Ana SayfaArşivSayı 17Komünizm ve Din

Komünizm ve Din

Komünizm ve Din*

 

S. Kheglund (Z. Höglund)

Çeviri: Sina Güneyli

Komünist hareket din karşıtı mıdır? Partimiz dine karşı bir savaş yürütmeli ve dini inançlı insanların girişini reddetmeli midir?

Bütün bu sorulara kuşkusuz hayır yanıtını vermeliyiz.

Komünist parti üyelerini tanrıya ya da öbür dünyaya inanmadıklarını açıklamaya zorlamaz. Parti üyelerinin mevcut inançlarını, Hıristiyan, Budist ya da Musevi olsun, terketmelerini istemez. Dahası Parti bu inancın karşı devrimci olduğunu ya da proleter sınıf savaşımına katılmaya bir engel olduğunu açıklamaz. Parti yalnızca bir etkinlik programının ve örgütsel kuralların kabul edilmesini ister. Fakat bu program ve kurallar proletaryayı kapitalist kölelikten kurtarmanın bir yöntemini ve aracını bulma sorunuyla ilgilenirler, ve ebedi yaşam ve ölüm gizemine bir açıklama getirme girişiminde bulunmazlar. Komünizm yeryüzünde herkes için insana uygun bir yaşam ortamı yaratmaya çalışır. Cennette şeylerin nasıl olacağını saptamak görev alanımıza girmez. Herkes bunun hakkında, cennet hakkındaki ilgisini yeryüzünde insan yaşamının koşullarını iyileştirme işine karıştırmadığı sürece dilediği gibi düşünebilir.

Komünist Partinin, dinin, devlet kilisesi gibi sınıf politik bir kurum haline getirilmesine karşı uzlaşımsız savaşımı başka bir meseledir. Devlet kilisesi yönetici sınıfın ruhani polisinden başka bir şey değildir. Onun gerçek inançla hiçbir ilgisi yoktur ve hatta ondan çabucak kurtulmayı tercih eder. İyi bilinen “ve onlar farklı dillerde konuşmaya başladılar” (Elçilerin İşleri, 2. Bölüm, 4. Ayet) türü kilise mucizelerine ve açıkça zararlı nitelikte ruhani enfeksiyonlara karşı savaşmamız da başka bir meseledir. Ve şu ya da bu dinin köleliği, çalışan kitlelerin sömürülmesini, ya da adaletsizliği, ya da İncil diliyle konuşursak, dünyanın günahlarını dinle kutsallaştırmayı savunma girişimine karşı çıkmamız bir başka meseledir.

Marksizmden partimizin din karşıtı bir kışkırtma yürütmesi görüşünün savunulmasını bekleyen insanlar vardır. Bir dünya görüşü olarak, evrenselci bir felsefe olarak Marksizmin herhangi bir dini sistemle uyuşmadığı doğrudur. Ancak bu, materyalist tarih anlayışının kendisine varoluş ve diğer ilgili sorunlarda karar verme görevini yüklemesi anlamına gelmez. Ve biz Marksistler tersi değil de tanrıyı insanın yaratımı olarak görmemize rağmen, cennetin köleleştirilmişlerin, mutsuz gerçeklik karşısında idealist tepkisi olarak, ruhani hayallerin görüntü oyunu olarak daha iyi bir yaşam için rüyası olduğunu bilmemize rağmen bütün bunlardan dinle bir savaşa başlamamız gerektiği çıkmaz. Marksist görüşün temelinde güncel düşünce biçimlerinin ancak maddi temelin bir değişimiyle değişeceği ya da ortadan kalkacağı düşüncesi vardır; dolayısıyla, gökleri eleştirmek yeri eleştirmekten daha az önemlidir, yönetici sınıfın teolojisiyle savaşmak politikasıyla savaşmaktan daha az önemlidir, gökleri yıkmak kapitalizmi yıkmaktan daha az önemlidir. Bu gerçek bir Marksist düşünce zinciridir: Marx’ın kendisi, teorisi dine hizmet eden yanlış realizmin yıkılmasıyla dinin kendisinin yıkılacağını söylemiştir. Dolayısıyla, her şeyden önce üretim koşullarını değiştirmek zorunludur, ve sonra ruhsal kurtuluş başlayacaktır. Fiziğin mucize inancını yıkması, paratonerin önyargıların kaldırılmasında en yoğun propagandadan daha etkili olması gibi, Komünist Partinin yapmaya çalıştığı toplumsal devrim de varoluşlarını dayanılabilir kılmak için insanların ruhlarını nahoş inançlardan kurtaracaktır. Fakat Komünist Parti her üyesinden Marksist bir dünya görüşü istemez. Biz yalnızca her üyenin toplumun sosyalist örgütlenmesi için kapitalizmle devrimci savaşımın içinde yer almasını isteriz. Eninde sonunda, problem bir pratik savaşım problemidir, ve felsefi ya da dini dünya görüşleri problemi değildir.

Dolayısıyla, en hafifinden söylenecek olursa, Hıristiyanlığı ya da diğer bazı dini inançları karşı devrimci olarak değerlendirmek ve hemen Komünist Parti saflarında izin verilemez olarak damgalamak doğru değildir. Eğer biri ancak Marksizmin teorik platformunda yer alarak devrimci olabilecekse, bu Marx’tan önce hiçbir devrimcinin olmadığı anlamına gelecektir. Dini inançlar devrimci düşünceleri ve eylemleri engelleseydi, asla din görünüşü altında dini devrimler ya da toplumsal ayaklanmalar olmayacaktı. Tarih bu saçmalığı sayısız örnekle reddeder, ve günümüzün deneyimi dini bilincin ve devrimci politikanın uyuşmaz olmadığının yeni pratik kanıtını verir. Ve bizim partimizde ve yurtdışında kardeş Komünist partilerde bizimle elele savaşımlara katılan, Hıristiyan ve diğer inançların bir çok üyesi-destekleyicisi vardır.

Hıristiyanlığın toplumsal devrim düşüncelerini engellemediğine, fakat gerçekte uyardığına dair ilginç bir kanıt örneği bize iyi tanınan İsveçli rahip Herman Kutter tarafından Yapmalılar kitabında verilmiştir. Kitabında Kutter “yaşayan tanrı zor kullanır” diyor. “Yaşayan tanrı-en ateşli devrimci ve en cesur isyancı”. Böylece tanrının sesi haykıracaktır: “Köleleştirilmiş insanları kurtarmaya hazırlanıyorum. Zenginlik tanrısının (Mamon[1]) eziyetlerinden kalan irinleri temizleyeceğim. Benim zavallı insanlarıma saldıranlara saldıracağım; öfkemi aşırı kızgınlıkla ve adaletsizce uysalları suçlayanlara yönelteceğim. Çünkü ben tanrıyım.” Bu, Kutter’in sözleriyle devrimdir; fakat devrimi yöneten ve yönlendiren biri vardır: Zenginlik tanrısı (Mamon) devrimi tarihsel bir zorunluluk haline getirmiştir.

Kutter ve yandaşları devrimde tanrının dolaylı ya da doğrudan katkısını görseler de, bu onların inancına kalmıştır. Tek önemli şey onların devrimle birlikte olmasıdır. Komünist Partinin kendisini kamusal olarak din karşıtı biçiminde tanımlaması ve böyle yaparak hareketimize yararlı olabilecek elemanları korkutup kaçırması kuşkusuz ihtiyatsızdır. Sınıf özleri gereği eninde sonunda devrimci bakış açısına, yani Partimize gelecek olan, fakat dini eğilimlerinin içinde atıl kaldıkları için bize karşı yaklaşımlarında Partinin yürüttüğü “dinle savaş” nedeniyle kaçınılmaz olarak çekinecek olan işçi kitlelerinin, küçük burjuvazinin, köylülüğün olduğunu hatırlamalıyız. Dine karşı ilgisiz olan, buna rağmen doğrudan din karşıtı propagandaya karşı olan pek çok insan olduğunu hatırlamalıyız. Herhangi bir militan hareket gibi Komünist Parti zafere giden en kolay yolu aramaktadır. Dolayısıyla, amaçlarıyla çelişmediği sürece, yolu daha da zorlaştırabilecek her şeyi dikkatlice atmalıdır. Kendi başına eyleyen bireysel Komünistler, din karşıtı propagandaya girişebilirler- bu onların hakkıdır, ve Komünist Partinin politik programına ve etkinliklerine zarar vermediği sürece kimse buna karışmayacaktır. Fakat Parti, kendini Anabaptist ya da Efriamist (Ephriamist) olarak bildirmesi gibi, ateizmi Komünist dünya görüşünün vazgeçilmez öğesi olarak bildirdiği zaman, kuşkusuz bir mezhep düzeyine düşecektir.

Bir büyük düşünür “Gerçek tanrılar hayat mücadelesinde başımızı dik tutmamıza yardım edenlerdir” demiştir. Biz Komünistler bu tanrılara hizmet ediyoruz ve bazılarının bunları göklerde ve diğerlerinin dünyevi kılıkta görmesi farketmez. Esas olan onların hayat mücadelesinde başımızı dik tutmamıza yardım etmesi, toplumsal devrim için savaşım vermeyi öğretmesidir; bunun tanrı ya da insan adına olması tümüyle önemsizdir.

 

 

Kaynak : William G. Rosenberg (Editor), Bolshevik Visions, First Phase of the Cultural Revolution in Soviet Russia, Part I The Culture of a New Society: Ethics, Gender, the Family, Law and Problems of Tradition, 1990, The University of Michigan Press, ss. 236-238.

 


* Makale Molodaia gvardiia dergisindendir, E. Yaroslavsky (editör, Kakim dolzhen byt’ kommunist, Leningrad 1925, ss. 61-64) tarafından basıldığı şekildedir. S. Kheglund (Zeth Höglund) İsveç Komünist Partisinin kurucularından biridir ve Dünya Savaşı sırasında Lenin’in ilk destekçilerindendir, 1924’te serbest görüşlerinden dolayı Merkez Komiteden ve partiden atılmıştır.

[1] Mamon, Suriye zenginlik tanrısıdır. Daha sonraları bu sözcük para ve mal mülk hırsı anlamında kullanılmaya başlanmıştır. İncil’in Türkçesinde ‘Mamon’ sözcüğü “para” olarak çevrilmiştir. (İncil, Müjde, İncil’in Çağdaş Türkçe Çevirisi, Yeni Yaşam Yayınları, 2. Basım, İstanbul 1995, Matta 6:24 s. 16, Luka 16:13 s. 174) (Türkçe çevirmenin notu)

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar