Ana SayfaArşivSayı 41Hançerden Bombaya: Karl Heinzen ve Politik Terörün Evrimi

Hançerden Bombaya: Karl Heinzen ve Politik Terörün Evrimi

Terrorism and Political Violence, Vol.16, No.1 (İlkbahar 2004), s. 97-115

 

 

 

Hançerden Bombaya:

Karl Heinzen ve Politik Terörün Evrimi

 

Benjamin Grob-Fitzgibbon

Çeviri: Anahid Hazaryan

Tarihçiler ve politika bilimcileri geçmiş yılların tiranları öldürme teorileriyle günümüzün modern terörizm teorisi arasında bir devamlılık belirlemede aceleci davrandılar. Oysa tiranları öldürme ve terörizmin altında yatan nedenler ve hedeflenen sonuçlar birbirinden çok farklıdır. Burada, politik şiddet teorisinde tiranları öldürmekle terörizm arasında geçişi olası kılan ne tür değişiklikler meydana geldiği sorusu ortaya çıkıyor. Bu makalede yazar, teröristin aklındaki tiranları öldürme teorisiyle terörizm arasında var olan bağlantıyı mercek altına almak amacıyla 19. yüzyılın az bilinen gazetecilerinden Karl Heinzen’in yazılarını değerlendiriyor.

Bir yolcu uçağı New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne çarptığında ya da Bali’nin turistik bir yöresinde otomobile yerleştirilen bir bomba patladığında toplumun ilk tepkisi şaşkınlık, sessiz bir inanamazlıktır. Şok ve bu şoku izleyen öfke yatıştıktan sonra sorular akmaya başlar. Bu nasıl oldu? Niçin biz? Gelecekte bu tür bir şiddet önlenebilir mi? Genellikle hükümetlerin aldıkları belli önlemlerle bu tür kaygılara karşı geçici rahatlamalar sağlanır. Ancak Yurtseverlik Yasası ve çeşitli anti-terör yasaları yürürlüğe girdikten ve terörle savaş uygulamaya konulduktan sonra herhangi bir şiddet vakası ya da herhangi bir çözümden daha da büyük, tek bir soru geriye kalıyor: İnsanlık politik hedefler uğruna masum insanların öldürülmesini meşru gören tarihteki o noktaya nasıl vardı?

Kuşkusuz, politik amaçlar uğruna öldürmek insanlık tarihinde yeni bir fenomen değil. Franklin Ford Political Murder (Politik Cinayet) adlı görkemli çalışmasında, Eski Ahit’teki Hakimler kitabında anlatılan hükümdarlar katlinden başlayıp Klasik Yunan ve Roma dönemlerindeki cinayetlerden son yüzyıldaki Kennedy kardeşlerin öldürülmesine kadar ideoloji amaçlı öldürmenin gerçek anlamda bir ansiklopedisini sunuyor.[1] Aynı şekilde Walter Laqueur de A History of Terrorism’de (Terörizmin Tarihi) şiddetin ‘her zaman despotizme karşı bir direniş aracı olarak haklı gösterildiğini’ ve bu tür bir eylemin kökenlerinin ‘kuşkusuz antik dönemde bulunacağını’ söylüyor.[2] Ford’da olduğu gibi, Laqueur de tiranları öldürmenin ilk unsurlarıyla terörizmin modern vahşeti arasında bir devamlılık görüyor. Üniversitede terörizmle ilgili araştırma derslerinde kullanılacak, yeni basılmış olan bir kitapta Gus Martin şöyle yazıyor: “Kayıtlı tarihin doğuşundan beri terörizm insan davranışının karanlık bir özelliği oldu. Büyük liderler öldürüldü, gruplar ya da bireyler inanılmaz şiddet eylemleri sergilediler, kentlerin ve ülkelerin tümü kılıçtan geçirildi –ve tüm bunlar da daha önemli bir iyiliği savunmak adına yapıldı. Terörizm ise her zaman toplumların istikrarını ve sıradan insanın huzurunu tehdit etti.”[3] Bu çalışmanın tarih bölümünde Martin, Eski Ahit toplumlarından Roma, eski ve ortaçağ Ortadoğu’su ve Fransız devrimine kadar şiddetin kesintisiz bir süreci gibi görünen terörizmin izini sürüyor.

Bununla birlikte, tiranları öldürme teorisiyle terörizm arasındaki bu devamlılık belki de daha basittir. Assasination & Terrorism’de (Cinayet ve Terörizm) David C. Rapoport caniyle terörist arasında yakın bir bağ olsa da, ikisini ayıran ‘derin farklılıklar’ olduğunu ileri sürer. Kendisi şöyle yazar: “Cani kendi kafasında sistemi çürüten insanları öldürürken, terörist zaten dokunduğu herkesi bozmuş olan sistemi yok eder. Bu ayrımın büyüklüğü ve bunun sonuçlarının çeşitliliği hakkında abartılı yargılarda bulunulamaz. Cinayet bir vaka, öylesine bir eylem, bir olaydır; terörizm ise bir süreç, yaşam tarzı, adanmışlıktır.”[4] Rapoport’a göre, cinayette ve terörizmde kullanılan araçlar benzer olsalar da, bu tür eylemlerin altında yatan nedenler ve hedeflenen sonuçlar zıt kutuplardır.

Gerçekten de, tek, suçlu bir insanın (adil olmayan bir hükümdar) öldürülmesinden, patlamanın masum hayatları söndüreceğini hiçe sayarak bir çöp kutusuna bomba yerleştirmeye giden yol çok büyük bir adıma işaret eder. Tarihçinin yanıtını araması gereken soru her zaman politik şiddet olup olmadığı değil; bunun yanıtı kesin bir ‘evet’ olacaktır. Rapoport’un dediği gibi, tarihçi daha çok insanlığın nasıl tiranları öldürmekten terörizme, hançerden bombaya geçtiğini bulmaya çalışmalıdır.[5] Bu sorunun yanıtı kısmen, 1848 Avrupa devrimlerinin ardından Almanya’dan ABD’ye göç eden, az bilinen bir gazeteci olan Karl Heinzen’in yazılarında bulunuyor. Bu makale Heinzen’in düşünce süreçlerini keşfederek, şiddet teorilerinde tiranları öldürmekten terörizme giderken kullandığı mantık izlenecektir.

Karl Heinzen terörizmle ilgili akademik çalışmalarda büyük ölçüde göz ardı edildi. Heinzen’in ‘Terörist tarihinin modern çağında kuantum sıçrayışı’ gerçekleştirdiğini ileri süren tarihçi Martin Miller, onun önemine değinen az sayıdaki akademisyenlerden biridir.[6] Aynı şekilde Laqueur de Heinzen’in ‘modern terörizmin eksiksiz doktrinini ortaya koyan ilk kişi’ olduğunu söyler.[7] Bununla birlikte ne Miller ne de Laqueur, Heinzen’le daha sonraki terörist teorisyenleri arasında bir bağlantı kurar; hatta Laqueur, Heinzen’in yalnızca ‘geçmişe dönük’ önem taşıdığını söyler.[8] Bununla birlikte, Laqueur Terrorism Reader’da (Terörizm Okuru), Heinzen tarafından kaleme alınmış olan ve ilk önce 1849 baharında radikal Alman gazetesi Die Evolution’da yayımlanan Murder ya da Der Mord (Cinayet) başlıklı denemesini yeniden yayımlar. Der Mord, Heinzen’in de katılmış olduğu 1848 Avrupa devrimlerinin hemen ardından kaleme alınmıştı. Ertesi yıl ABD’ye göç ettikten sonra Heinzen Murder and Liberty (Mord und Freiheit) (Cinayet ve Özgürlük) adını verdiği Murder’ın yeni bir edisyonunu yayımlar. Orijinal denemenin tersine, bu daha kapsamlı versiyon tiranları öldürme teorisyenleri tarafından ayrıntılı olarak açıklanmış politik şiddetin ilk başlardaki unsurlarına dikkat çeker ve tiranları öldürmenin geleneksel teorileriyle modern terörizmin teorileri arasında bir sıçrama taşı sunar. Şaşırtıcı olan şu ki, bu daha sonraki belge orijinal Murder’dan daha kapsamlı ve daha ayrıntılı olmasına rağmen son zamanlarda yeniden yayımlanmamıştır. Yazılarına bakmadan önce Karl Heinzen’in kim olduğunu sormak gerekir.

Walter Laqueur onunla ilgili olarak, Murder’ın yayımlanmasının ardından ‘kıtanın yarısını havaya uçurmak yerine ABD’ye göç edip, ilki Louisville, Kentucky’de ve daha sonra Boston’da kısa süreli yayın hayatı olan çeşitli Almanca gazetelerin editörlüğünü yapan radikal bir demokrat’ olduğunu söyler.[9] Martin Miller, Heinzen’in Karl Marx, Ludwig Feuerbach ve Arnold Ruge’den etkilendiğini (hepsiyle tanışmıştır) ama onları ‘yeteri kadar radikal bulmadığını’belirtir. Bunun yerine Heinzen “Avrupa’daki gerici güçleri yok etmek için ‘geçici cumhuriyetçi diktatörlüğü’” savunur.[10] Laqueur ve Miller’in kısa yorumları dışında, Heinzen’le ilgili yalnızca İngilizce iki biyografi yazılmıştır. Bunlardan biri Paul Otto Schinnerer tarafından kaleme alınan ve 1915’te Almanca-Amerikan gazetesi Deutsch-Amerikanische Geschichtblätter’de yayımlanan Karl Heinzen: Reformer, Poet and Literary Critic’tir (Karl Heinzen: Reformcu, Şair ve Eleştirmen). Bu çalışma Heinzen’in politik görüşlerine odaklanmak yerine edebi yazılarını mercek altına alır; yazarın böylece amacı ‘(Almanya’nın birleşmesinin) nihai başarısının yalnızca devlet adamı Bismarck’tan değil büyük ölçüde, 1806’daki Jena savaşındaki ulusal felaketin ardından Alman yurtseverleri, düşünürleri ve şairleri tarafından başlatılan birlik, özgürlük ve bağımsızlık kampanyasından kaynaklandığını’ göstermektir.[11] Heinzen’in yayınlarının ilave olarak bu çalışmaya eklendiği listede Der Mord yer almamaktadır.[12] Schinerrer’e göre, Heinzen terörizm teoristi değil her şeyden önce bir şairdi. Nitekim kendisi Heinzen’in şiddetle ilgili yazılarına hiç değinmez.

Heinzen’in yaşamıyla ilgili ikinci çalışma olan Carl Wittke’nin Against the Current: The Life of Karl Heinzen (Akıntıya Karşı: Karl Heinzen’in Yaşamı) adlı eseri, Der Mord’u tartışır (Mord und Freiheit’tan hiç söz etmese de). Bununla birlikte, biyografinin yazarı ne yazık ki kahramana tapınma tuzağına düşerek, Heinzen’i ‘haçlı ruhu’ndan dolayı idealize eder ve onun sözcüklerindeki şiddeti göz ardı eder.[13] Wittke Der Mord’daki yazının içeriğiyle ilgili oldukça doğru üç sayfalık bir özet sunsa da, bunun diğer terörist teorisyenleri üzerinde bırakabileceği gelecekteki olası etkileriyle ilgili hiçbir analiz sunmaz. Yalnızca Heinzen için ‘sorunu basit bir şekilde ele aldığı –krallar ve prensler ilerlemenin önündeki en büyük engeldi, böylece onları en pratik ve en hızlı yöntemlerle ortadan kaldırdı’– yolunda bir yorum yapmakla yetinir.[14] Sonuç olarak da okur, Heinzen şiddetten ya da terörden uzakmış gibi bir izlenimle baş başa kalır. Wittke’nin, çalışma boyunca defalarca dile getirilen asıl düşüncesi, Heinzen’in tek amacının (saygın ve değerli) ‘özgürlükçü, halkın iradesine her zaman saygı duyan ve hedefi dünya barışı, hukuka dayanan özgürlük ve tüm insanların haklarının gözetildiği bir cumhuriyet’in kurulması olduğu yönündedir.[15]

Belki de Heinzen’le ilgili en doğru görüş, Frederick Engels’in Der Mord’un yayımlanmasından tam iki yıl sonra 1847’de kaleme aldığı denemesindeki yazılarında yer almaktadır: Engels sivri bir dille Heinzen’i şu sözlerle eleştirir:

Herr Heinzen 1884 yılında meşru ilerleme ve sefil Alman Anayasası konusunda hala hevesli olan ve samimi ortamlarda, uzak bir gelecekte cumhuriyetin arzu edilebilir ve mümkün olabileceğini fısıldayan eski bir liberal, düşük rütbeli bir memur. Oysa Herr Heinzen Prusya’daki yasal direniş hakkında yanılıyordu. Bürokrasiyle ilgili olarak yazdığı berbat kitap (hatta Jacob Venedey bile yıllar önce Prusya hakkında çok daha iyisini yazmıştı) onu ülkeden kaçmaya zorladı. Şimdi ise arık gerçekler kafasına dank etti. Kendisi yasal direnişin mümkün olmadığını ilan etti, devrimci ve nihayetinde cumhuriyetçi oldu. Kendisi İsviçre’de az buçuk Feuerbachyen ateizmle hümanizm bulamacı, Hegel’in arta kalanları ve Stirner’in retorik cümlelerinden oluşan kıt kanaat felsefesini aktaran savant serieux (çok bilmiş) Ruge’le tanıştı. Bu şekilde donanmış vaziyette olgunlaştığını düşünen Herr Heinzen sağdan Ruge’e soldan ise Freileigrath’a yaslanan devrimci propagandasını başlattı.[16]

Engels, Heinzen’in Kralları ve Prensleri insanlığın acılarının başlıca sorumlusu ilan etmesinden dolayı küçümsemeye devam ederek eleştirilerini sürdürür; Engels’e göre böyle bir fikir yalnızca ‘gülünç değil son derece zarar vericidir’.[17] O şöyle yazar: ‘Herr Heinzen hemen diriliş çağrısında bulunuyor. Bu amaçla bastırdığı broşürleri Almanya’da dağıtma girişimleri var. Körü körüne bu tür anlamsız bir propagandaya girişmenin Alman demokrasisinin yüksek çıkarlarına zarar verip vermediğini sormak isterdik… Herr Heinzen’in bu broşürlerinde öğüt ve tavsiye dışında ne yaptığını da bilmek isterdik doğrusu. Dünyadaki koşulları anlamadan, değerlendirmeden bu tür devrim çığırtkanlığı yapmak komik değil mi?..’[18] Engels Heinzen’i, savunduğu davranışların nelere yol açabileceğini düşünmeden yalnızca akılsız, ‘kana susamış’ bir retorik benimsemekle suçlar. Bunun adil bir eleştiri olup olmadığını değerlendirmek zor ancak Engels’in yazılarında şu çok açık: 1847’ye kadar Heinzen hümanist bir şair ya da Schinnerer ve Wittke’nin tanımladığı gibi şefkatli bir hümanist değil şiddete dayanan radikalizmin savunucusuydu.

Der Mord’da Heinzen, ‘öldürmenin tarihsel ilerlemenin başlıca aracı olduğunu’ ileri sürer.[19] Kendisi buna ne ad verilirse verilsin, ‘bir başka insanın kasten öldürülmesi insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve hangi gerekçeyle olursa olsun hiç kimsenin bir başkasının hayatını yok etmeye hakkı yoktur ve bir başkasını öldüren ya da öldürten canidir’ der.[20] Ancak devlet cinayeti politik bir araç olarak kullandığından devrimciler (ne yazık ki, der) öldürmek zorundadırlar. ‘Öldürmek suçsa o halde herkes için eşit olarak yasaklanmalıdır; eğer suç değilse bu durumda, herkes için serbest olmalıdır. Bizler düşmanlarımızın bize öğrettiği şekilde, ister bireysel ister kitlesel düzeyde olsun öldürmeyi hala bir ihtiyaç, tarihsel hedeflere ulaşmada kaçınılmaz bir araç olarak temel ilkemize dönüştürüyoruz.’[21] Yazısını şu tüyler ürpertici açıklamayla bitirir:

Devrimciler barbarların gündüz gece her an hayatlarından endişe duydukları bir durum yaratmalıdırlar. İçtikleri her suyun, yedikleri her yemeğin, her yatağın, her çalının, her kaldırım taşının, duvardaki her deliğin, her saman yığınının, her kanalizasyon çukurunun, her sopanın, her çivinin kendilerini öldürebileceğinin bilincinde olmalılar. Bizler için olduğu kadar onlar için de korku müjde ve öldürme de infaz olsun. Onların sloganı öldürmeyse, öldürmeyle yanıt verelim; öldürme onların gereksinimi, o halde öldürme ödeyecekleri bedel olsun; öldürme onların argümanıysa, o halde öldürme onların argümanlarını çürütsün.[22]

İkinci broşürü Murder and Liberty’de ise Heinzen, Murder’ın ana tezi olan, ister savaşta, ister devlet ya da birey tarafından olsun her tür öldürmenin cinayet olduğunu yineleyerek yazısına başlar. ‘Bir başkasının hayatına bu şekilde son vermek her zaman haksız ve barbarcadır. Bu nedenle insanlık her tür cinayeti yargılamalıdır; çünkü insanlık insanlar arasındaki tüm düşmanca çatışmaları gücün değil mantığın mahkemesine gönderir; bu nedenle de yalnızca bir başka insanın yaşamına istenilerek son verilmesini yargılayıcı bir terim olan cinayetle adlandırırsa tutarlı olabilir. İnsanlığın tek gayreti öldürmeyi ortadan kaldırmaya yönelik olabilir.’ Denemesinin ilk sayfasında Heinzen mantığı şiddete tercih eden insanlık ilkelerine dayanan tam bir pasifizmin savunucusu gibi gözükür. Ancak mantığında birdenbire ürkütücü bir U dönüşü görülür: ‘Öldürme bu hedefe ulaşmak için tek yol olduğu sürece İnsanlık da kılıcını çekmeli ve katillerin katili olmalıdır.’[23] Devlet öldürebiliyorsa, o halde halk da öldürebilir.

Heinzen’in öldürmeyi dayandırdığı temel mantık terörist teoriyle çarpıcı bir biçimde uyumluydu. Belki de teröristlerin birkaç istisna dışında, yaşamak için öldürmeleri en iyi şekilde Albert Camus’nün yapıtı The Just Assassins’de (Doğrular) anlatılıyor. Gerçek bir öyküye dayanan Camus’nün oyununda yazar , Grand Duke’e karşı bir suikast planı hazırlayan Rus terör grubu Sosyal Devrimciler’in iki üyesi İvan Kaliayev ile Dora Dulebov’u konuşturur.

Kaliayev şöyle der: ‘Hayatımı ona (devrime) feda etmeye hazırım. Ben de gerektiğinde tilki gibi kurnaz, sessiz ve becerikli olabilirim. Ancak yaşamın hala muhteşem bir şey olduğuna inanıyorum, güzelliği, mutluluğu seviyorum. İşte bu nedenle de despotluğa karşıyım. Sorun şu ki, bunu onların anlamasını sağlamak gerekiyor.’ Belki de Kaliayev’in devrimci retoriğinden etkilenen Dora şöyle yanıt verir: ‘Ama bizler hayat değil ölüm vereceğiz.’ Kaliayev onu düzeltir: ‘Ama bu aynı şey değil. Bizler öldürürken içinde artık öldürmek olmayacağı bir dünya kurmak için öldürüyoruz. Nihayetinde masumlar ve yalnızca onlar dünyayı devralacakları için katil olmayı kabul ediyoruz.’[24]

Kuşkusuz Camus’nün oyununda Heinzen’in şiddet felsefesiyle doğrudan zıtlaşan çok şey var. Kaliayev ve Dora, ahlakçılığı, masumları öldürmenin yanlış ve doğrularını tartışırlar. Heinzen ise bunu yapmaz. Aynı şekilde Peter Kropotkin ve Nikolai Morozov gibi diğer terörist teorisyenleri de fiziksel şiddetin doğru kullanımı hakkında sancılar yaşamışlardır. Morozov ‘The Terrorist Struggle’ (Teröristin Mücadelesi) adlı denemesinde bireysel terör eylemlerini kitlesel devrimci hareketlere tercih eder; ona göre ancak bu şekilde terörist ‘gerçekten şeytani eylemlerden sorumlu olanları’ cezalandırabilir. ‘Bu nedenle de terörist devrim devrimin tek doğru yolu’dur.[25] Sergei Neçayev ise tersine, terörizmi savunurken masumlara ilgili hiçbir kaygı duymaz. Ona göre devrim ahlakın tek zeminidir ve ‘devrimin zaferine destek sunan her şey ahlakidir. Bunun yolunu engelleyen her şey de ahlaksız ve suçludur’. Hatta daha da ileri giderek şöyle yazar: “Bu dünyada herhangi bir şeye karşı acıma duygusu varsa devrimci değildir. Eğer bunu yapabilecek güçteyse, o halde bu dünyaya ait olan her durumu, ilişkiyi ya da herhangi bir insanı yok etmeye hazır olmalıdır; her şey ve herkes onda eşit derecede nefret uyandırmalıdır.”[26] ‘Terörist etikleri’nin çok geniş bir yelpazesi söz konusu ve Heinzen de bu bağlamda Kropotkin’den çok Neçayev’e yakın.[27] Bununla birlikte tüm teröristler masumların öldürülmesiyle ilgili yaklaşımlarından bağımsız olarak öldürmenin –devrim için öldürmenin– haklı olduğu konusunda hemfikirdirler.

Bazı cinayetlerin hayat verdiği, bazılarının ise vermediği savından yola çıkan Heinzen öldürmeyi kategorilere ayırmaya çalışır (Murder’da bu tür bir çabaya rastlanmaz). Birinci tür öldürme ‘salt öldürme tutkusu’ndan kaynaklanan ‘yok etme cinayeti’dir. Buna örnek olarak da ‘bir milyon Yahudinin öldürüldüğü Kudüs’ün Romalılar tarafından yakılıp yıkılması’ ve ‘Amerika’da İspanyolların ve diğerlerinin hiç de gerekmediği ve rasyonel bir nedeni olmadığı halde milyonlarca insanı katletmesini’ verir. İkinci kategorisi ise, altmış bin Romalının öldürüldüğü Kana savaşı gibi ‘meydan savaşları’ndan oluşur. Kendisi şöyle yazar: ‘İskender’den Napolyon’a tarihteki büyük insanlar milyonlarca cesetle şan şeref tarlalarını beslediler. Yalnızca Napolyon hayatta kalanların hükümdarı olabilmek için tek başına milyonlarca insanı Ölüm Krallığı’na gönderdi ve bu becerisi de ona ‘Büyük’ sıfatını kazandırdı.’ Heinzen’in üçüncü ve son türü ‘aptallıktan kaynaklanan öldürmeler’ ya da ‘insanların insani ya da insanüstü idolleri uğruna ulusları başta sona yok ettikleri katliamlardır’. Kendisi buna örnek olarak da şunu verir: ‘Hıristiyanlık adına “öteki dünya”ya gönderilenlerin sayısı bu dünyada kalan inançlı Hıristiyanlarınkinden daha fazladır; nitekim İsa “benim hükümdarlığım bu dünyaya ait değildir” derken mükemmel bir öngörüde bulunmuştu. Kendisi aslında şöyle demeliydi, “benim hükümdarlığım mezarlıktır”’.[28]

Bu öldürme kategorilerini ortaya koyduktan sonra Heinzen basit bir matematik hesaplamasıyla, dört bin yıllık insanlık tarihi boyunca, 2.000.000.000 cinayet işlendiğini ileri sürer.[29] Kendisi prenslerin, aristokratların ve din adamlarının öldürdükleri çıkarıldığında ‘bu sayının cüzi sayıda bireysel cinayetlere indirgenebileceğini’ söyler. Ancak tersine ‘Prenslerin, aristokratların ve din adamlarının karşıtlarının, adalet ve doğruların şampiyonlarının cinayetlerinin sayıları hemen hemen önemsizdir. Devrim, gericiliğin 50,000 cinayetine karşılık yalnızca tek bir öldürmeyle yetinmiştir.[30]’ Heinzen’e göre, askeri güçler tarafından sarıldıklarında korkakça teslim olan 1848 devrimcileri işte bu noktada yanıldılar.[31] Heinzen, denemesinin bu aşamasında tiranların öldürülmesine yönelir.

Heinzen tiranların ölü sayısının hiçbir zaman onların zalimliklerini telafi edemeyeceğini söyler. ‘Tiranların muhaliflerini bertaraf etmek için giriştikleri sayısız katliamla karşılaştırıldığında Harmodius ya da Brutus’un hançerinin ya da Tell’in okunun veya Alibaud’nun eyleminin ne anlamı var ki?… Sezar, Tiberius, Caligula, Claudius, Galba, Otho, Vitellius öldürüldü. Commodus’tan Konstantin’e 36 imparatordan 27’si öldürüldü. Tüm bu tiran cinayetlerinin yalnızca küçük bir bölümü özgürlük dostlarına ya da devrimcilere atfedilebilir; ama bunların tümünün kendileri tarafından gerçekleştirildiğini varsayalım –Bu tiranların kitlesel katliamı karşısında sözünü etmeye değer mi?’[32] Bir tiranın ölümü her zaman haklıdır ve bu tür bir öldürmeye karışmayan bir devrimci görevini yerine getirmemiş demektir.

Bununla birlikte, Heinzen’in tiranları öldürme teorisi, tiranların öldürülmesi teorisinde geleneksel olarak görüldüğü gibi yalnızca tiranın öldürülmesiyle sınırlı değil.[33] 1848 devrimcilerini ‘düşmanlarının tümünü yok etmedikleri’ için ‘hastalıklı bir hümanizm’le hareket etmekle suçlar. Heinzen yalnızca adaletsiz bir hükümdarın öldürülmesini ve yerine bir başkasının geçirilmesini istemez. Tüm bir sistemin, bu sisteme dahil olan ya da bu sistemi temsil eden tüm insanlarıyla beraber ortadan kalkmasını ister. ‘Bir devrimci eğer gücünü dünyayı yöneten şiddet ve öldürme sisteminin tüm temsilcilerini yok etmek için kullanmaya bir an için bile tereddüt ediyorsa, hainin ölümünün bin katını hak ediyor demektir.’[34] O, yazısına şöyle devam eder: ‘Özgürlüğün, adaletin, doğrunun, insanlığın dostları! Çalışmamız öldürmek olsun, öldürmenin her türü. Bu sözcük tüm teorilerde var olandan daha fazla hümanizm içeriyor; ve de eğer duygusal psikologlar sizi kalpsizlikle suçlayacaklarsa, Fransız Devrimi’nin adamları arasında en iyiliksever devlet adamı, en insani karakter, en sevgi dolusu Robesbierre’di.’[35] Heinzen’e göre, bir hükümdarın öldürülmesi yeterli değil. ‘şiddet ve öldürme sistemi’ni temsil eden her şeyin dünyadan silinmesi gerekiyor.

Aşırılığa rağmen Heinzen sürekli olarak tiranları öldürmenin daha geleneksel unsurlarına atıfta bulunur. Alman halkını, okullarında devrimcilere hakaretler ederken Tell, Brutus, Harmodius ve Aristogitan gibilerinin zalimliklerine de övgüler yağdırdıkları için suçlar. ‘Niçin bu katiller sizin tiranlarınızın ve onların meşru ve sadık öğretmenlerinin gözünde bile ahlaklı ve büyük adamlar? Şimdiki zamana değil de geçmişe, yaşama değil de tarihe ait oldukları için mi? Onları Latince ve Yunancadan Rusça ve Fransızcaya çevirin, Eski Yunan ve Roma’ya kıyasla bir Harmodius St. Petersburg’a ve bir Brutus da Paris’e daha yakışsa da bu kişiler “ahlaksızlığın canavarları” olarak tanımlanacaklardır’.[36] Bununla birlikte, günümüzde tiranların öldürülmesini haklı göstermek için geçmişteki örneklerden yararlanan Heinzen bu konuda araçların değil yalnızca amaçların önemli olduğunu belirterek geleneksel tiranları öldürme nosyonlarından uzaklaşır. ‘Zaferi ister kurşun ister zehirle, ister kılıç ister hançerle, ister asit ister top atarak elde edin, bunlar arasında zerre kadar fark yok. Yalnızca fethet, yalnızca düşmanı yok et –tek fikir budur. Tarih bizi yalnızca bu bağlamda yargılayacaktır ve yazgımız da, her tür insani değerlendirmeyi dünyada yasaklayan düşmanlarımızı nasıl yendiğimiz değil zaferi elde etmemize göre belirlenecektir.’[37] Şiddetle ilgili tüm kısıtlamalar Heinzen’in tiranları öldürme teorisinden çıkarılmıştır. Kral ve yandaşları öldüğü sürece, her tür öldürme yöntemi ya da vahşetten yararlanılabilir.

Bunun ardından Heinzen tekrar tiran ya da despotun geleneksel nosyonlarına döner. Kendisi, ‘dünyadaki tüm çılgınlıkların en büyüğünün despotlara ve onların suç ortaklarına karşı bir suç işlemenin mümkün olduğu inancıdır’ der. Aslında bu inanç da bir suçtur.[38] Tiranın dizginlenemeyen vahşi bir hayvan olduğu yönündeki klasik nosyondan yola çıkarak, ‘Savunmasız insanlardan oluşan bir toplumda azan bir kaplanı bağışlamak gibi bir suç işlendiğinde keşke birisi kaplanı öldürebilse. Despotlar kanun tanımayan kaplanlar gibidirler. Despotlar hayvanlar alemine aittirler.’[39] Heinzen tiranlara uygulanacak vahşeti haklı çıkarmak için tiranların hayvani doğasından ve onların insanlığa karşı işledikleri suçlardan yararlanır ve şöyle der: ‘Despotlara ve onların yardımcılarına karşı ister ihanet, ister zehir, ister cinayet v.s. olsun her şeyi yapmak, kullanmak mubah. Nitekim onlara yönelik herhangi bir “suç” yalnızca bir hak değil aynı zamanda bu fırsatı ele geçirmiş olan herkes için bir görev; başarılı olduğunda da bu onu yüceltecektir.’[40] Burada şunu da unutmadan ekleyelim ki, Heinzen bir tiranın öldürülmesinde yararlanılan yöntemi yalnızca haklı görmekle kalmayıp, aynı zamanda ortadan kaldırılacak meşru hedeflerinin kapsamını da genişletir. Tiranların öldürülmesiyle ilgili teoride olduğu gibi yalnızca tiran değil tiranın ‘yardımcıları’ da öldürülmelidir.

Heinzen 1848 devrimlerinin yanlışının, ‘devrimin geleceğini garantiye almak için zaferinden yararlanmadan hemen elde edilen sonuçlarla tatmin olmasından kaynaklandığını’ ileri sürerek, ‘düşman’a nasıl davranılacağına dair tartışmasını sürdürür.[41] Heinzen için tiranın hemen devrilmesi yeterli değildir. Kendisi şöyle anlatır: ‘Haydut bir yolcuya saldırır ancak yolcu onun silahını elinden almayı başarır ama haydutu öldürmez; bu durum hayduta bir dahaki sefere yolcuya tekrar saldırma fırsatı verdiği gibi arkadaşlarının da hayatını tehlikeye sokar. Tıpkı devrimde olduğu gibi.’[42] Eğer devrimciler yalnızca tiranı devirmekle yetinseler, tiran yeniden iktidarı kazanıp onları gelecekte yeniden baskı altına alma fırsatını yakalamış olur. Bunu önlemek için devrimciler tiranı öldürmelidirler. Üstelik devrimciler kendilerini savunmak amacıyla yalnızca tiranı yok etmekle değil aynı zamanda tiranla bağlantılı olan ve gelecekte yıkıcı etikleri olabilecek herkesi öldürmelidirler. Heinzen işte bu noktada tiranları öldürme teorisinden modern terörizme yöneliyor. ‘Şimdi artık gericiliği, temsilcilerini kökünden söküp atmak’ devrimcilerin görevi; nedeni ise, düşmanlarının tıpkı silahı elinden alınmış haydut, canı bağışlanmış kaplan gibi tedavisinin mümkün olmamasıdır. Düşmanlarımızı biliyoruz, onların hepsini ve tek tek yerlerini biliyoruz. Eğer canları bir kez daha bağışlanırsa, ikinci bir şansımız olmayacak. Her kim ki iktidarı halktan ayıran çizginin ötesine geçiyorsa, yok olmuş demektir.’[43]

‘İnsanlığa giden yolun vahşetten geçtiğini’ ilan eden Heinzen[44], denemeyi yazma amacının, ‘devrimden sonra demokrat bir ortamda yaşayabilmek için halkın hiç düşünmeden kibar büyük adamları her fırsatta demokratik olarak öldürebilmesi amacıyla despotların katlini halkın davası haline getirmek’ olduğunu söyler.[45] Geleneksel tiranları öldürme teorisinden bir son ayrım ise, halkın tiranların cezalandırılmasını belli bir topluluğa bırakmayıp, öldürme işini bizzat kendi elleriyle gerçekleştirmeleri, her erkek ya da kadının tirana yardım ettiği için ölümü hak edenleri kendisi için belirlemesidir. Heinzen denemesinde, geleneksel tiran öldürme teorilerinde sınırlandırılan öldürme ölçeği üzerindeki kısıtlamaları da kaldırır. Kitlesel terörizm vizyonu sunar.

Heinzen denemesini kaleme alırken tiranları öldürmenin salt felsefi bir savunmasını da sunmaz. Bunun yerine, tiranları öldürmenin bu yeni şeklinin nasıl olması gerektiğiyle ilgili ipuçları ortaya koyar, gelecek için öngörülen terör eylemleriyle ilgili önerilerini kurgusal gazete haberleri haline getirir. İlk makale Heinzen’in planının ‘modern tarihin en korkunç, en acıklı olayı’ olabileceğini ayrıntılarıyla anlatır. Kurgusal gazeteci şöyle yazar: ‘Viyana’da düzenlenen krallar kongresinden dönen anlı şanlı taçlı kafaların trenle yaptıkları bir gezi sırasında, tren bir uçurumun kenarından geçerken korkunç bir patlama duyulur. Aynı anda lokomotif ve trenin bütünü uçurumun kenarında devrilir. Tüm kralların boyunları kırılır ve yalnızca iki saraylı kadın hayatta kalabildiğinden Almanya kralsız kalır.’ Makalede patlamanın ‘rayların altına lokomotifin tekerleğiyle ilk temasta patlayan ve treni bütünüyle raydan çıkaran patlayıcı bir madde yerleştiren’ bir devrimcinin işi olduğu belirtilir. Kurgusal gazeteci, ‘Benzer bir kaza Varşova yakınlarında Rus çarının hayatına mal olmuştu’ der.[46]

Heinzen’in ikinci makalesinde ise, Baconyan ormanındaki devrimci gerillaların normalin iki katı kalınlığında silahlar elde ettikleri bildirilir. Bu silahlar, ‘ilk önce güçlü bir barutla, her şeyden önemlisi de, üst noktası konik biçimli, namluya tam olarak uyan yaklaşık on santim uzunluğunda demir kapsüllerle doldurulur. Bu kapsülün içine, tepesi kolayca patlayabilen kapsülle kapatılan, barut içeren daha küçük bir kapsül yerleştirilir ve iç ve dış kapsül arasındaki alan zehirle doldurulur. Bu silahla ateşlendiğinden kapsül patlar ve her taneciğinin bir insan hayatını yok edeceği içindeki zehir dağılır.’[47]

Heinzen’in kurguladığı üçüncü vahşet senaryosu ise, ‘ilerleyen (Prusyalı) birliklerin üzerine ölüm yağdıran, erimiş kurşun dolu demir tüplerdir.’ Kurgusal makalesine göre, bu erimiş kurşunlara hedef olan birlikler geri çekilirken, ‘birdenbire sokak kaldırımlarından patlayan ve en gözüpek askerin bile yeni bir patlamayla karşılaşma korkusuyla daha fazla ilerlemek istemeyeceği korkunç bir eylemle parçalanacaklardır.’ […] Heinzen’in gazetecisi, ‘makineler zaten başarılı olmalarını sağlayacağı için devrimcilerin boş yere şehit olarak hayatlarını tehlikeye atmaya gerek görmediklerini’ söyler.[48]

Heinzen’in dördüncü önerisi, geniş çaplı zehir kullanımıdır. Kurgusal metinde şöyle denir: ‘Toplumun düzeni ve ahlakından sorumlu olan herkes gece gündüz hayatından endişe etmeli. Devrimciler her tür silahtan yoksun oldukları için zehir devrimcilerin evrensel düsturudur.’

Beşinci metin ise gelecekteki bu devrimci grupların yapısını tartışır. Yazıda şöyle denir: ‘Kurtarıcılar olarak adlandırılan katillerin başında adı henüz devrimci dünyada bilinmeyen ama güvenilirliği nedeniyle belli başlı liderlerin tam güvenini kazanmış olan tek bir kişi bulunur. Bu kişi düzenli olarak, kaynağını bilmediği bir miktar parayı alır. Onun başlıca görevi yeni yok edici araçlar geliştirmek ve bunları kullanabilecek güvenilir kişiler bulmaktır. Son derece kararlı ve güvenilir olan bu yardımcılar her tür karaktere bürünebilirler ve birbirlerini tanımazlar; yalnızca kendilerini evlerinde ziyaret eden şefleriyle görüşürler ve şeflerinin de evini bilmezler. Yalnızca Fransa ve İtalya’da bu tür yüzlerce insan olduğu söyleniyor. Yazıda bu insanları gizlemenin tek bir katili gizlemekten daha kolay olduğu belirtilir ve ‘özellikle de kurban önemli birisiyse bunların tümü aynı zamanda ona karşı yerini alır. Eğer bu kişilerden biri tutuklanırsa, istese bile diğerlerini ele veremez ve onlar da zaten onun yerini almaya hazırdırlar.’[49] Birbirlerini tanımayan katiller kurbanları katledilinceye kadar eylemlerini sürdüreceklerdir.

Heinzen’in altıncı ve son kurgusal makalesi ise, ‘sarayın nasıl önceki gece korkunç bir patlamayla havaya uçurulup imparator ve şürekasının yıkıntılar altında kaldığı’ndan söz eder. Yazıda şöyle denir: ‘Patlama bir insan kafası büyüklüğünde birkaç bakır topla gerçekleştirildi. Bu toplar bir devrimci tarafından yapılmış ve bir asker tarafından sarayın alt katına yerleştirilmişti. Her bir top büyük ölçüde nitrogliserin ya da baruta göre çok daha etkili bir patlayıcı olan ve sıcaklık biraz yükseldiğinde hemen patlayan karbonik asitle doldurulmuştu.’[50] […] Heinzen’in tiranları öldürme teorisi geleneksel nosyonlarla doğrudan ilişki sergilese de günümüzde açıkça terörizm olarak tanımlanabilir.

Heinzen 1850’lerin başlarında bunları yazarken, başarılı olarak uygulamaya koymak bir yana bu vahşi eylemlerden hiçbiri denenmemişti. Bu kurgusal makalelerden her biri tamamen hayal ürünü, henüz dünyaya ayak basmamış olan terörizmin uyarıcı bir görüntüsüydü. Tiranları öldürmenin nesnesini, tek bir adaletsiz liderin öldürülmesinden tüm bir sistemin yok edilmesine, şiddetin meşru araçlarını tek bir kişiyi hançerlemekten, kişiler arasında ayrım yapmadan bomba patlatmalara taşıyan Heinzen, hedeflenen sonucun sınırlarını genişletmiştir. Onun tiran öldürme doktrininde, katil tarafından uygulanacak şiddetin sınırı yoktur. Düşmana karşı herhangi bir insani ilke geçerli değildir. Heinzen’in felsefesinde araçları yalnızca hedeflenen sonuçlara varılması haklı çıkarır.

Heinzen’in yazılarının nasıl bir etkisi oldu? Heinzen Murder and Liberty’yi kaleme aldığında, Almanya’dan gelmiş bir göçmen, ABD’deki radikal Almanca gazetelerde yazan serbest bir gazeteciydi. Kuşkusuz Marx ve Engels onun düşüncelerine önem vermediler, Komünist hareket de fikirlerini bütünüyle görmezden geldi. John Lewis, Heinzen’in yazılarını salt ‘daha çok sembolik terimlerle ifade bulan isyanın dışavurumu’ olarak görür.[51] Rus teröristler Heinzen hakkında bir bilgiye sahip değildiler ve zaten Rus terörist grup Halkın İradesi’ndekiler de Heinzen’den çok daha fazla terörizmin ahlaki boyutuyla ilgiliydiler. Onlara göre, kendini feda etme terörist eylemle çok yakından bağıntılıydı; Heinzen bu ayrımı hiçbir zaman yapmadı.[52] Pek çok terörist teorisyen için terörizmin ahlaki anlamı uygulanan vahşet kadar önemliyken, Heinzen’e göre yalnızca varılan sonuç dikkate alınmalıdır.[53]

Aynı yazgı örgüsüne sahip benzer koşullarda, Heinzen’in şiddet dürtüleri unutulabilir, denemeleri de New York ve Boston’un soğuk rüzgarlarında havada savrulabilirdi. Ancak böyle olmadı; Heinzen’den çok daha etkili bir düşünür olan ve Heinzen unutulmaya başlanmışken bu alanda ün kazanan, çok iyi bilinen, etkili bir radikal gazetenin editörü, Alman radikalin broşürlerini keşfetti ve bunları yeniden basmaya başladı. Böylece Heinzen’in sözcükleri tarihçi Frederic Trautmann’ın ‘terörün sesi’ olarak tanımladığı adam sayesinde yeni bir sözcü buldu.[54] Heinzen Johann Most tarafından keşfedilmişti.

Max Nomad, Most’u bir ‘vaiz’, ‘sözcük teröristi’ olarak görmüştür.[55] Robert Hunter, ‘Amerika’daki terörist taktiklerin tarihi büyük ölçüde Johann Most’un kariyeri etrafında şekillenir’ diye yazmıştır.[56] Kendisi şahsen bomba patlatmadı ya da bir yerlere patlayıcı madde yerleştirmediyse de, büyük ölçüde Heinzen’in şiddet yöntemlerinden yararlanarak başkalarına esin kaynağı oldu, bu taktiklerin nasıl uygulanacağını öğretti. Most aslında despotluğa kaçan, otokrasilerini dayatmak için zalimlerin ve tiranların sıkça kullandığı bir cümle olan ‘Eğer ondan [bu durumda Devrimci Dava] yana değilseniz, o halde bana karşısınız’ı tekrarlayan, düz mantıklı bir adamdı.[57] Most’un terörist felsefesinde demokratik muhalefete yer yoktu. Onunla olmayanlar onun düşmanlarıydılar.

Most kendisine ait Freiheit gazetesinde, Heinzen’in bu şekilde olmasını önerdiği ancak yalnızca düşlediği terörist eylemleri sıraladı. Örneğin, 1881’de Londra’da yaşarken Most, Freiheit’ta, Çar 2. Aleksandr’a Rus teröristler tarafından suikast düzenlenmesini övdüğü için tutuklandı.[58] Bir yıl sonra, hala tutsak ancak özgürlüğüne altı ay kalmışken, Most hapiste yazdığı yazıları gizlice dışarı çıkararak Freiheit’ı yayımlamayı sürdürüyordu. Tam da bu sırada, Mayıs 1882’de İrlandalı terörist grup ‘Yenilmezler’, İrlanda’dan sorumlu yeni bakan Lord Cavendish’le beraber müsteşarına da suikast düzenlemişti. Freiheit hemen bu eylemi destekleyerek Alman devrimcilerin İrlandalı asilere sempatisini iletti.[59] Most bu suikasti ‘halkın adaleti için son derece kahramanca bir eylem’ olarak ilan etti. Ona göre Cavendish ‘yalnızca zavallı bir budalaydı’ ama bu ‘hiçbir şekilde hayran bırakan eylemin önemini azaltmıyordu’.[60]

Most’un en önemli yayını 1884’te Freiheit’ta seri halinde yayımlanmış olan The Science of Revolutionary Warfare‘dur (Devrimci Savaşın Bilimi); (aslen Military Science for Revolutionaires [Devrimciler İçin Askeri Bilim] olarak bilinir). Most bu çalışmasında yandaşlarına terörist bir eylemin nasıl gerçekleştirileceğini ayrıntılarıyla açıklar; sözcükler ve çizimlerle ‘iz bırakmayan mürekkebin nasıl hazırlanacağını; kodların kullanımını, barutun hazırlanmasını, pamuk barutunun çevrilmesini, zehirlerin karıştırılması, saklanması ve uygulanmasını; silah, bıçak, patlayıcı gaz, dinamit, Rum ateşi ve roketin nasıl kullanılacağını, ayrıca kendi imalatı olan bombalı mektubu’ anlatır.[61] Most’un yazısı baştan sona gelecekteki devrimci ve teröristleri cesaretlendirir. Çinkodan, on santim çapında bir bombanın nasıl yapılacağını anlatırken, Most neşeyle şöyle yazar: ‘Bu bombanın bir yüksek sosyete ziyafetinde masanın altına yerleştirildiğini ya da pencereden masanın altına atıldığını düşünün –ne harika sonuçlar elde edilirdi!’[62] Ayrıca yandaşlarına patlayıcıları hazırlarken ve denerken dikkatli olmaları uyarısında bulunur: ‘Pek çok düz mantıklı insan, devrimcilerin cesur olmak ve hayatlarını riske atmaktan başka bir şeye ihtiyaçları olmadığını söyler. Bu çok saçma: Asıl plan başkalarının ölmesidir.[63] Most, çalışmanın sonuna doğru argümanını şöyle özetler: ‘Kısaca slogan şu: “Dünyanın bütün proleterleri silahlanın. Her ne şekilde olursa olsun silah temin edin; savaş zamanı uzak değil.”’[64]

Tarihçiler Most’un ABD’de gelecekteki terörizm üzerindeki etkisinin ilan edildiğine dair hemfikirdirler. Oscar Jaszi, Most’un ‘Amerikan anarşizminde apaçık bir rol üstlendiği’nden söz eder.[65] Most’u ‘Amerika’nın önde gelen anarşisti’ ilan eden James H. Billington, Most için, ‘Avrupa’nın devrimci geleneğinin Amerika’daki yeni endüstriyel işçi sınıfında kök salmasına yardımcı olmuştur. Almanca’nın yanı sıra İngilizce’yi de çok iyi yazıp konuştuğu için Amerikan kentlerindeki en geniş ve en oturmuş azınlık gruplarından biri olan Almanlara ulaşmayı başardı’ der.[66] Bununla birlikte, Heinzen, şiddet düşüncesinin tarihinde katalizör olarak değil yalnızca çılgın olarak görüldüğü için çok az insan Heinzen’le Most arasında ilinti kurmuştur. Ancak Frederic Trautmann, Heinzen’in denemesi Murder‘ın ‘Most’un favorisi’ olduğundan ve Freiheit‘ta defalarca basıldığından söz eder.[67] Ayrıca ABD Başkanı McKinley’nin bir anarşist tarafından öldürüldüğü gün, Freiheit’ta her zamanki Most’un başyazısı yerine Heinzen’in Murder’daki bir yazısı yayımlanır.[68] Most’un şiddet teorisinin büyük bir bölümü Heinzen’in denemesine dayanır.

Modern terörizmin çok çeşitli tanımları olmasına ve değişik terör örgütleri farklı yöntemler kullanmasına, tarih boyunca birbiriyle çelişen değerler sisteminden yararlanmasına rağmen modern terör gruplarında bazı ortak temalar bulmak mümkün. Bu ortak noktalardan en çarpıcı olanı da belli bir amaca ulaşmak için her yolun mubah olmasıdır. Hedeflenen amaca ulaşılmışsa her tür taktik meşrudur. Teröristlerin görüşleri bireysel olarak bazı etik tartışmalara konu olsa da –Morozov ile Neçayev arasında var olan ayrımlar gibi– teröristlerin büyük bir bölümü sivil ölümleri Dava için kaçınılmaz ya da kabul edilebilir bir bedel olarak görürler. Ayrıca modern terörizmde şiddet genellikle tek bir kişiyi hatta belli bir grubu hedef almaz. Amaç mümkün olduğunca zarar vermek ve korku yaratmak olduğunda hedef daha çok nüfusun geniş bir dilimi ya da sistemin bütünüdür. Bu özellikler de tiranları öldürmenin ilk baştaki ilkelerinden çok Heinzen’in ‘insanlığa giden yol vahşetten geçer’ sözüyle uyumludur. Nitekim Heinzen’in denemesinde de, tiranları öldürmenin geleneksel nosyonlarından modern terörizmin daha geniş çaplı şiddetine geçiş kolaylıkla sağlanmıştır. Hançerle bomba arasındaki fark ilk başta görüldüğü kadar büyük değildir.

Karl Heinzen’in aşırı uçtaki şiddet teorisine bakıldığında, tiranları öldürmekten terörizme geçerken kaydedilen kısmi ilerlemeyi görmek mümkün. Kurtarıcı şiddet mitine sarılan (ondan önceki ve sonrakilerin yaptığı gibi) Heinzen, daha büyük bir amaca ulaşmak için masumların öldürülmesini haklı gösterir. Modern söylemle açıklamak gerekirse, kendisi ‘karşılıklı zarar’ nosyonunu daha eski tiranları öldürme teorileriyle harmanlamıştır. Düşmanı ve etrafındakileri insan olarak görmeyen Heinzen ne yazık ki, günümüzde yaygınlaşan uç noktadaki şiddet yöntemlerini önerebilecek kapasitedeydi. Heinzen’in şiddet mantığında toplumun tüm katmanlarının dikkat etmesi gereken bir ders var. Onun davasına hizmet etmeyenler ölümü hak eden düşmanlardı. Tamamen onunla olmayanlar düşmanla beraberdiler ve bunlar da ölümü hak ediyorlardı. Bu bağlamda da her tür vahşet haklı ve olasıdır.

 
 


[1] Franklin L. Ford, Political Murder: From Tyrannicide to Terrorism (Cambridge: Harvard University Pres, 1985).

[2] Walter Laqueur, A History of Terrorism (New York: Little, Brown&Co., 1977) 21.

[3] Gus Martin, Understanding Terrorism: Challenges, Perspectives, and Issues (London: Sage Publications, 2003), 2.

[4] David C. Rapoport, Assassination & Terrorism (Toronto: Canadian Broadcasting Corporation, 1971), 37-38.

[5] Daha fazla bilgi için bak.: Yonah Alexander and Dennis A. Plunchinsky, European Terrorism: Today & Tomorrow (Washington: Brassey’s (US), Inc, 1992); Bruce Hoffman, Inside Terrorism (New York: Columbia University Pres, 1998); Walter Reich, ed., Origins of Terrorism: Psychologies, Ideologies, Theologies, States of Mind (Washington, D.C.: Woodrow Wilson Center Press, 1990); Peter Alan Sproat, ‘Can the State Be Terrorist?’ Terrorism, Volume 14, No. 1 (January-March 1991); and E. V. Walter, ‘Violence and the Process of Terror’, American Sociological Review, Volume 29, Issue 2 (April 1964).

[6] Martin Miller, ‘The Intellectual Origins of Modern Terrorism’, in Martha Crenshaw, ed., Terrorism in Context (University Park: Pennsylvania State University Press, 1995), 36.

[7] Laqueur, A History of Terrorism, 26.

[8] A History of Terrorism, 26.

[9] A History of Terrorism, 27.

[10] Miller, ‘The Intellectual Origins of Modern Terrorism’, 34-35.

[11] Paul Otto Schinnerer, Karl Heinzen: Reformer, Poet an Literary Critic, in Deutsch-Amerikanische Geschichtsblätter (Volume 15, 1915), 84.

[12] Karl Heinzen, 143.

[13] Carl Wittke, Against the Current: The Life of Karl Heinzen (1809-80) (Chicago: University of Chicago Press, 1945), v.

[14] Against the Current, 75.

[15] Against the Current, vi.

[16] Frederick Engels, ‘The Communists and Karl Heinzen’, Deutsche-Brüsseler-Zeitung, No. 79. October 3, 1847, in Karl Marx and Frederick Engels, Collected Works, Volume 6: Marx and Engels 1845-1848 (New York: International Publishers, 1976), 292.

[17] ‘The Communists and Karl Heinzen’, 293.

[18] ‘The Communists and Karl Heinzen’, 294.

[19] Karl Heinzen, Murder, in Walter Laqueur and Yonah Alexander, eds., The Terrorism Reader (New York: A Meridian Book, 1987), 53.

[20] Murder, 54.

[21] Murder, 54-55.

[22] Murder, 64.

[23] Karl Heinzen, Murder and Liberty, ilk kez 1853’te basıldı (Indianapolis: H. Lieber, 1881), 1-2.

[24] Albert Camus, Caligua & Three Other Plays (New York: Alfred A. Knopf, 1960), 245.

[25] Nikolai Morozov, ‘The Terrorist Struggle’, in Walter Laqueur and Yonah Alexander, eds., The Terrorism Reader, 74.

[26] Sergei Neçayev, ‘Catechism and the Revolutionist’, in The Terrorism Reader, 69-70.

[27] ‘Terörist etikleri’ kavramlaştırması için Profesör Martin Miller’a minnettarım.

[28] Karl Heinzen, Murder and Liberty, 6-8.

[29] Murder and Liberty, 8.

[30] Murder and Liberty, 9.

[31] 1848 Devrimleriyle ilgili etraflı bilgi için bak.: “German Nationalism and the Revolutions of 1848,” in David MacKenzie, Violent Solutions: Revolutions, Nationalisms, and Secret Societies in Europe to 1918 (Lanhan: University Press of America, 1996).

[32] Karl Heinzen, Murder and Liberty, 9-10.

[33] Bu tartışma için bak.: Oscar Jaszi and John D. Lewis, Against the Tyrant: The Tradition and Theory of Tyrannicide (Glencoe, Illinois: The Free Press, 1957).

[34] Karl Heinzen, Murder and Liberty, 10-11.

[35] Murder and Liberty, 16-17.

[36] Murder and Liberty, 17.

[37] Murder and Liberty, 19.

[38] Murder and Liberty, 19.

[39] Murder and Liberty, 19.

[40] Murder and Liberty, 19.

[41] Murder and Liberty, 20.

[42] Murder and Liberty, 20.

[43] Murder and Liberty, 20.

[44] Murder and Liberty, 20.

[45] Murder and Liberty, 24.

[46] Murder and Liberty, 25.

[47] Murder and Liberty, 26.

[48] Murder and Liberty, 26-27.

[49] Murder and Liberty, 29.

[50] Murder and Liberty, 30.

[51] Jaszi and Lewis, Against the Tyrant, 123.

[52] Bak.: Zeev Ivianski, ‘The Moral Issue: Some Aspects of Individual Terror’, in David C. Rapoport and Yonah Alexander, eds., The Morality of Terrorism: Religius and Secular Justifications, second edition (New York: Columbia University Press, 1989).

[53] Bak.: David C. Rapoport, ‘The Politics of Atrocity’, in Yonah Alexander and Seymour Maxvell Finger, eds., Terrorism: Interdisciplinary Perspectives (New York: The John Jay Press, 1977).

[54] Frederic Trautmann, The Voice of Terror: A Biography of Johann Most (Westport, Conn.: Greenwood Press, 1980).

[55] Maw Nomad, ‘The Preacher: Johann Most, Terrorist of the Word’, in Max Nomad, Apostles of Revolution (Boston: Little, Brown and Company, 1939).

[56] Robert Hunter, Violence and the Labour Movement, quoted in Trautmann, The Voice of Terror, viii.

[57] Johann Most, Freiheit, 20 August 1896, quoted in Trautmann, The Voice of Terror, 10.

[58] Nomad, ‘The Preacher’, 272.

[59] ‘The Preacher’, 276.

[60] Johann Most, Freiheit, 13 May 1882, quoted in Trautmann, The Voice of Terror, 70.

[61] Trautmann, The Voice of Terror, 100.

[62] Johann Most, The Science of Revolutionary Warfare (El Dorado, AR: Desert Publications, 1978), 14.

[63] The Science of Revolutionary Warfare, 47.

[64] The Science of Revolutionary Warfare, 58.

[65] Jaszi and Lewis, Against the Tyrant, 139.

[66] James H. Billington, Fire in the Minds of Men: Origins of the Revolutionary Faith (New York: Basic Books, Inc., Publishers, 1980), 437.

[67] Trautmann, The Voice of Terror, 225.

[68] Freiheit, September 7, 1901.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar