Aycan Epikman
Teori ve Politika’nın –muhataplarının haklı olarak, dudak bükeceği– bir ‘kusur’u var. Mevsimlik bir dergi oluşu, onun sıcak ve acil gelişmelere, hiç değilse ‘unutulmadan’ tepki verme şansını ortadan kaldırıyor. Aşağıdaki satırlar, bir gelişmeye ilişkin tutumu ifade etmek isteğinin sonucu.
Aslında konuyla ilgili birkaç değerlendirme bazı dergi ve gazetelerde çıktı. Bir anlamda, burada yapılması gereken iş hakkıyla ifa edildi. Fakat, eldeki malzeme çok kışkırtıcı; kelimenin tam anlamıyla bir ‘açık’ yakalanmıştır ve onu görmemiş gibi davranmak, tarihi bir olayı kaçırmak olur.
* * *
Tarihsel olay kısa bir cümleden ibaret: “Yağma yok, sosyalizm var!”
Bu, bir derginin kapak ‘spot’u. Ama tablo, sadece bu cümleyle eksik kalıyor. Derginin kapağında silme bir fotoğraf kullanılmış: Elinde yiyecek maddeleri olan bir genç, geride darmadağın edilmiş bir market ve elleri dolu başkaları. Geride bıraktığımız Aralık ayında Arjantin’de meydana gelen yağmalardan bir görüntü. Ama, tablo sadece bu ikisiyle de tamamlanmadı. Asıl vurucu parçaya şimdi sıra geliyor. Fotoğrafın yukarısında derginin adı okunuyor ve Latin harfleriyle şöyle yazıyor: soL. (‘soL’un bu yazılışını görünce, ‘Demokrat!’ı hatırlamadan edemiyor insan.)
Tablomuz artık tamamlandı; artık, “Yağma yok, sosyalizm var!” üzerine alıştırmalara başlayabiliriz.
Eksik olmasınlar, Arjantin’da ‘İşsiz İşçiler Hareketi’ üyelerinin ağırlığında gelişen toplumsal hareket, Aralık 2001 içinde patladı. Patlamakla kalmadı Arjantin’in emekçi halkı, bir de marketleri yağmaladı. Rafları boşalttı. Yağmaya ait çeşitli görüntüler televizyonlarda yayınlanır yayınlanmaz bu ilginç olaya tepkiler de sökün etmeye başladı. Herkesin tepkisi kendi meşrebine göreydi. Ama ‘soL’ dergisinin yaptığı, alanında bir klasik olmaya adaydır kesinlikle. Bir zeka, kültür ürünü olmanın ötesinde, bu kapak, ‘soL’un arkasındaki ekibi gayet güzel yansıtıyor. Bu derginin temsil ettiği meşrep, kargaşadan, belirsizlikten çok rahatsız oluyor. İstikrarsızlıktan ürküyorlar. Antikapitalist gazetesi, bu durumlar için Lenin’in bir sözünü aktarmış: “Devrimin yarattığı ‘olağanüstü karmaşık durum ne kötü şey’ diye düşünür ve hisseder burjuva aydın.” ‘soL’cular daha dün, Ankara başta olmak üzere esnafın patlaması karşısında neredeyse ‘örfi idare’ talep edecek hale gelmişler, yorganlarını başlarına çekmişlerdi. ‘soL’culara göre, patlayan esnaf gerici güruhtu, Arjantin halkı, “Gelecekten hiçbir umudu kalmamış” bir insan müsvettesi yığını. Bu sözler, derginin yazarı Dünya Armağan’ın “Biz bize benzeriz” başlıklı yazısında geçen ve aynı sayfalardaki bir fotoğrafa iliştirilen bir saptama: “Gelecekten hiçbir umudu kalmamış Arjantinliler… Türkiye’de böyle bir çaresizliğe düşülmesine sol izin vermeyecek.(…) Yağma, gelecekten hiçbir umudu bulunmayan, siyasal hiçbir hedefe sahip olmayan insanların başvuracağı son yollardan biridir. Türkiye insanının bu noktaya gelmesini ise, sermaye düzeni değil, sol engelleyecek.” (soL, Sayı: 165, 28 Aralık 2001, s. 9) (Bu son cümleyi, ‘yağma’ sözcüğü yerine ‘intihar eylemi’ sözünü koyarak okuyun.) Hemen arka sayfada yer alan bir fotoğrafın altındaki yazı ise şuydu: “Arjantin’de yalnızca yağma değil, organize gösteriler de yapıldı.” (s. 11) Düzenin terbiyelice itiraz eden, el kaldırmadan söze karışmayan çocukları yalnız Türkiye’de mi var sanıyordunuz. Organize gösteriler düzenli orduların hareketi gibidir. Devrim de öyle bir iştir. Yanaşık düzen ve adabı muaşeret eğitimi almış devrimci kitle taburları ellerinde tuttukları karanfilleri ya da toplu dilekçeyi parlamentoya sunarlar, parlamento istifa eder ve devrim olur!
Zaten yağmayı ya insanlıktan çıkmış güruh kendi kendine yapar, ya da birileri –gizli polis ve Peronistler– ona yaptırır. Halil Cemgil de aynı sayıdaki “Arjantin’de işler yoluna giriyor mu?” başlıklı yazısında meseleyi böyle çözüyor. (s. 6-7) Kulakları çınlasın, Perinçek’in Aydınlık’ı da esnaf eylemlerini CIA’nın kışkırttığını yazmamış mıydı!
Kişisel kariyerlerinde bol takdirname bulunan ve ebeveynlerinin gururu bu çocuklar, kendilerini elbette adam gibi davranan ve düşünen proletaryanın tarihsel görevlerini yerine getirmeye adamışlardı, onların işsizlikten lumpenleşmiş, insanlıktan çıkmış sürülerle işi yoktu. Sosyalizm için mücadele, edep-erkan ölçüleri aşılmadan, yüz elli yıllık mücadele deneyiminin sunduğu protokoller çerçevesinde yapılabilirdi. Sosyalizm mücadelesinde yağma, çapul yoktu. İşçi sınıfı, burjuvaziyle çağdaş bir modern sınıf olarak onun en iyi yönlerini alacak ve onu geçecekti. Bu yolda, alt-sınıfların, eski sınıfların, ilkel, insanımsı, feodal, vs. tepkilerine elbette yer yoktu. İşçi sınıfı ideolojisi, burjuvazinin dünyadaki en ileri örneğinden daha ileriydi ve bu da herhalde İngiliz burjuvazisi olsa gerekti. Burjuvazi, açlık karşısında hırsızlık, yağma, çapul gibi ilkel güdüsel tepkileri çoktan aşmış bir sınıftı ve proletaryanın temsilcileri burjuvaziden de ilerideydi. “Yağma yok, sosyalizm var”ın sosyalizmi, burjuva uygarlığı binasına yeni katlar ilave etmekten ibarettir.
* * *
“Arjantin’de yağma olur Türkiye’de devrim.” Bu da, Perinçek’in, konuyla ilgili başyazısının başlığı. (Aydınlık, 6 Ocak 2002, Sayı: 755) Maşallah, iki ayrı ‘sosyalist’ kesim, bir konuda birbirinden habersiz aynı tepkiyi veriyor. Övünün! Ne de olsa, aklın yolu birdir!
Maşallah, birinin adı ‘işçi’, ötekinin adı ‘komünist’, ikisi iki yerden subaşlarını tutmuş olan bu iki ekibin, benzer şeyleri neden söylediğiyle ilgilenemeyeceğiz. Ama, ayın şeyleri söylemekte olduklarını bilmemeleri kabul edilemez. 28 Şubat olur, iki hazzetmez ağızdan aynı sesler duyulur. Laiklik denir, iki hazzetmez ağız aynı çığlıkları atar. Kürt meselesi kendini gösterir, iki hazzetmez ağız neredeyse aynı lafı eder. 11 Eylül’deki kadar fark olacak artık.
* * *
Yağma sözcüğünü bizim iyi yetişmiş ‘soLcu’ çocuklarımız birkaç ayrı anlamda kullanageldiler. İyi de ettiler. Özelleştirmelere karşı devletleştirmeyi savunurken, yine bir cinlik yaptılar, ve bir hamlede, kapitalist devletin mülkiyeti ile sosyalist devletin mülkiyetini ‘kamuculuk’ adını verdikleri şeyle bir ve aynı yapmış oldular ve böylece, bir yandan işçileri memnun etmiş, diğer yandan ‘sosyal devlet’ ile ‘sosyalizm’i karıştıran sosyal demokratlardan kendilerinin büyüğü TİP’li eski TKP’li bilumum devrimci-olmayan solcuya mezhep değiştirmemiş oldular. Artık, ilerici orduları, kamu mülkiyetleri, laik cumhuriyetleriyle bu memleket onlarındı. Aferin onlara!
Özelleştirmenin yağma olduğunu, alternatifin devlet kapitalizmi olduğunu ilan etti ‘soLcular’. Ama, yağma sözcüğünü başka anlamda da kullandılar. Bu, bir meydan okumaydı: Hop, n’oluyorsunuz, meydanı boş sanmayın, biz de varız. Aferin onlara!
Ama meğer, yağma sözcüğüne bir anlam daha vermeyi ihmal etmişler, ne de olsa ‘soLcular’ da tarihten ve olaylardan öğrenir. Hop, yağmalamayın! Size yiyecek dağıtımını da biz yaparız. Açlık güdüsü ilkeldir; beklemeyi bilmelisiniz. Sosyalizm gelecek ve açlık da bitecek.
Bizce, ‘soLcular’ın, aç kalmış güruhtan sosyalizm çıkacağına pek aklı kesmiyor. Yani onlar, hortumcuya da ‘yağma yok’ diyor, aç kalmış yığınlara da. Peki bunların sosyalizminin ‘kitle’sini kimler oluşturacak? Aç insan, insanlığından yer; yüksek, sosyalizm gibi yüksek, amaçlar ancak karnı doymuş, güdülerini kontrol edebilen, yeterince beslenen kuşakların ufkunda olabilir. Orta sınıflar, modern küçük burjuvalar! Orta sınıf sosyalizmi! ‘soLcular’ Londra’ya, New York’a, Paris’e!
* * *
Arjantin’deki emekçilerin ‘yağma pratiği’ devrimci yaklaşımların da vesilesi oldu. Antikapitalist Gazetesinde Mesut Çelebioğlu’nun değerlendirmesi ‘soLcular’ı mahkum etmeye yeter: “Bugün Arjantin’de yaşanan özel mülkiyet kuralının toplu bir şekilde ihlal edilmesinden başka bir şey değildir. İhtiyaçlarını ‘normal’ bir şekilde karşılayamayan insanların, topluca mağazaları basmasından daha doğal ne olabilir?” (Antikapitalist, Sayı: 13, Ocak 2002, s. 7)
Köz Gazetesi, “1996 1 Mayısında ‘Laleleri çiğnediler!’ diye hayıflananlarla, Arjantinli emekçileri ‘yağma yok’ diye azarlamaya cüret edenlerin aynı kumaştan olduğunu” yazdı. (Sayı: 20, Ocak 2002)
Maya, belki de konuyla ilgili en sert yazıyı kaleme alan yayındı. “Yağma yok, liberaller var!” başlıklı yazı, “iyi hatırlayın ve tanıyın bunları” diyerek bitiyor ve şöyle diyor: “Yok öyle devrim, devlet kurumlarının parçalanması gibi başıbozukluklar. Yağma yok, liberaller var. Bu sözleri devrimcilik ve komünizmle yeni tanışan herkesin bilincine kazıması gerekir: Sınıf mücadelesi şiddetlendiğinde, liberaller eğitim vesilesi olacak kadar türlü yollardan açıkça böyle bir duruşa varacaklardır. İyi hatırlayın ve tanıyın bunları!” (Maya, Sayı: 8, Şubat 2002, s. 13)
“Ekmeği vermezseniz biz almasını biliriz!” Bu, Enternasyonal Sosyalizm Dergisinin konuyla ilgili yazısının başlığı. (Sayı: 8, Mart-Nisan 2002, s. 13)
Güney Amerika’daki kitle hareketleriyle yakından ilgilenen James Petras, Arjantin’deki gelişmelerle ilgili kendisiyle yapılan söyleşide, “Mücadelenin örgütleyici ilkesi açlık oldu” dedi. (Birikim, Sayı: 154, Şubat 2002, s. 47)
* * *
Avrupa Birliği yolundaki Türkiye’nin demokrasisinin vazgeçilmez parçası ve kanıtı ‘Türkiye Komünist Partisi’nin yolu açık olsun.