Salgın günlerini yaşıyoruz. Çin’de ortaya çıkan koronavirüs herkesi ve her şeyi etkiliyor. Toplumlar kendilerini paniğe teslim ederken, devletler kontrol ve müdahalelerini sıklaştırıyor. Koronavirüs toplumsal, politik ve ideolojik düzeyleri dikey şekilde keserek bu konuda kafa yoranları şaşkınlığa ve felce uğratıyor. Türkiye Solu da söz konusu şaşkınlık ve felçten nasibini elbette alıyor. Solun birçok bileşeni açıklanan bilgileri edinmeden yansıtarak kendilerini tam bir ‘katatonik’ durumda bulurken, bazı Sol bileşenler ise komşularının evcil hayvanlarını dolaştırmayı salgın günleri politikasının nirengisi yapıyor.
Ama Sol, içinden farklı yaklaşımlar çıkarmaya hâlâ muktedir. Bu yaklaşımlar genel Sol dalganın içinde devrimci ayıraçlar işlevi görmektedir. Bahsettiğimiz Köz Gazetesi’nde çıkan bir yazıdır 1.
Her ne kadar devrimci ayıraç işlevleri görse de, yazı esaslı sorunlar da taşımakta ve Proletkült seviyelerinde bir “sol sapma”ya düşmektedir.
Politika: Virüse karşı mı, rağmen mi?
Köz, koronavirüsün nedenini kapitalizm olarak ilan etmektedir. Elbette bu kökensel tespit Köz’e özel değildir, devrimci-demokratından reformistine kadar Sol yelpaze bu tespiti sorgusuz sualsiz kabul etmektedir. Fakat koronavirüsün nedeni kapitalizm değildir. Çünkü koronavirüs tamamen doğal bir olgudur. Diğer bir ifadeyle, koronavirüs ne toplumsal ne de üstyapısal bir nitelik taşımadığı gibi üretimsel bir nitelik de taşımamakta ve üretici güçlerden üstyapılara kadar toplumsal varlığı kendi determinizmine mahkûm eden doğal sürecin sonucu ortaya çıkan bir salgın olmaktadır.
İşte Köz’ün yanlışı da tam olarak burada yatmaktadır. Köz, doğa bilimsel bir olguyu toplum bilimsel bir olguyla karıştırmakta ve buradan politikaya yol açmaya çalışmaktadır. Hâlbuki koronavirüs salgını doğal bir olgu olarak kabul edilmiş olsaydı bunun açık şekilde politikaya öngelen karakteri de teslim edilmiş olurdu. Doğanın güçleri insana ait her üretimsel ve toplumsal yapıyı etkileme kudretine sahiptir, o zaman, kendisini virüs salgını olarak gösteren bu olgu, üstyapısal ve toplumsal süreçleri de dikey olarak kesecektir. Soruna bu şekilde yaklaşıldığı vakit Köz’ün Solu tüm sorunlara sınıf penceresinden bakmaya zorlaması bir boş-gösteren haline dönüşmektedir. Köz, Sola mücadele etmesi gereken düşmanları gösterirken elbette haksız değildir, fakat bu haklılık Köz’ün konuştuğu düzlemde herhangi bir nesnellik taşımamaktadır.
Köz’e göre, koronavirüse karşı yaklaşımlar programatik-politik düzlemlerden geçirilerek eylem çizgisine yansıtılmalıdır. Peki, sorun politik değilse ne olacak? Politikayı kesen, ona öngelen bir olgu programatik bir analize nasıl tabi tutulabilir?
Kısacası koronavirüs doğal, biyolojik ve tıbbi bir olgudur. Bir hastalık etmenidir. Hastalıklarla baş edilmesinin bu anlamda tamamen tıbbi belli yolları vardır. Yapılması gerekenlerin bir adım önüne geçmeden, yapılmaması gerekenlere dair asgari sınırın bir adım gerisine düşmeden davranılmasında reformizm ya da revizyonizm aramak beyhude bir çabadan başka bir şey değildir. Elbette ister koronavirüs ister başka bir öngelen etmen olsun, politika ve ezilenlerin mücadelesi bitmez. Böyle anlarda da ezilenlerin düşmanı bellidir. Fakat düşmana karşı mücadeleyle doğal bir olguya karşı mücadele birbirlerine karıştırmamalıdır.
Uzmanların sınıfsallığından virüsün sınıfsallığına
Köz’ün üstüne basa basa vurguladığı en belirgin tartışma uzmanlara dairdir. Köz, uzmanlık konusunu dar bir sınıfsallık çerçevesinde ele almaktadır. Köz bu konuda Komünist Manifesto’yu göreve çağırmakta ve işi bugün uzman görüşü olarak salgına karşı alınacak tedbirlerin bilimselliğini sorgulamaya kadar götürmektedir. Her ne kadar Proletkült bir konumda olmadığını iddia etse de, Köz, politikanın bilimi istismar etmesini umursamamaktadır. Kendisini Solun ‘uzman aşkından’ azade kılan Köz, uzman olarak Komünist Manifesto’da eleştirilen iktisatçılar, sanatçılar, aydınlar ve bilimcileri saymaktadır. Aslında Köz’ün burada yaptığı bir el çabukluğundan başka bir şey değildir; söz konusu el çabukluğuyla Köz, hem bilim insanları ile diğerlerini aynı çuvala doldurmakta hem de çuvalın içine koyduğu bilim insanları arasında kategorik bir ayrım yapmamaktadır.
Ama bu tip ayrımlar Köz’ün bilim anlayışı için önemli değildir, onun bilimi politikasına içkindir. Bilim politikaya içkin olduğunda, koronavirüsün yerine otomatik olarak burjuvazinin yönetim aygıtı olan devlet geçmektedir. Bu otomatik yer değiştirmeyle uzmanlık dolaysızca sınıfsallaştırılmakta, şeytanlaştırılmaktadır. Köz koronavirüsün kapitalisti de komünisti de etkileyeceğini kabul etmekte, fakat işin nereye gideceğini fark ederek bu sefer uzmanlığın ancak ve ancak burjuvaziye hizmet ettiğini söylemektedir. Böylece Köz, mücadelenin virüse karşı değil burjuvaziye karşı olduğunu muştulamaktadır. Başka bir ifadeyle, Köz, ‘virüse rağmen politika’yı ‘virüse karşı politika’yla eşitlemektedir.
Köz, son olarak sapla samanı karıştırmakta, yeni çıtalar koymakta ve koronavirüse karşı ‘proleter’ önlemlerden bahsetmektedir. Köz’ün önlemlerinin proleter karakteri ise –bugünkü burjuva– uzmanların dile getirdiği tıbbi korunma yollarının, biraz genişletilerek, burjuva memurlar tarafından değil bizzat proleterler tarafından uygulanmasından ibarettir. Bunun aksi Köz için II. Enternasyonal oportünizminin katarına binmek olacaktır. Köz’e göre I. Dünya Savaşı sırasında II. Enternasyonal’in aldığı tavır tamı tamına bugün koronavirüse karşı alınan tavır gibidir. II. Enternasyonalciler de ‘farklı bir yoldan’ devletlerine ram olmuş ve sonunda yok olup gitmişlerdir. Köz’e sormak gerekir: I. Dünya Savaşı ile koronavirüs hangi düzlem ve dolayımda aynıdır? Bir tarafta ‘politikanın başka araçlarla yürütüldüğü’ bir konjonktür, diğer tarafta ise politikaya öngelen bir dikey kesen vardır.
Lenin’in koyduğu nokta
1917 yılında Rusya’da devrim yapan Bolşevikler bir anda kendilerini acımasız bir blokaj ve iç savaşın içerisinde bulmuşlardı. Rusya’nın muazzam genişlikteki coğrafyasında “Beyaz ordular” Bolşevik iktidarı tehdit ediyorlardı. Kızıl Ordunun olanakları sınırlı, durumu yetersizdi. Kızıl Ordu askeri bakımdan da yetersizlik gösteriyordu. Ne yapılmalıydı? Bazı Bolşevikler, Çarlık subaylarının orduya alınmasını, onların “uzmanlık” ve deneyiminden yararlanılmasını savunuyor, başka bazıları buna şiddetle karşı çıkıyordu. Lenin’in müdahalesiyle Bolşevikler arasındaki tartışma son buldu. Çarlık subayları Kızıl Ordu’ya alınacak, muharebe, ordu yönetimi ve savaş sanatında uzman olanlar Kızıl Ordu için çalışacak ama başlarında bulunacak birer ‘siyasi komiser’ onları politik bakımdan denetleyecekti.
Lenin, bırakın mevcut bir devletin, devrimle parçalanmış bir devletin askeri uzmanlarını Kızıl Ordu’ya alıyordu. İşte bu askerler Kızıl Ordu’nun zafer kazanmasında etkili oluyor ve amaç hâsıl oluyordu. Lenin burada politika yapıyordu, ‘politikayı başka araçlarla’ yapıyordu. Peki, aynı Lenin, Bolşevik iktidarı bir iç savaş değil de bir virüs salgını tehdit etse ne yapardı? Bu noktadan sonra spekülasyona düşmemek için Lenin’in ne yapmayacağını söyleyelim: Lenin, politikaya öngelen, onu doğal-biyolojik anlamıyla dikey kesen bir olguya karşı politika yapılamayacağını ve eldeki tıp uzmanlarıyla bilim adamlarının devrimcilikleri ile sınıfsallıklarının gündeme getirilmesinin politik değil politika altı bir ‘sol sapma’ olacağını bilirdi. Lenin aksini düşünmüş olsa idi, Sovyet iktidarının başlarında Çarlık demiryollarının burjuva olduğu için sökülmesi veya kullanılmamasını isteyenleri herhalde bağrına basardı.
1 https://www.kozgazetesi.org/korona-yayilirken-devrimci-ve-reformist-siyaset/