Ana SayfaArşivSayı 70Sınırların Dışında Yeni Bir Başlangıç Hanif Marksizm

Sınırların Dışında Yeni Bir Başlangıç Hanif Marksizm

Sınırların Dışında Yeni Bir
Başlangıç
Hanif Marksizm
Vedat Tanzili
Ezilenler devrimciliğinin yeniden kurulmasına ilişkin, beş yıl önce bir çağrı yapıldı: “Uygar ‘ilerici modernistler’i terk ve barbar ‘Anadolu gericileri’ne akın.”[1] Önermelerinin geçen zamana pratik olarak ne kadar dayandığı ayrı bir değerlendirme konusu olmakla birlikte, ‘Çağrı’, farklı yönleriyle ele alınmayı, tartışılmayı ve Marksizm bakımından irdelenmeyi ve geliştirilmeyi hâlâ bekliyor. Burada, bu gereği bir yönüyle karşılamaya çalışacağız. Ancak her önemli işlemde olduğu gibi, bu çalışmada da, ‘Çağrı’nın simgelediği alanın hakkının layıkıyla verilmemesi söz konusu olabilir. Bu riski göze alıp bir yerden başlamak gerekiyor. Yanlış yapmamak için hiçbir şey yapmamaktansa, sonradan dönüp düzeltebileceğimiz yanlışları yapmaktan çekinmemek gerekiyor.
Burada, daha önce acelece çizilmiş “Yoldaki işaretler” denemesini[2] tekrar etmeye ya da Teori ve Politika’nın (TvP) bakış açısını en iyi şekilde ifade eden “Devrimci politika üzerine notlar” çalışmasını[3] özetlemeye gerek yok. Açılan yoldan giderek ‘Çağrı’daki ‘yeni’liğin devrimci anlamını kavrayıp ifade etmek için ‘Çağrı’ya başka bir yerden bakmaya çalışacağız.
Bu deneme eksik, yetersiz, hatta kişisel deneyime dayalı görülebilir. Bu hiç önemli değil. Ne de olsa tutulan yol, bizi, ‘Çağrı’nın açtığı devrimci yola çıkaracaktır. ‘Çağrı’nın talihi yaver giderse, onu duyacak olanlar çoğalacak, başka yerde sürdürdükleri mücadelenin doğru ifadelerini Hanif Marksizm anlayışında görüp tanıyacak, kendilerini onunla ifade etmekle kalmayacak, aynı zamanda bu çalışmanın eksiğini de tamamlayacaklardır.
Konum ve tutumlar
Ezilenler devrimciliğinin yeniden kurulmasına yönelik yapılan ‘Çağrı’nın, onu dar anlamda dikkate alanlar dışında, yeni dönemde, pratik devrimciliğin olanaklarını arayanlar üzerinde de etkili olmasını nasıl anlamak gerekiyor? ‘Çağrı’nın etkili olmasını, onun yeni olmasına bağlayan, temelde birbirinden farklı iki ayrı yaklaşım bulunuyor. Bunlardan ilki, ‘Çağrı’yı, hangi koşullar altında ve teorik ideolojik konjonktürde formüle edildiğini göz ardı ederek değerlendiren yaklaşımdır. Kendisinden önce, benzer amaçlarla yapılmış olan çağrılarla aynı alana yerleştirirken, Çağrı’da birtakım yenilikler keşfediliyor. ‘Çağrı’nın tüm meziyeti öncekilerden niceliksel farklılığa, ‘yeni’liği de bu farkı yansıtmaya indirgeniyor. Bu yorum, ‘Çağrı’daki ‘yeni’liğin değerini ifade etmiyor.
‘Çağrı’nın kategorik ‘yeni’liğini ifade edebilmek için, verili teorik ideolojik konumların dışına çıkmak gerekiyor. TvP’nin bakış açısını özetleyen “Devrimci politikanın yurt arayışı üzerine notlar”da, ‘Çağrı’nın ‘yeni’ ve başka bir düzleme ait olduğu saptanıyor. ‘Eski’ ve ‘yeni’ arasında gerçekleşen kopuş vurgulandıktan sonra şunlar ifade ediliyor: “‘Yeni’, ‘eski’nin bir eklentisi değildir. ‘eski’nin kapandığı noktada mirasının en değerli parçasının ‘yeni’de hayat bulduğu avuntusuna izin verilmemelidir. ‘Eski’si gibi yapılamadığı için ya da mevcut durumda ‘eski’nin tekrarlanmamasından doğan boşluktan dolayı değil, başka bir duruma ait olmanın adıdır ‘yeni’ ve kendi alanını yaratır. Bu haliyle bir olumsuzlama değildir ‘yeni’. O, bir kaçınılmazlığın, başka türlü olamazın ifadesidir. ‘Çağrı’sının gücünü aldığı yer burasıdır. ‘Yeni’ bir kopuş momentine ihtiyaç duyar, kopuş oluştuğunda artık tasnif sadece ve sadece burada yapılmak durumundadır. ‘Yeni’ye rağmen, ‘yeni’ye karşı varlığını sürdüren ‘eski’ başka bir düzlemdedir. Onun varlığını sürdürmesi ‘yeni’yi zerrece ilgilendirmez.”[4]
“‘Eski’ ile ‘yeni’ arasındaki ilişkisizliği vurgulayan ‘eski’nin, mirasının ‘yeni’de hayat bulduğu avuntusuna izin verilmemelidir” ifadelerine rağmen, ‘eski’, ‘yeni’nin alanında, ‘yeni’ karşıtlığında kendisini yeniden üretir. ‘Yeni’ ‘eski’yi tümden ortadan kaldıramaz. Kendi nesnesinin belirgin söyleminde ‘eski’nin varlığına yer vermek zorundadır. Kendi ‘yeni’liğini keşfedip ele geçirmek için ‘eski’den dolanmak zorundadır.
‘Olan’ın ne olduğunu anlayıp kavramak için onun karşılaştırmalı analizi gerekir. ‘Eski’ ve ‘yeni’ arasındaki karşıtlık ‘yeni’ye ilişkin söylemde oluşturulmadan, olanın, o an’a kadar olandan başka bir şey olduğu söylenemez. Olan, olması gerektiği gibi olmuştur, ona özel olarak ‘yeni’ demeye gerek yoktur. Şayet olana ‘yeni’ deniyorsa bu ondan önce ‘eski’ olarak tanımlanan başka bir şey olduğu içindir. Uzlaşmaz karşıtlık içinde olsalar da ‘eski’ ve ‘yeni’ mevcut durumda bir arada bulunurlar. Kendilerinin en gelişkin yönlerini bir mücadele içinde birbirlerine karşı çıkaran ‘eski’ ile ‘yeni’, bu mücadelenin dışında yokturlar. O yüzden, varlığını ‘yeni’ye rağmen sürdüren ‘eski’nin konumunda yaşanan değişimin saptanması, onun başka bir düzleme ait olduğunun belirlenmesi kadar önemlidir.
‘Eski’ diye tanımlanan şeyin, süregelen ve alışılagelmiş mücadele anlayışı ve pratiği olduğunu söyleyebiliriz. İçine doğduğu dönem tümüyle sönümlenmediği için ‘eski’ varlığını şöyle veya böyle sürdürebilir. Değişen koşullar kendi olanaklarını da yaratırlar. Bu olanakları edinmek için ‘yeni’ diye tanımlanan mücadele anlayış ve pratiğini benimsemek gerekiyor. Sorulması gereken soru şudur: Kopuş momentinden önce ‘yeni’, nerede ve nasıl oluşmuştur? Boşlukta oluşamayacağına göre onun oluşacağı alan ‘eski’nin alanıdır. ‘Yeni’, bu alan içinde var olur.
‘Yeni’, ‘eski’nin egemenliği altında ve onun tarafından tanınmadan uzun bir süre önce fiilen oluşmuştur. ‘Eski’nin egemenliği altında oluşan ‘yeni’nin varlığı, ‘eski’ tarafından kısmen kabul edilip tanınabilir. Bundan dolayı ‘yeni’nin kısmen de olsa ‘eski’ tarafından tanınmasının mutlak koşulu, ‘yeni’nin kısıtlanarak boyun eğdirilmesidir. ’Yeni’, kendisini başlangıçta ‘eski’nin eleştirisi biçiminde ortaya koyar. Varoluşunun kendisine dayattığı yolu açabildiği oranda ‘eski’nin kapsamının dışına çıkarak, kendi alanını oluşturur. Konumlarında yaşanan değişim, aralarındaki ilişkiyi tümden değiştirir. Egemen konumunu ‘eski’ tarzda sürdüremeyen ‘eski’, kendi pozisyonunu ‘yeni’den düzenler ama bunu bazı şeylerden vazgeçmeden yapamaz. Yeni konumunda ‘eski’, ‘yeni’ye karşı mücadele edebilir, hatta bazı alanlarda ‘yeni’yi geriletebilir de; ama konumlarında yaşanan değişim geri alınamaz.
Başlangıcın ‘yeni’liği, ‘yeni’nin başlangıcı
Aslında bu sonuşmaz problem ve ona bağlı sınırda düşünme zorunluluğu, felsefenin, politika pratiğini düşünememesinden kaynaklanıyor. Felsefe, sınırı ihlal eder ve politikayı kendisi açısından düşünür. Her ne kadar, sadece politika konusunu ele aldığını, ele aldığı şeyin felsefe olmadığını, felsefe karşıtı olduğunu, felsefenin ötekisi olduğunu söylese de, tartışmanın yeriyle konusunu birbirine karıştırır. Onun için felsefe sorunu çözemez. ‘Eski’ ve ‘yeni’ karşıtlığını başka bir düzlemde yeniden üretir. Ancak bu, felsefenin işinin tümden bittiği anlamına gelmiyor. Felsefe sorunu çözmese de, kendi tarzında, ‘eski’ ile ‘yeni’ arasındaki farkın ne olduğu sorusuna cevap vererek çözüme yardımcı olabilir. Zaten bunu sadece felsefe yapabilir, onun dışında bu soruya cevap veren de olmaz.
Felsefenin söylediklerinin ötesine geçmek gerekiyor. Bir adım ileri atıp, ‘Çağrı’nın, başlangıcın teorisini yaptığı için ‘yeni’liğin teorisini de yaptığını söyleyeceğiz. Çağrı, kendi ‘yeni’liği içinde ‘yeni’nin neden ve nasıl başladığını anlatan bir başlangıç teorisine sahiptir.
Politik Marksizmin manifestosu kabul edilebilecek Ne Yapmalı’nın bakış açısını özetleyen “Nereden Başlamalı”da Lenin; söz konusu olanın hangi yolun seçileceği olmadığını ifade ettikten sonra, bilinen yolu işaret eder. Başından itibaren önünde birden fazla yol var, ama Lenin, bunlardan sadece “bizce bilinen” dediği yolu seçiyor. Lenin’in “bilinen” dediği, seçtiği yolda atılacak pratik adımların bilgisinden başka bir şey değildir. “Nereden başlamalı?” ve “Ne yapmalı?” sorularını Lenin’in verdiği yanıtlarla birleştirerek ele almak gerekiyor. Lenin’in soruları ve verdiği yanıtların bileşimi ‘yeni’ bir başlangıç uğrağını oluşturur. ‘Yeni’ bir başlangıç olduğu için üretildiği uğrakla birlikte geçip gitmemiştir. Başlangıcın ‘yeni’liği, Lenin’in sorulara verdiği yanıtların çağdaş kalmasını ve güncel siyasetin konusu olmasını sağlamıştır.
Lenin’in başlattığı ‘yeni’lik, ilk haliyle kalmadı. Lenin’in söyledikleri ardılları tarafından dönüşüme uğratıldı. Lenin’in didik didik edilen yazılarında ‘yeni’nin gizli bir yönü bırakılmadı. ‘Yeni’liğin anlamı tüm açıklığıyla ortaya çıkarıldı ve daha başka ‘yeni’ başlangıçlar da yaşandı. Ancak bütün bunlara rağmen Lenin’in metinleri özgünlüklerinden bir şey yitirmedi, Marksist politikanın anlaşılması için vazgeçilmez temel eserler olmaya devam ediyorlar.
‘Çağrı’ya dönecek olursak şöyle diyeceğiz: ‘Çağrı’nın başlattığı ‘yeni’lik,, yüzeysel gelebilir, kopmak için ihtiyaç duyduğu momentle birlikte geçip gidebilir; fakat başlangıç ‘yeni’nin başlatıcısı olduğu için, ‘eski’ ve ‘yeni’ karşıtlığına, meydana gelen kopuşa derinden kök salar. ‘Yeni’nin tüm belirlenimlerini etkiler. ‘Yeni’nin alanında, ‘eski’ ve ‘yeni’ karşıtlığında devam eder. Başlangıçla birlikte, karşıtlık ve kopuş anlık birer olay olmaktan çıkarak, sürecin kendisi halini alır.
Kopuş ve kurucu ‘yeni’lik
‘Çağrı’nın etkili olması, sadece ‘yeni’ olması, ‘eski’ ile ‘yeni’ karşıtlığının söylemini üretmiş olmasıyla sınırlandırılamaz. Esas olan ‘Çağrı’nın ‘yeni’ bir başlangıç oluşturmasıdır. Onun için de, ‘yeni’ye dair kullanılan ifadeleri birer metafor olarak kabul etmek gerekir. ‘Yeni’nin ‘yeni’liği için kullanılan ifadeler doğrudan yansıtan nitelikte ifadeler değildir. Bu ifadeler, önceden oluşturulmuş düşünceyi belirli bir alanda uygulama örneğine sıkıca bağlıdır. ‘Eski’ anlayış ve pratiğin söylemi, ‘yeni’ye ilişkin sorunsalın içinde yer alır.
‘Yeni’ye dair kullanılan sarsıcı ve uzlaşmaz ifadelerin amacı, okuyanların kendilerini bu ifadelerde dile getirilen anlayışla özdeşleştirmelerini sağlamaktır. Okuyanlar, ancak bu özdeşleşme sayesinde pratik olarak içinde yaşadıkları gerçeğin bir anlığına dışına çıkabilir ve ona dışarıdan bakabilirler. “Zira pratik gerçeğin dışında olarak mümkün değildir ama teori gerçeğin dışına çıkmadan yapılamaz ve politika teorik olarak gerçeğin dışında pratik olarak içinde olmadan olmaz”.[5] Önceki dönemin devrimci pratiğinin açığa çıkmasını sağlayan ideolojinin içinde kalarak, ‘yeni’ dönemin devrimci pratiğini açığa çıkarmak mümkün değildir. ‘Yeni’ dönemin devrimci pratiğinin açığa çıkarılması için beklenen özdeşleşme zorunlu ve kaçınılmazdır. ‘Yeni’ dönemin devrimci pratiği ‘eski’nin tekrarlanmasıyla doğamaz; devrimci pratiğin taşıyıcı öznelerinin ‘yeni’ dönemin devrimci pratiğinin gerçekleştiği koşullarda eyleyebilmeleri için, değişmiş bulunan koşullara uyum sağlamaları için bağlı bulundukları ideolojik sorunsalı dönüştürmeleri gerekir. Dönüşen koşullara uyum ‘eski’nin tekrarlanmasıyla gerçekleşemez.
Lenin’de bulunan, kurmaya fırsat bulamadığı bir teorinin sadece varlığının değil, aynı zamanda onun kurulabilirliğinin görülmesidir. Sorun karşısında Lenin’in benimsediği konuma yerleşmeden, Marksist politikanın gerçekleşme koşullarında yaşanan dönüşümü anlamak mümkün değildir. Dolayısıyla, Lenin’in koptuğu ideolojinin içinde kalarak onun başlattığı ‘yeni’yi anlamak da mümkün değildir. Konum değiştirmeden düşünüleceği varsayılsa ve Lenin kullandığı ifadeler olduğu gibi kullanılsa bile, bu ifadeler Lenin’in onlara verdiği anlamı ‘yeni’den üretemezler. Çünkü gerçekte Lenin’in oluşturduğu anlam, verili konumlardan düşünülemez.
‘Yeni’ye dair kullanılan ifadelerin belli bir sorunsal içinde yer aldığını söylediğimizde, üzerinde çalışılan nesne ile sunulan nesnenin bir ve aynı nesne olmadığını gözetmiş oluyoruz. İki nesne arasındaki ayrım şu açıdan önemli: bilinmeyen bir arazide ‘yeni’ yol açmakla, açılan yolun ‘yeni’ olması bir ve aynı şey değildir. Olan ama bilinmeyen, yok sayılan arazide ‘yeni’ yol açmak isteyen, her an bu yabancı arazide yitip gidebilir. Her an bu tehlikeyle karşı karşıyadır. Ancak açılan yolu keşfedip yürümeye başlayan için böylesi bir tehlike söz konusu değildir. Marksizmin ‘yeni’den üretim bakış açısında yer alıp, Marx’ın öğüdüne uyarak, kendi başlarına düşünme cüreti gösterenler bu tehlikeyle her an karşı karşıyalar. Ötekiler ise başkalarının oluşturduğu düşünceleri tekrarlayarak her türlü tehlikeden uzak durmuş oluyor.
Komünist Manifesto’da Marksizmin kurucuları, komünistlerin politik varoluşlarını ezilenlerin safında bulduğunu söyler. Sınıflı toplumlarda Marksistlerin dışında başka akımlar da ezilenlerin safında yer alırlar. Bu anlamda ezilenlerden yana olmak Marksizme özgü bir ayrım değildir. Marksizm, ezen-ezilen ayrımını ve ezilenlerden yana olma tavrını diğer akımlarla paylaşır. Bu nedenle Marx ve Engels, “komünistler diğer işçi sınıfı partileri karşısında ayrı bir parti oluşturmazlar”[6] tespitinde bulunuyor. Marx’ın temsil anlayışında Marksist parti, diğer işçi partileriyle aynı temeli paylaşmaktadır; bu nedenle de ayrı örgütlenmeye gerek yoktur. Lenin, Marksistlerin diğer işçi partileri karşısında neden ayrı bir parti kurmaları gerektiğini öncü politika teorisiyle ortaya koyduğunda, sadece orijinal bir katkı yapmış olmuyor. Aynı zamanda Marksist politika teorisi açısından temsil sorunsalının öncü sorunsalına dönüşümünü gerçekleştiriyor.
Bu durumda, öncesi olduğu için, ‘Çağrı’nın ‘yeni’liği bir yenilik oluşturmaz. Fakat ‘Çağrı’, devrimci politikanın temeli kabul edilen pratiğin gerçekleşeceği koşullarda yaşanan dönüşümün bilgisini başlattığı için ‘yeni’ bir başlangıç oluşturur. ‘Yeni’nin oluşumuna dair kopuşu geçerli kılan, politika pratiğinin nesnel bilgisi ile öznel temsilinin karşı karşıya konulmasıdır. ‘Çağrı’, kendisinden önce zihinlerde egemenlik kurmuş olan politikanın imgesel temsilinden, bir politika ideolojisinden kopmaktadır.
Benimsenen ifadelerle söylemek gerekiyorsa, “‘gerçek’ gerçek” ile “‘teorik’ gerçek”i birbirinden ayırmakla birlikte, ikisinin arasında doğrudan ilişki kurulmasına karşı, bu ilişkinin bir bilgi ilişkisi olduğunu belirten yaklaşım ‘mevcut durum’da bir uzlaşma arayışında olamaz. ‘Yeni’lik ve kopuşla birlikte karşıtlık da buradadır. ‘Çağrı’nın ‘yeni’ ve kurucu olması, tarihimizde ‘yeni’ bir başlangıç oluşturması, Marksist ortama egemen olan politika ideolojisine karşı iç ideolojik mücadele yürütmeden olmaz.
Sınırların dışında
Bütünsel Marksist Oluşum’un kendisini ifade etme aracı olan TvP’nin yaptığı ‘Çağrı’yı dikkate alacak olan öznenin yapacağı şey, tası tarağı toplayıp mevcut devrimci hareketin dışına çıkarak ‘yeni’ bir kuruluş gerçekleştirmektir. Devrimci öznesine kavuşmamış ‘yeni’ toplumsal kesimin öznesi olabilmek için kopuş kaçınılmazdır.
Peki, ‘Çağrı’yı, TvP’nin kendisine uyarladığımızda ne olacak? Bu uyarlamayı yaptığımızda TvP’nin kendi önermesine bağlı kaldığını, kendi ‘Çağrı’sına uyduğunu göreceğiz. Politik Marksizm için teorik-politika misyonu oluşturmak isteyen TvP sadece örgütsel alanın dışına çıkmamıştır, aynı zamanda kuşatma altında bulunan kalede verilen direnme anlayışının da dışına çıkmıştır. Kalede, direnmekten başka bir şey yapılamaz. Düşman arazisine saldırı düzenleyebilmek için savunmacı Marksizm anlayışının dışına çıkmak gerekiyor. TvP’nin yaşanan durumu ifade etmek için kale imgesini seçmesi önemlidir. Kale mimari açıdan şaheser olabilir, ama politika açısından başarısızlığın simgesidir. Başarıyı tatmak isteyen, sürdürülebilir devrimcilik için güvenli kaleler inşa etmek yerine, kurulu düzene karşı harekete geçmiş ezilenlerin içinde olmayı seçmelidir. Kendisini, başta bizatihi kendisinden kaynaklananlar olmak üzere, ezilenlerden yalıtacak her türlü etmene karşı mücadele etmelidir.
Kalenin dışına çıkmanın yanında, “Bugün okulların tarihselliğini anlamak ancak onların dışına çıkmakla mümkün görünüyor”[7] sözleriyle bir başka çıkış daha gerçekleştiriliyor. Sınırları belirleyip ‘yeni’ ayrım çizgileri oluşturabilmek için ideo-politik okulların dışına çıkmak zorunlu görülüyor. Marksizmin bütünsel yeniden oluşumu uğraşının bir aracı olan TvP, Marksizm alanında teorik uğraş verebilmek ve okulların sınırlarını belirlemek için, kendi girişimini okullu alanın dışına çıkış olarak tanımlıyor. “Marksist olan ile olmayan verilmiş ayrımlar değildir. Her özgül dönemde özgül yaklaşımlar geliştirmek gerekir.”[8] Sınırların iç içe geçtiği, okullu Marksizmin normlarının geçerli olmadığı bir süreçte, ‘Marksist olan ile olmayan’ nitelendirmesini yapabilmenin yegâne yolu, Marksizmin bütünsel temsilini sağlayacak bir teorik-politik merkezileşmeyi sağlamaktır. Bu aynı zamanda Marksist kalmanın da ön koşuludur. Bir dönemin Marksizmi içinde, Marksizmi savunabilmek için Marksist bir pozisyon inşa etmek zorunludur. Bu koşul yerine getirilmeden Marksizmi koruyup geliştirmek mümkün değildir.
Gerçekleşen kopuşu daha genel bir alana yerleştirmemiz gerekirse, bunu TvP’nin söylediklerinden ziyade söylemediklerine bakarak saptayabiliriz. Marksizmin teorik tarihsel sorunlarını Aydınlanma geleneğini takip ederek düşünmeyi alışkanlık haline getiren devrimci hareket karşısında TvP’nin Marksizm alanında Aydınlanma politika ve ideolojisini mahkûm etmesi tayin edici önemdedir. Mahkûmiyetini diğerlerinden farklı kılan şey, TvP’nin, Aydınlanma geleneğini açıktan hedefine almadan önce de, politik analizlerini, bir kez olsun bile Aydınlanma geleneğinin önde gelen politika teorisyenlerinden alınmış örneklerle besleyip desteklememiş olmasıdır.
Bu anlamda TvP, Aydınlanmadan hiç söz etmemiştir. Susmanın konuşmanın başka bir biçimi olduğu doğruysa şayet, TvP’nin Aydınlanma geleneğinin önde gelen teorisyenlerinden bir kez dahi olumlu anlamda söz etmemesi Marksist ortama egemen olan ideolojinin imgeselliğini açığa çıkarır.
Başkalarının gırtlağına kadar Aydınlanmanın içine gömüldüğü, Marksizmi kendisinden çok daha ‘eski’ olan bir ideolojinin içine yerleştirdiği bir dönemde, bu suskunluğun, sessizce geçiştirmekten başka bir anlamı var: Aydınlanmadan teorik-politik kopuş. Belirlenen ‘yeni’ sorunsala uygun bir şekilde, her türlü meseleyi Aydınlanmanın sınırlarının dışında tanımlama ve çözümleme mücadelesi içinde olmak…
İlk karşılaşma: İdeoloji alanı
TvP’nin, Marksizmin teorik tarihsel sorunlarından veya politik sorunlarından söz ederken kullandığı üslubun devrimci militana yabancı olduğu ön kabulünü terk etmek gerekiyor. TvP’nin öznel olarak konumlandığı, teorik uğraş verdiği “Marksizmin genel alanı”dır. Marksizm, tarihsel olarak teori ile pratiğin birliğini oluşturmuş olması, onun salt bir teori veya kaba bir pratik olduğu anlamına gelmez. Teori ve pratiğin diyalektik birliğinin ifadesi olan Marksizm sürekli gerçekleşmek zorundadır. Bu anlamda, olmuş, tamamlanmış değildir. Gerçeklikte Marksizm, Marksistlerin ortaya koyduğu teori, politika, pratik ve ideoloji olarak vardır. “Marksizm, kendisini tek tek ya da tüm olarak Marksistlerin düşünce ve davranışlarında ifade eder.”[9] Teorik olarak Marksizm bilim, felsefe, politika bileşenlerinden oluşur. Bu bileşenlerin nesnelerini ayırmak ve aralarındaki ilişkiyi inceleyip belirlemek teorik olarak zorunludur. Bu bakımdan “Marksizmin tanımını her defasında güncel, tarihsel olgularla organik ilişki içine sokabilmek gerekir. Bu anlamda Marksizm sürekli gerçekleşmek zorundadır.”[10] Marksizm, kendi verili sınırlarının dışına çıkarak gerçekleşir. Gerçekleşme, bir bakıma, Marksizme yabancı kabul edilen dinamiklerin kapsanmasıdır. Bu kapsama olmaksızın, öznel olarak Marksist olunsa da, nesnel olarak Marksist olunamaz. Marksizm için Marksist kalmak yeterli değildir. Önemli olan ve beklenen yeniden Marksist olmaktır. Mevcut sınırların içinde kalanlar Marksist kalabilirler, fakat yeniden Marksist olamazlar. Yeniden Marksist olmak için verili sınırların dışına çıkmak gerekiyor. Sınırların dışına çıkmanın yönünü ve niteliğini belirleyen TvP’nin üslubunu anlaşılmaz bulmak, onu, verili sınırlar içine çekme uğraşından başka bir anlama gelmez.
TvP, teorik düşünme geleneği bulunmayan devrimci militanla, ‘eski’ dönemden ödünç aldığı bir dille verili sınırlar içinde konuşmuyor. Şimdide, içinde bulunduğumuz somut gerçekliğe bağlı olan ‘şu anki’ zamanın içinde konuşuyor. Onun bu çağdaşlığı ve şimdiki zamana bağlı olmasının getirdiği ‘buradalık’, devrimci militan tarafından anlaşılmasını kolaylaştırır. Yaşanan karşılıklı etkileşim, devrimci militanın TvP’nin Marksizmin sorunlarından söz ederken kullandığı üslubu benimsemesinin yolunu da açar.
Bu yakınlaşmaya rağmen, devrimci militan, TvP’nin “sapkınlaştırıcılığına” karşı kendini savunmayı sürdürecek ve onu reddedecektir. Kendi varlığını korumak isteyen her failin göstereceği savunma refleksidir kendi öznelliğine sahip çıkmak. Ne yapmalı sorusuna devrimci militanların sadece pratik yönünden cevap verdiğini belirten Lenin, devrimci militanın aklındakinin kendi konumunun sonuçlarını takip etmek olduğunu söyler. Devrimci militan için esas olan pratikte devrimci olmaktır.
Ayrışma gibi görünse de başka bir biçimde ‘yeni’ buluşmanın alanı da burada beliriyor. Bu ilişkide taraf olan devrimci militan için TvP’nin güncelliği, ezilenlerin devrimciliğinin yeni dönemde yeniden kurulmasını gündeme getirmesi ve Marksizmi, ideolojik saldırılar karşısında düşünce dünyasında savunuyor olmasıdır.
Önsel olarak veya öznel olarak Marksist olması gerekmeyen araştırmaları eleştiri süzgecinden geçirerek Marksizme kazandırmaya çalışan TvP, kendisini bu çalışmalarda ifade edilen doğruda bulur.
TvP, devrimci militanı her an gözetir. Bu çerçevede, aralarındaki ilişkiyi tamamlayıcı bir ilişki olarak tanımlar. Bu tanımı söz konusu ilişkiyle değerlendirirsek, TvP’nin teori alanında devrimci diye tanımladığının, devrimci militanın pratiği olduğunu görürüz.
Devrimci militan, siyasal bir özne olarak taşıyıcısı olduğu ideoloji içinde devrimci yaşamın pratik kuralları içinde davranır. İçinde yaşadığı ideolojinin değerlerini benimseyip savunmadan devrimci olunamayacağına inanan devrimci militan, kendisini diğerlerinden ayırmak için ayrım çizgilerini sürekli olarak ideolojiden yana çeker. Değişen maddi koşullara kendisini uyarlamaya çalışır ve dönüşmek gerektiğini hisseder, fakat değişim ve dönüşümün hangi yönde ve ne şekilde olacağını belirleyemez. Bu durumda sadece maddi yaşam koşulları üzerine ‘bilgi’ oluşturmak yeterli olmuyor, aynı zamanda ideoloji üzerine de ‘bilgi’ oluşturmak ve edinmek gerekiyor. Devrimci militan bu bilgiyi oluşturabilir fakat mücadelenin ihtiyaçlarını karşılama koşturmacası içinde onu kullanamaz. Konumu bilgiyle ilişkisini belirler.
İdeoloji içinde yaşayan örgütsel yapılar değişim ve dönüşüm ihtiyaçlarını programatik görüşlerini değiştirerek karşılamaya çalışıyorlar. Onların bu çabası, Marksizmin sorunlarına bütünlüklü bakmaya imkan tanımaz. TvP, bu ideolojinin dışındadır. Onun söyleminin ideolojik bir yönü vardır, fakat bilimsel etkiye sahiptir. Bunun yanında TvP’nin Marksizmin sorunlarını ortaya koyarken oluşturduğu model, devrimci militanın karşı karşıya geldiği sorunu ortaya koymada gerçeğe en yakın kurgu olma işlevini de görür. TvP’nin politikayı bir sorunu ortaya koyar gibi, bir görevi tanımlıyormuş gibi düşünmesi devrimci militanı etkiler.
TvP ile devrimci militan çıplak somut gerçeklikleriyle karşı karşıya gelmez. Onlar, ideoloji alanında ideolojinin kendilerine dayatıp kabul ettirdiği kimliklerle karşı karşıya gelir. Bu temsile rağmen, onlar, somut gerçeklik içinde birbirleriyle konuşurlar. Bu bakımdan, TvP’nin üslubu, politik sefaletin dibe vurduğu bir dönemde devrimci militana politikadan konuşma imkanı veriyor.
İşler sadece devrimci militan açısından değişmez, TvP açısından da değişmiştir. TvP, ideoloji alanında politik sorunu, teorik bir sorun değil de pratik politika sorunu olarak ortaya koyar. Onun sorunla ilişkisi böylece teorik bir ilişki olmaktan çıkıp politik bir ilişkiye dönüşür. Sorundan söz ederken teoriye ait unsurları kullanması ilişkisinin hâlâ teorik bir ilişki olduğu anlamına gelmez. Yeniden düzenlediği ilişkide TvP, teoriye ait unsurlarla, teorik bakış açısıyla değil politika pratiğinin bakış açısıyla ilgilenir.
Tanımladığı sorun karşısında pozisyon değiştirmemiş olsaydı TvP’nin ne tanımladığı sorun politika pratiği konusu haline gelebilirdi, ne de sorun değişime uğradığı halde TvP kendisini sorun karşısında sadece teoriyi devreye koyan olmaktan kurtarabilirdi.
Kopuş ve ideolojik yenilenme
TvP, ezilenler devrimciliğini yeniden kurmak gerektiğini söylediğinde, kullandığı ifadeler genel bir sorunu ifade etmekten ziyade tekil bir soruna odaklanmış olarak işlevleniyor.
TvP, “beklenen devrimci hareket”e önerdiği teorik ideolojik tarzı, “halihazırdaki devrimci hareket”in de dikkate almasını umuyor. Önerilen teorik ideolojik tarz, beklenen devrimci hareketin tarzıdır. Gerçekte olmayan ama oluşması beklenen devrimci harekete ait teorik ideolojik tarzı, TvP, mevcut harekete ideolojik bir yenilenme olarak sunuyor. Mevcut haliyle bunu yapamayacağına göre, halihazırdaki devrimci hareketin önerilen tarzı benimseyip ideolojik yenilenmeyi gerçekleştirebilmesi için, öncelikle kendisini buna uygun hale getirmesi gerekiyor. Çünkü önerilen tarzı benimseyebilir ve uygulayabilirse, beklenen hareket olacaktır. Beklenen devrimci hareket, böylece gerçek bir hareket halini alacaktır. Boşluğu doldurması beklenen hareketin yerinde, ideolojik ‘yeni’lenme marifetiyle halihazırdaki devrimci hareket bulunuyor. Bu durumda, boşluk dolduğu için bir beklenti de olmayacaktır! Halihazırdaki hareket biçim değiştirerek beklenen hareketin rolünü oynamaya soyunmuştur. O zaman ise TvP bunu imgelem diyerek mahkûm edecektir.
TvP’nin, Marksizmin bütünselliğinin yeniden kurulması gerektiğine ilişkin önermesini genel anlamda kabul etmek gerekir. Bütünü oluşturmak için kullandığı araçlar, tarih biliminin kavramları ve materyalist felsefenin kategorileridir. O bu araçlarla Marksizm için genel geçerliğe sahip nesnel bir söylem geliştirir. Ama bu söylem imgesel temsilin değil gerçeğin nesnelliğine ilişkindir. Tüm ‘hakiki’ teorik söylemler gibi öznesizdir.
Lenin’de sadece Marksist politika pratiğini değil, aynı zamanda bu pratiğin teorisini de bulan TvP’nin keşfi, bu teorinin kurulabilir olmasıyla sınırlı değil. Bu teori olmadan ve onu oluşturma ihtiyacı da hissetmeden varlığını sürdüren Marksizmin artık yerinden kıpırdayamaz hale gelmesiyle de ilgilidir. Kendi politika pratiğinin teorisini yapmayan Marksizm, bu teori olmadan pratik politikada varlığını sürdüremez hale gelmiştir. Bunun için politikanın yetmediği anların olduğu uyarısında bulunan TvP, bu teori olmadan politikada yol almanın mümkün olmadığını belirterek, söz konusu teoriyi oluşturmaya çalışır. Fakat teoriyi sistemli ve evrensel bir şekilde oluşturup sunmak kolay değildir. Tüm zorluklara rağmen TvP bu teoriyi oluşturmaya çalışmaktadır. Onun bu çabası, sürekli gerçekleşen ve genişleyen Marksizmin zenginliği karşısında ideo-politik akımların ve örgütsel yapıların fukaralığını görünür kılmıştır.
Marksizmin devrimci diyalektiğini teorik ve politik eseriyle izlememize olanak veren Lenin, dolayısıyla TvP’ye hitap eden sorunu da ortaya koyar. Marksizmin ‘yeni’den kurulması, içinde bulunan dönemin ezilenlerinin devrimciliğinin Marksizmde ifade edilmesinden ayrı düşünülemez. Marksizmin ‘yeni’den kurulması politik bir sorunun da ortaya konulmasıdır.
Sorun bağlamında ilgilenilen, genel olarak devrimcilik veya ezilenlerin durumu değildir. Ezilenler devrimciliğinin bir dönemin tekilliği içindeki fiili durumudur. Bu tekillik, devrimciliği ve Marksizmin yeniden kurulmasını yerine getirilmesi gereken görev olarak tanımlamaya olanak tanır. Bu durumda TvP’nin nesnesinin hâlâ Marksist politikanın bilgisi olduğu söylenebilir. Gerçekte TvP onu somut bir sorun olarak ortaya koyduğu andan itibaren nesne olmaktan çıkarmıştır. Genel ve sistemli bir gelişmenin tümünü değil de bir durumu aydınlatacak biçimde teoriyi devreye koyması, onun, devrimci militanlar tarafından benimsenmesine olanak tanır.
Teorik önermeler ve politik geçerlilik
Söz konusu benimseme kurgusal bir işlemin sonucu değil, karşı karşıya kaldığı sorunun düşüncesi olarak gerçekleşiyor. Bunun nedeni TvP’nin politika pratiğini işe dahil etmiş olmasıdır.
TvP, Leninist taktiğin teoriye de uygulanması gerektiğini başından itibaren dile getirmiştir. Taktiğin devreye sokulması, sorunun konumlandırılması için gerekli teorinin politik olana göre yeniden düzenlenmesini gerektirir. Bu nedenle TvP politik olanla ilişkisini salt bir teori ilişkisi olarak değil, politika pratiği ilişkisi olarak tanımlamıştır. Bu durumda teoriye ait unsurları kullanıyor olması politika pratiğinin gereği oluyor. Çünkü sorunun kendisi politika pratiğine odaklanmıştır.
Geriye yalnızca bir şey kalıyor. Ezilenlerin devrimciliğinin yinelenmesini Marksizmin içinde bulunduğu durumla bağlantılı şekilde ortaya koymak. Sorunun bu şekilde konulması, koşulların dayattığı çözümü görev olarak kabul etmeyi gerektirir. Ezilenlerin bölünmüşlüğüne son verip onları bir merkezde birleştirmek nasıl gerekli ve zorunluysa; Marksizmin bütünsel ‘yeni’den kurulması da aynı şekilde zorunludur.
Lenin ve Mao’nun pratiği çözümün yolunu gösterir. Gerçekleşme koşullarında yaşanan değişim onlarla aramıza mesafe koymayı ve içinde bulunduğumuz koşulların önceliklerinden hareket etmeyi zorunlu kılar. Bu bir yönüyle Marksizmin yeniden üretimi, öte yandan koşullara uyumlu hale getirilmiş Marksizmin dönemin ezilenlerine açılması demektir.
Sorunun çözümüne dair hedef saptandıktan sonra geriye, başarıyı sağlayacak politika pratiği kalıyor. Politikanın bilgisi artık işin içinde değildir. Devreden çıkmasının nedeni, onun, TvP’nin söyleminde ortadan kalkmış olması değildir. Aksine TvP, kendisini ideolojinin sınırlarına hapsedip bilimsel söylemle ilişkisini kesmez, fakat bu momentten itibaren onun üretimi konjonktüre “özden” bağlıdır artık. Bu aşamadan sonra, tüm unsurlar anlam değiştirir. Her bir unsur, politik hedefi gerçekleştirme mücadelesinin birer aracı olup çıkar. Bu hedefe bağlılıklarına göre anlam kazanır.
Alanların ayrımı
Yapılan müdahalenin etkilerini anlamak için teori alanı ile politika alanının ayrı olduğunu belirlemek gerekiyor. Teori alanının öznesi bulunmazken, politika alanı öznesiyle anlamlıdır. Teori alanında tutulan yer sabitken politika alanında sabit yer bulunmaz. Tutulan yerin her an ‘yeni’den tanımlanması gerekiyor. Birbirine karşıt güçlerden oluşan politik alanda, politik öznenin tutacağı yer, politik alanın çözümlenmesiyle belirlenebilir. Teorik çözümlemede politik öznenin yeri, bizzat onun doldurması için boş bırakılmıştır. TvP’nin sözünü ettiği pratik, politik öznenin pratiğidir. TvP’nin ‘pratik’ ve ‘gerçek’ ifadelerinin yazılı bir metinde geçtiğini unutmamak gerekiyor. Çünkü bu metinler ideolojik mücadelenin ideolojik araçlarıdır. İdeolojik mücadele yazılı metinler aracılığıyla yapılır. TvP’nin yazılı metinleriyle açtığı yer ile politika pratiği öznesinin tutacağı yer aynı değildir. Bu alanı açan yazılı metinlerin yeri ile öznenin tuttuğu yerin ayrıştırılmaması, ideolojik mücadelede yazılı metinlerin tuttuğu yerin belirsizleşmesinin yolunu açar.
TvP’nin pratik açıdan etkili olabilmesi, ortaya koyduğu politika pratiğinin öznesi olabilmesi için bunun yazılı bir metne aktarılması gerekiyor. Devrimciliğin sadece pratikte olabileceğini söylediğinde politik alanda sonuç yaratan tek pratiğin politik özneye ait olduğunu belirtmiş oluyor. Burada kendi tanımına uyarak taraf seçmiş ve konumlanmıştır. Tüm söylemleri konumuna bağlıdır. Çözümünü önerdiği sorunun politik teorik düzeneğini oluştururken taraftır. ‘Marksistiz’ diyerek söze başladığında amaçladığı sadece Marksist olmanın ölçülerini belirlemek değildir; böylece TvP, aynı zamanda kendi Marksizm anlayışına taraftar kazanmayı amaçlar. İdeolojik mücadelede benimsediği Marksist politika pratiğini savunur. Başka bir deyişle Marksist politik öznenin hangi adımları nasıl atması gerektiğinin teorisini yapar. Yazılı metinlerini ideolojik mücadelede birer araç haline getirir.
İdeoloji alanının teori ve politika alanlarından ayrı olduğunu belirlemek, konuşmanın ve yazmanın ideolojik etkisini anlamak açısından önemlidir. Savunulan politika pratiğinin bir anlam kazanması için ona yer değiştirtmek gerekiyor. TvP, politika pratiğini ideoloji alanında temsil ediyor.
TvP ideolojiden muaf değil, o da politika ideolojisi içinde yer alıyor. Teori alanından, politik mücadelenin ideoloji alanında temsil edildiği yeri saptayarak, ideoloji alanında müdahalede bulunuyor. Onun politik bakış açısı ve politika pratiği arasında, politik bakış açısının öznesiyle politika pratiği öznesi arasında bir indirgenemezlik var. İndirgenemezlik, hem politik bakış açısının hem de politika pratiğinin üzerinde işler. Politika pratiğini tanımlarken temel aldığı ezilenlerdir. Ezilenlerin güç haline gelmeleri için kendilerini oluşturmaları gerekir. Onların dönüşüp bir güç haline gelmesi için buna zorlanmaları gerekiyor. Politika pratiğinin öznesi bu görevi yerine getirmekle yükümlüdür.
Marksist akıncılar
TvP, politik hedeflerini Marksizme yabancı bir ideolojinin içinde tanımlamıyor. Kendi açtığı yoldan ilerlerken bu tür ideolojilerle tüm bağlarını koparmıştır. Ezilenlerin geçmiş tarihlerini bugünün örnekleriyle karşılaştırıyor ve ezilenlerin devrimciliğinin var olma koşullarının teorisini, olana dair teorisinin doğruluk kanıtı haline getiriyor.
Devrimci görevlerin yerine getirilmesinde ahlak ideolojisine ihtiyaç duyulur; fakat bu, ezilenlerin devrimciliğinin somut olabilirlik koşullarının tanımlanmasıyla yeniden kurulmasının güvencesini oluşturmaz. Söz konusu gereklilikle koşulların arasındaki bağı kurup güvenceye alan devrimci teoridir.
Marksizme yabancı bir ideolojinin yanılsamalarına ihtiyaç duyanların aksine TvP, içinde bulunduğu konjonktürden hareketle ezilenlerin devrimciliğinin kurulmasını politik bir görev, teorik bir zorunluluk olarak belirliyor. Bu görev, TvP açısından düşünülebilir ve gerçekleştirilebilir nitelikteyken, verili teorik ideolojik konumlar açısından Marksizm içinde kalarak ne düşünülebilir ne de gerçekleştirilebilir.
TvP’nin kavramsallaştırıp önerdiği ‘Hanif Marksizm’, bu bağlamda verili teorik ideolojilerden ayrılıyor. ‘Hanif Marksizm’ ideolojik olduğu kadar politiktir ama daha fazlasıyla teoriktir. Kendisini teori alanında, teori içinde üretmiştir. Etkileri öncelikle teori alanında duyulmuştur.
‘Hanif Marksizm’de politik hedef ortaya konulmuştur. Buna rağmen TvP’nin önünde ufak bir sorun bulunuyor. ‘Yeni’ özneyi, ‘yeni’ toplumsal zemini, uygar ve barbar çift izleğini vurgularken temel zorluğu belirtmişti. Yaşanan güçlüğün ‘yeni’ bir kuruluştan başka bir aşılma olanağı bulunmuyordu. Bu engel, TvP’yi sınırda düşünüp akıl yürütmeye zorluyor. Uygar ve barbar çift izleği, imkansızın sınırında düşünmenin zorluğunu yansılıyor.
Ezilenlerin Marksist devrimci akıncıları, devrimci öznesine kavuşmamış ‘yeni’ toplumsal kesime açılan tek kapıyı fethetmeden, ötekilerden tamamen farklı ve onlara karşı bir kuruluş gerçekleştirmeden sorun tümden çözülmeyecektir.
Ezilenlerin Marksist devrimci akıncıları, ezilenler hareketine dahil olacak; Marksist varoluşlarını ezilenlerin kimlik ve ideolojilerini alaşımlayarak ‘yeni’den kuracaklardır.
 

[1] Melik Kara, “Uygar ‘İlerici Modernistler’i Terk ve Barbar ‘Anadolu Gericileri’ne Akın”,Teori ve Politika 54, Aralık 2010, ss. 5-35.

[2] Vedat Tanzili, “Ezilenlerin Marksist Devrimciliği Yolunda İşaretler”, Teori ve Politika 67, Bahar 2015, ss. 33-53.

[3] Agâh Akyazıcı, “Arafta Kalmak: Devrimci Politikanın Yurt Arayışı Üzerine Notlar”, Teori ve Politika 55, Mayıs 2011, ss. 97-109.

[4] Agâh Akyazıcı, a.g.y., s.97.

[5] Melik Kara, İ. Mert, S. Sahra, Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı, Ankara 1995, s. 89. Bundan sonraki aktarmalarda Taslak olarak anılacaktır.

[6] Marx – Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin İlkeleri, Çev. Muzaffer Erdost, Sol Yay., s. 131.

[7] Taslak, s. 61.

[8] Taslak, s. 51.

[9] Taslak, s. 66.

[10] Taslak, s. 66.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar