Gülsüm Emek Aytaç
‘Ekolojik hareket’e ve radikal ekoloji, derin ekoloji, toplumsal ekoloji diye adlandırılan ideolojilere şöyle bir baktığımızda, bu hareketten yola çıkarak oluşturulan her teorinin önce Marksizmle tartışmayı zorunluluk olarak gördüğü kolayca saptanabilir. Bunun yanında, ekolojik hareketin kendiliğindenliği ve çeşitli ideolojilerle kurduğu bağlar ölçüsünde politik duruşu (devrimcilik), Marksistlerin de ekolojik harekete ve ‘ekoloji’ye yaklaşımları problemlidir. Bizim bu yazıdaki ana kaygımız ise Marksizmin bütünlüğüne, bilimselliğine yönelik her türlü müdahaleye kapı aralarken, hareketin teorik-politik devşirilmesine tüm kapıları kapatan ‘ekoloji’nin felsefi ve ideolojik ediniminin saptanmasıdır.
J. B. Foster, meseleyi Marksizm içinde kalarak ve ‘sosyalizm sonrasına, ideolojik cennete havale etmeden’ tartışan en bilinen isim. Burada dikkate alacağımız diğer bir isimse, eylem alanından gelen ve çeşitli sorunlar içerse de Marksizmle dışarıdan bağ kurma çabası göz ardı edilemeyecek olan Murray Bookchin.
Foster, ekoloji tartışmalarını üç kampa bölüyor: birincisi Marx’ın düşüncelerinin anti-ekolojik olduğunu savunanlar, diğeri Promethean’lığı seçmiş olsa da Marx’ın görüşlerinin ekolojik tartışma aşısından ‘aydınlatıcı’ olduğuna inananlar (Foster, M. Bookchin’i bu kampa dahil ediyor) ve ısrarla Marx’ın ekolojik yıkımın ayırdında olduğunu, çalışmalarında ekolojik soruna sistematik bir biçimde yaklaştığını, kapitalizm ve komünizm analizlerinde ekolojiye yer verdiğini ve geleceğin toplumunda sürdürülebilirliğin merkezi bir kavram olacağı sonucuna ulaştığını savunanlar. (Foster, kendisini de bu kampa dahil etmektedir.)[1]
Foster’ın ayırdığı üç kamptan son ikisini ‘iyi niyetli’ yaklaşımlar olarak ele alabiliriz; fakat gerçek bir Marksizm savunusu için iyi niyet elbette yeterli değildir.
Althusser’in bu konudaki çabası dikkate değerdir: “Burjuva ideolojisinin gerçek tehditlerine karşı Marksizm savunusu yapmak istiyordum; onun devrimci yeniliğini göstermek ayrıca Marksizmin burjuva ideolojisiyle uzlaşmaz olduğunu ve onun ancak burjuva ideolojisinden sürekli ve köklü bir kopmayla ve yine bu ideolojinin saldırılarına karşı yürüttüğü kesintisiz bir mücadeleyle Marx’ta ve işçi sınıfı hareketinde gelişebileceğini ‘kanıtlamak’ gerekiyordu.”[2]
Materyalizm
80’li yaşlarında hala eşitlikçi, özgür, ekolojik bir toplumun kurulacağına dair inancı eksilmemiş Murray Bookchin için materyalizm, 1930’lu yıllardan bu yana içinde olduğu pratik-politik mücadelenin verdiği öznelik statüsünün gölgesinde silinip atılabilecek bir şeydir. Bookchin Marksizmden koptuğu, Yeni Sol hareketiyle bağlandığı yıllarda Marksist olmamakta da materyalist olmamakta da özgür olduğunu hissediyordu. Marksizmin özgürlük mücadelesine (özgür eyleme) yer açmadığından şikayetçi oldu. Genelde Marksistler arasında kabul gördüğünü düşündüğü insanın doğayı tahakküm altına alma düşüncesinin doğanın insana tahakkümünden kaynaklandığı şeklindeki yabancılaşma tezini insanın insana tahakkümünün, insanın doğaya tahakkümü düşüncesine yol açtığı şeklinde tersine çevirdi ve tezini aslında bilincin varoluşu belirlediği iddiasına kadar götürdü.[3] Bütün sorun çözülmüştü.
Marksist olmakta ısrar edenler ise materyalist ilkeyi kabul etmelerine rağmen, S. Timpanaro’nun belirttiği gibi kaba veya mekanist materyalizme düşmeme gayreti içerisindedirler.
Foster’a göre, Marx’ın materyalist kalmakla birlikte mekanist materyalizmle bağlarını kopardığı temel hiçbir zaman tam anlamıyla anlaşılamamıştır. [4]
Oysa Marx, mekanist materyalizmi Epikuros’tan çıkardığı özgürlüğün eşlik ettiği bir zorunluluk anlayışı’ ile aşmıştır. Hegelci felsefe ve diyalektikteki eylemci unsuru alarak praksis kavramından kaynaklanan pratik bir materyalizm geliştirmiştir.[5] Foster, Roy Bhaskar’ı izleyerek, pratik materyalizmi ussal bir felsefi materyalizmi oluşturan üç unsurdan biri olarak tanımlıyor. Bu üç unsur;
1- Toplumsalın biyolojik (daha geniş anlamda) fizik olana tek yanlı bağımlılığını (…) savunan bir ontolojik materyalizm,
2- Bilimsel düşüncenin en azından bazı nesnelerinin bağımsız bir varlığı ve olgu ötesi (yani nedensel ve yasalı) etkinliğini olduğunu savunan bir epistemolojik materyalizm,
3- Toplumsal biçimlerin yeniden-üretimi ve dönüştürülmesinde insanın dönüştürücü eylemliliğinin yapıcı bir rolü bulunduğunu savunan bir pratik materyalizmdir.
Marx, daha genel bir materyalist doğa ve bilim kavrayışında ontolojik ve epistemolojik materyalizme bağlılığını sürdürse de materyalist tarih kavrayışında vurguyu pratik materyalizme yapmıştır. [6]
“Organizmaların bölgesel dağılımını ve miktarını belirleyen karşılıklı ilişkileri inceleyen bilim dalı” olarak ekoloji, biyolojiyle ilgili bilimleri de aşan bir etki yaptı. [7]
Foster, ekolojideki ‘karşılıklı ilişkiler’ i ekolojinin diyalektiği olarak adlandırır ve Marx’ın materyalizminin de buna yakın bir anlam ifade ettiğini söyler. Marx’tan doğa-toplum, özgürlük-zorunluluk, özne-nesne ikilikleri çıkarır. “Maddeci diyalektiği, evrimci bir indirgemeyle” değil daha gelişkin ekolojik bir indirgemeyle, “‘Hegelci’ diyalektiğe kaydırmanın” yolunu açar.[8]
Foster’ın aşırı karamsar bulduğu S. Timpanaro’nun materyalizm tanımı şu şekilde: “Materyalizmden her şeyden önce doğanın ‘akıl’a olan önceliği veya isterseniz, fiziksel düzeyin biyolojik düzeye ve biyolojik düzeyin sosyo-ekonomik düzeye önceliği bilgisini anlıyoruz; hem kronolojik öncelik (yeryüzünde yaşam ortaya çıkmadan önce geçen çok uzun zaman ve yaşamın başlangıcı ile insanın ortaya çıkışı arasındaki zaman) anlamında, hem de doğanın hala insan üzerinde gösterdiği ve en azından tahmin edilebilir gelecekte de göstermeye devam edeceği koşullandırma etkisi anlamında “.[9]
Özne-nesne, bilinç-varlık, özgürlük-zorunluluk gibi ikilikleri reddeden materyalizmde ısrar etmek, birileri tarafından kaba veya mekanist materyalist, aşırı karamsar olarak görülmek pahasına yapılmalıdır. Yapılan ontolojik materyalizmin bilime ilişkin yönünün[10] kabul edilmesidir. Materyalizm savunusu 1908’de Lenin’in Materyalizm ve Ampiriokritisizm’de yaptığı noktadan yapılmalıdır; çünkü Marksizmi diğer burjuva ideolojilerinden ayıran aynı zamanda onun bilim olma özelliğidir.
Bunun yanında, Foster’ın bu ekolojik indirgemesini, materyalizme etkinlik kazandırma çabasını, Marx’ın, Gassendi’nin Epikuros’u kiliseye uydurma çabasından Yunan yosmalarının parlak ve serpilmiş vücudu üzerine bir Hıristiyan rahibesinin giysisini giydirmeye kalkışmak gibi boş bir çaba olarak söz ettiği[11] gibi basitçe boş olarak nitelendirmek de hatalı olacaktır; çünkü Foster yalnızca felsefi yorumlar yapmıyor, dünyayı değiştirmekten bahsediyor. Marksistlerin, Foster’dan da önce, çok uzun süredir bu konuya kafa yorduğu, Foster gibi düşünenlerin hiç de azınlık olmadığı ve bunun yanında teorik ve politik etkilerinin hesaba katılması gerekir.
İdeoloji, bilim, politika
Sovyetler’deki sosyalizm deneyimi, pek çok sorunun çözümü gibi ekolojik sorunun çözümünün de sağlanamaması yönünde hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Foster ve Bookchin’in ortak noktası Stalin’e, Stalin dönemine ‘hümanist’ veya ‘ahlaki’ gerekçelerle karşı çıkmalarıdır; hatta Bookchin, Stalin döneminin bu hümanist yorumunu Marksizmin özelliğine indirgemektedir.
Bookchin ‘doğanın önceliği’ fikrini etik bir şekilde kavrar. Batı düşüncesinin doğanın acımasız bir zorunluluk bölgesi, amansız bir yasaya uygunluk ve yükümlülük alanı olduğu fikrine karşı zorunlu olarak beliren iki uç tavrın -ya insanlık “ekolojik” bir alçak gönüllülükle “doğal yasa” diktasına teslim olacak (mağrurca çiğnediği karıncanın yanında sefil yerini alacak) ya da teknolojik ve ussal kurnazlığıyla doğayı fethedecektir- doğa ve toplum arasında bir ikicilik yarattığını ifade eder. İlk tavrı derin ekolojist, anti-hümanist, diğerini ise liberal ve Marksçı ideolojilerle örneklendirir.[12] Derin ekolojist yaklaşım toplumu doğaya indirgemektedir, Marksizm ise diğer liberal ideolojiler gibi bu ikilik arasında Promethean bir bağ kurmaya çabalamaktadır. Sovyetler’deki ekolojik yıkım bu Promethean ilişkinin en keskin örneğidir Bookchin’e göre.
Foster, sorunu Stalin’in kişiliğine bağlar; öyle ki Stalin’in ekoloji konusunda önemli eserler veren kişileri hapse attırması, Lenin döneminde etkin kılınan çevre korumacılarının Lenin’in erken ölümüyle ‘burjuva’lıkla suçlanması birer kişisel uygulama hatasıdır.
Marx’ın Promethean olup olmadığı tartışması ise, Foster’ın da hasımlarıyla aynı sularda yüzüp durduğu ideolojik bir tartışma olarak durur.
Bookchin, Marksizmi burjuva gerçekçi düşüncesinin radikal bir ideolojiye dönüşmesi olarak tanımlayıp Marx’tan Stalin’e bir Prometheanlar listesi çıkarırken ahlaki değerlendirmeler yapar.
Bookchin’e göre ‘olan’ kötüdür; değiştirilmelidir. “Kapitalizm eleştirisini bütün ahlaki yanlarından bağımsız “nesnel” bir bilime dönüştürmeye çalışan Marx, kötülük sözcüğünü kullanmazdı. Mihail Bakunin’in düşüncesinde kötülüğün hesaba katılması gereken bir koşul olarak ele alınması olumlu bir noktadır.”[13]
Bookchin ‘iyilik’ ve ‘kötülüğün’ ayıracını da ‘akıl’ olarak ortaya koymaktadır. İyilik/kötülük ve akılcı/akıl-dışı arasında paralellik kurar. İçinde yaşadığımız akıl-dışı ortamdan özgür insan eylemiyle kurtulunacak; insanın, insana ve doğaya tahakkümü son bulacak ve ‘akılcı’, ekolojik bir toplum kurulacaktır. Ancak Timpanaro’nun materyalizm tanımına dayanarak, Bookchin’in sözünü ettiği akılcı toplumun herhangi bir ekolojik felakete yol açmasının, dünyaya dışarıdan bir kuyruklu yıldız çarpmasıyla gelebilecek herhangi bir ‘doğal’ felaket kadar muhtemel olduğunu iddia edebiliriz.
Foster, “Marx’ın ve özellikle Engels’in, insanın yıllarca tahakkümü altında bulunduğu doğal güçlerden kurtularak doğanın efendisi olmasını kutsadığı” savına karşı, gerçekte kutsananın “insana doğa ile olan ilişkisini yeniden düzenleyecek kapasiteyi veren tarihi değiştirebilme ya da tarihin hakimi olabilme gücü olduğunu” savunur. “Bu güç insana ihtiyaç ve potansiyellerinin farkına varabildiği bir özgürlük ortamında doğa ile ilişkilerini yeniden düzenleme kapasitesi verir.”[14]
“Eğer Prometheanlıkla kastedilen Marx’ın Aydınlanma geleneğine paralel olarak rasyonalite, bilim, teknoloji ve insan gelişimine inandığı ve insanın doğal güçler karşısında kontrolünün giderek artmasına sevindiği ise” Foster buna katılmaktadır.[15]
Hasımlarının ‘Promethean’ nitelemesine karşı Foster Marx’ı ‘doğalcı hümanist’ olarak savunmaktadır. Marx, Foster için hala 1842’deki Marx’tır: Odun hırsızlığı sorununa eğilerek yoksulların davasını üstlenen Marx. “(O) Marx için komünizm, özel mülkiyetin ortaklaşma aracılığıyla olumlu biçimde ortadan kaldırılmasından başka bir şey değildir.” “Bu pozitif komünizm, tam anlamıyla gelişmiş doğalcılık olarak hümanizme, tam anlamıyla gelişmiş hümanizm olarak doğalcılığa eşittir; insanla doğa, insanla insan arasındaki çelişkinin sahici çözümü, varoluşla oluş, özgürlükle zorunluluk, bireyle tür arasındaki çelişkinin gerçek çözümüdür.”[16]
Bu tartışmada Foster’ın da görmezden geldiği, Marx’ın “radikal-burjuva siyasi konumlarından, hümanist-küçük burjuva konumlara daha sonra da komünist-materyalist (yepyeni bir devrimci materyalizm) konumlara” geçirdiği ‘evrim’ ve Althusser’in tarihini 1845 olarak belirlediği yeni bir bilimin doğuşunu başlatan kopuştur.[17]
Althusser’in bilim ile ideoloji arasında açık bir ayrım koyma çabasını siyasal irade konusundan kaçınma çabası olduğunu iddia edenler de vardır.
Michèle Barrettt, Althusser’in feminist, ırkçılık karşıtı ya da ekolojik siyasete bıraktığı üzücü miras olarak amansız ve doktriner bir anti-hümanizmden söz eder. [18] Bu yaklaşım Marksizmin tarihe en az dayanan boyutunun bilimsel boyutu olduğunu ifade etmekle politikaya yer açmaktan ziyade sosyalizmi bir ütopya olarak sunmaktadır.
Bilim ve teknolojinin burjuvazi tarafından saptırılabileceğinden, kötü amaçlar için kullanılabileceğinden bahseden Foster ise bilimi politikleştirmeye çalışırken sosyalizmin ütopya olduğu görüşüne yenik düşer.
Hümanizm ideolojisine sarılarak yürütülen ideolojik mücadele politik üstünlük sağlamaz, her an reformizme ve hatta apolitizme düşme tehlikesiyle de karşı karşıyadır.
Örneğin M. Bookchin, 68’de öğrenci hareketini sınıf-dışı olarak niteleyen, harekete destek olmayan, hatta düşmanca davranan işçi sınıfını, ‘proleter sosyalizm’i soldan eleştirirken, Yeni Sol hareketin anarşistlerinin Maocu hareketler karşısında yenilmesinden duyduğu çekinceleriyle dönemin devrimci dalgasının sağında kalmıştır. Bookchin, “Komünalist Karar Anı” başlıklı yazısında[19] ise anarşizmin bireyci, radikal eylemliliklerine karşı çıkıyor ve otantik anarşizmin, tüm devrimcilerin karşısına çıkan politik güç sorununa yönelmekte başarısız olduklarını söylüyor; aynı dergide kendisiyle yapılan röportajda ABD’deki toplumsal ekolojistlerin anarşist kökenden gelmesinden duyduğu kaygıyı belirtiyor.
Bilime ideolojinin müdahalesi politikaya nefes alma imkanı sağlamazken, bilimi inkar eden, ideolojiye takılıp kalan, politik duyargaları sağlam olmayan mücadele yenilmeye mahkumdur.
[1]John Bellamy Foster, Komünist Manifesto ve Çevre, Ekoloji-Politik, Özgür Üniversite Kitaplığı, Ankara 1999, s.12
[2] Louis Althusser, Özeleştiri Öğeleri, Çev.: Levent Targu, Belge Yay., İkinci Basım, İstanbul 2000, s. 9-10
[3] Murray Bookchin, Toplumu Yeniden Kurmak, Metis Yay., İstanbul 1999, s. 54
[4] Foster, a.g.e., s.13
[5] A.g.e., s.32-33
[6] A.g.e., s.18-19
[7]Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, Çev.: Osman Akınhay, Derya Kömürcü, Bilim ve Sanat Yay., s.175
[8] L. Althusser, John Lewis’ e Cevap, Çev.: Müntekim Ökmen, V Yay., Ankara 1987, s.60
[9] Sebastiano Timpanaro, “Materyalizm Üzerine Düşünceler”, Çev.: Ayşegül Ertuğrul, Teori ve Politika 7, Yaz 1997, s.50
[10] Metin Kayaoğlu, “’Eleştiri Silahı’ ve ‘Silahların Eleştirisi’”, Teori ve Politika 8, Güz 1997, s.20
[11] Karl Marx, Demokritos ve Epikuros’un Doğa Felsefeleri, Çev.: Hüseyin Demirhan, Sol Yay., Ankara 2000, s.9
[12] Murray Bookchin, Toplumsal Ekolojinin Felsefesi, Çev.: Rahmi G. Öğdül, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1995, s.89
[13] Murray Bookchin, Toplumu Yeniden Kurmak, a.g.e., s.89
[14] Foster, Komünist Manifesto ve Çevre, a.g.e., s.17
[15] A.g.e., s.30
[16] Foster, Marx’ ın Ekolojisi, Çev.: Ercüment Özkaya, Epos Yay., Ankara 2001, s.118
[17] Althusser, Özeleştiri Öğeleri, a.g.e., s.71-72
[18] Michele Barrett, Marx’tan Foucault’ya İdeoloji, Çev.: Ahmet Fethi, Mavi Ada Yay., Ekim 2000, s.101
[19] Toplumsal Ekoloji, Sayı: 1, Ağustos 2001.