Geçtiğimiz cumartesi Sarı Yelekliler 15. eylemlerini yaptı. Tüm Fransa'da 282 bin kişinin katıldığı ilk haftadan bu yana katılımcı sayısında büyük bir düşüş yaşansa da; Sarı Yelekliler, hâlâ, cumartesi günleri şehir merkezlerinin günlük akışını etkileyecek ve politik gündemi meşgul edecek bir sayıyı yakalayabiliyor.
Vatansızların Vatan Savunması: Fransa’da Marksizm milliyetçi mi doğdu?
Yazan Hasan KeserPOF tam da Manifesto’da betimlenen vatansız işçi sınıfının partisine benziyordu. İnsanı emek temelli tarif eden evrenselci bir felsefi antropoloji üzerinden, her türlü partiküler kimlik absürd sayılıyordu. Vatan dünyaydı.
Dersim’in Tercihi: Sosyalist Belediyede Nohut Üretmek ya da Devletliye Kafa Tutmak
Yazan Fırat DicleEğer güç olarak varsan her şeyi yumruk atmanın vesilesi haline getirebilirsin. Yok, eğer politik bir güç değilsen, yüzlerce belediyen de olsa devletin karşısında devrim adına varlık hakkı kazanamazsın.
Fevzi Bozgeyik ile Nihat Kaymakçı, Antep’te henüz lise çağlarındayken şehit olan iki devrimci. Ölümlerinin üzerinden koca bir 40 yıl geçti… Biri 1978’in, öteki 1980’in Ocak ayında ayrıldılar aramızdan.
Bu hafta sonu İstanbul'da, bileşenlerden oluşan bir kurumun toplantısına katıldım. Katılım hem insan hem de kurum sayısı bakımından beklentilerin hayli üstündeydi.
Bir zamanlar, birkaç nadir istisna olsa da, demokrasi ile kapitalizmin birlikte ilerlediği düşüncesi neredeyse bir vahiy gibi kabul görmüştü. Çin’in başarılı yükselişi işleri değiştirdi.
... hayvanlara değil ezilen insanlara öncelik tanıyan bir ex-veganın ideolojik konumunda bir şey değişmemiş olacak. O, olaylara yine vicdanı üzerinden bakacak. Yani hayvanlara nasıl vicdanla baktıysa insana da vicdani ‒hümanizm‒ gözlüğünden bakacak.
Gramsci, sezarizmi bir felaket dengesi olarak tarif etmektedir. Sezarizm en temel anlamda yönetme yeteneğini kaybetmiş bir rejim, güçsüzleşmiş bir yönetim mekanizması, rıza imal edememeye başlayan bir devlet anlamına gelir.
Düşmanla “sıcak” çarpışma günü geldiğinde, şöyle ya da böyle çok yiğit insan çıkacaktır, ama bugün, her taraftan ve her türlüsünden saldırıya uğrarken bize gerekli olan, basit egosunu yenme dirayeti göstermiş bireylerdir. Bugünlerin kahramanı bu insanlardır.
Geçen haftalarda bu derginin 'Güncel Yazılar' sütununda “Yaşasın Sağlamcılık”[1] başlıklı bir makale yayımlandı. Makalenin sol sapma olarak nitelediği ve liberal bir zemine oturduğunu öne sürdüğü sağlamcılık karşıtlığına yönelttiği eleştirileri, biz burada işimizi kolaylaştırmak için yazının temel izleğini oluşturduğunu düşündüğümüz iki başlık altında toparlayacağız.
Diğer...
Brezilya’da ilk sosyalist örgütlenmeler, 1890’larda Sao Paulo ve Rio de Janerio’da kuruldu. Örgütlerde Avrupa’dan gelen göçmenlerin, özellikle İtalyan göçmenlerinin etkisi ağırlıktaydı. Yeni yüzyılda işçi sınıfı arasında kurulan sendikalarda anarko-sendikalist eğilim ön plandaydı. Bunlar, Meksika ve Rusya devrimlerinden gelen haberlerle giderek militanlaşıyor, 1917’de Sao Paulo’da olduğu gibi geniş katılımlı grevler örgütlüyordu.
Politik olmanın devrimci olmaya yetmediği durumda, politik olanın iç dinamikleri olduğuna inanmakla mı yetineceğiz, yoksa apolitik devrimcilik yolunu mu seçeceğiz? Yoksa politik alanın içinde kalarak devrimci ilkeleri usulünce dillendirmeye mi çalışacağız?
Köz Gazetesinin 24 Haziran seçimleri öncesi düzenlediği ve TvP'nin de katıldığı paneldeki tartışmaların seçim konjonktürünü aşan boyutlarını gözeterek yayınlıyoruz
Politikanın önünü kapatarak politikanın aktörlerini belli yasalara tabi kılmayı hedefleyen her girişimin ezilenin aleyhine ve ezenin lehine olduğu artık tartışmaya açık olmaması gereken bir gerçekliktir