Ana SayfaArşivSayı 66Batı, Kobanê’yi Neden Destekledi?

Batı, Kobanê’yi Neden Destekledi?

Batı, Kobanê’yi Neden Destekledi?
Mehmet Sezgin
Bugünlerde umut çok değerli. Cezayir asıllı Fransız filozof Rancière‘in benzetmesindeki “ilham adamları” ile “düzen adamları”nın kıyasıya çarpıştığı ve halkın kolektif umudunu karartmak isteyenlerle yeşerterek güzel günler görmek isteyenlerin her satıhta, her satır, cümle ve köşe başında kapıştığı bir cenk alanı umut.
AKP, toplumun çözülmediği takdirde halkı boğacak olan beter problemleri karşısında, her defasında sanki bir fikri varmış gibi su üstünde kalmaya devam ediyor. Böylece krizler ve toplumsal boranlar ne şiddette olursa olsun, su üstünde kalan neredeyse tek yapı olmayı başarıyor. Burada takdire şayan bir durum yok elbette. Genelde tüm topluma, özelde Kürt Hareketi’ne yönelik yeni taktik de; Batı’nın Kürt Özgürlük Hareketi’ne yaklaşımındaki yeni durumun “işbirlikçi ve hain Kürt” söylemiyle karartılma çabasıdır.
Rancière, devrim ya da olası yeniçağın “tarihin ölümle burun buruna kaldığı” dönemlerde doğacağını söyler. Ona göre bir bütün olarak karşılaşılan bu yaman tehlike karşısında (bu küresel bir afet ya da hastalık veya faşizm istilası olabilir) herkes birleşmek zorundadır. Aksi halde dünya harabeye dönebilir ve her şey yok olabilir.
Kürt Özgürlük Hareketi kendi mücadele tarihi boyunca yeryüzünün en tehlikeli ve sakınılası örgütü olarak görüldü hep. Batı (ABD ve AB) sürekli olarak Kürdistan’daki özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini bastırması karşılığında en yeni silahlarını ve denenmemiş teknolojilerini Kürtler üzerinde “denenmek üzere” Türkiye’ye sattı. Kürtlerin “heyşt tekel” dediği BTR tipi Alman panzerlerine iple bağlanmış gerilla cesetlerini Özgür Gündem Gazetesi “İnsanlık Sürükleniyor!” manşetiyle vermişti. Yine 90’larda İsrail, ABD ve Alman yapımı suikast silahları, son derece pahalı, gelişmiş istihbarat cihazları, yine 5 Kasım 2007 Bush-Erdoğan görüşmesiyle birlikte anlık istihbarat paylaşımı ve insansız hava araçları Türkiye’ye PKK’yi bastırmak karşılığında verildi. Özcesi NATO, PKK’yi vurması için Türk Özel Harp Devleti’ne her zaman büyük destek ve silah “yardımı” yaptı. Bunu, çok sonraları Başkan Öcalan da, “Özelde Gladyo, genel olarak da NATO’nun devletle olan savaşımızda böylesine doğrudan desteğinin olacağını o zamanlar biz bile fark edememiştik” diyecekti. Aksi halde modern dünyada olmayan bir halk ve uluslararası düzlemde yok hükmünde olan bir kimlik için böylesine büyük özgürlük kavgası vermek her şeyi değiştirebilirdi. Kürt Hareketi’nin bastırılması savaşında zaten “olmayan”ı yok etmek herkese daha uygulanabilir geldi. Üstelik Başkan Öcalan’ın Arafat, Castro ya da Mao’dan daha tehlikeli olduğu, tam bir terörist lider olduğu her fırsatta söylendi.
İnsan, 30 yıllık Kürt Özgürlük Savaşı’nda Batı’nın işlediği suçları ve Kürt Halk Önderi’nin “herkesin bildiği sır” gibi bir operasyonla yakalanarak, bir zeytin adası olan İmralı’daki o tabutluğa konulmasını hatırlamadan edemiyor. Sadece Türk Özel Harp Cumhuriyeti’ni desteklemekle de kalmayıp, kendi ülkelerinde Kürt inkârını ve PKK yasağını uyguladı Batılı modern devletler.
Ancak şimdilerde Kobanê etrafında, zaman zaman görünüp kaybolsa da, bir halklar vicdanı var. Dünya halkları ve giderek buna kayıtsız kalamayan devletler, ikinci Kobanê savaşıyla birlikte yeni bir durum içerisine girdiler. Kürt okumaları, Kürtlüğün kadın özgürlükçü, sosyalist ve demokratik yüzü olan PKK ile yeniden yapılmaya başlandı. Saydığımız tüm özellikleri, yine Batı liberalizmine özgü bir kelime oyunuyla PKK’ye “seküler” diyerek, tek bir kavramla ifade etmeyi daha ideal buluyorlar. Ancak gerçekte ne oldu da; son birkaç aydır ABD ve Avrupa dahil neredeyse tüm devletler (halklarının basıncıyla) Kobanê direnişini destekliyor?
Kürt toplumsal-siyasal hareketinin, dünyanın her yerinde ayağa kalkarak, bulundukları ülkelerin vicdanını ayaklandırmalarını görmeden, “Batı’nın oyunu!” senaryoları yazmak gerçeği açıklamaz. Latin Amerika kıtasından Avustralya, Avrupa ve Asya ülkelerine kadar dünyanın pek çok bölgesinde halklar, özelde Kobanê genelde de Kürt halkının özgürlüğü için tıpkı Filistin direnişinde olduğu gibi sokaklara döküldü. Kürt mücadelesinin böylesine bir ayaklanma konusu haline gelmesinde iki temel faktör var. Birincisi, YPJ’nin yani Kürt silahlı kadın direnişinin Ortadoğu’nun göbeğinde IŞİD vampirizmine karşı savaşmasıdır. IŞİD’in Ortadoğu’da ne yapmak ve yaptırmamak istediğini anladığımızda; elbette IŞİD gibi gerici ve katil bir yapı karşısında Kürt tarafının doğrudan özgürlüğe taraf olduğunu göreceğiz. Bununla birlikte dünya halklarına PKK hakkında bugüne dek söylenen her şeyin yalan olduğunun farkındalığının oluşması sayesinde, durum, PKK’nin en çok iftiraya uğrayan özgürlük savaşçısı örgüt olduğunun anlaşılmasıyla, önce Kürtlerde ve giderek dünya halklarında isyana dönüştü. Kürt Hareketi’nin haklı olduğu görülmeye başlandı. Sonuçta bildiğiniz Kobanê ayaklanmaları gerçekleşti.
Bu aşamadan sonra ABD öncülüklü Batı, duyarlılık ve değişime daha fazla kayıtsız kalamadı. Ortadoğu’da ABD’nin, emperyalist bir güç olarak, bir model arayışı ve halkları hegemonyasına bağlayarak yönetme amacının olduğu sır değil. Dolayısıyla son haftalarda IŞİD mevzilerini bombalaması PKK’nin artan saygınlığından pay alma ve rol çalma amacına dayanıyor.
En genel haliyle IŞİD’in kazanması, modern dünyanın ve insan hakları, ifade özgürlüğü ve demokrasiyle temellenen çağdaş değerlerin ölümü demekti. Harekete geçen evrensel insanlığın refleksi Kobanê’yi sahiplendi.
Tarihte, İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği, ABD ve İngiltere ittifakı gibi her tarafın faşizm ve saldırgan gericiliğe karşı zorunlu dayanışma örnekleri oldukça fazladır. Yine Vietnam Devrimi’nde Ho Chi Minh, Fransız sömürgeciliğiyle -ta ki, bizzat onlara karşı savaşıncaya dek- geçici bir ittifak yapmadı mı? Avrupa’da ittifak arayışı yapmadı mı? Nixon’a yazdığı sayısız mektupla barış çağrısı yapmadı mı? Yine Lenin, Alman desteği olmadan trenle savaş ülkelerinden Rusya’ya geçebilir miydi? Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya, rakibi Çarlık Rusyası’nın savaştan çekilmesi için Lenin’e yol açmayı daha akılcı görüyordu. Sonuçta Lenin de bunu dâhiyane görerek devrim için örgütlenme ve hazırlık yapma fırsatı bulmuştu. Bugün Kürt Özgürlük Hareketi’nin de yaptığı bundan başka bir şey değildir. Özcesi tarihi, bizzat referans alınan ezilenlerin kurtuluş tarihini bilmeden, Kürdü işbirlikçi, hain diye yaftalamak, doğru ve ahlaki bir çıkarsama olmayacaktır. Aksi halde hakikat, sol maskeleri düşürüp altındaki ırkçı yüzü açığa çıkarabilir…
Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar