Ana SayfaArşivSayı 42-43Saddam Hüseyin’in idamı ve devrimci politika anlayışı

Saddam Hüseyin’in idamı ve devrimci politika anlayışı

Deniz Cumhur Başaraner

2003 yılında ABD güçlerinin eline geçen Saddam Hüseyin, Kurban Bayramı’nın arifesinde asıldı. Saddam Hüseyin’in asılmasının dünya çapında etkileri oldu. Olay, Türkiye’deki devrimci ve sol çevrelerde de farklı tepkilere yol açtı. Savaş süreci boyunca direnişçileri destekleyenlerin çoğu, söz konusu Saddam’ın direnişi olunca tökezledi. Saddam’ın asılmasıyla birlikte sol hareketin genelinde konjonktür kavramının yeterince gelişmemiş olduğu ve politik dönemleştirme yeteneğinin kötürüm olduğu yeniden gözler önüne serildi.

Politik arenada bir özne olarak yer alan, Ortadoğu’daki savaş ortamında pazarlıklara konu olan ve birçok güç tarafından kıskaca alınmaya çalışılan, Ortadoğu’daki Kürtler arasında büyük bir kitle tabanına ve politik güce sahip olan ve bu niteliklerinden dolayı söylediği ve eylediğinin çok farklı sonuçlar yaratabileceği bir konumda bulunan Kürt hareketini Türkiye’deki diğer sol ve devrimci öznelerden farklı bir değerlendirmeye tabi tutmak gerekiyor.

Gündem’de[1] genel olarak, Halepçe katliamına değinilen ve bununla birlikte Saddam’ın idamına ve idam cezasına karşı çıkan hümanist içerikli yazılar yer aldı. (Herhalde bir tek “Kendini kahraman ilan eden katil”[2] başlığını taşıyan gerici yazı hariç.) Hümanist bir şekilde de olsa Saddam’ın idamına karşı çıkılıp (ve bazı yazılarda ABD karşıtlığının belirtilmesi), Öcalan’ın durumu da göz önüne alınarak politik bir tutum alınması, Kürt hareketinin yukarıda belirttiğimiz şartları açısından –Öcalan’ın “kaba direnişçilik” yorumuna rağmen– anlaşılır bir durum olarak değerlendirilmelidir.

***

Devrimci ve sol hareketin yayınları incelendiğinde Yürüyüş[3] ve Komünist[4] ile ötekiler arasında bir fark olduğu açıkça görülmektedir. Günlük bir yayın olduğu ve konu üzerine değişik yazılar bulunduğu için Evrensel’in[5] içerik bakımından diğer yayınlardan farklı bir yerde olduğunu, yine günlük yayın olan Birgün’deki yazıların ise içerik bakımından Yürüyüş, Komünist ve Evrensel dışındakilere dahil olduğunu belirtelim. Saddam’ın asılmasıyla ilgili, Yürüyüş ve Komünist’in sadece bazılarına katıldığı ama (Evrensel hariç) diğer yayınların aşağı yukarı ortaklaştığı yorumlar aşağıdaki gibi tasnif edilebilir:

– Emperyalistler suçlarını gizlemeye çalışmıştır.

– Direnen halklara ve Arap ülkelerine gözdağı verilmeye çalışılmıştır.

– İç savaş çıkarmaya yönelik bir adımdır.

– Yargılamada emperyalistler ve işbirlikçileri kendi hukuk kurallarına dahi uymamıştır.

– Saddam’ı sadece Irak halkları yargılayabilir.

Cellatların Sadr lehine sevinç gösterileri yapmasından dolayı bir mezhep çatışması yaratılmaya çalışıldığı söylenebilir ama bu konuda ortada birçok senaryo dolaşmaktadır. Devrimci Demokrasi,[6] Sünni azınlığın Şiiler’den korkusundan dolayı ABD’nin Irak’ta kalmasını istediğini, Sünni kesimin ve özellikle Saddam’ın akrabalarının ABD ile görüştüğünü ve diğer taraftan da Sünni halkını çıkarları için bir koz olarak kullandıklarını söylemektedir.

Yürüyüş’ün bu konudaki yorumu sağlıklı ve nettir: “Saddam Hüseyin’in idam edilmesi üzerine sayısız tezler, komplo teorileri ortalığı doldurmuş durumda. Böyle durumlarda çoğunlukla olduğu gibi olayın en yalın anlamı kaybolur.”[7] Bu sözler aynı zamanda komploculuk hastalığına karşı verilmiş uygun bir politik yanıttır.

Emperyalistlerin suçlarını gizlemek gibi bir derdinin olduğunu söyleyenlere de tek yanıt yine Yürüyüş’ten geliyor: “ABD’nin Saddam’ı iktidarı dönemindeki işbirliğini, suçlarını gizlemek için alelacele idam ettiği gibi düşünceler, ucuz komplo teorileridir, sığlıktır.”[8] Kürtler ve tüm dünya, Halepçe’ye kimyasal bombalar atan Saddam’ın ABD desteğine sahip olduğunu her zaman biliyordu, Saddam bunu mahkemede dile getirince öğrenmeyeceklerdi. ABD’nin uluslararası meşruiyeti hiç umursamadığı, ne yapıyorsa gücüne dayanarak yaptığı ortadadır.

Yürüyüş’e göre yalın olan şudur: “Bu idam, her şeyden önce, emperyalizmin tüm dünya halklarına ve yüzlerce ülkenin yöneticilerine karşı emperyalist bir tehdit ve gözdağıdır.”[9] Boyun eğmeyen Saddam’ın idamı, boyun eğmeyenlere sonlarının aynı olacağı mesajını açıkça vermektedir.

Hukuksuzluk yapıldığı yorumu, hukuk anlayışı konusunda teorik açıdan hatalı bir anlayışın belirtileri olarak görünse de politik yönden kullanılabilecek bir argümandır. Tüm yayınlar, yargılamanın adil olmadığını dile getirmiştir.

“Saddam’ı sadece Irak halkları yargılayabilir” görüşü, bir şiar olarak bir miktar boş olmanın yanında, teorik yönden de hatalıdır. Halk kavramı bir özneyi işaret etmez. Kitleler her zaman ideolojik-politik öncüleriyle tanımlanırlar. Ayrıca bunu öne çıkarmak bilinçli bir tercihtir, Saddam’a karşı bir tavır almak, iki ayrı konjonktürdeki Saddam’ı görememek anlamına gelmektedir.

***

İronik bir şekilde, idam sehpasındaki Saddam’ı savunmayan dergilerin çoğunun sayfalarına koyduğu fotoğraflarda Saddam’ın emperyalizmin mahkemelerine meydan okuduğu pozlar bulunuyor. Emperyalizmin mahkemelerinde ifade veren bir komünist belki Saddam’dan daha farklı şeyler söylerdi ama meydan okuma, karşı tutum alma hususunda yapacakları onunkinden farklı olamazdı. Saddam’ın tüm süreçteki tutumunda teslimiyetten eser olmadığı idam görüntülerinin son anına kadar çok açık bir şekilde ortada olmasına rağmen, yayınlardan sadece birkaç tanesi buna olumlu bir şekilde değinmekte ve İşçi-Köylü gazetesi pervasızca “Saddam’ın idama –en azından görüntüde– soğukkanlı gidişi”nden[10] bahsedebilmektedir. Evrensel’den Ufuk Polat’ın yazdıkları İşçi-Köylü’ye cevap niteliğindedir: “Saddam’ın idamının gösterdiği bir gerçek de şudur: Bu topraklarda, “zalim” diye bilinenler bile ülkesini işgal eden ve kendisinden daha zalim olanlar karşısında ipe titremeden gidiyor, ölümü tevekkülle kabullenebiliyor. Aynı koşullarda Bush, nasıl bir görüntü verirdi acaba?”[11]

Atılım[12], Kızıl Bayrak[13], Mücadele Birliği[14], Halkın Sesi[15], Barikat[16] ve Odak[17] Saddam’ın komünistleri öldürdüğünü belirterek konjonktürün değiştiğini görememekle kalmayıp savaşan komünistlerin Baasçılar’la aynı tarafta olduğunu da göremiyorlar. 2006 Ocak-Şubat tarihli Teoride Doğrultu dergisinde Irak Yurtseverler Birliği temsilcisi ve aynı zamanda Birleşik Irak Komünistleri Birliği’nin kurucu üyesi olan Mohammad Jabar Faris yapılan röportajda, Irak’ta önceden diktatörlük olduğunu belirtiyor ama diğer yandan Saddam’ın direnişini övüyor ve şunları söylüyor: “Ama vatana karşı, ulusal davaya karşı bütün komünistler, yurtsever ve devrimciler çektikleri yaraları bağırlarına basıyor şimdi. Diğer siyasal anlayışlarla, özellikle Baas ile birlikte şimdi Irak’ı savunuyorlar, özgürlüğü için mücadele ediyorlar.”[18]

***

ABD ile işbirliği yaptığı dönem İran’a saldıran, Halepçe ve Duceyil katliamını gerçekleştiren, halkına kan kusturan Saddam Hüseyin Irak topraklarındaki bütün ezilenlerin baş düşmanıydı.

Körfez Savaşı’yla birlikte ABD’yle ipler kopmuştur. O tarihten itibaren Saddam tavrını değiştirmiş, emperyalizme meydan okumuş, bu yüzden ambargoya maruz kalmış, 1998’de ABD’yle savaşmış ve 2001’de kuşatılan ülkesinde son ana kadar direnerek hayata gözlerini yummuştur. Bu dönemde “Ne Sam, ne Saddam” demek emperyalizmin tarafına düşmektir.

Saddam, ne Kızıl Bayrak’ın söylediği gibi “her yönüyle kapitalizme/emperyalizme aitti”[19], ne Devrimci Demokrasi’nin dediği gibi yaşamı boyunca emperyalizme uşaklık yapmış bir ABD kuklasıydı[20]. Politik dönemleştirme yapmamasıyla birlikte Kızıl Bayrak’ın politik değerlendirmelerindeki temel hatanın diğer bir kaynağı “anti-kapitalist olunmadan anti-emperyalist olunamaz” tezidir. İşgalci ABD’nin kurduğu mahkemelerde direnen Saddam’ın, emperyalizmin askerlerine kurşun sıkan ve karargahlarına feda eylemiyle saldıran direnişçilerin anti-emperyalist olması için önce anti-kapitalist olması gerekir Kızıl Bayrak’a göre. İdeolojik olarak anti-kapitalist olmayan ama emperyalizmin baskı aygıtlarıyla yani kapitalizmin vurucu gücüyle savaşanlar pratik olarak kapitalizmle de savaşmış olmazlar mı? Soruyu aynı bağlamda ama başka bir konjonktür için kurarsak son anlarına kadar Kemalizm’den taviz vermeyen Deniz Gezmiş nasıl olmuştur da Kemalist devlet tarafından asılmıştır? Kızıl Bayrak için düşünce eylemden önce gelmektedir. Bu onu idealizmin dehlizlerine sürüklerken aynı zamanda devrimci dinamiklere -bütün üstten bakışıyla birlikte- burun kıvırmasına neden olmaktadır.

Yürüyüş’te Saddam’ın hayatından bahseden bir başlık politik dönemleştirmeye dair güzel bir örnek teşkil ediyor: “Anti-emperyalistlikten emperyalizmle işbirliğine, ilericilikten katliamcılığa, devlet başkanlığı koltuğundan idam sehpasına, küçük-burjuva diktatörlüğünden direnişçiliğe, zigzaglarla dolu bir yaşam…Ve başı dik noktalanmış bir ömür..”[21]

“Saddam karşıtı olmak, dünyanın efendiliğine soyunan emperyalist ABD’yi desteklemektir.”[22] Aydemir Güler’in bu konuda söyledikleri olumludur: “Bu direnişin en önemli figürü olarak Saddam Hüseyin’in ve onun lideri olduğu siyasi hareketin başka karakteristikleri ve çelişkileri, tarihsel günahları ve başarıları, emperyalizmle işbirliği ve mücadele dönemleri vardır. Bunların bir tanesi bile unutulmayacaktır. Ama 2007 yılının ilk günlerinde bunların hangisinin ilk satıra yazılacağı kasta bağlıdır.”[23]

Hiçbir ayrıştırma işlemi uygulamadan Saddam’ı ömrü boyunca ABD uşağı olarak gören Devrimci Demokrasi’ye, İbrahim Kaypakkaya’nın politik yaşamının tüm dönemlerini mi, yoksa örneğin Kemalist olduğu dönemleri ayırıp Kaypakkaya’yı bir kategorizasyona tabi tutarak mı sahiplenmek gerektiğini sormak gerekiyor.

Saddam’ın asılmasından sonra çıkan ilk Atılım’daki “Başkatil katilini katletti” başlıklı yazıda da, “(d)ireniş çoktan Saddam’ı aşmıştır”[24] denilerek Saddam’ın direnişi ikinci plana itiliyordu. Atılım, Devrimci Demokrasi’nin bıraktığı sazı alıyor ve Saddam’ın Kenan Evren, Ariel Şaron ve Mübarek gibi bir diktatör olduğunu söyleyerek uzak durduğu doktrinarizme göz kırpıyor. Oysa Atılım daha önce yaptığı haberlerde Saddam’ın duruşmalarını tavrını olumlayan bir dil kullanıyordu.

Atılım’ın, “Başkatil katilini katletti” manşetli sayısını izleyen sayıdaki “Tarihin diyalektiği ve Saddam Hüseyin” başlığını taşıyan başyazı söz konusu manşete yanıt olarak yazılmış gibiydi. İkinci yazı, ilk yazıyı açık bir şekilde emperyalizmin safına düşmekle suçluyor, Saddam için şunları yazarak “hata”yı telafi etmeye çalışıyordu: “(İ)natçı, baş eğmez Irak antisömürgeci direnişinin temsilcilerinden, simgelerinden biri haline gelmiştir. Tarihin künyesine bu gerçekliğiyle de kaydolmuştur. Bırakalım yok saymayı, bu olguyu gölgeleyen, kuvvetle vurgulamayan değerlendirmeler diyalektik materyalist olmamak kadar, politik bakımdan tümüyle yanlış ve nesnel olarak ABD emperyalizmine, Ebu Gureyb’cilere yedeklenen bir karakter taşıyacaktır.”[25]

Atılım’ın başyazısı, 2003 öncesi ve sonrası olarak iki Saddam tanımlayarak bir dönemleştirme yaparak Saddam’ın direndiğini teslim ediyor ama ona hala anti-emperyalist diyemiyor. Saddam’ın en kolay şekilde savunulabileceği dönemleştirmeyi yaparken bir yandan da ilk yazıdaki mantığı sürdürüyor: “İşçilerin ve ezilenlerin öncü, örgütlü kitlelerinin Irak Arap burjuvazisinin ve sömürgeciliğinin temsilcisi olarak Saddam Hüseyin için dökecekleri gözyaşı yok elbette.”[26] Önceki yazı bu fikri tamamlıyor: “Dünya ezilenleri bu yüzden şimdi soruyor: Ya diğerleri? Tony Blair, baba Bush, oğul Bush…”[27]

Evrensel’den A. Cihan Soylu’nun bununla ilgili yazdıkları konjonktürü politik bir şekilde yakalıyordu: “Emperyalistlerle işbirlikçilerinin baskısı altındaki bağımlı ülke halklarıyla ezilen kitleler ise Saddam‘ın televizyon ekranlarından seyrettirilen idamına insan ve emekçi olarak tepki gösterdiler. Bu tutum, işçi sınıfının, emekçilerin ve bağımlı halkların Irak‘ın işgalini ve Saddam yönetiminin emperyalist barbarlar tarafından yıkılmasını, Saddam‘ın ‘diktatörlüğü‘ engeline takılıp kalmayan bir tutumla değerlendirmelerine uygundu.”[28]

***

Saddam’ın anti-emperyalist olduğunu tok bir şekilde söyleyen ve onu açıktan sahiplenen Yürüyüş ve Komünist, Saddam’ı yaşamını dönemleştirerek sahiplenmiş, onun ezen olduğu dönemden de bahsetmiş ve uygun politik tutumu almışlardır. Yürüyüş ve Komünist’in bir araya gelmesinde ilk elde ulusalcı anlayışlarının etkisi olduğu söylenebilir ama durum biraz farklıdır. Komünist’in sahiplenişine ulusalcılığın damgasını vurduğu orta sayfadaki Baas’la ilgili uzun yazıda açıkça görülmektedir: “Emperyalizmin ve onunla mücadele içinde şekillenen sosyalist kutbun dünyaya damga vurduğu bir dönemde Arap milliyetçiliği, bir ara akım olarak şekillenmiştir. Komünizme karşı, özel mülkiyetçi ama kapitalizmi benimsemediğini söyleyen Baas’çılar iki kutuplu dünyada kendilerine kurdukları yaşam üçgeninde soluk alıp verdiler. Bağımsızlıkçılıklarında halkçılıklarında samimiydiler. Sosyalizmin olmadığı bir dünyada bunların korunamayacağını gördüler.”[29] Bu alıntıdan, Komünist’in ulusalcılığı ile Baas ulusalcılığı arasındaki paralellik görülebilir.

Yürüyüş’ün sahiplenişindeki temel unsur ise devrimciliktir. Komünist’ten farklı olarak Yürüyüş Saddam’ı sahiplenmeyenleri doğru noktalardan yakalayıp eleştirmiş, Saddam’ı sahiplenmenin devrimcilik açısından gerekçelerini uygun politik önermelerle birleştirerek konunun çerçevesini çok iyi bir şekilde çizmiştir. Ayrıca Yürüyüş, İran’ı doğru bir şekilde eleştirmiştir: “Saddam Hüseyin’in idam edilmesini resmen ve aleni olarak sevinçle, memnuniyetle karşıladığını açıklayan dört ülke oldu: ABD, İngiltere, İsrail ve İran… ABD emperyalizminin benzer bir kuşatması ve tehdidi altında yaşayan İran’ın bu noktada emperyalist haydutluğun ve hukuksuzluğun karşısına çıkması gerekirdi. Ama görülüyor ki, İran için “sünni”lerle olan çelişkileri, eski Irak yönetimiyle olan çelişkileri, ABD emperyalizmiyle çelişkilerinden önce gelmektedir.”[30]

***

Saddam’ı sahiplenmeyen yayınların bu tutumunun özünde dönemleştirme yapmamaları ve hümanist bir anlayışa sahip olmaları[31] yatmakla birlikte, Kürt sorununa verilen önemin de bunda etkisi olduğu söylenebilir. Kürt sorununun temel sorun olduğu kaydedilerek Saddam’ı reddedenlerin çubuğu bükerken kırdıkları da belirtilmelidir. Melik Kara’nın bu konu üzerine söyledikleri açıklayıcıdır: “Her konjonktürün öznesi farklıdır. Saddam Hüseyin rumuzuyla anılan birden çok konjonktür öznesi olmuştur. Gençliğinde bir ulusal devrimci olarak suikast yapan gözüpek adamla, Halepçe’de Kürtleri katleden, ve Arapların anakronik Bismarck’ı olmaya heveslenen, ABD emperyalizminin şimşeklerini çeken adam aynı biyolojik varlık, hatta aynı hukuki şahsiyet olabilir. Bu hukukun ve bu biyolojik organizmanın politik konjonktürde zerre kadar hükmü yoktur. 1991 konjonktüründeki Irak’a, 1996 konjonktüründeki Irak’a, ve 2003 konjonktüründeki Irak’a ‘Kürt katili Saddam’ argümanıyla bakan birinin politika yapma ve somut gerçeği devrimci bir yerinden yakalama şansı yoktur.”[32]

Nitekim Kürt hareketini destekleyen Evrensel, Saddam’dan olumlu bir şekilde bahsedilebileceğini göstermiştir. Yürüyüş ve Komünist kadar tok bir tutum almasa da, haber veriş tarzında ve çıkan köşe yazılarında genel olarak[33] çubuğun Saddam’dan tarafa büküldüğü görülmektedir.

***

Politikanın an’da başlayıp an’da bittiği önermesi tutamak noktası olmak zorundadır. Her an için yapılan değerlendirme o an’ın özgül şartları ve öznelerin aldığı konum göz önüne alınarak yapılmalıdır. Emperyalizme veya kendi devletine karşı çarpışanlar ideolojik farklılıklarına rağmen bizim tarafımızdadır. Bir konjonktürde gerici olan, başka konjonktürde ilerici olabileceği gibi, bunun tersi de mümkündür. Bugün devrimci olan bir örgütün on yıl sonra da devrimci olacağının kategorik olarak bir garantisi yoktur. Nitekim dünya ve Türkiye devrimci hareketi bunun örnekleriyle doludur. İslamcı, milliyetçi, anarşist vb. bir öznenin an’daki devrimciliğinin önemi neyse, kendini Marksist olarak tanımlayan bir özne için de önemli olan, an’daki devrimciliğidir. Ayrıca bu olay bize, yirmi yıl önce gerici işleve sahip olan Baas ideolojisinin bugün devrimci işleve sahip olabildiğini de göstermiştir. Bir özne kadar bir ideoloji de konjonktüre bağlı olarak değerlendirilmelidir.



[1] www.gundemimiz.com, sitenin arşivinden faydalanılmıştır.

[3] Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm İçin Yürüyüş, 7 Ocak 2007, Sayı: 86

[4] Komünist, 5 Ocak 2007, Sayı: 299

[5] www.evrensel.net, sitenin arşivinden faydalanılmıştır.

[6] Halk İçin Devrimci Demokrasi, 19-31Ocak 2007, Sayı: 104, s.16

[7] Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm İçin Yürüyüş, s.3

[8] Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm İçin Yürüyüş, s.3

[9] Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm İçin Yürüyüş, s.3

[10] Özgür Gelecek Yolunda İşçi-Köylü, 12-25 Ocak 2007, Sayı: 65, s.16, italikler bana ait.

[11] Fatih Polat, Ufuk, www.evrensel.net/haber.php?haber_id=2613

[12] “Şii mezhebinden Iraklı Araplar arasında da büyük bir kitle oluşturan işçi ve ezilenlere, keza komünistlere, ilericilere, ulusal topluluklara ve Kürt halkına karşı değişik süreçlerde zorba ve Halepçe’de olduğu gibi kimyasal silahlar kullanan bir soykırımcı oldu.” “Tarihin diyalektiği ve Saddam Hüseyin”, www.atilim.org/haberler/koseler/20070113/basyazi.html

[13] “Saddam rejiminin, kapitalist/emperyalist güçlerin borazanlığını yapan medya tarafından sözü bile edilmeyen ağır suçlarından biri de, zindanlara kapatılan komünistlerin toplu şekilde katledilmesidir.” Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, 12 Ocak 2007, Sayı: 2007/01, s.25

[14] “Saddam öldü. 70’li yıllarda bizzat CIA’nın verdiği listelerle tek tek evleri basılan ve ortadan kaybolan onbinlerce komünist parti taraftarının artık akıbeti bilinemeyecek.” Yeni Evrede Mücadele Birliği, 22 Ocak – 5 Şubat 2007, Sayı: 85, s.5

[15] “Saddam, vaktiyle ABD’nin desteğini alarak İran’a savaş açmış ve içerde de komünistleri, Kürtleri, Şiileri katletmiş bir diktatördü.” Halkın Sesi, 11 Ocak 2007, Sayı: 20

[16] “Saddam, başta Kürt halkı olmak üzere Irak’ta yaşayan bütün halkların kasabıdır ve halkın öfkesini binlerce kez hak etmiş bir diktatördür. Tarihsel aktörler, onların son anda yaptıkları üzerinden değerlendirilemez.” D. Sena, “Saddam, “Kaba Direnişçilik” ve Eğik Düzlemde Geriye Kaymak…”, Sosyalist Barikat, Şubat 2007, Sayı: 48, s.15

[17] “Ölen adam Irak komünist partisini imha ederken CIA’den şahsen destek almıştı.” Odak Direnişin Sesi, 19 Ocak 2007, Sayı: 1, s.25

[18] Teoride Doğrultu, Ocak-Şubat 2006, Sayı: 23, s.32

[19] Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, 12 Ocak 2007, Sayı: 2007/01, s.25

[20] Halk İçin Devrimci Demokrasi, 19-31Ocak 2007, Sayı: 104, s.16. Kaldıraç’taki yazısında Aysun Sadıkoğlu da bu dergilerle aynı fikirde: “Saddam onlarca yıllık iktidarı boyunca hep ABD işbirlikçisi olarak çalışmıştır.” Aysun Sadıkoğlu, “Saddam ve Bush, Sanık ve Yargıç”, Özgür Bir Dünya İçin Kaldıraç, Şubat 2007, Sayı: 75, s.31

[21] Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm İçin Yürüyüş, s.8

[22] Sevil Toprak, “Ne Sam Ne Saddam mı?”, Teori ve Politika 13, Kış 1999, s.108

[23] Aydemir Güler, “Ölümün Ardından”, Komünist, 5 Ocak 2007, Sayı: 299, s.2

[24] “Başkatil Katilini Katletti”, Ezilenlerin Sosyalist Alternatifi Atılım, 6 Ocak 2007, Sayı: 2007 01 (138), s.3

[25] www.atilim.org/haberler/koseler/20070113/basyazi.html

[26] www.atilim.org/haberler/koseler/20070113/basyazi.html

[27] “Başkatil Katilini Katletti”, Ezilenlerin Sosyalist Alternatifi Atılım, 6 Ocak 2007, Sayı: 2007 01 (138), s.3

[28] A. Cihan Soylu, “Mercek”, www.evrensel.net/haber.php?haber_id=2668

[29] Komünist, 5 Ocak 2007, Sayı: 299, s.6

[30] Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm İçin Yürüyüş, s. 6. Bu konuda tespit yapan diğer yayın da Evrensel’dir: “İran yöneticilerinin tutumu da bölgedeki etkisini artırma hedefiyle doğrudan ilintilidir.” A.Cihan Soylu, “Mercek”, www.evrensel.net/haber.php?haber_id=2668

[31] Özellikle “insanlığa karşı işlenen suçlar” ve “diktatör” ibareleri umarsızca ve sadece politik argümanlar olarak değil teorik anlamlar da yüklenerek kullanılmaktadır.

[32] Melik Kara, “Devrimci Yıkıcılığın Küresel Yükseliş Dönemi”, Teori ve Politika 32-33

[33] “Genel olarak” ibaresi, gazetenin haberlerinin ve köşe yazılarının büyük çoğunluğunda kendini belli eden genel eğilim anlamındadır. Çetin Diyar (Çetin Diyar, Konum, www.evrensel.net/haber.php?haber_id=2616) Saddam’ı sahiplenmeyen yayınların argümanlarını öne sürse de yukarıda alıntı yaptığımız yazarların dediklerinde ve haber veriliş tarzında eğilimi yakalamak mümkündür. Cihan Çelik’in genel tespitler yaptığı yazısının başında Saddam’la Yaser Arafat’ın el sıkıştığı bir fotoğrafın bulunması da bu eğilime bir örnektir. (Cihan Çelik, “Darağacında Sallanan Ortadoğu’dur”, www.evrensel.net/haber.php?haber_id=2546)

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar