Olcay Ay
Lenin, “Biz Marksistler, bütün gücümüzle siyasetimizin dayandığı olguların bilimsel olarak incelenmesine yönelmeliyiz” diyor.
Anlayışlarını tarihsel kanallara hapseden okullu veya okulsuz geleneklerin, yön bulma kaabiliyetlerini 70 yıllık deneyimden sonra “yitirdikleri” bir dönemde, tarihe bakarken aydınlığa, ışığın yetersiz olduğu bir yoldan gidiyoruz…
Bugün, sonuçlardan yola çıkarak tartışmanın gerektiğine inananlardan Nevzat Yaşar’ın yazıları üzerine, önemli olduğuna inandığım birkaç küçük hususa değinmek istiyorum.
- “Tarih, Lenin de dahil olmak üzere, biz komünistleri bir kez daha hüsrana uğrattı. Ama farklı bir biçim ve nedenle; karşı devrim(ler)in devrim(ler)i cepheden yenmesiyle değil, devrim(ler)in kendi içindeki bozulmalarının bir sonucu olarak…”[1] Yazarın dediği gibi, yenilginin cepheden alınmaması, yıkımın devasa olmasına neden oldu.
- Bugüne kadar genel olarak, “takipçiler” izledikleri geleneğin “resmi” belgelerini doğru ve yanılmaz kabul edip kendi değerlendirmelerine onları temel aldılar. (Yani, ortada iktidardaki Komünist Partilerin değerlendirmesi var ve ona onay veren -örneğin Türkiye’de- okullu gelenekler var.)
- Kötü kadere küfredenlerle, sonuçlardan nedenlere doğru gerçekleşen bir yönelim olduğuna inananlar arasındaki çizgi net. Bu kendini, bilim alanından başlayarak gösteriyor.
Kimilerinin kabulü, bir ilgili hareketin sadece kendi dar çizgisini miras almasına neden oluyor ve bu yetiyor. Örneğin, Stalin önderliğinin kabulü, “hatasız kul olmaz” mantığıyla eşdeğer bir yoruma neden oluyor. Yani, N. Yaşar’ın ifadesiyle, kel kalmamayı değil, kelin görünmemesini maharet sayanlar, Stalin sonrası SBKP’yi bir darbeyle alaşağı ediyorlar. Stalin’in aynı partisinin daha iyi -çünkü temizlenmiş- kadrolara sahip ve bu kadrolar tarafından seçilmiş önderliğin Uluslararası Komünist Hareketin önderliğini reformistlere kaptırması ya da Kruşçev’i reformist ilan etmesi, Stalin’den daha temiz Kruşçev’i ağaçtan keserek ayırmak, ağacın 45 yıllık yaşantısını görmemekle eşdeğer.
- “… Onları, birlikte ya da ayırarak (Stalin, Mao, Troçki, E. Hoca) ‘nasıl sahiplenmeyeceğine’ ilişkin bir çaba, bizim konumumuzdan teorik ve mantıksal bir anlam ifade etmeyecektir.”[2] Taslağın, “Tarihsel, Teorik ve Politik Temeller” başlıklı bölümünde söylenen bu sözler, safiyane bir uzlaşmadan, birleşmeden değil, yeni ayrımlardan, çizgileri dikine kesen yeni ayrımlardan yana tavır koymak gerektiği şeklinde anlaşılmalıdır [3].
Bugün önümüzde duran sorunları, tarihi anlamak ve yorumlamakla beraber, Troçki’nin genel olarak Marksizm alanında kabul edilmesinde, Mao’nun Stalin’in iradesine rağmen Çin devrimini yapmasında, E. Hoca’nın “Stalin döneminde parti yozlaşmıştır, kitlelerden kopmuştur” diyerek bir çizgiyi tutarlı hale sokmaya çalışmasında anlamak ve görmek gerekiyor. Yeni çizgilere, yeni “doğrular”a izin verilmeden yola devam edilemez.
- Kapsayıcı olmak ve sektarizmden uzak durmak, çok açık, bugün teorik olarak gerekiyor, fakat bu bize politik olarak da gerekiyor. Bugün, çeşitli akımlar arasındaki geleneksel ayrımların yok olması süreci yaşanıyorken, bu akımlar arasındaki etkileşimi güçlendirmek varken, zayıflatacak bir konuma niçin girelim? “Biz tarihle, politikamıza yön verecek teorik bir sentez çıkarmak için ilgileniyoruz. Bütünsel Marksist oluşum, okulların aritmetik bir toplamı olamaz.”[4]
Nevzat Yaşar, şunları yazıyor:
- “Tarihe gözlerimizi kapatanlardan -görmek istemeyen kadar kör!- değilsek bir kriz var. Eğer pratiklerin yolu teori tarafından aydınlatılıyor idiyse, teori de yıkımlardan kendisine pay çıkarmak zorundadır. Bu çıkarsamaları, Dünya Komünist Hareketindeki bölünmeleri izleyerek sağlıklı sonuçlara ulaştırmak da mümkün görünmüyor.”[5] Aslında, yazıdan çıkarılabilecek en güzel, en doğru cümleler bunlar.
Uluslararası Komünist Hareket, bölünerek çoğalmayı her zaman gerekli gördü, onca ayrışmadan, onca bölünmeden teorik sonuçlar çıkarılıp yeni teoriler üretilmesinden başka bir şey elde kalmadı, onlar da zaten “siyaseten” gerekliydi.