Ana SayfaGüncel YazılarPOLİTİK DOĞRUCULUK BİR ÇÖZÜM MÜ? ‒YOKSA ÇARESİZ BİR ÖRTBAS MI?

POLİTİK DOĞRUCULUK BİR ÇÖZÜM MÜ? ‒YOKSA ÇARESİZ BİR ÖRTBAS MI?

Çeviri: Eyüp Eser

http://bigthink.com/videos/slavoj-zizek-on-political-correctness

Hayatımızda cinsel taciz, ırkçılık ve daha benzeri çok şeyler olduğunun farkındayım. Politik doğruculuğu savunan insanların bunu bütün iyi niyetleri ile yaptıklarının da farkındayım. Belirtmek istediğim nokta bu değil. Söylemek istediğim, sağ paranoyayı kullanarak Amerikan yaşam tarzını yok etmek isteyen insanların var oldukları değil… Anlatmak istediğim, baskın durumdaki etkileri çözümlemek yerine onları kontrol altında tutarak cinsiyetçilik, ırkçılık ve benzer gerçek sorunların üstlerini örterek, onların daha güvenli bir atmosferde yaşamalarına müsaade eden yaklaşım biçimidir. Örnek olarak, ki ben bu örneği çok severim, aşırı bir nokta olarak ırkçı şakaları ele alalım. Bunların ırkçı fonksiyonlarının bulunduğu açıktır. Irkçılığın üstesinden gelinmesi, bu şakaların yasaklanmasıyla değil, sosyal değişimi de aşan yeni bir sosyal topluluk kurarak mümkün olur. Bu yeni topluluk, ırkçı şakalar yapmanın sizi ırkçı yapmayacağı bir değişimi içerir. Gerçek anlamda eşit ve karşılıklı saygının hakim olduğu bir ortamda kötü, hatta ırkçı şakalar ırkçı olunmadan ya da öyle anlaşılmadan da yapılabilir. Bununla belirtmek istediğim, bu şakalar, kendinizi de katarak, kendinizle bile dalga geçebileceğiniz bir durumdur ki, bu oldukça inanılmaz bir şeydir. Bana göre, Amerikan terminolojiniz [sadece ç.n.] bir tür buz kırıcıdır.

Çünkü politik doğruculuk ile ırkçılık karşıtı gözükmek oldukça kolaydır –ben sizin yemeklerinizi çok beğeniyorum, ulusal kimliğinize saygı gösteriyorum, hayır. Başkası ile gerçek iletişim nasıl ve ne zaman kurulur? İddia ediyorum; gerçek iletişim karşılıklı paylaşılan ufak dozda müstehcenlik olmadan kurulamaz. Bu paylaşım gerçekten iyi sonuçlar verir. Bana ya da post-ırkçı duruma göre farz edelim ki, ben bir Kızılderili siz de Afro-Amerikalısınız. Sürekli birbirimiz ve kendimiz hakkında ırkçı şakalar yapıyoruz. Ama bu şakaları öyle bir şekilde yapıyoruz ki, hem bunlara gülüyoruz hem de ikimiz dışındaki herkese arkadaş olduğumuzu gösteriyoruz. Neden? Çünkü böylece aramızdaki ırkçı gerilimi soğurmuş oluyoruz. Sorumuza geri dönersek, korktuğum nokta bu durumun politik doğruculuk bağlamında umutsuz bir vaka olmasıdır. Politik doğrucular gerçek sorunu çözemeyeceklerini bildikleri için, onun hakkında nasıl konuşmamız gerektiğini kontrol altında tutmaya çalışırlar. Gerçek sorundan kastım, oldukça ilkel bir şekilde ele alınan ekonomik paylaşım değil, toplumsal ilişkilerin sembolik gerçeklikleridir.

Politik doğrucuların benimsemeleri gereken İngiliz görenekleridir. Neden? Çünkü, her ne kadar farklı ülkeler olsalar da, İngiltere ve Japonya, otoritenin bütün vahşeti ile diğerini küçük görmeyi, en yüksek perdeden zarif bir dil kullanarak, yeniden üretmeyi başaran iki mega ustadır. Buna bağlı olarak, politik doğruculuk ve hoşgörüsüzlüğün beni bugün en çok rahatsız eden diğer hali günümüzde hoşgörünün hatalı bir kavram olmasıdır. Şu örneği hep sevmişimdir; öğrencilerime her zaman, hoşgörüsüz nitelemesini kullandıklarında vahşi ırkçılık ile ilgili ne düşündüklerini sorarım. Onlara Martin Luther King adında birinin, ırkçılığa karşı çok şeyler yaptığını anlatırım. King’in konuşmalarına bakın. Hoşgörü kelimesini bir kez bile kullanmaz. Eğer King’e, biz beyazların siyahlara karşı daha hoşgörülü olmamız gerektiğini söyleseydik, o, büyük ihtimalle bize gülerdi. O vakit, ırkçılığın otoritesini, hoşgörü kavramı ile açıklamak bana oldukça şüpheli geliyor. Hayır, hoşgörü oldukça muğlak bir kavram. Hoşgörü, hangi algılar dahilinde tam tersi bir anlama sahip olur?

Tipik orta-üst sınıftan bir Amerikalıysanız ve sizi aşağı sınıflardan bir siyah ya da beyaz ile yan yana getirsem, yapılacak olan şakalardan dehşete düşeceğinizi garanti ederim. Alt sınıflar, bizim tipik Amerikalımıza karşı oldukça hoşgörüsüz olacaklardır. Bana göre hoşgörüsüzlük her zaman var olmuştur. Belli bir mesafede ve bana yaklaşmalarına izin vermeden beni rahatsız etmeye devam etsin. Hoşgörü, gerçek öteki için her zaman hoşgörüsüzlük demektir. Ötekini kabul eden, saflaştırılmış ötekidir. Örnek olarak, politik doğrucu için söylenmesi gereken “Amerikan Yerlileridir”. Ben böyle söylemek istemiyorum. Aslında gerçek olan eski şakamı bilirsiniz. Amerikan Yerlisi olan bazı öğretim üyeleri ile tanışmıştım ve bu kişiler bana “Amerikan Yerlisi” olmaktan nefret ettiklerini söylemişlerdi. Niçin? Çünkü “Amerikan Yerlisi” kavramı, içinde, yerleşik ve tekinsiz bir doğa kültürünü barındırmaktadır; biz yerliysek sen nesin? Kültürel Amerikalı mı? Bana, kendilerine Kızılderili denmesini tercih ettiklerini söylemişlerdi. Böylece isimleri, en azından, beyaz adamın Amerika Kıtasındayken kendisini Hindistan’da zannetmesinden kaynaklanan aptallığının bir abidesi olabilirdi. Buna bayılmıştım. Bu insanlar, beyaz liberallerin hatalı tepeden bakışlarına karşı fanatik bir şüphe taşımaktaydılar.

Bildiğiniz gibi bizler madencilik gibi faaliyetlerle doğayı vahşice sömürmekteyiz, Amerikan Yerlileri ise bunu farklı bir şekilde yapmakta. Onlar dağlarla konuşurlar, doğayla çok daha organik bir iletişim kurarlar. Bunları net kalıplara oturtmuşlardır. Bir tanesi, bu durumu çok sevdiğimi sert şekilde yüzüme vurmuştu. Adını hatırlayamadığım için özür borçlu olduğum bu kişi bana Amerikan Yerlilerinin ya da Kızılderililerin, beyazlardan çok daha fazla sayıda bizon öldürdüğünü ve onlardan çok daha fazla orman yaktığını, doğru olup olmadıklarını bilmediğim istatistiklere dayanarak göstermeye çalıştığı bir makale vermişti. Ne söylemek istiyordu? Söylemek istediği onları ikonlaştırmamamızdı. Onlara sanki saf bütünsel [holistic] insanlarmış gibi tepeden bakmamamız gerektiğiydi. Lütfen; bizler de sizin kadar korkunç, sizin kadar kötü insanlar olabiliriz. Görüyoruz ki, bu durum Avrupa’daki mülteciler için de geçerlidir. Aklı başındaki Amerikan Yerlileri, onların bütünsel ve kadim bilgilere sahip insanlar olduğunu kabul eden politik doğruculuğun baskısına karşı oldukça hassastırlar. İşte bu yüzden, eski bir hikayemi tekrar etmemi mazur görün, ben gerçek bir içtenlikle Malcolm X’i takdir ederim. Neden biliyor musunuz? X ne anlama gelir? X elbette bir aile isimlerinin olmadığını gösterir. Biz siyah köleler, beyaz adam tarafından Afrika’dan kaçırılarak köklerimiz ile aile bağlarımızdan kopartıldık ve onlardan yoksun bırakıldık.

Fakat Malcolm X’in dehası neydi? Dehası kesinlikle Alex Haley’in yazdığı Holywood’un çok satan aptal “Kökler” kitabı içinde değildi. Haydi, köklerimizi yeniden keşfedelim; hayır! Deha X harfinde gizliydi. X, bizim köklerimiz yok, köklerimiz elimizden alındı demekti. Peki, bu durum, bizim, beyaz adamınkinden daha evrensel bir topluluk kurmamızı sağlayacak bir özgürlükse? Bu yaratıcılık, ortada olanı ve köklerinden kopartılmanın yol açtığı aile bağları ve göreneklerden yoksunluğun, travmanın yeni bir özgürlüğün yolunu açabileceğini görebilmektir.

29.08.2017

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar