Marksizm Nereye?
Arif Dirlik
Çeviri: Sina Güneyli
Günümüzde, radikal imkanların herhangi bir değerlendirmesi, işe, bir Marksizm eleştirisiyle başlamalıdır. Geçmiş bir buçuk yüzyıl boyunca, Marksizm, kapitalist toplumun en temel eleştirisini sağlamıştır. Marksizm, aynı zamanda, önerdikleri alternatif toplumsal ve ekonomik örgütlenme biçimleriyle, kapitalizmin tek makul sorgulanmasının uzun uzun sözünü eden çeşitli sosyalizmler için esin kaynağı olmuştur.
Bütün pratik amaçlar açısından, sosyalist toplumlar artık yok; bu, Marksizmi önceden görülmemiş bir krizle karşı karşıya bırakmakta ve geleceğin radikal tercihlerinin formülleştirilmesinde Marksizmin oynamak zorunda kalabileceği rol sorusunu ortaya çıkarmaktadır. Radikal tercihlerin zorunluluğu sorgulanmamaktadır; çağdaş kriz, yalnızca sosyalizmin veya Marksizmin bir krizi değildir, kapitalizmin de bir krizidir, şimdi gündelik yaşamın bir gereği olarak krizlerle boğuştuğumuzdan, kapitalizme hiçbir alternatif görünmediğine dikkat etmekten kaçınmayı becermekteyiz. Er geç, alternatif olacaktır. Sorun, en önemli kapitalizm alternatifi kaynağının, kendi tarihsel sonuçlarının ağırlığı altında parçalandığının görüldüğü bir zamanda, bu tür tercihlerin nasıl tasarlanacağıdır.
Kapitalizmin, tarihine damga vuran pek çok krizden sağ çıkma yeteneği, Marksist iddianın geçerliliğini tekrarlanan bir şekilde sorgulamaya açmıştır. Aynı zamanda, Marksizm, Marksizmin, ekonomik sömürü ve sınıf sorunuyla hemen hemen tek amaçlı uğraşması nedeniyle, dar bir biçimde tasarlanan kapitalizm altındaki ekonomik örgütlenmelerin dışında kaynakları olan baskı ve sömürü sorunlarına kör olduğunu hisseden alternatif radikal perspektifler tarafından da sorgulanmıştır. Bu sorular, son birkaç onyılda, sosyalist toplumların, bazı ekonomik sömürü ve baskı sorunlarını çözebilmiş olmakla birlikte, yine de, bu toplumlarda kapitalist toplumlarda olduğundan daha keskin şekilde ortaya çıkan diğer temel toplumsal ve politik sorunları çözülmeden bırakmış olmalarının ortaya çıkmasıyla hız kazanmıştır.
Bu tür sorular, direşkenlikleriyle, kuşaklar boyu Marksistleri hayal kırıklığına uğratmış ve Marksistlerin morallerini bozmuştur. Ancak, sosyalist toplumlar kapitalizme geçerli alternatifler önerdiklerini iddia edebildikleri sürece, Marksistler için, bugünkü sorunların gelecekteki çözümlerinden uzun uzun söz ederek Marksizmin temellerini sorgulamaktan kaçınmak mümkün olmuştur. Şimdi, sosyalist toplumların çöküşü, Marksizmi görünürde gelecekten yoksun bıraktığından, bu sorunlarla karşılaşmayı geleceğe ertelemek artık mümkün değildir. Küresel ekonomik örgütlenmedeki radikal değişmeler, hem sosyalist toplumların ölümüne katkıda bulunmuş ve hem de Marksizmin geçerliliğinin sürüp sürmediğini sorgulamaya açmıştır. Sosyalist toplumların çöküşüyle ön plana geçen Küresel Kapitalizmin ortaya çıkması, toplumların birbirleriyle olan ilişkilerini yeniden düzenlemiş, ulus-devletlerin rolünü değiştirmiş, tüm eleştirel gelişme ve toplumsal değişme perspektiflerinin yeniden gözden geçirilmesi gereğini ortaya koymuştur. Marksist teorinin esas toplumsal destekçisi işçi sınıfı, bu değişmelerle ikincil bir toplumsal öneme indirilmişken, toplumun politikası ve geleceği üzerinde hak iddia eden diğer destekçiler kendilerini ortaya koymuşlardır. Marksizmin ölüm ilanları için erken olabilir, ancak Marksizmin artık yeni bir dünya durumunun sorunlarını açıklamakta yeterli olmadığı tümüyle açıktır. Genel olarak, ekonomik yoksulluktan, ve toplumsal ve politik sömürü ve baskıdan kurtuluş olarak tanımlanan insanın kurtuluşu görüşü, şimdi, Marx’ın zamanındakinden tümüyle farklı bir dünya durumunda temellenmelidir ve bu yeni durumda ortaya çıkan toplumsal destekçilerinin görüşlerini birleştirmelidir.
Önceden öngörülememekle birlikte, Marksizmin bu en son krizini üreten yeni bir dünya durumudur. Ancak, alaycı bir şekilde, bu aynı dünya durumu, aynı zamanda, Marksizmin, radikal bir kapitalizm eleştirisi olarak başarısızlığını açıklayan temel öncüllerini açığa çıkaran kapitalist gelişmenin özelliklerini yüzeye çıkarmıştır. Şimdi, önemli olan, Marksist kapitalizm eleştirisinin, ve Marksizmin bütün radikal teorileştirmelerdeki merkeziliği verildiğinde, geçmişteki radikal kapitalizm alternatifleri formülleştirmelerinin eksikliklerini tümüyle kavramak için, bütün çıplaklığıyla bu öncüllerle yüzleşmektir. Burada amaç, radikalizmin bir diğer krizinin ortasında, radikalizmi kendi geçmişinden kurtarmak üzere, Marksizmi bir kez daha yeniden değerlendirmek değildir. Amaç, ne kadar uzak görünse de, geleceğin radikal imkanlarının düşünülmesinde, dürüstçe yüzleşmek üzere, bu eksiklikleri yüzeye çıkarmaktır.
İzleyen sayfalarda, Marksizmi toplumların küresel olarak çağdaş yeniden düzenlenmesiyle -sosyalist devletlerin düşüşü, ve en önemlisi, çağdaş küresel dönüşümleri anlamak için en geniş bağlamı sağlayan Küresel Kapitalizmin ortaya çıkışıyla- ilişkili olarak tartışacağım. Bu dönüşümlerin niteliğinin ve sonuçlarının kavranmasında, Marksizmin zorunlu olduğunu, fakat yalnızca teorinin temel bir parçası olan modernleşmecilikten kurtarılabildiği ölçüde zorunlu olduğunu ileri süreceğim. Halihazırda tartışılanın, yalnızca Marksizm olmadığı, tüm modernleşme ve gelişme (veya Vandana Shiva’nın söylediği gibi “kötü gelişme”) fikirleri olduğu anımsanmalıdır. Marksizmin, tam da, modernleşmenin uzaysal ve zamansal teleolojisinden kurtarılması gerektiği gibi, sonuç, bir teori olarak Marksizmin bütünlüğünün zayıflatılması veya hatta terk edilmesi olsa bile, kavramsal teleolojiden kurtarılması, alternatif toplumsal değişme kavramsallaştırmalarına açılması da gerekir. Kurtuluş sorununun, Marksizm de içinde olmak üzere, tek bir teori tarafından içerilemeyeceğini ileri sürüyorum. Eğer, kurtuluş amacına ulaşmak için, teorinin uzlaşması gerekiyorsa, teori, kurtuluş umudunu kendi varlığını veya içine nüfuz ettiği özel görüşün varlığını sürdürmek için kullanmak üzere değil, kurtuluşu desteklemek için var olduğundan, bu böyle olmalıdır.
Çağdaş durumlara uygun kurtuluş gündemi oluşturma üzerine vargılarım, kolayca, Marksist olarak tanınamaz; hatta bunlar, muhtemelen, antiMarksist olarak görülecektir. Genel olarak, geleneksel Marksizmin anahtar kategorilerinin (sınıf kategorisi de içinde olmak üzere), hem kurtuluş sorununu ele almak ve hem de çağdaş kapitalizmi, ve çağdaş kapitalizmin küresel olarak ürettiği veya bilince çıkardığı toplumsal formasyonları ve sorunları tüm karmaşıklığıyla kavramak için yetersiz olduğunu ileri süreceğim. Dolayısıyla, bu kategoriler cinsinden teorik bütünselleştirmeye direniyorum ve Marksizmi, Marksist teorik formülleştirmelerde örtülü olarak belirtilmeyen kategorilere açmaya çalışıyorum. Marksizmi, ilkin Marksizmi ortaya çıkaran ve Marksizmin teori ve görüş olarak sınırlarını da belirleyen kapitalist toplumdaki içerimiyle sınırlı bir teori olarak tarihselleştirmeye niyetlenen eleştirimin başlangıç noktası, Marksizmin metateorik uzaysal ve zamansal öncüllerinin eleştirisidir. Benim iddiam, Marksizm taraftarlarının geçmişte varsaydığı gibi kurtuluş görüşü Marksizme içkin olmadığından, kurtuluş görüşünün teoriden bağımsız olarak formülleştirilmesi gerektiği sonucuna götürür; veya, daha doğrusu, teoride içkin olan görüşün kapitalist toplumdaki kökenleriyle sınırlı olduğu sonucuna götürür.
Ancak, Marksist teorinin ve içine nüfuz ettiği devrimci pratiklerin, bu “teoriden kurtuluş” tartışmasının koşullarını kavramak için vazgeçilmez olduğunda ısrar ediyorum. Bir diğer deyişle, Marksist teori ve Marksist teorinin ürettiği tarihsel deneyim olmadan benim kendi formülleştirmelerim olanaksız olurdu. Çağdaş kapitalizmi (ve sosyalizmin kapitalizm içindeki kaderini) çözümlememe, çeşitli belirtilerini doğrudan kullandığım dünya sistemi teorisine olduğu gibi, Marksist bir kapitalizm çözümlemesi nüfuz etmiştir. Teoriye (metateorik öncüllerine olduğu kadar kategorilerine de) getirdiğim nitelikler bile, Marksizmin devrimci deneyimlerinin ürünleridir. Teorinin sorunlarını kavramak için, Üçüncü Dünyanın Marksizmle karşılaşmasının bir örneği olarak aldığım Maoist Marksizmde tümüyle dile gelen 1930’ların Çin devrimci deneyimine dayanıyorum. Bu nitelemeler, Marksistler belki de bunların bütün belirtilerini tanımakta isteksiz olmuş olsalar da, halihazırda, Marksist teorik ve devrimci geleneğin bir parçasıdır.
Burada tartışılan, Marksizmin bir reddi değil fakat bir “özeleştirisidir”. Marksizmi kapalı bir sistem olarak açıklayan, bütünlük iddialarına rağmen, diğer bütün toplumsal kategorileri şu ya da bu Marksist kategoriye indirerek ortadan kaldıran kategorik indirgemecilik ile yönlendirilen bütünselleştirici yöntemleri reddediyorum. Bütünselleştirici yöntemler, kapitalizmle bütünlüğü içinde karşılaşmak için, ve daha önemlisi, bu tür sorunların bilince çıkarılmasında kapitalizmin ne kadar önemli olabileceğinden bağımsız olarak, toplumun ve kurtuluşun kapitalizm (ve kapitalizmi örnek alan bir Marksizm) sorunsalında içerilmeyen sorunlarını birleştirmek üzere kapitalizmin ötesine geçmek için zorunludur. Ancak, bu alternatif bütünselleştirme biçimi, a priori kategorik varsayımlarla sınırlı olmaktan daha çok, açık uçlu (yani tarihsel) olmalıdır. Bu, bütünlük arzusunu ve bütünlüğü tarihsel olarak formülleştirme sürecinde kategorileri dile getirme zorunluluğunu koruduğundan basit bir çoğulculuk değildir; çünkü, bu alternatif bütünselleştirme biçimi, somut görünümleri içindeki toplumsal kategorilerin analitik soyutlamada olduğu gibi birbirinden ayrı ayrı ortaya çıkmadığını, fakat, tarihsel olarak değişmekte olan bütünlüklerde bunlara konjonktürel anlamlarını veren, bu tür bütünlüklerin kavranacağı yöntemleri de biçimlendiren indirgenemez üstbelirlenmişlik içinde ortaya çıktıklarını varsayar. Bu, benim buradaki, kurtuluşun amaçlarının teoriden bağımsız olarak formülleştirilmesi gerektiği iddiamı da koşullandırır. Teoride veya hatta teorinin o andaki tarihsel durumlarında zorunlu olarak örtük olmayan etik tercihler, bu amaçların formülleştirilmesinde önem taşır. Ancak, bu, tercihlerin kendilerinin keyfi oldukları anlamına gelmez; mümkün olsalar da olmasalar da, veya hatta bilince çıksalar da çıkmasalar da, tercihler kurtuluşun maddi koşullarından ayrılmamalıdır. Marksizmin, bu bakımdan da söyleyecek çok şeyi vardır. Ancak, kurtuluş amaçlarını tam olarak yansıtmak için, bu Marksizm, kurtuluş mücadelesi sürecinde kendini yeniden tanımlamalı, ve bütünlük kavrayışını bu tür mücadelelerin ufkunda ortaya çıkabilecek olan daha geniş bütünlüklerin içine yerleştirmeye, ve en sonunda, bir teori olarak kendini ortadan kaldırmaya bile hazırlanmalıdır.
Çağdaş kapitalizmin açılması, bu sorunları daha fazla ısrarla bilincin ön planına çıkarmıştır. Somutla karşılaşma, daha sonra ileri sürecek olduğum gibi, kurtuluş mücadelesinin bölgeleri olarak (toplumlarınkinden daha az olmamak üzere kategorilerin) “arabölgelerine” işaret eder. Kapitalizm, arabölgeleri, doğrudan koşul olarak, kurtuluş sorunsalının merkezine yerleştirdiğinden, arayış, hem yeni etik yönelimler ve hem de daha açık uçlu teorik formülleştirmeler arayışına dönüşür. Geçmişte bildiğimiz şekliyle Marksizm, arabölgeleri bütün karmaşıklığıyla karşılamak için yeterli değildir, bu Marksizmin arabölgeleri anlamakta, veya alternatif gelecekler üretmekte can alıcı önemde bir rol oynamadığı anlamına gelmez. Ancak, bunu yapabilmek için, Marksizm, kendini, tarihsel olarak içinde ortaya çıktığı kapitalist üretim biçiminin belirlediği kendi sınırlı ufuklarından kurtarmalıdır.
Buradaki tartışmada, Marksizmin özgül teorik formülleştirmeleriyle, metateorik öncülleriyle -özellikle, uzaysal ve zamansal öncülleriyle- ilgilendiğimden daha az ilgileniyorum. Bu yaklaşım için iki nedenim var. İlkin, (aynı kavramsallaştırma yönteminin yalnızca farklı yönleri olduğunu anımsadığımız sürece, analitik olarak ayırt edilebilir olan), teorinin uzaysal ve zamansal öncüllerinin teorik formülleştirmelere egemen olduğunu, ve temel bir anlamda, teorik formülleştirmeleri biçimlendirdiğini düşünüyorum. Kapitalizmdeki son gelişmeler, teorinin değerlendirilmesinde uzay ve zaman sorunlarını ön plana çıkarmıştır. En sonunda bu konulara döneceğim, fakat burada, bu sorunların Marksizm üzerine “Üçüncü Dünya” perspektiflerinde her zaman görünmüş olduğunu ileri süreceğim. Bunların ortaya çıkardığı sorunları açıklamak için, başlangıç noktası olarak Çin Marksizmini alacağım.
İkinci olarak, Marksizmin şu anda karşılaştığı can alıcı bir sorunla temelden ilgili olduğunu düşündüğüm için bu metateorik öncüllerle ilgileniyorum: Marksizmin eleştirel sınırları nedir? Biraz değişik olarak söylendiğinde, Marksizm, kavramsal olarak, kapitalist toplumu aşabilir mi, veya Marksizmin eleştirel yetenekleri, üretim ve tasarım biçimi olarak kapitalizmin hudutlarıyla, ve muhtemelen kapitalizmin belli bir evresiyle veya belli yönleriyle de sınırlı mıdır? Marksizmin, uzaysal ve zamansal öncüllerinde, gerçekten de, içinde kapitalist üretim biçiminin zamanın ve uzayın düzeni veya Immanual Wallerstein’ın koyduğu gibi ZamanUzayı1 için ilkeler sağladığı dünyanın bir kavramsallaştırılmasıyla sınırlı olduğunu ileri süreceğim. Daha açık olarak, kapitalizm altında geçerli olan toplumsal varoluşa alternatif toplumsal varoluşla ilgili yüzeysel formülleştirmelerin altında, Marksizm uzaysal ve zamansal öncüllerinde, ürünü olduğu kapitalist üretim biçiminin ideolojik hegemonyasından muzdariptir; bu, Marksizmin, -“sosyalist” toplumların harabelerinin üzücü övgüler olduğu- kapitalizme gerçek alternatifler tasarlama yeteneğini sınırlar. Dolayısıyla, güçlü kapitalizm eleştirisine rağmen, Marksizm kapitalist üretim biçimiyle yükselmeli ve düşmelidir. Bunu dile getirmek, yalnızca, George Lukacs’ın Marksizmi (veya tarihsel materyalizmi) “kapitalist toplumun kendi kendisinin bilgisi” olarak betimlemesini bir anımsatmadır2. Daha ileri giderek, kapitalist toplumda bile, kapitalist üretim biçiminin ötesine (veya dışarısına) işaret eden bir eleştirinin Marksizmi de aşması gerektiğini ileri süreceğim. Bu, böylesi bir eleştirinin, Marksizmin kapitalizm hakkında söylemek zorunda olduklarını görmezden gelebileceği anlamına gelmez; aksine, kapitalist üretim biçiminin eksiksiz bir eleştirisi için, Marksizmin, yeterli olmamakla birlikte, temel olduğunu ileri süreceğim. Yine, uzaysal ve zamansal öncüllerinin etkisinden kurtarıldığında, eleştirel teori olarak Marksizmin, kapitalizmin hudutlarını aşabileceği, ancak bunun teori olarak teorinin, veya en azından bildiğimiz şekliyle teorinin ortadan kalkmasını gerektirebileceği ileri sürülebilir. Burada, bir kez daha, Çin Marksizmi, yalnızca sonradan terk edilmek üzere formülleştirilmiş olsalar da, bazı kavrayışlar önermektedir.
Teoriyle ilgili olarak daha önemli olan, sosyalist devletlerin düşüşünün Marksizmi otoriter bürokrasilere ideolojik kölelikten kurtarması ve teorik düşünce ve gelişme için yeni bir fırsat sağlamasıdır. … Benim terimlerimle, artık Marksizm bürokratik devletlerin hegemonyasından kurtarılmış olduğundan, teorinin öncülleri içinde kapitalizmin hegemonyasıyla karşılaşmak ve gelişmesi için daha ileri olanaklar düşünmek daha kolay olabilir. Gerçekten de, var olan sosyalist devletler deneyimi, teorinin bu öncüllerle nasıl bozulduğunu açığa çıkarmakta çok işlevli olmuştur.
Var olan sosyalist devletlerin düşüşüyle, Marksizmin önüne konulan sorunlar teorik değil, pratiktir, bu, bunların bu nedenle önemsiz oldukları anlamına gelmez. Var olan sosyalist deneylerin yarattığı hayal kırıklığı, kapitalizmin sosyalizm üzerindeki görünür zaferiyle birlikte, Marksizm hakkında konuşma veya dinleme isteksizliğine neden olmuştur. Bugün, dünyanın her yerinde, eski günlerden farklı olarak, çok az insan, geçerli bir kapitalizm alternatifi olarak sosyalist bir modeli destekler. Gerçekte, kapitalizmin hegemonyası, geçmişte herhangi bir zamandakinden daha çatlaksız görünmektedir. Marksizm hakkında ciddi olarak konuşmak isteyen birinin cesaretini açıkça kırmakla birlikte, bu durum, ne kapitalizmin krizinin çözüldüğü anlamına gelir, ne de teorinin önemini olumsuzlar; tersine, bu, teorinin, hem kapitalizm içindeki gelişmeleri ve hem de sosyalist devletlerin tarihlerini açıklayan yeni perspektiflerle yeniden düşünülmesini gerektirir. Dolayısıyla, sosyalist toplumların düşüşü Marksizmin ölü olduğu anlamına gelmez. Kapitalist üretim biçimi sürdükçe, -Marksistler olsa da, olmasa da- Marksizm geçerliliğini kaybetmeyecektir. Sosyalist sistemlerin ölümü kanıtı üzerine, Marksizmin ölümünü ilan etmekte çabuk davrananlar (George Bush’tan Çinli uzmanlara kadar)3, modernleşme fikrinde, gelişme teorisinde sosyalizme burjuva alternatifinin kendisinin, sosyalizm üzerindeki görünür zaferine rağmen, tümüyle anlamsız değilse bile, başının büyük dertte olduğunu uygun biçimde görmezden gelirler.
Gerçekten de, bir teori olarak Marksizme ciddi meydan okuma, var olan sosyalist devletlerin düşüşünden daha çok küresel kapitalizmdeki yeni gelişmelerden gelmektedir. Bu gelişmeler, sosyalist devletlerin çöküşüne katkıda bulunmakla birlikte, aynı zamanda, “modernleşme”nin kendisi de içinde olmak üzere, eski gelişme anlayışlarını geçersiz kılmıştır. Bu değişmeler, kapitalist üretim biçiminin teleolojisinin türevleri olan Marksist teorinin öncüllerini sorgulayan yeni zaman ve uzay kavramsallaştırmaları üretmiştir. Eğer, Marksizm ölürse, bunun nedeni, bu değişikliklere uyum sağlama ve kökenleri Marksist geleneğin dışında olan alternatif radikal kapitalist toplum eleştirileriyle anlaşma yeteneksizliği olacaktır. Diğer bir deyişle, Marksizm, bir “türev söylem”den -yani, kapitalizmin türevinden- başka bir şeye dönüştürülebilir mi?4
Dolayısıyla, tartışılan, Marksizmin şimdiki değil, gelecekteki geçerliliğidir. Kapitalizmin herhangi bir eleştirisi için Marksizm can alıcı olduğundan, hiçbir gelecek düşüncesi, teori içindeki eleştirel öncülleri görmezlikten gelemez. Ancak, bir gelecek kılavuzu olarak Marksizm, bir kapitalizm eleştirisi olarak Marksizmden tümüyle farklı bir konudur. Marksist gelecek görüşü, kapitalist uzaysallığı ve zamansallığı içselleştirerek bozulmuştur; böylece, bildiğimiz şekliyle Marksizm, bir kapitalizm eleştirisi olarak ne kadar etkili olsa da, kapitalist üretim biçimine geçerli veya istenen bir alternatif umudu vermez. Küresel kapitalizmdeki son değişmelerle kapitalist uzaysallığın ve zamansallığın parçalanması, Marksizmin uzaysal ve zamansal öncüllerini zayıflatmıştır, ve bu, Marksizmi, tarihsel olarak kapitalist üretim biçimine bağlayan bağlardan kurtarabilir. Eğer böyleyse, şimdiki kriz, Marksizmin temel olduğu radikal bir toplum görüşünün yeniden formülleştirilmesi için yeni olanaklar sunabilir.
* Arif Dirlik, After the Revolution: Waking to Global Capitalism, Wesleyan University Press, Hanover and London, 1994, ss. 3-15.
1 “The Invention of TimeSpace Realities: Towards an Understanding of our Historical Systems,” Immanual Wallerstein, Unthinking Social Science: The Limits of Nineteenth Century Paradigms içinde, (London: Polity Press, 1991), pp. 135-48.
2 “The Changing Function of Historical Materialism,” George Lukacs, History and Class Consciousness: Studies in Marxist Dialectics içinde, trans. by Rodney Livingstone (Cambridge, MA: The MIT Press, 1971), pp. 223-25, 229.
3 Bir örnek için Gilbert Rozman’a bakınız, “Theories of Modernization and Theories of Revolution: China and Russia,” Symposium on the Modernization of China, 1860-1949 içinde, (Taipei: Academic Simca, 1991), pp. 633-46.
4 “Türev söylem” fikrini Partha Chatterjee’ye borçluyum, Nationalist Thought and the Colonial World- A Derivative Discourse (London: ZED Books, 1986).