Ana SayfaGüncel YazılarGörüş: Türkiye ABD’yi Kürtlerle Savaşına Sürükleyecek mi?

Görüş: Türkiye ABD’yi Kürtlerle Savaşına Sürükleyecek mi?

Çeviri: A. Ercüment Özkaya

 

Türkiye’nin IŞİD ile birlikte aynı ânda PKK’ye saldırmasındaki akılsızlığı tanımlamaya en iyi teşbih bile yetersiz kalır. Türk devleti 1984’ten 2013’e dek PKK ile 40.000 cana mal olan sonuçsuz bir çatışma yürüttü. Yeni şiddet sarmalı aynı aptalca savaşın bir tekrarı olsa da Türkiye Albert Einstein’ın tanımladığı gibi* bu sefer farklı sonuçlar umuyor.

IŞİD ile aynı anda PKK ile savaşmak delilik olmakla kalmayıp aynı zamanda Türkiye’nin ve ABD’nin çıkarları için zararlı da.

Türkiye’nin en son dehşet gösterisi 20 Temmuz’da bir IŞİD intihar bombacısının Türkiye’nin Suruç kasabasında 32 genç aktivisti öldürüp 104’ünü de yaraladığı 20 Temmuz’da başladı. O gençler yardım çalışması için Suriye’deki Kürt kasabası Kobane’ye gidiyorlardı. PKK Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile partileri AKP’yi IŞİD’e sempati beslemekle suçlayıp Türk asker ve polis güçlerine karşı saldırılara girişti.

Aynı sırada IŞİD de olayları tırmandırdı. Sözde hilafet devleti 23 Temmuzda Suriye sınırında bir Türk askerini öldürdü. Karşılık olarak Türkiye hem IŞİD’e hem PKK’ye karşı hava saldırılarında bulundu ve IŞİD’e karşı harekâtlar için hava üslerini ABD’nin kullanımına açtı.

Bir açıdan, Türkiye’nin iki gruba karşı eş zamanlı saldırısı şaşırtıcı değil. Erdoğan ile Davutoğlu ülkeleri için en büyük tehlikeyi – IŞİD ya da öbür aşırılıkçı gruplar değil – PKK ile Esad rejiminin oluşturduğunu defalarca ifade etmiş bulunuyor. Türk yetkilileri zaman zaman PKK ile IŞİD arasında moral eşitlikler kurdular. Türkiye geçen aya kadar Esad güçlerini de hedef almadığı gerekçesiyle IŞİD’e karşı ABD öncülüğündeki operasyonlara katılmayı reddetmişti.

Ne var ki PKK’yi (ve aynı zamanda Suriye’deki uzantısı Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile onun askerî kanadı Halk Savunma Birimlerini [YPG]) IŞİD ile aynı kefeye koymak Türkler ve ABD’li müttefikleri için yararlı olmayacak.

IŞİD Ankara için PKK kadar büyük bir risk oluşturduğundan değil bu. Tam tersine: Türkiye biraz zaman, biraz çaba ile ve evet biraz da kan dökerek, Suriye ile sınırını istikrara kavuşturabilir ve kendi sınırları içindeki IŞİD hücrelerini ortaya çıkarıp etkisizleştirebilir. Ne de olsa Türkiye NATO’nun ikinci büyük askerî gücü.

Fakat sayılar ve ateş gücü başarıyı pek nadir garantiler.

Türkiye’nin PKK’ye karşı savaşında en rahatsız edici unsur, stratejik düşünmenin en temel yönlerini ihlâl etmesi. Sun Tzu’yu ve ancak zaferin şartlarını yarattıktan sonradır ki savaşa gitmenin önemini unut. Clausewitz’i ve savaşın somut ve elde edilebilir politik hedeflere ulaşmak için şansı ve şiddeti örgütlemekten ibaret bir akılcı uygulama olduğunu hiç hesaba katma. Ve de Bismarck’a ve onun iki cephede birden savaşmaya karşı uyarılarına kulağını tıka.

Ankara’nın PKK meselesini (yeniden) askerîleştirmesi basit bir gerçeği göz ardı ediyor: PKK, temelden politik, toplumsal ve hukuksal bir olgu olan Kürt meselesinin doğal sonucudur. 20. Yüzyılın büyük bölümü boyunca Türkiye Kürtleri kültürel ve toplumsal haklarından yoksun kılındı. PKK de Türkiye’nin 1980-83 yıllarındaki baskıcı askerî rejimi sırasında serpilip gelişti.

Türkiye devleti 1984’ten 2000’lerin ortalarına dek Vietnam Savaşı sırasında ABD Savunma Bakanı Robert McNamara’nın “ölçüm” (bunu ceset sayma diye okuyun) mantığına benzer bir mantık izledi. McNamara, savaşın nitel boyutlarını hiç hesaba katmaksızın, Kuzey Vietnam ile Vietkong’un kayıpları bir kez geri yerine konamaz noktaya ulaştı mıydı ABD ile Güney Vietnam’ın işi bitireceğini var saymıştı.

Benzer şekilde Türk askerî ve sivil liderler çatışmaların doruğa çıktığı 1990’larda öldürdükleri PKK militanlarının sayısına (40.000 ölünün çoğunluğu) odaklanmışlardı, ne var ki çatışmanın niçin asla sona ermediğini asla açıklayamadılar.

Hâlihazırdaki alevlenme tekinsiz bir şekilde 1990’lara benziyor. Bugün, geçmişte olduğu gibi, Türk silahlı kuvvetleri Türk personele saldıran PKK militanlarını vuruyor, bunun karşılığını da yeni saldırılarla alıyor. Birbirini besleyen bu şiddet döngüsü Kürt meselesine – bu meseleyi çözebilecek tek yöntem olan – siyasal çözüm ihtimalini azaltıyor.

Som askerî bakış açısından bile, IŞİD ve PKK’ye karşı Türk hava saldırılarının etkisiz olacağı görülebilir. Dr. Henri Barkey bu yazının yazarıyla yaptığı söyleşide “bir kara harekâtıyla tamamlanmadıkça ciddî bir şey yapmak mümkün olmadığı için” Türk hava saldırının “pek etkili olmayacağını” öne sürdü.

Kürt işleri uzmanı ve Washington’daki Woodrow Wilson Merkezinde Orta Doğu Programı Direktörü olan Barkey “Türk Hava Kuvvetlerinin ABD Hava Kuvvetleri kadar gelişkin ve yetenekli olmadığı” uyarısı yaparak “ABD bile havadaki üstünlüğüne rağmen IŞİD’in hakkından gelmek için Kürt kara güçlerine güveniyor” hatırlatmasına bulundu.

Ama Türkiye Irak’a ve Suriye’ye girmenin altından kalkabilir mi?

Türkiye’nin bölgedeki asker miktarını artırması 1990’ların en yoğun çatışma döneminin güzel bir düş gibi gözükmesine yol açabilir. Şiddetin her şeyin daha da kötüye gitmesinden başka bir şeye yaramadığını hatırlayamayacak kadar genç bir Türk ve Kürt nesli var ve bunlar (gerçek anlamda) yangına körükle gidebilir.

Bu dinamik şimdiden iş başında. 2013’ten beri kendine Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) adını veren bir grup Türk güvenlik güçleriyle çatışmakta. PKK konusunda uzman olan Kan ve İnanç: PKK ve Kürt Hareketi kitabının yazarı Aliza Marcus ile yaptığım görüşmede, “Türk polisine karşı yapılan son saldırılardan bazılarının YDG-H’nin işi olabileceğini” söyledi. Marcus Türk askerî harekâtının PKK’nin güçlenmesine yarayabileceğini” savunuyor: “Kürt gençliği arasında PKK’ye olan destek o kadar güçlü ki Türk askerî eylemi bunu pekiştirmekten başka işe yaramaz.”

Bir başka deyişle kırıp dökme yöntemleri ancak PKK’nın vatanında Türkiye’de daha fazla taraftar toplamasına ve çatışmanın yoğunlaşmasına hizmet eder.

Kötü stratejik akıl, berbat devlet adamlığı

Türkiye’nin bu ikilemden kaçınabilecek olması asıl trajedi. AKP hükümeti 2009’dan 2015 başlarına dek bir “Kürt açılımı”na girişmiş ve PKK ile gizli barış görüşmeleri sürdürmüştü. 2013 yılı başlarından beri de bir ateşkes yürürlükte idi. Bu noktaya gelindiğinde Kürtlerin toplumsal ve kültürel sorunları ele alınmışsa da, siyasal haklar ve geçiş dönemi hukuku meselelerine – Kürtlerin bölgesel özerkliğinin ve PKK militanlarının (özellikle grubun hapis lideri Abdullah Öcalan’ın) kaderinin ne olacağına – çözüm getirilememişti.

Çoğunluğun hoşuna gitmeyecek kararlar aldığı takdirde daha milliyetçi partilere oy kaptıracağından kaygılanan AKP ayak sürüdü. 2014 Ağustosunda oyların yüzde 52’sini alarak cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan bu yılın Haziran ayındaki milletvekili seçimlerinde partisinin yüzde 11 oy yitirmesine neden oldu. İşin ironik tarafı şu ki AKP hem Kürt sorununu çözmekte başarılı olamadığı için Kürt partisi HDP’ye hem de Kürt haklarını tanımakta geçmişte göstermiş olduğu cesaretten dolayı aşırı milliyetçi MHP’ye karşı oy yitirdi.

Kürt sorunu birkaç yıl önce zamanında ve onurlu bir tarzda çözülebilmiş olsaydı bugün PKK’yi bombalamanın gereği kalmayacaktı. Aslında, Suriye ve Irak’taki PKK ve YPG militanları IŞİD ile Esad’a karşı Türkiye’nin müttefiki olabilirdi. Böyle bir durumda da Cumhurbaşkanı Erdoğan içeride de dışarıda da herkesin kahramanı olurdu.

Aksine Erdoğan ile Davutoğlu ülkelerini bir “cihatçı otoyolu”na çevirdiler. Sorun büyük ölçüde Erdoğan’ın kötü bir stratejist ve ondan da kötü bir devlet adamı olmasından kaynaklanıyor. Türkiye cumhurbaşkanı kinik bir tarzda, PKK ile çatışmayı bir baskın seçimle yitirdiği oyları geri kazanmak için kullanma umuduyla başbakanının bir koalisyon hükümeti kurmasına taş koyuyor.

 

ABD’yi de batağa çekmek

 

Türkiye sadece kendine zarar vermekle kalmıyor: Giriştiği eylemlerle ABD’nin Suriye iç savaşındaki ve Orta Doğu’daki çıkarlarına da zarar veriyor.

Obama yönetimi Arap Baharı sırasında kapıldığı Türkiye’yi bölgede “istikrar getirici” bir etmen olarak destekleme hayallerini bırakmış bulunuyor. Ancak Türk-Kürt çatışmasının tırmanması bu NATO müttefikini değerli bir koz olmaktan çıkarıp ABD için ağır bir yüke dönüştürebilir. PKK, birçok Türk kentindeki hoşnutsuz Kürt gençleri sayesinde hazır bir kaynağı elinde bulunduruyor ve bunlar ülke çapında geniş ölçekli saldırılara girişebilir.

Son olayların gösterdiği gibi, ABD’nin Türkiye’deki diplomatik ve askerî kurumları da bundan kendini kurtaramayabilir. ABD; PKK’yı “terörist örgüt” sayıyor ve kuzey Irak’taki PKK mevzilerine karşı Türk hava akınlarını desteklemiş bulunuyor. Grubun kuzey Irak’taki merkez komitesi Türkiye’deki ABD hedeflerine saldırma konusuna hiç ilgi göstermemiş olsa da Kürt militanları tarafından “yalnız kurt” eylemleri gerçekleştirilmesi ihtimal dâhilinde.

Türkiye’nin PKK’ye karşı operasyonları ABD’nin Suriye’deki çabalarına da zarar verebilir. ABD’nin “Kürtleri satışa getirdiği” izlenimi yeterince kötü. Ama, Türkiye 2014 güzünden beri ABD hava desteğiyle IŞİD’e karşı savaşan YPG güçlerine saldırdığı takdirde işler daha da kötüye gidecektir.

Aliza Marcus’a göre bu ciddî bir mesele. “Washington’ın çok miyop olduğunu ve PKK ile Ankara arasındaki çatışma devam ettiği takdirde IŞİD’e karşı savaşın sekteye uğrayabileceğini fark etmediğini düşünüyorum. Washington ateşkesin tekrar sağlanması için PKK ile Ankara arasında arabuluculuk yapmayı ve IŞİD’e karşı savaşta YPG’nin rolünü güvenceye almayı değerlendirmeli” diyor.

Marcus, “Türkiye’yi IŞİD’e karşı savaşa sokmak önemli ama YPG incitilir ya da yitirilirse süreç içinde birçok kazanım elden çıkabilir” uyarısında bulunuyor.

Henry Barkey de aynı görüşte. “ABD [kuzey Irak’taki] bir Türk operasyonuna aldırmaz. Ama [YPG’yi de] vurursa işler çığırından çıkabilir” deyip ekliyor: “Eğer ABD’nin kırmızı çizgileri diye bir şey varsa o da bu olmalı.”

Son olarak, gelecek birkaç yıl içinde Irak ve Suriye’de bağımsız bir Kürt devletinin ortaya çıkma şansı oldukça yüksek. Ankara ve Washington bağımsız bir Kürdistan fikrine yıllarca karşı koydu. Ama Kürtlerin bağımsızlığı gerçekleşecek olursa, daha çok Kürt öldürmekle bunun ebeliğini yapmak ne Türkiye’nin ne de ABD’nin çıkarına olur.

The National Interest internet medyasından alınmıştır.

 



* Einstein’ın ünlü sözüne anıştırma: “Ahmaklık farklı sonuçlar bekleyerek aynı şeyi tekrar tekrar yapmaktır.” ç.n.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar