İbrahim Kaypakkaya’nın, bu ülkenin ilk politik Marksistinin, genel olarak sol hareket ve 71 devrimciliği içindeki yeri mutlaka yüksek sesle anlaşılmalı, dağınık ve etkisiz sesler toparlanmalı, değerlendirmeler, yorumlar, eleştiriler birleştirilmeli ve Kaypakkaya portresi olabildiğince tüm yönleriyle ortaya çıkarılmalıydı.
Başlangıç noktamız Kaypakkaya olacak ve tarih bu sefer Kaypakkaya üzerinden okunacaktı.
Tarihin devrimci okunuşu; sürekliliği değil, kopuşları arayan ve kopuşları öne çıkaran bir hat izler. İbrahim Kaypakkaya, 71 devrimcileri arasında yer almakla birlikte, konuşmacıların hemen tümünün kabul ettiği gibi, 71 devrimcilerinin takıldığı barajı çok net biçimde parçalayarak farklı bir duruş ortaya koymuştur. Kürt ulusal sorunu ve Kemalizm konularındaki yaklaşımı bizce bu kopuşun çok önemli birer göstergesidir sadece. Biz bunu “kopuş içinde kopuş” ve politik Marksizmin Türkiye’deki geri dönülmez yolculuğunun başlangıcı olarak ele alıyoruz. Kaypakkaya’nın eserindeki kopuşu görememek veya kopuşun üstünü örtmek, 71 devrimciliğini süreklilik içinde ele alıp belirsizleştirmek kadar ağır bir kusurdur.
Elinizdeki kitabın, dipnotlara sığdırılamayacak değerli bir mirasın savunulması ve paylaşılmasında bir başvuru kaynağı olacağı ve bu mirasın kitapları aşıp ezilenlerin devrimci mücadelesinin her alanına taşacak büyük bir yangına dönüşeceği inancındayız.
“Komünistler, tarihin devrimci mücadelede bir silah getirilmesini iyi bilirler” demişti İbrahim Kaypakkaya… Aralarında bizlerin de olduğu izleyicilerinin, bu büyük komünistin eserini bir silah haline getirme yükümlülüğüne vurgu yapmayı bir borç biliyoruz.