Ana SayfaArşivSayı 62Öfke Kesesi Patladı

Öfke Kesesi Patladı

Öfke Kesesi Patladı

Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!

 

Kaldıraç Dergisi Okurları

Her şey “birkaç ağaç”ın Gezi Parkı’nda katledilmesiyle başladı. Katledilen ağaçlar süreç kadar önemli ve değerlidir. Ancak bütün bu direnişi ve ayaklanmayı “birkaç ağaç”a bağlamak da sokağa çıkan milyonları görmeme isteğinin ifadesidir.

Baskının ve zorbalığın arttığı bir süreçten geçerken, devlet, toplumsal muhalefetin bütün nefes alma kanallarını tıkamaya çalıştı. İşçi ve emekçilere, kadınlara, halklara, öğrencilere, sanatçılara, avukatlara, çevrecilere, doğasına sahip çıkan Karadenizli, Dersimli, Erzurumlu’ya, Kazdağları’nı savunan köylülere, “Kentsel Dönüşüm Yasası” ile evlerinden olan gecekondu sahiplerine, kısacası tüm ezilenlere baskı had safhaya ulaşmıştı.

Bütün bu saldırlar karşısında, toplumsal direniş “birkaç ağaç”ta kendini somutlamıştır. Sonraları başka bir ivme kazansa da durum budur. “Birkaç ağaç”ta sesini bulan öfke, Anadolu’nun her köşesinde yankı bulmuş ve büyük bir direnişe dönüşmüştür. Halk her yerde direnişi büyüterek örgütlemiş, kolluk kuvvetleriyle somutlaşan devlet terörüne karşı bir duruş sergilemiş, direnmiştir. Direniş, süreç içerisinde (her direnişte olduğu gibi) kendi imkan ve olanaklarını yaratmıştır. Sağlıkçıların oluşturdukları revirler, sağlık ekipleri, komün deneyimleri, kütüphanesi, mizahı, sanatı, sloganı, pankartları vb. birçok araçla direnişin yaşam biçimi oluşturulmuştur. Direniş destanı işte bu yaratıcılıkla yazılmıştır.

Direnişin 31 Mayıs’ta Hopa’da katledilen Metin Lokumcu’nun ölüm gününe denk gelmesi de anlamlı olmuştur. Yaklaşık bir ay sokaklar devrim karnavalını yaşamıştır. Devlet, direnişi bastırmak için yüz binlerce gaz bombası, tonlarca kimyasal gazlı su sıkmış, plastik mermilerle kitlelere saldırmış, gerçek mermilerle artık direnişin şehitleri olan dört arkadaşımızı katletmiştir. Onlarca kardeşimizin gözünü çıkaran gaz bombalarını unutmamız mümkün değildir. Binlerce insanımızı yaralayan polis şiddetini unutmamız da mümkün değildir.

Biz bu devletin katliamcı yüzünü 1915’lerde Ermenilere yapılanlardan, Pontus katliamından, 1977 1 Mayısından, Maraş, Çorum, Sivas katliamlarından, Gazi Mahallesi katliam girişiminden, Hrant Dink katliamından, Roboski’den zaten biliyorduk. Elbette bunları da unutmamız mümkün değildir. Artık Anadolu halkları, işçiler ve emekçiler de bu süreçle devletin ne kadar halk düşmanı olduğunu görmeye başlamıştır. Devrimciler açısından devleti halka anlatmanın argümanlarını çoğaltan bir direniş de olmuştur aslında.

Tabii bunca baskıda hep devrimciler ilk hedef seçilmiştir. Kitleleri örgütlemeleri ve mücadeleye yön verme çabaları, halka akacak kanallar açma iradeleri tüm iktidarı korkutmuştur. Biliyoruz ki biz devrimciler onların iktidarını alaşağı edeceğiz. Tüm yoksulların iktidarını kuracağız. Bu açıdan da komplovari bir yöntemle, 35 arkadaşımızla milyonların işlediği “suç”un sorumlusu ilan edildik. Onlar da biliyor ki bu süreci, direnişi birkaç “çapulcu”ya, “marjinal”e yıkarak sıyrılamayacaklar.

Ankara Polisi belki de pişman olacağı bir itirafta bulundu. Evlerimiz otomatik silahlar ve onlarca polisle basılıp, arama bahanesiyle tarumar edilirken, polis, “Neden gözaltına alınıyoruz?” sorusuna, “Bize 25-30 kişi alın dediler, biz de tanıdık solcuları, devrimcileri topladık” diyordu. Kendileri de bu kez “suçlu” olduğumuza inanmıyordu. Hukuk guguk olduğu bir süreci siyasi iktidarın baskısıyla yaşamak zorunda bırakılıyordu.

Bitmedi. Belki de dünya hukuk tarihine geçecek bir iddia ve suçlamayla karşı karşıyaydık. Görevli memuru öldürmek ve iş yapmasını engellemek… Ortada ölen polis ya da memur yoktu. Bir tek ölüm vardı, o da Ethem Sarısülük. Onu katleden polis dışarıdayken bizler hapishaneye atıldık. Suçlamalar bununla da kalmadı. Meclisi işgale teşebbüs, Başbakanlığı işgale teşebbüs vs. En komiği de 9 ayrı örgüt belirleyip içinden beğendiğinizi seçin demeleriydi sanırız. Çoktan seçmeli bir iddianame dağıtıldı anlayacağınız.

Belli ki milyonların öfkesini 35 arkadaşın hapsedilmesiyle durdurmaya çalışıyorlar, direnişi hapsederek bastırmaya çalışıyorlardı.

Ancak durduramayacaksınız halkın coşkun akan selini. O sel sizi boğacak. Çünkü artık milyonlar sokağın tadını aldı. Çünkü artık “Hak sokakta kazanılır” sloganına inanıyor kitleler. Gezi Parkı’ndan sonra tüm ülke artık Gezi Parkı olmuşken bu seli durdurmak mümkün değildir. 1980 darbesinden bu yana biriken toplumsal ve tarihsel öfkenin durması zordur. Artık kitlelerinin öfke kesesi patlamıştır. Artık baskı ve zora karşı korkmayan bir halk hareketi vardır. Korku yer değiştirmiştir. Direnmeyi öğrenen halk bu süreci daha ileriye taşıyacak örgütlenmeleri yaratacaktır.

Bu süreç bizim için de bir başlangıçtır. Direnen milyonların öfkesini güçlü bir iradeye çevirme sürecinden geçerken, yaşadığımız her alanda direnişi örgütlülüğe çevirmek elzem bir görevdir. Daha örgütlü bir mücadelenin imkan ve olanakları artmıştır. Bu imkan ve olanakları örgütlü bir güce dönüştürmek biz devrimci sosyalistlerin önündeki başat görevdir.

Biliyoruz ki burjuva iktidarın en korkulu rüyası örgütlü kitlelerdir. Bu korkularını gerçeğe çevireceğiz.

Direnen kazanır. Sosyalizm yakındır.

 

 

 

UYARI

Güneş doğacak, doğacak elbet

Gök kubbeyi parçalayarak

Toprağı eriterek doğacak

Güneş doğacak diye herkesin mi olacak

Hayır

Herkes payını alacak

Herkes payını alacak diye Güneş

Herkesin mi olacak

Hayır

Güneş şafakta dövüşenlerin olacak.

– Bekir Kilerci –

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar