Ana SayfaKürsüİdeolojik Kalıplara Sığmamak

İdeolojik Kalıplara Sığmamak

Yeni Yaşam gazetesinde Mehmet Altan’ın “Ortadoğu’nun yeni modeli: Kürtler” başlıklı bir yazısı yayınlandı.1 Dünyanın en büyük devrimci hareketini yürüten Kürt halkı Mehmet Altan’ın çizdiği ‘model’in kalıplarına sığmamakla birlikte Kürdistan Hareketi’nin yumuşak karnını göstermesi bakımından yazı ilgi konusu edilebilir.

Mehmet Altan öncelikle demokratik ya da devrimci bir düşüncenin kurulmasını imkansız kılan hatalı bir varsayımdan hareket ediyor. Altan kafasındaki ‘model’in sınırlarını ve ezenleri temsil ettiğini bu varsayımla hemencecik yansıtıyor: “Ortadoğu’nun model ülkesi yakın zamana kadar Türkiye” imiş! Marksistler açısından da, ezilenleri temsil eden herhangi bir hareket açısından da ilk bakışta uyarıcı olan bir cümle bu.

Türkiye, ezenler açısından geçmişte de günümüzde de belki iyi-kötü bir model olabilir, ama ezilenler açısından bir model oluşturamayacağı açık olmalı. Demek ki Altan’a göre tam tarihini belirtmediği yakın zamana kadar Türkiye’nin, halklar açısından izlenmesi gereken olumlu özellikleri var: “Müslüman, laik, demokrasi yolunda, zenginleşen, Avrupa üyeliğine aday bir ülke.”

Sonra “Tayyip Erdoğan’la adamlarının laiklikle demokrasiden saparak Sünniliği kimlik olarak giyinmeleri, IŞİD’le içli dışlı ilişkiler kurmaları, içerde baskıcı bir yönetime geçmeleri, Batı’dan uzaklaşmaları, faşizm yolunda hızlanmaları, halifelik ihtirasıyla komşularıyla kavga etmeleri vb.” uygulamalar Türkiye’nin modelliğini kısa zamanda tedavülden kaldırmış. Türkiye tarihine ufacık bir demokratik hassasiyetle bakmak bile, Altan’ın saydığı unsurlar açısından Türkiye’nin ezilenler açısından evvel ahir ancak eli kanlı bir düşman olabileceğini gösterir. Sanki geçmişte Sünnilik bir kimlik olarak benimsenmemiş bu ülkede; sanki “baskıcı bir yönetim” yaşamamış, her fırsatta saldırganlığa bürünmemiş, komşularıyla barış içinde yaşamış bu ülke.

Altan, Kürtlerin Kobani’de Ortadoğu’ya model olabilecek bir halk olarak ortaya çıktığını tespit ediyor. Kürdistan Hareketi’nin ele avuca sığmaz bütünlüğünde Altan sadece ortalama bir Batılı aydının ilgisine mazhar olan konjonktürel bir durumun ideolojik çıktısını görüyor ve önemsiyor: Karanlığı temsil eden İslamcı AKP ve IŞİD’e karşı Batılı Aydınlanmacı, laik değerleri savunan Kürtler.

Altan, Amerika’nın silah yardımının sadece IŞİD karşısında güçlü bir rakibi desteklemek değil aynı zamanda bu modeli de desteklemek anlamına geldiğini, Kürt halkının gelişmiş dünyanın sadece siyaseten değil gönülden de desteklediği tek halk olduğunu söylüyor. Bu gönülden desteğin ne denli konjonktüre ilişkin olduğunu en iyi Kürdistan Hareketi bilse gerek.

Altan gelişmelerin Türkiye’de Kürt siyaseti arasında da farklılıklara yol açtığını tespit ediyor: “Kürt siyasetçilerin bir kısmı, özellikle İmralı’ya gidenler, ‘barışı ve süreci’ ön plana çıkarıyorlar, siyasetin diğer alanlarına pek dokunmuyorlar, AKP’yle ilgili demokrasi ve laiklik eleştirilerini pek coşkulu dile getirmiyorlar. Başka bir kısmı ise özellikle Demirtaş, Tuğluk ve Kandil’deki PKK liderleri ‘laiklik ve demokrasi’ vurgusunu daha kuvvetli yapıyor ve bunu barışın önemli bir şartı olarak masaya koyuyorlar. Kürtler kendi aralarındaki ayrılıkların dile getirilmesinden hoşlanmıyorlar, bunu bir tür ‘fesat’ olarak görüyorlar, bunu bilmekle beraber gene de Türkiye’deki Kürt siyasetinde ‘yerel’ ve ‘entarnasyonalist’ iki akımın belirdiğini söyleyebiliriz. Ayırım ‘laiklik ve demokrasi’ kavramlarında ortaya çıkıyor. ‘Yerel’ bir siyaset izlemeyi savunanlar, galiba ‘biz burada AKP’yle anlaşalım, laiklik ve demokrasi kavgasına pek girmeyelim, bazı haklar elde edelim, gerisini sonra düşünürüz’ türünden bir anlayışı savunuyorlar. Enternasyonalistler ise dünyada alay konusu olmaya başlayan AKP ile aralarına mesafe koyup, daha dünyalı değerlere sahip çıkarak Ortadoğu’da başat bir rol oynamayı hedefliyorlar. Yereller, dini bir faşizmi ülkeye yerleştirmeye çalışan AKP’nin üstlerine düşen gölgesine pek aldırmazken, enternasyonalistler, AKP’nin eksikliklerinin altını çizerek, Türkiye’nin Ortadoğu’da ve dünyada kaybettiği rolü sahiplenmeyi savunuyorlar. Eğer bu tespitler isabetliyse, Türkiye’deki Kürt siyaseti bir kırılma noktasına yaklaşıyor.”

Biz Kürdistan Hareketi’nin yerel ya da dünyasal ölçekte devletlerle politik kulvarda uğraşmasının getirdiği ikilemleri, gerilimleri ve konjonktürel durumları anlıyoruz. Oysa hem Kürdistan’ın sosyolojik gerçekliği hem de Kürdistan Hareketi’nin devrimci pratiği konjonktürel durumların ideolojik çıktılarının sığlıklarına sığmayan bir varlık gösteriyor. Bununla birlikte ideolojik çıktıların bir yumuşak karın olduğu belirtilmeli.

Marksistler için yazılan şu cümleler, varlığının tüm boyutlarını taşımak adına Kürdistan Hareketi açısından da değerlendirilmeli:

IŞİD’e karşı savaşı, Batı uygarlığının değerleri ile bu ileri uygarlığın değerler manzumesine ulaşamamış barbarların, Doğu ya da İslam barbarlığının savaşı olarak görmek ve yansıtmak, bütünsel devrimci niyet ve bütün ezilenlere önderlik etme iddiası taşıyan bir sol açısından uygun mudur? Biz, her türlü baskıyı, şiddeti ve barbarlığı reddeden bir antropolojik evrenin taşıyıcıları mı olmalıyız? Biz bu uygarlığın neresindeyiz, insanlık bizi bağrına mı bastı tarih boyunca? Biz, kapitalist uygarlığın ve kapitalizm öncesi uygarlığın harcında sadece kanı ve kemikleri olanlar değil miyiz?”2

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar