Ana SayfaArşivSayı 54‘Kazıcılar’ Bildirisi: Toprak ve Özgürlük

‘Kazıcılar’ Bildirisi: Toprak ve Özgürlük

Kazıcılar

(17. yüzyıl İngiliz halk şiiri)

 

Siz soylu kazıcılar hepiniz

Ayağa kalkın, ayağa kalkın, ayağa kalkın şimdi

 

İşlemek için çorak toprağı

Bakışları altında soylu atların

Kazmanızı küçümsüyorlar

Ve namusunu insanların

 

Siz soylu kazıcılar hepiniz

Ayağa kalkın, ayağa kalkın, ayağa kalkın şimdi

Evlerinizi yıkıyorlar

Ayağa kalkın, ayağa kalkın, ayağa kalkın şimdi

Evlerinizi yakıyorlar

Korkutmak için kentlerdeki yoksul insanları

 

Siz soylu kazıcılar hepiniz

Ayağa kalkın, ayağa kalkın, ayağa kalkın şimdi

 

Sopadır tek yasaları

Ayağa kalkın, ayağa kalkın, ayağa kalkın şimdi

Sopadır tek yasaları

Yoksul insanları dehşete düşürmek için

 

Siz soylu kazıcılar hepiniz

Ayağa kalkın, ayağa kalkın, ayağa kalkın şimdi.

 

http://www.bilderberg.org/land/poor.htm

İngiltere’nin Yoksul ve Ezilen Halkından

kendilerini bu ülkenin her yerinde Malikanelerin Efendileri olarak adlandıran veya bu şekilde adlandırılanlara;

Ortak Topraklardaki ve Waste Land’deki Ormanları ve Ağaçları kesmeye başlamış olan veya korku veya açgözlülükle kesmeye niyetlenenlere yönelik

Bildiri

(1649 yılında basılmıştır.)

 

‘Kazıcılar’ Bildirisi

Toprak ve Özgürlük

 

Gerrard Winstanley

Çeviri: Özgür Yakupoğlu

 

Aşağıda imzaları bulunan bizler, İngiltere’nin yoksul ve ezilen halkının tamamı adına, siz kendilerini malikanelerin efendileri, toprağın efendileri olarak adlandıranlara, bugüne kadar kalplerimizi aydınlatmış olan, yaratıcımız, Doğruluğun Kralı adına, dünyanın özellikle sizin için, siz onun efendileri olasınız ve bizler sizin köleleriniz, hizmetçileriniz ve dilencileriniz olalım diye değil, kişilere bakılmaksızın hepimiz için ortak bir yaşam alanı olarak yaratıldığını görmeye davet ediyoruz: Ayrıca toprağı ve üzerindeki ürünleri birinden alıp diğerine satmanız, lanetli bir şeydir; geçmişte ve bugün İnsanoğlunun bazı kesimlerinin ellerinde diğerlerine yönelik cinayetlere ve hırsızlıklara neden olmuş olan, yeryüzünün taşımak zorunda bırakıldığı en ağır dışsal yük ve en günahkar güce, savaşlara yol açmıştır: toprakları ele geçirmek ve mülk sahibi olmak, atalarınız tarafından kılıçla yaratılan bir durumdur; o atalarınız ki önce kendi hemcinslerini, insanları öldürüp sonra da onların topraklarını çaldılar ve bu toprakları sonrasında size, yani çocuklarına bıraktılar. Bu nedenle, her ne kadar öldürmemiş veya çalmamış olsanız da, kılıç gücüyle o lanetli şeyi ellerinizde tutuyorsunuz; ve böylece babalarınızın günahkar marifetlerini haklı çıkarıyorsunuz; ve babalarınızın bu günahı, sizin, çocuklarınızın, üçüncü ve dördüncü kuşaklarınızın ve çok daha sonrasının başına çöreklenecek, ta ki kana ve hırsızlığa dayalı iktidarınız bu topraklardan sökülüp atılana kadar.

Ve ayrıca, Doğruluk Kralı bizi yükümlülüklerimize karşı uyardı, kalplerimizin çığlıkları ve yakarışları onun huzuruna ulaştı: Bunu onun sevgisine delalet kabul ediyoruz. Kalplerimiz kölelere yakışır korkulardan arınmaya başladı; ve birbirimize karşı ruhumuzun derinliklerindeki sevgi yasası üzerinden kök salan bir güçle kendi içimizde tüm İngiltere’deki ortak toprakları ve Waste Land’i işlemeye ve sürmeye karar verdik; konuşmamızda suçlanacak hiçbir şey yoktur. Yasalarınız artık sömürmek için bize ulaşamayacak; sadece siz, yasalarınız yoluyla damarlarımızda akan masum kanı dökmedikçe.

Siz ve atalarınız, mülklerinizi cinayet ve hırsızlıkla elde etmiş ve aynı güçle bizden koruyor olsanız da, erdemli Yaradılış Yasası’na göre toprak üzerinde sizinle eşit haklara sahibiz. Ama, sizin yaptığınız gibi özel mülkiyet adı verilen o huzur bozucu şeytan hakkında hiçbir tartışma yapmayacağız. Çünkü dünya, üzerindeki mısır, sığır ve bu türden tüm yemişleriyle, istisnasız dost düşman tüm insanoğlu için ortak bir geçim sağlama deposu olarak yaratılmıştır.

Ve adil itirazlarınızı önlemek için şunu bilmelisiniz; alıp satmamalıyız. Para, artık (dünya üzerindeki topluluğumuz geliştikten sonra) bazılarını sınırlarken bazılarının önünü açan büyük tanrı olmamalı; çünkü para dünyasal bir şeydir. Ve elbette ki kralımız, adil yaratıcı, insanlardan bazıları, kendi türlerinden diğerlerine ellerinde o madenle (gümüş ve altın) gitmedikçe onlara ne yemek ne de giyecek verilmemesini asla emretmedi. Şüphesiz bu, paranın üzerine resmini koyduran, (toprak sahiplerinin de onun dalları olduğu) ete kemiğe bürünmüş tiranın projesidir. Ve onun resmini ellerindeki altın veya gümüşün üzerine bastırmadıkça kimsenin alıp satamaması, bir şey yiyememesi, bir şey giyememesi veya insanlar arasında rahat bir yaşam sürememesine neden olan bu günahkar kanunu yapıyorlar.

Ve madem ki kutsal metinler şöyle diyor: Canavarın işareti 666’dır; insanın rakamı. Ve elinde veya alnında bu işaretle gelmeyenler ne bir şey alabilir ne bir şey satabilir. Ravel. 13.16. Ve İngiliz parasını çevreleyen numaralandırma harflerinin, o krallara ait güç ve zaferin rakamının 666 ettiğini gördüğümüze göre. Ve artık yaradılış çağının canavarın görüntüsüne büründüğünü gördüğümüze göre. Ve işaretinde 666’yı gördüğümüze göre, Isiah’ın da dediği gibi, bunun saltanat sürecek en son tiransal iktidar olmasını; ve insanların yeryüzünde ellerinde canavarın işaretiyle dolaşmadan özgür bir şekilde ve zevkle yaşamasını, para veya herhangi bir bedel ödemeden şarap ve süt alabilmesini bekliyoruz.

Dünyevi topluluğumuzdaki çalışmalarımız geliştikten sonra, altın ve gümüşü, satın almada ve satmada değil, diğer metalleri nasıl kullanıyorsak öyle kullanmalıyız; çünkü satın almak ve satmak, dünyayı birbirimizden çaldığımız büyük bir hırsızlıktır: Bazılarını efendi, bazılarını dilenci; bazılarını yöneten, diğerlerini ise yönetilen yapan odur. Büyük katilleri ve hırsızları, küçük veya dürüst insanları hapse atabilecek ve asabilecek güce kavuşturan odur.

Ve dünyayı hep beraber ve gönüllü bir şekilde işlemek üzere yaratıldık; hepimiz kendi yarattıklarımızdan yararlanmada yani anaları olan dünyadan yiyecek ve giyecek edinmede özgür kılındık; ve kimse, düşüncelerinin, söylediklerinin ve eylemlerinin hesabını, tek hak sahibi yargıç olan, ve şu anda dünya üzerindeki her canlıyı yönetmek için yükselmekte olan barış prensi, yaşayan Doğruluk ruhu dışında kimseye vermek zorunda değildir. Madem ki her insana yaradılışında verilen birbirine eşit olma ayrıcalığını engelleme hakkınız yok, o halde, masumları köleleştiren ve kanlarını döken baskı ve tiranlık yasaları dışında üzerimizde hak iddia edecek ne gibi bir yasa yapabilirsiniz? Ve sizler, yargıçlarınız, avukatlarınız ve adaletiniz, insanoğlu içindeki en büyük günahkarlar olarak kabul edileceksiniz.

Ama anlatmak istediğimizi daha iyi ifade etmek açısından, makul ve hakkaniyetli mantığın bizi yönlendirdiği doğrultuda elimizden gelenin en iyisini yapacağız; yaradılışımızda bize verilmiş olan ama kılıcın iktidarı egemen olduğundan ve yaradılışın sırları üniversiteler ve akademilerden yankılanan geleneksel papağanvari sözlerle gizlenerek şimdiye dek bizlerden ve babalarımızdan esirgenen ayrıcalıklarımızı artık görüyoruz; eskiden de şimdi de katil ve hırsız olan kılıcın iktidarı, bir hükümet kurmuş ve bu hükümeti korumakta; peki hapishaneler, başkalarını ölüme göndermeler; fetih ve kılıçla elde edilmiş olan ve kendi kendine dayanamayan o hükümete kılıcın gücüyle insanları güç katmaya zorlamak? İnsanlar üzerinde kılıçla hakimiyet kuran ve varlığını kılıçla sürdüren o hükümet, Doğruluğun Kralı tarafından kendi yasalarına göre kurulmamıştır; bir dönem veya bazı dönemler boyunca hüküm sürmesine izin verilen dünyanın büyük tanrısı açgözlülük üzerine kurulmuştur. Ve onun ve hükümetinin payına düşen sürenin son demlerine yaklaşıyoruz. Sonrasında uluslar kılıç veya mızrak olmadan doğrulukla hükmedecek olan o devletin zaferine tanıklık edecektir.

Ve doğruluğun gücünü kalplerimizde gördükçe, diğerlerinin de bizimle aynı şekilde yaşamasını sağlamaya çalıştıkça, bedenlerimiz zaten açıklanmış olan gerekçe doğrultusunda ortak topraklar ve Waste Land’de toprağı işlemeye başlayacak.

Yoksulluk içindeki bizler, beslenmek için yiyecek isteyen bizler, tohum ekmek için yeryüzünü işleyecek ve ilk ekinler yetişene kadar bekleyeceğiz; Ortak Toprakları işlemek için sabanlar, arabalar, mısır ve gerekli diğer malzemeleri istiyoruz; ama bununla birlikte, durumunuzu, dünyanın zenginliğini çantalarınızda, sandıklarınızda ve ahırlarınızda kilitli tutan, halka ait bu zenginlikten bir şeyler vermek yerine yaradılış yasalarına göre üzerinde sizinle aynı haklara sahip olan türdeşlerinizin açlık çekmesine seyirci kalacak olan sizlere beyan etmek istiyoruz. Size, ve dünyayı üzerindeki meyvelerle alıp satma işinin peşinde koşan, buradan oluşan hazineyi eline geçirmeyi, gerçek sahiplerinden gizlemek için kilit altında tutmayı amaçlayan herkese gönderdiğimiz bu beyanı, o açgözlü, kibirli, adaletsiz, bencil bedeni, adalet gününde mazeretsiz bırakabilelim diye yapıyoruz.

Ve bu nedenle, bize esin veren ve harekete geçmemizi sağlayan kararlarımıza temel teşkil eden asıl amacımız şudur: ortak topraklarda yetişen ağaçların ve ormanların denetimini elimize alıp ihtiyaç duyduğumuzda onları keserek en iyi şekilde kullanmak; İngiltere üzerinde kendimiz ve yoksul kardeşlerimiz için stoklamak; ortak toprakları işlemek; dünya üzerindeki emeklerimizin meyvesi artana kadar bize yiyecek ekmek sağlamak; ve içinizdeki ruh aslında bize ait olan ama cinayet ve hırsızlıkla hala elinizde olan toprakları ve malları dağıtmanızı sağlayana kadar (ortak mal olarak adlandırılanlar dışında) mallarınızın hiçbirine dokunmayacağız; ve bunları, iğrenç ve adaletsiz bir güç ve yaradılışın yok edicisi olan kılıçlarımızla değil, zamanı geldiğinde sizi fetheden o ruhtan alacağız. Ama insanoğlu yer yüzüne yok etmeye değil kurtarmaya geldi.

Malikanelerin efendileri olan sizlerden bazılarının üzerinde hakkınız varmış gibi davrandığınız ortak topraklarda yetişen ağaçların ve ormanların kendi özel kullanımınız için kesilip satılmasına önayak olduğunuzu duyduğumuz ve gördüğümüz için bu beyanatı yurt dışında da ilgili herkese göndermek zorunda kaldık. Bu hareketiniz sonucunda, kendi ağızlarınızla yoksullara ait olduğunu söylediğiniz ortak topraklar verimsizleşiyor, yoksul ve ezilen insanların hakları çalınıyor; ama siz, yoksul ve ezilen kardeşlerimize, ortak toprakları işlemeye başlayan bizlerin yoksulları engelleyeceği yalanlarını söylüyorsunuz; böylece gözlerini boyayarak kendi ayrıcalıklarını görmelerini engellerken siz ve zengin hak sahipleri aşırı sayıda sığır ve koyun göndererek ortak topraklardan en büyük kârı elde ediyor; ortak topraklara sahip olma hakkı olan yoksullar ise ondan en küçük payı alıyor; dahası sizin tarafınızdan kontrol ediliyorlar, ortak topraklarda izin vermediğiniz yerlerde ağaç, ot, odun kesmiyorlar.

Bu yüzden, dünyanın sizin olduğu kadar bizim olduğunu da gördüğümüz için artık daha fazla kandırılmamaya ve sizin köleleştirici korkunuz altında tutulmamaya kararlıyız. Ve ortak topraklar yoksul ve ezilen bizlere aitse, elbette üzerinde yetişen ağaçlar da bize aittir. Bu yüzden, aklın ışığında özgür insanlar mı yoksa köleler mi olacağımızı öğrenmek için elimizden geleni denemeye kararlıyız. Bir şey yapmadan durur ve sizin aydınlığımızı çalmanıza izin verirsek yok oluruz; vergilerimizi ödüyor, askerleri besliyor ve ülkenin özgürlüğü için hayatlarımızı en az sizler kadar tehlikeye atıyorken haklarımız için ricacı olursak da yok oluruz; bu yüzden, sizlerle yapılan sözleşme doğrultusunda, toprak üzerindeki özgürlük, sizinle eşit bir şekilde bizim de hakkımız. Ve özgürlük istiyoruz diye sizin katil ve hükümran yasalarınız bizi yok edecekse, varsın yok olalım.

Bu yüzden, doğup büyüdüğümüz yer olan İngiltere’nin kişilere bakılmaksızın hepimizin yaşaması için ortak bir hazine olduğunu çok iyi bildiğimizden, hem ortak toprakları hem de ortak ormanları bizler için bir yaşam alanı olarak almamız gerekiyor ve almaya kararlıyız; sizleri de üzerimizde değil kendimize eşit görüyoruz.

Bu nedenle, ortak ormanları ve ağaçları kesmeye niyetlenen sizlere bunu yapmamanız gerektiğini beyan ediyoruz; daha önce de söylediğimiz gibi bize ait bir varlık olduğu ve bunu çok iyi bildiğimiz için, yurt dışına da gönderdiğimiz genel bir beyanla, buralarda yaşayan yoksul ve ezilen insanların bunları kendi kullanımları için alabileceği ve kullanabileceğini beyan ediyoruz; bu nedenle, İngiltere halkı ve dünyanın tüm halkları adına haklı özgürlüğü adına bunu talep ettiğimizi bilmenizi istiyoruz.

Aynı şekilde, ortak ormanları ve ağaçları kesip kendi özel kullanımınız için taşımaya başlamış olan sizlere, İngiltere Milletler Topluluğu’na dost olan kimsenin, kılıcın öldürücü ve kandırıcı yasası sayesinde toprağı, yaradılış yasalarına göre toprak üzerinde hakkı bulunan ve ayrıca diğer insanlarla eşit hakları olan genç kardeşlerimizden çalan o malikanelerin efendilerinden o ortak ormanlar ve ağaçların hiçbirini almaya teşebbüs etmeyeceği umuduyla yaptıklarınızdan vazgeçmeniz, daha ileri gitmemeniz gerektiğini beyan ediyoruz. Bu yüzden, kereste tüccarlarının, yoksul ve ezilenlerden çalınmış olan bu tür tüm özel mülklere sahip çıkmamalarını ve kararımızın kendilerine bildirildiğini anlamalarını umuyoruz. Ama siz kereste tüccarlarından herhangi biri tarafımızdan satmasına izin verilmiş olan yoksullardan, kendi kullanımları için ortak topraklardan kesilmiş ağaçları alacak olduğunuzda, bunu sessizce ve miktarını azaltmaya dönük hilelere başvurmadan yapacaksınız; ama bu konuda bizi dikkate almazsanız, gönderdiğiniz arabaları durdurup ağaçları gerektiği şekilde kendi kullanımımız için alıkoyduğumuzda bizi suçlamayın çünkü onlar bizim ve bizler kendilerini malikanelerin efendisi olarak adlandıranla eşitiz; bu sadece ona ait bir hak değil, bizi kısıtlama hakkına sahip değil. Hemcinsleri olan bizlerle paylaşmak zorunda.

Amacımız öncelikle o ortak ağaçları kendimiz için hammadde olarak satmak üzere almak ve bizden sonra çocuklarımızın ortak toprakları işleyebilmesini sağlamaktır; bundan böyle kendini düşünen mülk sahipleri tarafından dünyanın çocuklarımız için karmakarışık bir yer haline getirilmesini önlemek için haklı uğraşımızı sürdüreceğiz; onu özgür bir depo, kim olduğuna bakılmaksızın herkes için ortak bir hazine haline getirmeye uğraşacağız; ve herkesin kendi bulunduğu yerde (parlamentonun belirlediği ulusal sözleşmeye göre) insanların özgürlüklerini korumak için bir reform yapılmasını sağlamak için çaba sarf etmesini görevimiz kabul ediyoruz. Tıpkı vergisini ödeyenler ve asker besleyenler gibi, tıpkı kılıç taşıyanlar veya paralarımızı kamu yararına kullanmak için alanlar gibi: Reformun tanrının sözüne göre yapılması gerekiyorsa, herkes kim olduğuna bakılmaksızın onun yarattıklarından yararlanma özgürlüğüne sahip olmalıdır; bunu görevimiz olarak kabul ediyoruz ve bize karşı çıkanları kıyamet gününde mazeretsiz bırakmak için elimizden gelenin en iyisini yapacağımızı söylüyoruz; Ve paramızı bizden alıp karşılığında bize özgürlük vermeyi vaat edenler bize karşı tiranlara dönüşürse değerli kanımız, umarız ki, bu haklı davayı savunurken bir hapishanenin kapısında veya darağacının ayaklarında dökülmeyecek kadar değerli değildir: çünkü savaşmazsak acı çekeriz.

Ve ayrıca, içimizden bazıları söz konusu ağaçları satacak veya mübadele edecek olursa, bu durumda, ne kadar odun satıldığı ve alınan bedelin yiyecek, mısır, saban veya gerekli diğer malzemelerden hangileri için kullanıldığı yazılı olarak herkese duyurulacaktır.

Ve umuyoruz ki, baskıcı iktidarı altında İngiltere’nin köleleştirildiği Norman fatihin halefine karşı kendi hayatlarını riske atmaları ve para ödemeleri koşuluyla İngiltere’yi özgür bir halk yapmak için kendilerini vaatler ve anlaşmalarla sık sık İngiltere’nin büyük konseyi ve güçleri olarak deklare eden ve aç geçen günler ve samimi protestolarla kendilerine tanıklık edilenlerden şüphe etmeyeceğimizi umuyoruz (en azından bekliyoruz); Ve söz verilen bu özgürlüğün, kim olunduğuna bakılmaksızın hepimizin mirası olmasını bekliyoruz; Ve bu, İngiltere vatanı mülk sahiplerinden özgürleştirilip tıpkı Canaan’ın bir kabilenin tamamının ortak yaşam alanı olması gibi tüm çocuklarının ortak hazinesi haline gelmedikçe gerçekleştirilemez.

Burada umarız bize dönük içtenliklerinden şüphe etmemize gerek kalmaz diyoruz ve umarız haklı davamızı inkar etmezler; hareket tarzları, hepsinin bakış açısını gösterecek; samimiler mi yoksa ikiyüzlü mü? Söylediğimiz şeyin ayrıcalığımız olduğunu ve davamızın haklı olduğunu biliyoruz. Eğer ondan şüphe ederlerse bırakın bir çocuğumuz karşılarına çıksın ve dört şekilde ifade etsin:

Öncelikle, halen yürürlükte olan ve parlamentoyu ve inançlı, samimi insanları her şeye kadir Tanrımız huzurunda bağlayan Ulusal Sözleşme uyarınca, kim olduğuna bakılmaksızın herkes, bulunduğu yerdeki diğerlerinin özgürlüğünü korumayı ve sağlamayı kabul etmiştir.

İkinci olarak, Kral Charls’a karşı kazanılan son zaferle, tiran hükümetin ellerinden, onunla pazarlığımız ve anlaşmamız sonucunda hak ettiğimiz ayrıcalığımızın sessiz sedasız bize verilmesini talep ediyoruz; çünkü parlamento, vergilerimizi öder, asker besler ve hayatlarımızı ortak düşman dedikleri Charls’a karşı tehlikeye atarsak bizleri özgür insanlar yapacaktı. Bu söylenen üç şey bizler ve kendileri tarafından yapıldığı için, onlardan sözleşme yasaları doğrultusunda yaptığımızın karşılığını, onlarla birlikte özgür insanlar olmayı, onlarla birlikte ortak yaşam alanında eşit ayrıcalıklara sahip olmayı, belirli bir iş için belirli bir süre boyunca bizim tarafımızdan seçilmelerini, bize zulmeden efendiler değil, bize yardıma koşacak köleler olmalarını talep ediyoruz. Ama bu ikisi bizim en zayıf kanıtlarımız. Ve en nihayetinde onlara rağmen (insanın kalbinde yaşayan akıl ve eşitlik ışığında), fetihten bu yana her kralın hükmettiği dönemde hüküm süren, gözlerimizdeki bant, yanlarımızdaki iğneler olan, defalarca tekrarlanan ve Antik İngiltere Hükümeti olarak adlandırılan köleleştirici Norman yasalarını kolaylıkla alaşağı edeceğiz.

Üçüncü olarak, daha yaşlı kardeşlerimiz gibi burada doğmuş olmaktan ötürü İngiltere topraklarında özgür hak sahipleri olduğumuzu, hemcinslerimizden hiçbirini efendimiz veya toprak sahibi yapma yükümlülüğümüz olmadan onların bize, bizim onlara eşit bir şekilde dünya üzerinde konforlu bir yaşam sürme hakkımız olduğunu kanıtlayacağız: Ve bunu, alimlerin ve büyük adamların genellikle söylediği gibi yönetmek onların hakkı demeden basit bir kutsal metinle kanıtlayacağız.

Dördüncüsü, bunu yaradılışımızın doğruluk yasasıyla kanıtlayacağız. İnsanoğlu, hangi ulustan olursa olsun dünyanın efendisidir ve hemcinslerinden hiçbirine tâbi olmak zorunda bırakılmamalı, doğruluk yasasının ışığında ve kalbinde tesis edilmiş barış içerisinde yaşamalıdır.

Kalplerimizdeki amacı açıkça, dalkavukluk yapmadan beyan etmedeki sevgimize karşılık sizden de homurdanmadan veya tartışmadan sevgi ve aynı içtenliği bekliyoruz; sizinle aynı suretten ve kalıptan yaratıklar olarak burada başka hiçbir amacımız yoktur. Tek gayemiz, tüm savaşların, kan dökmenin, hırsızlığın ve insanları sefalet içerisinde tutan köleleştirici yasaların nedeni olan özel mülkiyet adlı lanetli şeyi engellemek amacıyla adaletli eylem yasasını izlemektir.

 

İngiltere’nin ve tüm dünyanın tüm yoksul ve ezilen insanları adına imzalanmıştır.

Gerrard Winstanley, John Coulton, John Palmer, Thomas Star, Samuel Webb, John Hayman, Thomas Edcer, William Hogrill, Daniel Weeden, Richard Wheeler, Nathaniel Yates, William Clifford, John Harrison, Thomas Hayden, James Hall, John Ash, Ralph Ayer, John Pra, John Wilkinson, Anthony Spire, Thomas East, Allen Brown, Edward Parret, Richard Gray, John Mordy, John Bachilor, William Childe, William Hatham, Edward Wicher, William Tench.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar