Ana SayfaGüncel YazılarMetin Kayaoğlu: “Kürdistan'da Yeni Bir Dalga: YDG-H”

Metin Kayaoğlu: “Kürdistan’da Yeni Bir Dalga: YDG-H”

 

Evîndar Tekîn

 

Kuzey Kürdistan’da bir taraftan basın açıklamalarıyla öz yönetim ilanları yapılmakta ve bununla birlikte belediye eş başkan ve çalışanlarıyla partililer gözaltına alınmakta, diğer taraftan yeni bir güç belli bazı mahalle ve ilçelerde silahlı gençlik üzerinden öz savunma mekanizmalarını ön plana çıkarmaktadır. YDG-H yani Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi, mücadele sahasında yeni bir cephe açmış bulunmakta. Teori ve Politika Dergisi Yazarı ve Genel Yayın Yönetmeni Metin Kayaoğlu, YDG-H diye adlandırılan bu yeni gücün analizinde YDG-H’nin devrimci bir taktik yönelim değil, devrimci bir yapısal inisiyatif olduğunu ve bazı başlangıç sorunlarıyla birlikte Kürdistan Devrimine yeni bir halka eklediğini söyledi.

 

 

‘Kuzey ve Batı Kürdistan, birleşik bir sürece girmiştir’

 

Rojava Devrimi deneyimi, birkaç gerilla birliğinin halkı IŞİD çetelerine karşı örgütsel-askeri anlamda örgütleyerek halkın öz gücünü açığa çıkarabileceğini gösterdi. Şu anda da gerilla birlikleri Kürdistan’ın bazı bölgeleri-mahallelerinde, kentlerin varoşları veya ilçelerde gençleri örgütleyip silahlandırarak alan hakimiyeti denemekte. Sizce bu yeni örgütlenmeyi Rojava’nın Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG/YPJ)benzetebilir miyiz?

 

Kürdistan devrimini birleşik bir devrim olarak düşünmek birkaç yıl önce ütopya alanına giriyordu. Ama bugün bu bir realitedir. Kuzey ile Rojava, bir veya birkaç öğedeki benzerlikten öte, birleşik bir sürece girmiştir.

Kuzey ile Rojava arasındaki kardeşlik köprüsü müthiş bir karşılıklı avantaj sağlıyor. Rojava’nın Kuzeydeki mücadeleye baştan beri nasıl kan taşıdığını, ne tür olanaklar sunduğunu biliyoruz. Rojavalı binlerce gerillanın kanı Kuzeyin topraklarına akmışken, Kuzeyliler de içinde bulunduğumuz dönemde kanlarını kardeşlerinin toprağına döküyor. Kürdistan, akan kanların harcıyla birleşiyor.

“Geriden gelenin avantajı” denir. Rojava halkı, bir iktidar boşluğuyla karşılaştığında ne yapacağını deneye-yanıla öğrenmek durumunda kalmadı. Çok yakından tanıdığı Kuzey Kürdistan Hareketinin hazırladığı ama her yönüyle uygulama olanağı bulamadığı felsefe, ideoloji, sosyo-politik model yanında askeri ve örgütsel deneyimi hemen edindi ve somut koşullarına somut olarak uyguladı.

Bundan böyle artık Kuzey de, Rojava’nın deneyim zenginliğini değerlendirebilirdi. Bunun için o kadar beklemeye de gerek kalmadı. “Çözüm süreci” denilen gelişmelerin orta ölçekli kentlerde güçlendirdiği kısmi devlet boşluğu hemen doldurulmaya girişildi. Bu bakımdan, evet, Kuzey’deki deneyim Rojava’dakine benzetilebilir. Rojava’da çarpıcı ölçüde bir devlet boşluğu oluşmuştu, Kuzey’de ise Hareket, kısmi boşluk veya hakimiyet seyrelmesi ortamında, kendine gücüyle, zoruyla, toplumsallığıyla bir alan açıyor ve bunu konsolide etmeye uğraşıyor. Kuzeydekilerin işinin “teknik” olarak daha zor olduğu açık. Çünkü sürtünme katsayısı, yani TC’nin gücü, bu tarafta çok daha fazla.

 

• Yine Rojava kıyaslamasıyla devam edecek olursak, sizce Suriye’nin YPG/YPJ zaferlerine zemin oluşturan yerel/uluslar arası konjonktür, YDG-H hareketinin kentlerdeki başarısına da zemin hazırlar mı, yani Rojava kazanımları Kuzey Kürdistan’da yapılmak istenene nasıl etki eder?

Konjonktür, TC gemisinin kocaman yelkenlerinin rüzgarı bir türlü yakalayamaması ama Kürdistan Hareketinin teknesinin yelkenlerinin neredeyse her esintiden itilim kazandığı bir manzara arz ediyor. Allah, bugün TC’ye değil, Kürdistan Hareketine “Yürü ya kulum!” diyor.

Kürdistan tektoniği, birbirine derinden bağlı parçalardan oluşurken giderek yüzeyden de bağlar oluşturuyor. Bu sistemin yarattığı toplumsal / politik depremler ve volkan patlamalarından dolayı Kürtlerin kahramanlık çağında yaşıyoruz. Kürdistan Hareketi her bölgede yükseliş eğimindeyken, TC’nin ters akımla, düşüş eğiminde olduğunu söyleyebiliriz. Tarih, TC’yi artık maruz bırakan değil maruz kalan bir konuma itme eğilimindedir.

Kuzey Kürdistan’daki yabancı hükümranlığın geriletilmesi, onyıllar boyu alttan gelen dikey basınçla gerçekleşirken buna içinde bulunduğumuz konjonktürde, Rojava’dan gelen yatay basınç eklendi. Rojava, salt bir mücadele deneyimi ve model uygulaması bakımından değil, uluslararası arenada hukuki kimlik kazanmakta olan bir özne olarak da TC’yi sarsarak geriletiyor ve bu gerileme, neredeyse dolaysızca Kuzey Kürdistan’a yansıyor.

 

‘YDG-H, Gerilla’nın genişletilmiş hali değil, yeni bir güçtür’

 

• Sizce YDG-H’nin PKK ile mekanik bağlantısı nedir, ‘Biz Kandil’e bağlı değiliz, PKK zaten halktır’ diyorlar, ama askeri ve ideolojik eğitim anlamında gerilladan bağımsız oldukları kamuoyunda inandırıcı bulunmuyor, zaten mesela Diyarbakır Sur ‘da halk bire bir gerillayı gördü, haberlere de yansıyan PKK gerillalarının şehre indiği. ‘Kobani’ye gitmedik, çünkü biliyorduk ki Kobani buraya gelecek’ tarzında yüksek öngörü, birkaç günlük ideolojik eğitimle de mümkün görünmüyor.

Enformatik veriler bazı durumlarda “yapısal yeniliği” görmeyi engelleyebiliyor. Yani ağaçlar yüzünden ormanı gözden kaçırabiliyoruz. HPG Genel Komutanı Murat Karayılan’ın sözleri bu yeni gerçeği anlamamızda yol açıcı nitelikte. Karayılan (29 Eylül, anf), HPG’nin sahasının kırsal ve gerillanın kentlerle ilişkisinin gir-çık şeklinde olduğunu belirtiyor, ve YDG-H’nin, varlığını devlete, Kürt toplumuna ve Kandil’e kabul ettirmiş yeni bir güç olduğunu açık şekilde vurguluyor. Ona göre, özyönetim ilan edilen kentlerde ortaya çıkan süreç, “siyasi bir formasyon” kazanmıştır. (12 Ekim, anf) Bu sözlerin, ilgili alanları devletin hışmından korumak için sarf edildiğini sanmıyoruz.

Böylece açık olarak bir kez daha vurgulanmalıdır: Silahlı gençlik hareketi olarak YDG-H, kentlerde ortaya çıkan yeni bir niteliktir ve gerillanın kentlere doğru genişlemesi şeklinde anlaşılmamalıdır. Gerilladan çeşitli boyutlarda yardım ve katkı görmesi bu saptamayı geçersiz kılmaz. Anlaşıldığı kadarıyla YDG-H, başta öngörüleni niteliksel bakımdan aşarak, esas olarak kendini dayatmış, esas olarak kendini var kılmış ve esas olarak kendi varlığıyla Hareketin büyük örgütsel hiyerarşisine eklemlenmiştir.

YDG-H ve ona bağlı oluşumlar; Kürdistan Hareketinin askeri, politik, örgütsel ve toplumsal olarak büyümesi ve binasına yeni bir kat eklemesi anlamındadır. Bize kutlamak düşer.

 

Devrimci ve yapısal bir inisiyatif: Öz Yönetim ve Öz Savunma

 

• PKK hamlesel olarak bazen saldırı hattında eylemler gerçekleştirmekte bazen de devlet operasyonlarına ateşkesle karşılık vermekte ki ilan ettiği son ateşkesle de ‘legal siyasetin elini hafifletmek’ adına bunu yaptığını dile getirdi. PKK’nin politik/devrimci şiddeti kullanış biçimini değerlendirebilir misiniz? Sizce öz-savunmayla, bazı bölgelerde devrimci şiddete başvurarak geçici bir hamleyle zaten düşüşe geçmiş AKP’yi tekrar çözüme zorlamak için mi yapmakta yoksa bu; geçici siyasi bir hamleden ziyade, devrimci şiddete başvurarak, askeri olarak ‘alan hakimiyeti’ de denen daha devrimci bir hamle midir?

Kürdistan’ın bazı kentsel yerleşim birimlerinde şu günlerde girişilen özyönetim ve bunun önkoşulu olarak özsavunma pratikleri, devrimci bir taktik yönelim değil, devrimci bir yapısal inisiyatiftir. Kürdistan devrimci süreci, özyönetim deneyimleri ile ilerlemiş, bir aşama kaydetmiştir ve bu, yarın gündeme gelebilecek yeni bir çözüm süreci bakımından “elde var bir” yapısal faktördür. Kürdistan Devrimine, bütün başlangıç sorunlarıyla, yeni bir halka eklenmiştir. Bunun geri dönüşü olacağını sanmıyoruz.

Öte yandan, ezilenler politik alana, şiddeti, politikanın “dışsal” bir aracı değil, politikaya “içkin bir nitelik” kılarak girebilir. Ezilenler açısından politikanın öteki tarzları ancak bu sert çekirdek üzerine bina edilebilir. PKK’nin tarihi bunun zengin bir örneğidir. Bu hareket, bugün de bu politik tarzı başarıyla izlemektedir.

• Sizce ‘basın açıklamaları’yla ilan edilen Öz Yönetim’in devrimsel bir karşılığı var mıdır? PKK ve YDG-H ile Kürt siyasetçilerinin öz yönetimden anladığı nedir?

Kürdistan Özgürlük Hareketinin kapsam genişliğinin belirtilerinden biri, devrimci ve demokratik alanların zaman zaman çelişik doğalarıyla birlikte varlığıdır. Bu bakımdan, özyönetimin basın açıklamasıyla ilanının, devrimci bir karşılığının olmaması bir yana, “demokratik siyaset” anlamında da bir karşılığı olamadı. Bunda, konjonktürün uygunsuzluğu yanında öznel bir başarısızlığın olduğunu gözlemliyoruz.

“Demokratik siyaset” alanındaki Kürt politikacıların özyönetimi “genişletilmiş bir belediyecilik” olarak anladığını değerlendiriyoruz. Sorunuzda geçtiği şekliyle “PKK ve YDG-H”nin ise, özyönetimin kısa sürede toplumsal nitelikli bir “kurumsal” karşılığa kavuşacağı şeklinde bir gerçeksizlik içinde olduğu izlenimi ediniyoruz. Oysa, YDG-H’nin varlığı ve güvencesiyle yürütülen “geçişsel özyönetim pratiği” kendi başına çok önemli bir kazanımdır.

 

‘Savaşarak kazanılan yönetim, öz yönetimin ötesindedir’

 

• 30 yılı aşkın bir süredir dağlarda gerilla mücadelesi veren PKK’nin, daha az alışık olduğu, taktiksel olarak çok yeni olduğu şehirlerde, kentlerin varoşlarında veya ilçelerde (Türkiye’nin özel koşullarını Suriye’den ayrı tutarak) başarı şansı nedir? Bu, halk tabanında destek görür mü? Destekten kasıt sadece gönül bağı değil, halkın şehir savaşına katılımı olmaksızın marjinal kalabileceği, terörize olabileceği ihtimali üzerinden… Aksi düşünüldüğünde, Şengal ve Rojava deneyimlerinde halkla karışan, halklaşan PKK’nin, uluslar arası liberal literatürü sarsacak derecede meşrulaştığını gördük. Dünya, Rojavalı silahlı kadın gerillaların hayranı oldu.

 

Özyönetim deneyimlerinin devrimci tarzı, gerçekte merkezi devlete karşı, ona rağmen gerçekleşmeyi öngören ve özyönetim mantığını aşan bir özellik gösteriyor. Statik olarak ele alırsak, özyönetim, merkezi bir gücün rızasıyla yerel birimlerin sınırlı bir egemenlik paylaşımıdır. Fakat, savaşılarak elde edilen, koparılıp alınan bir yönetimin özyönetim kavramını sarstığı, onu aştığı açıktır.

Buraya kadar sorun yok. Ama ne olursa olsun, öz ya da merkezden bir yönetimin, sorumlu olduğu alandaki halkın yaşamını idame ettirmesi gerekir. TC’nin rızası hilafına ve bir savaş ortamında bunu gerçekleştirmenin son derece zor olduğu açıktır. Nitekim, deneyim yaşanan birimlerde TC’nin asıl saldırısının günlük yaşamı felç etmek üzere kurulduğunu izliyoruz. Bunda başarılı olduğu da teslim edilmelidir. Tecrit edilmiş küçük birimlerin kendine yetebileceği ve kendi başına toplumsal yükümlülükleri karşılayabileceği beklenilmemelidir. Ama bu bir süreçtir ve devrimci süreçler böyle yürür genellikle; atılım, durma ve yeni durumda göreli istikrar kazanma ve yine atılım. PKK bu zamana kadar böyle yaptı.

Şengal ve Rojava’da bir boşluk vardı ve Kürdistan Hareketi, bu boşluğu doldurdu. Ama Kuzeyde boşluk ancak TC’yi iterek zorla yaratılabilirdi ve söz konusu deneyimin olanak koşulunu bu gerçek oluşturmaktadır.

PKK, hakikaten Batı dünyasında etkili bir meşruiyet kazandı ve bunun yararı reddedilemez. Ama Rojavalı kadın gerillalara hayran olan dünyaya çok dikkatli yaklaşmak gerek. Bu dünya, zehiri faydalı gıdayla birlikte veren bir dünyadır. Bize hayran olurlarken, bizim kendilerine meftun olacağımız koşulları nasıl incelikle yaratacaklarına karşı uyanık olmalıyız. Che Guevara gibi bir devrimciyi ne hale getirdiklerini izliyoruz.

 

Bu röportaj BasNûçe Gazetesinden gelen istek üzerine, 15 Ekim’de yapılmış fakat yayımlanmamıştır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar