Ana SayfaKürsü‘71 Devrimciliği ve İbrahim Kaypakkaya

‘71 Devrimciliği ve İbrahim Kaypakkaya

Türkiye’nin en kıdemli devrimcilerinden Mehmet Güneş’in 19 Mayıs’ta Komün Gücü’nde yayınlanan önemli yazısını, takvime bağlı olmadığı kanaatiyle okurlarımıza sunuyoruz.

Türkiye ve Kürdistan devrim mücadelesinde Mayıs ayı, şehitler ayı olarak kabul edilir. 1971 yılı 31 Mayıs’ında Türkiye’nin ilk kır gerillaları Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan Türk faşist jandarma birliklerince katledilirler. Bir yıl sonra, 6 Mayıs ‘72’de, faşist devlet ‘71 devrimci çıkışını boğmak için THKO’nun önder kadroları Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i idam eder. 18 Mayıs 1973 yılında Diyarbakır zindanında faşist Türk devleti TKP/ML’nin kurucu önderi İbrahim Kaypakkaya’yı aylar süren işkencelerle katleder. Yine bir 18 Mayıs’ta, 1977 yılında PKK öncü kadrolarından enternasyonalist devrimci Haki Karer Antep’te bir provakasyon sonucu katledilir. 1982 yılında, faşizmin karanlığının en koyu, zulmün buz kestiği Diyarbakır zindanlarındaki katliam boyutlarındaki işkencelere karşı Dörtler, 18 Mayıs’ta, kendilerini ateş topuna dönüştürerek faşizmin üzerine yürür ve şehit düşerler. ‘71 devrimci çıkışını güncelleyerek yeniden tarihten çağıran hamlenin adı olan Komünar çıkışımızın mimarlarından Ulaş Bayraktaroğlu, 9 Mayıs 2017’de DAİŞ’e karşı Rojava devrimini savunurken ölümsüzleşir.

Bu saydığımız ölümsüzleşenlerimiz şahsında, Mayıs şehitlerini anıyor ve onların yolunda kararlılıkla yürüyeceğimizi bir kez daha belirtiyoruz. Türkiye burjuvazisi, bugüne kadar Türkiye’de binlere, Kürdistan’da on binlere varan devrimciyi katletti, ama devrim mücadelesini durdurmak bir yana Kürdistan’da milyonları saran ateşi harladı, Türkiye tarafında devrim ateşinin kıvılcımlarını yokedemedi.

1960 sonları dünyada olduğu gibi Türkiye’de de fırtınalı yıllardır. Bu dönemin devrimciliği ‘71 başkaldırısına varır ve kısa sürede kanlı biçimde ezilir. ‘71 devrimcileri, faşit TC devletine silahlı isyana cüret etmiştir ve TC devleti bu isyanı kısa sürede ezmiştir. Üzerinde çok düşünmeye, derin tahlillere ihtiyaç duymadan çıplak gözle görülen bu gerçeklik, ‘71’i sahiplenen ve devamcısı olduğunu iddia edenlerce görülememiştir. Takipçiler ‘71 niçin ve nasıl kısa zamanda ezildi diye hiç düşünmemiş ve ders çıkarmamıştır. Ders çıkarmaya çalışan ve bu soruları soranlar ise sağa savrularak inkarcılığa düşmüşlerdir. Bugün kan revan içinde büyük bir saldırı altında savaşa hazırlanırken, ‘71 üzerinden tekrar mücadelemize bakmamız zorunludur.

Zaman dizimine göre daha önceki tarihe geldikleri için 30 Mart’ta THKP/C ve Mahir Çayan 6 Mayıs’ta THKO ve Denizler üzerine değerlendirmelerde bulunduk. Bugüne gelen devrim yürüyüşümüz üzerine düşünürken, Türkiye ve Kürdistan devrim mücadelesinde farklı bir yeri olan TKP/ML ve kurucu önderi İbrahim Kaypakkaya üzerinden güncel devrimci ortama ilişkin belirli dersler çıkarmak görevimizdir.

1971 devrimci atılımını yaratan THKO, THKP/C, TKP/ML farklı yollar ve yöntemlerle, Türkiye ve Kürdistan halklarının mücadelesinde bir dönemi kapatıp yeni bir dönemi açtılar. Komünarlar, her üç örgütü Türkiye ve Kürdistan devriminin ortak nehrinin kolları ve kendi öncelleri olarak kabul ediyor.

Bu konuda bir örgütü miras alıp ‘71 devrimciliğini birbiriyle yarıştırma temelindeki rekebetçi hastalıkları bilerek bir gerçeği teslim etmeliyiz. Kaypakkaya farklı bir yerde durmaktadır, bu bir seçim değil gerçeğin kendisidir. İ. Kaypakkaya; ‘71 içinde de aykırı, genel sosyalist birikim içinde heretiktir, bir nevi lanetli kabul edilmiştir. Millicilik ve şovenizmle bulaşık sosyalist ortam Kaypakkaya’nın görüşlerinden ürkmüştür. Türkiye’nin sol aydın ve entelektüellerince uzun süre görmezden gelinmiş ve üvey evlat olarak unutturulmak istenmiştir. Kaypakkaya, zaman içinde bu tecrit çemberini bileğinin hakkıyla kırarak devrim panteonumuzdaki en parlak yeri almıştır.

İbrahim Kaypakkaya’nın TKP/ML’yi inşaya giriştiği dönem, olağanüstü zor bir dönemdir. THKO ve THKP/C ağır darbeler almıştır, Türkiye ve Kürdistan’da faşist terör kol gezmektedir. Devrimci kadrolar üzerinde, kanlı sürek avları devam ederken, kitlelerin mücadelesi terörle sindirilmiştir. 30 Mart 1972’de Kızıldere ve 6 Mayıs 1972’de Ankara zindanında, her iki örgütün önder kadroları katledilmiştir. Herkesin köşe bucak kaçarak uygun koşulların gelişini beklediği; devrim, direniş, silahlı mücadele vb her konuda geriye doğru kaçtığı dönemde, İbrahim Kaypakkaya en ileriye, tereddütsüz ateş hattına fırlar ve kırlardan devrim ateşini yakmaya, harlamaya soyunur. İbo, bu koşullarda, yalnız devrimci inadı devam ettirmez; komple bir atakla, o günün koşullarında en ileri noktadan teorik, ideolojik, pratik ve örgütsel inşaya soyunur. Ateş altında, ateşten kızgın ve korkutan parlak görüşler ileri sürer.

Kaypakkaya, devrimci hareket içinde oportünizme karşı tavırda da örnektir. Bugün açık ihanet çizgisine savrulan PDA çizgisinden bir hamlede kopar. Olağanüstü zor koşullar ve büyük olanaksızlıklar içinde arkasına bakmadan kırlara çıkar, dağlara yaslanır. İbo; direniş ve mücadeleyi hep yükseklerde tutar. Buna aylar süren Diyarbakır zindanları tanıktır. Başeğmez, ser verip sır vermeyen bir yiğittir İbo. Ama bundan ötesi vardır, O ateşten bir inanç kümesidir; kitle önderidir, halka ve devrime sınırsız bir güvendir. İbo, daha ileri gider. İbo, genç devrimci yükselişin içindeki en ileri bilinç sıçrayışıdır.

İbo yaralı olarak yakalanır ama teslim alınamaz. Türk burjuva devletinin faşist güvenlik aygıtları, karşılarında çelikten bir irade bulurlar. Yaralıdır, vücudu zayıf düşmüştür ve esir alınmıştır; aylar boyu her işkence yöntemi üzerinde denenir ve bir türlü baş eğdirilemez.

İbrahim Kaypakkaya katledildiğinde 24 yaşındadır. Yirmili yaşlardaki İbrahim, kelimelere sığmayacak parlaklıkta yüksek meziyetlere sahip, kuşağının en ileri kişiliklerindendir. Bu toprakların yetiştirdiği, daha doğrusu yetişmeye zaman bulamadan TC devletinin hunharca, gaddarca bir kinle katlettiği bir değerdir.

Şapka bir insana bu kadar mı yakışabilir? Yoksul köylü şapkasının simge haline gelmesinin altında derin bir anlam yatmaktadır. Küçük burjuvalar, geleneksel solcu aydınlar tarafından bir küçümseme olarak “köylü” yakıştırmasının da altında aynı anlam yatmaktadır. Bu, İbrahim’de eğreti olmayan, tam oturan yoksul, emekçi karakterdir. İbrahim, kuşağının emekçi halkçı karakteri en önde temsilcisidir.

Bu mütevazi, komünist genç; kıvrak bir zekaya, diyalektik bir mantığa, teorik bir bakışa doğuştan yetenekli gibi görünür. Şüphesiz İbrahim, parlak bir beyindir ama yakından bakıldığında bunun arkasında kısacık ömre sığdırılmış, derin bir merakla çok yönlü, yoğun araştırma ve eğitim çabası yatmaktadır. Bütün tanıdıklarının ilk söyledikleri, İbo’nun bitmez tükenmez okuma merakı ve cebinde sürekli kitap ve dergilerle gezdiğidir. Yoğun bir pratik faaliyet içinde, daha yoğun bir eğitim ve entelektüel faaliyet sürdürür. Temel teorik eserlerin yanında, sanat ve edebiyatın bütün dallarına karşı da derin bir ilgi içindedir.

Zor koşullardadır, dağlara sırtını vermek için çırpınır, daha yeni yeni kırlarda barınma olanakları yaratmışken, ilk başa kütüpahane kurmayı alır. “Şimdilik bir adet gizli kitaplık hazırlayın. Kitaplık, barınma yerleri gibi olsun ve içinde çalışılabilsin… İleride kitaplarımız çoğaldıkça, her bölgede böyle kitaplıklar hazırlamalıyız.” Yoldaşlarına yazdığı bir notta bunlar yer almaktadır.

İbrahim için, kim ne yazarsa mutlaka bazı şeyleri eksik bırakır. Onun yeni genç kuşakların izlemesi gereken en ileri yanı mütevaziliğidir. Yaşıtı her genç insanda az çok görülebilen gurur, kibir, kendini beğenme vb tüm burjuva kişilik ve benlik duygularını çok erkenden, kendinde öldüren büyük bir örnektir İbo. Kanlı canlı, sıcak, sade, alçakgönüllü bu yanıyla gelecek toplumun insanına en yakışan ve her zaman en yüksekte duracak örnek devrimci kişiliktir.

Her birey, içine doğduğu ortamın bilinç düzeyini esas alır ve aynı çizgide ileri veya ortalama düzeyde düşünce çerçevesi oluşturur. Teorik bakışı güçlü ve parlak zekaya sahip olanlar, verili çerçeveyi aşmaya cüret ederler. Ama bunun için, uzun bir emek ve birikim gerekir. İbrahim, çok kısa yaşamında Türkiye geleneksel sol düşüncesini zorlayan yüksek bir teorik ve entelektüel cüretin sahibidir. Yalnız pratikte değil teorik olarak da geleneksel solcu kalıpları ve tabuları kırar. O dönem, Türkiye ve Kürdistan’ın içinde kıvrandığı tüm sancılı sorunların hepsine, yakıcı ve tabu olan sorunlara, kimsenin dokunmaya ağzına almaya cesaret edemediği sorunlara, el atar. Bu yanıyla ayrıksıdır.


Mehmet Güneş 7 Ağustos 2012 tarihinde İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde savunma yaparken

Kaypakkaya’nın görüşleri önümüzdeki süreçte kitlelerce daha fazla tanınacak ve benimsenecektir. Kaypakkaya kılıcını çekerek ve ateşten sözlerle Türkiye genel sosyalist ortamının en geri yanlarına savaş açmıştır; millicilikle, şovenizmle barışık genel sol bilincin tüm kirli yanlarına saldırmıştır. Genel siyasal bilinçte tartışmasız kutsal bir yere sahip olan Kemalizm ikonunu yıkmıştır. Tabu olan, konuşulmayan Kürt gerçekliğini gündemleştirmiş, bir anlamda 40 yıldır dağlarda yenilmeyen Kürt isyanının işaret fişeğini çakmıştır. Tarihsel toplumsal belleğin biliç altına attığı Türk egemen sınıflarının Ermeni soykırımı suçunu yüksek sesle ifade etmiş, bu anlamda günışığına çıkarmıştır. Temiz ve parlak bir enternasyonalist bilincin tohumlarını ekmiştir. Bundan dolayı bu topraklarda soyları tükenen Ermeni halkının en yiğit eylemcileri, İbrahim’in izinden gitmiştir.

Türkiye burjuvazisinin, ‘71 devrimciliğine kini tek başına pratik isyancı yanlarından korkmayla sınırlı değildir. Burjuvazi, egemen devlet bilinciyle, bu genç devrim kuşağında, silahlar ve silahları kullanacak cüretten daha yüksek ve tehlikeli politik bilinci, halkçılığı ve yoksul emekçilerle kaynaşacak yeteneği görmüştür ve kıyıcılığının sınırsızlığı ve acımasızlığında bu korku yatmaktadır. Türk burjuvazisi, Diyarbakır zindanında yaralı, çatışmada sakatlanmış, parmakları kesilmiş, ayakları zor tutan, küçük bedende kendi kirli saltanatının sonunu, emekçi sınıfların geleceğini ve temsilini görmüştür. Ve orada imha etmek istediği, Türkiye ve Kürdistan devriminin geleceğidir.

71’in diğer devrimci örgütleri gibi TKP/ML ve Kaypakkaya da döneminin sınırlı ve geri ortamında ileri bir bilinci ve pratiği temsil etmelerine rağmen, genel ortamın geriliğinden ari değildir. Aynı zamanda ilk olmanın eksiklikleri ve hatalarıyla malüldür. Bu dönemin bilgi birikimi ve bilinci, birçok eksikliği ve yanlışı görmeyi engeller. Yanlışlar, doğrulardan daha öğreticidir ama bu ‘71 sonrası tarihimiz için geçerli değildir. Kaypakkaya’nın takipçileri, devrimci bir çizgide ısrarlıdır ama onun ileri yanlarını kutsallaştırıp tartışılmaz bir ikon durumuna sokarak (yakın dönemde kimi tartışmalar başlasa da) onu 47 yıl öncede dondurmuş ve ona en büyük kötülüğü yapmışlardır.

Türkiye burjuvazisi, ‘71’de hala tamamlayamadığımız ve biriktirip edinemediğimiz devrimci teorik ve pratik bütünlüğün parlak ilk rüşeym halini imha etmiştir. Bugün somut gerçekliğimizdir; devrimci hareket hala bu ilk oluşum döneminin de gerisindedir. ‘71 devrimciliğinin en ileri yanlarından biri cesur eleştirelliğidir. ‘71 kendi öncesinin amansız ve cüretli bir eleştirisidir. ‘71 savunucuları bu yanı tam tersinden anlayarak dogmatikçe ‘71 savunusuna kilitlendiler. Böyle yapmakla ‘71’e inkarcılardan daha çok zarar verdiler. ‘71’i 45-50 yıl önceye gömdüler. Komünarlar, bu geri gelenekten kesin bir kopuştur ve ‘71’e dönüş değil, ‘71’i aşma çabası, iradesidir!

Kaynak: https://komungucu5.com/2020/05/19/71-devrimciligi-ve-ibrahim-kaypakkaya-mehmet-gunes/

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar