların da bir araya gelmesiyle Klasik Alman Felsefe Geleneğini içinde taşıyan Yahudi entelijansiyasını çekmesi aşağı yukarı böyle bir çevre yaratmıştır. Yani “Batı Marksizmi” de bir çevrenin ürünüdür.
1960’larda da böyle bir çevrenin ortaya çıkışından söz edilebilir. New Left Review gibi dergiler, bütün dünyada, Marksizmin sorunlarına kafa yoran, birbirinin gelişimlerini, katkılarını izleyen bir sosyalist aydınlar çevresini ortaya çıkarmıştı. Ve bütün bu dergiler etrafındaki, onları izleyen veya tartışmaya katılanlar aynı zamanda toplumsal hareketle çok canlı bağlar içindeydiler.
Bugün ise öyle bir şey dünyada yok. New Left’in yeni çıkışı gibi girişimler görülüyor ama bunlar bile, gerek Türkiye’deki gerek dünyadaki sosyalistlerin çoğunca ne biliniyor, ne izleniyor. Izleyenler de canlı ve dinamik bir çevre oluşturmuyor.
Böyle, uluslararası bir bilimsel çevrenin yokluğu, elde kalanların olsun bir şeyler yapabilmesinin yani Tarihsel Maddeciliğin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biridir.
[* * *]
http://f50.parsimony.net/forum202260/messages/7.htm
Makale yazarı: Demir Kücükaydin Tarih, gün ve saat: 30 Agustos 2003 19:35:33:
Türkiye’de ise durum daha da korkunç. Önce 12 Eylül’ün, tam bu darbenin etkisinden kurtulur gibi olurken, çöken duvarın, daha onun sersemliğini atmadan yükselen şovenizmin ve özel savaş rejiminin darbeleri, tam anlamıyla bir toplumsal çürüme yaratmış ve elde kalanlarda da Teoriye ilgi tümüyle yok olmuş, bir parça ilgi gösterebilecekler bile gerilemiş durumda.
Tarihsel Maddecilikle ilgili denebilecek iki dergi vardır. Birisi Praksis, diğeri Teori ve Politika. Praksis, Marksist akademisyenlerin Tarihsel maddeciliği savunmak amacıyla çıkardığı bir dergidir, ama bu söylemin ötesinde Tarihsel Maddecilikle ilgisi yoktur. Dergiye adını veren Praksis gerçek anlamını yitirmiş, boş bir söze dönmüş, akademik Marksizm çalışmaları anlamını kazanmıştır. Bir bakıma kendini Marksist kabul eden akademisyenlerin “Toplum ve Bilim” dergisidir, aralarına bazen çeşni olsun diye eski altmış sekizlileri alırlar. İçindeki yazıların başlıkları ve ağırlıklı konular listesi bile bunu gösterir. Yazıların çoğu, metinler arasıdır. Yani bilmem kimin, ki o bilmem kim de gene dünyanın bir yerindeki bir üniversitede çalışan muhtemelen Marksist bir akademisyendir, bilmem hangi konudaki görüşlerinin veya teorisinin açıklaması, yorumu ya da eleştirisidir. Örneğin bu yazıda sözü edilen, Tarihsel Maddeciliğin sorunlarına ilişkin bir tek yazı bulamazsınız. Tarihsel Maddeciliğin böyle kavranışı görülmez.
Teori ve Politika ise, merkezcilerin genel metodolojik hatasıyla maluldür. Aslında konusu Tarihsel Maddecilik değildir. Felsefeden doğrudan doğruya politikaya sıçrar. Tarihsel Maddecilik ne yöntemiyle ne de alanıyla onların konusu değildir. Bu Maocu, Althusserci yöntemsel hatanın üzerinde yükselir. Aynı metinler arasılık burada da görülür. Ama buna rağmen Teori ve Politika’da Praksis, yani teorik pratik, ama bir akademisyenin teorik pratiği olarak değil, toplumsal mücadelenin bir gereği olarak Praksis, Praksis dergisiyle kıyaslanmayacak daha sıkı bir bağlantı içindedir.
Ama bu dergilerin esas sorunu, bütün dünyadaki, Marksist teorik dergilerin çoğunun esas sorunudur. Akademik Marksizmin labirentlerinde yollarını kaybetmişlerdir. Onun dışında başka bir Marksizm olabileceğini düşünmezler, varlığını bilseler bile onu hor görürler.
Bunlarda Troçki, Adorno, Benjamin, Kıvılcımlı gibilerin Tarihsel Maddeciliğe katkıları ne tartışılır ne de bir kavramsal temel olarak alınır. Mao, Althusser, Laclau gibi, aslında Klasik Tarihsel Maddeciliğin dünyasıyla ilgisiz, birtakım felsefi genellemelerden direkt toplumsal mücadelenin sorunlarına atlayan, Tarihsel Maddeciliğin kavram sistemine dayanmayan ve öyle problemleri olmayan yazarları ya da bunlar gibi veya bunların suyunun suyu düşünürleri veya dünyanın herhangi bir üniversitesindeki Marksist akademisyenlerin dediklerinden başka konuları yoktur. Bir parça dikkatli okuyucu, bu sunuşta Tarihsel Maddecilik, onun sorunları ve alanları ve gelişimi hakkında açıklanan kavrayış ile bu dergilerde ifadesini bulan sorunlar arasında büyük bir uçurumu hemen görebilir. Bu uçurumun varlığının nedeni bizim tamamen bunların dışladığı, kaynağa yönelik bir geleneğe bağlılığımızdır. Bu dergilerde ifadesini bulan gelenek, Tarihsel Maddeciliğin önündeki çok ciddi bir engeldir. O dergilerde tartışılan konular ve sorunların ortaya koyuluşları birer labirenttirler ve labirent olarak engeldirler. Onların karşısında yapılması gereken, Occamlı’nın usturasıyla yaptığı gibi, onların problemlerini kesip atmaktır. Bir kaynağa dönüş gerekmektedir.
Bunu şöyle ifade edelim. Muhammet, İslamiyet’i kurarken doğrudan doğruya kutsallık zırhıyla korunmuş İbrahim geleneğine başvurur. Sonraki tarikatları, Hıristiyanlığı vs. bir ustura darbesiyle kesip atar, bir kenara iter. Bunu Hikmet Kıvılcımlı, çok nefis açıklamaktadır.
Tarihsel Maddeciliğin ihtiyacı olan budur. Kaynaktaki ve gelişmiş kavramsal araçlarla, kaynakta yapıldığı gibi, olayları ele almak ve oradan yola çıkmak gerekmektedir. Yani bizzat Marx-Engels’in o teoriye vardıkları gibi olaylardan hareket etmeli, olayları ele almalıdır. Yoksa Marx-Engels’in eserinin bilmem kimce yapılmış yorumunun, örneğin Althusser’in diyelim, nasıl okunacağı üzerine yazılmış bir yazının eleştirisinin eleştirisi gibi konuları, bir kalemde, tıpkı Occamlı’nın usturasıyla keser gibi, kesip atmak gerekmektedir. Akademik ya da skolastik Marksizm’in labirentlerinde zaman ve enerji kaybedilmemelidir.
Ama sorun böyle koyulduğu an, bütün akademisyen Marksistler zaten birer burun kıvırmasıyla ve küçük görmeyle uzak duracaklardır.
Görüldüğü gibi ortaya korkunç uyumsuz bir tablo çıkıyor. Ortada devasa bir teorik görevler duruyor, ama onları yapabilecek bir özne dünyada neredeyse yok derekesinde, Türkiye’de ise daha de kötü . Bu nasıl aşılabilir? Bilmiyoruz.
Ama hiçbir şey yapmamak da olmaz. Süt kabına düşmüş fare gibi çırpınmaya devam etmek zorundayız. Belki çırpınmalarımız, sütün içinde katı yağ küreciklerinin oluşmasına ve o katı yağ küreciklerine dayanarak umutsuz durumdan kurtuluşa yol açabilir.
İşte Tarihsel Maddecilik sitesiyle bu yönde bir bakıma bir yoklama çekmek, bir keşif devriyesi çıkarmak amaçlanıyor. Yani yukarıda koyulduğu gibi sorunları sorun edenler varsa, sorunlar yığınını öyle tanımlayanlar varsa onların bir diyaloğu, bir tartışmayı başlatıp sürdürebilecekleri bir “Mekan”, bir “ilişki ortamı” sağlanmaya çalışılacak. Bu olmadıkça hiçbir adım atılması mümkün değildir.
İnternet bu anlamda, en dağınık olanların bir arada yoğunlaşması için teknik olarak nefis bir olanak sunuyor. Acaba bu olanak, böyle bir yoğunlaşma için küçük bir itilim sağlar mı? Bilmiyoruz? Ama böyle bir ihtiyacın olduğu ortada. O halde denenebilir. Kimsenin söyleyeceği yoksa, en azından bizim söyleyeceklerimiz var.
[…]