Ana SayfaArşivSayı 62İzmir Gezi Günlükleri

İzmir Gezi Günlükleri

Demet Karakaş

“Her ciddi siyasi protesto mevcut olmayan adalete yapılan bir çağrı ve bu adaletin istikbalde gerçekleşeceğine dair bir umuttur; ancak protestoların birincil nedeni bu umut değildir. Karşı çıkmamak son derece onur kırıcı, küçültücü, ölümden de beter olacağı için protesto eder insan.

“Barikat kurarak, silahlanarak, açlık grevi başlatarak, omuz omuza haykırarak ya da yazarak karşı çıkar; çünkü gelecekte ne olacak olursa olsun, içinde bulunduğu ânı kurtarmaktır derdi.

“Protesto, sıfırlanmayı ve suskunluğa mahkûm edilmeyi reddetmektir. Bu sebeple, gerçekleşirse eğer, o anda küçük bir zaferdir protesto.

“Her an gibi geçici de olsa iz bırakır. Geçip gitse de belleklere kazınmıştır. Protesto aslında başka, daha adil bir gelecek için göze alınmış bir fedakârlık değildir; içinde bulunulan zamanın kifayetsiz bir kurtarılışıdır. Mesele, kifayetsiz sıfatıyla tekrar tekrar nasıl yaşanabileceğidir.” (John Berger, Protesto Üzerine)

 

31/05/2013

İzmir raporu vereyim: saat öğleden sonra 16:00/ şimdi (geceyarısını geçti, tarihi yanlış atmışım, artık 01 Haziran) arası:

Polis canımıza okudu. Kimse yıldı mı? Hayır!!! Bin kere hayır!!! Herkes yarın yine alanlarda olacak.

Burası gâvur izmir. Zaten AKP’nin nefret ettiği, AKP’den nefretin de en yoğun yaşandığı şehir. İzmir İzmir olalı böyle bir direnişi zannediyorum TARİŞ olaylarından beri ilk kez yaşamıştır. Dün de Konak – Alsancak arasını yürüyerek geçip Alsancak’ta bira molası verdikten sonra gaza maruz kalmıştık, bugün de farklı olmadı. Bugün kalabalık inanılmazdı. 16:30’da konaktaydık. 3G’de birer bira içip toplanma saatini bekleyelim dedik.(18:00). Mustafa Yalçıner ve arkadaşları ile karşılaştık. Disiplinli partililer olarak sodalarını içiyorlardı. Biz de söz verdik, çapulculuk yapıp yüzünüzü öne eğdirmeyiz, efendi oluruz, biralarımız sizi yanıltmasın, burası İzmir, İzmir ruhuna uygun eylemciyiz bizler dedik 🙂

Sonra Baro kortejine katıldık. Her zamanki gibi ben bir pankartın altında sebat edecek model olmadığımdan kortejler arası gidip geldim. KESK de bizim, Eğitim-Sen de, Alevi dernekleri de bizim, anarşistler de diyerek yürüyüş güzergâhını belki üç kere baştan başa gidip geldim, gidip geldim. Muhteşem bir kalabalıktı. İlk kez bu büyüklükte bir kitle vardı sokakta, alanda. Bunu rahatça söylerim, çünkü yirmi yıldan fazladır üç kez hariç her 1 mayısa, hemen hemen her 6 mayıs anmasına, her günlük gelişen gündeme dair protestoya katılmışımdır yani. Roboski’den Alevi Dernekleri protestolarına, demiryolcuların grevinden çevre eylemlerine, hayvan hakları yasasından şuna buna. Kadrolu bi aktivistliğim var yani J. Donumda arı olduğundandır belki, yoksa belki o kadar da ilkeli bir devrimci olmayabilirim, bilemeyeceğim şimdi.

Neyise.

Bugünkü kitleyi ilk kez gördüm yani. O kadar!!!

Alsancak’a gelene kadar kortej katlanarak büyüdü. Muazzam bir ortak ruh vardı. Etkilenilmeyecek gibi değildi.

Sonra konuşma vs. dağıldık. Dağılmamız sizi yanıltmasın. Burası İzmir, dağılmadık, yayıldık. Alsancak tüm sokakları, çimleri, barları ile eylemciler tarafından işgal altındaydı.

Yine bira molası verdik (e kaç defa diyeceğim? burası İzmiiiir…)

Neyise. Basmane’den haberler gelmeye başladı. Gazla saldırılar. Tabii cevval bir kısmımız dooooğru Basmane’ye yollandı. Sonrası curcuna.

Polis ordan Alsancak’a kadar gazlı saldırısını sürdürdü. Ben astımlıyım. Bir apartman girişine sığındık ama kapıcı suratımıza kapadı kapıyı. Kıramadık. Sonraki apartmanda şanslıydık. Vildan elimden tutup sürükleyerek beni o apartmana soktuğunda Cemal’le bağlantımız koptu. O dokuz doğuruyordu, çünkü kızıyla bağlantısı kopmuştu… (Ve ertesi gün öğrendim ki, kırılmadı sandığımız kapıyı kırıp, içeri girmiş bir kısım eylemciyle. Bileğinde ve parmağındaki dikişleri gördüm sonradan).

Neyise. O apartmanda kalp krizi geçiren bir kadınla beni (ben de sanırım astım krizi geçiriyordum) tedavi ettiler kapıcı dairesinde. Limon, anti asit, buz…vs. ben dışardan Vildan’ın çığrım çığrım beni aradığını duyuyordum ama kendimi ona duyuramıyordum. Biraz iyileşince çıkmak istedim ordan, gençler kapıyı açıp beni saldılar. Vildan ile katlardan birinin arasında sarıldık… Çok özel bir duygu, çok özel bir andı.

Bir saat kadar apartman merdivenlerinde kırk elli kişilik bir grup mahsurduk. Polis çekilince dışarı çıktık. En kısa yoldan caddeye ulaştık. Damat kılıklı, yakasında beyaz gülü, siyah takımı olan bir çocuğun bindiği taksiye binmeye kalktık, şoför almak istemedi, genç bizi bindirdi. Kendisi yolda inip Hilton’daki kuzeninin düğün kokteyline kaldığı yerden devam edeceğini söyledi. Zaman yoktu, niye dışarı çıkmıştı bilmiyoruz, muhabbeti koyultamadan yolda indi.

Sonra biz Vildan’la bizim eve devam ettik, Vildan da beni bırakıp çevre yolundan Buca’ya…

Gökten üç elma düştü biri bizim başımıza, biri arkadaşlarımıza, öteki cami duvarına işemiş olanın başına taş olarak… elma olarak deil… yarın ordayız.

Her yer Taksim

Her yer direniş.

 

01/06/2013

Yok bu adamların ders almışlığı filan. Terbiyesizce göstericileri suçluyor, projesinden vazgeçmeyeceğini söylüyor. Sus pus medya gibi davranmayan bir iki kanalı da CHP’nin ilan etti, çıktı kenara… Her önüne gelen konuşuyor diyor? Konuşmayıp ne yapacaktık? Hep sen konuşcan, biz dinleyceğiz zannediyordun zahir? Sürgit böööle? Oldu gözlerim doldu. Bi de talimat veriyor, derhal sona erdirilmesi’ni sözde rica ediyor. Ar damarı çatlamış diye bi deyimimiz vardır terbiyesizliğin boyutunu kavramamız için söylenen: aha da durum budur, ar damarı çatlamış bunların.

 

02/06/2013

kılıçdaroğlu muhalefet olalı ilk kez adam gibi iki cümle etti. bu da o kitlenin zaferidir. muhalefete de muhalefet olmayı öğreten, iktidara zaten haddini bildirmeye kararlı halk yığınlarının başarısıdır bu. dedi ki ”biz oraya chp mitingi olduğu için gitmedik, halkla dayanışmaya, orada mağdur olan insanlara destek olmaya gittik”. işte yani bu örtülü bir itiraftır aynı zamanda. ben gerinize düştüm, ama yanınıza da geldim demektir. başbakan hala tas aynı hamam aynı zannediyor da tellak artık halk. üç beş çapulcu diyor hala insanlara cami de yapacam, chp genel başkanından da oradaki üç beş çapulçudan da izin alacak değilim diyor. o izni ona halk vermiş. vermesini bilen halkın almayı da bileceğini unutuyor. akp ye oy verenler padişah seçtik, takılsın kafasına göre kabulümüz neylerse güzel eyler padişahımız diyor sanıyor? be hey şaşkın? siyasetin içinde siyasetten bu kadar bihaber olabilir misin? üç beş çapulcu dediğin insanlar toplumun her kesiminden insanlar? artık bu üç-beş ağaç mücadelesi değil ki? iktidarlara elini kolunu sallayarak haklarında karar alamayacaklarını gösterme mücadelesine evrildi bile? saldıkça polislerini azgınca, bu bilinci sadece besliyorsun, kimseyi yıldırmış falan olmuyorsun!!!

 

08/06/2013

31 Mayıs 2013’den bu güne…

Tarihi günler yaşadığımız konusunda üç nesil aynı fikirdeyiz. Ben neler ‘öğrendiği’mi anlatmak istiyorum. 12 Eylül 1980’de üniversitede idim. Bu şu demek: daha lisede iken politize olmuş, boykotla, polisle tanışmıştım. Sonra devamı geldi.

Bugün ise hepimizin ezberini bozan gençliğin mizah dili ile nasıl direnileceğinin dersini vermesi şaşkınlığını yaşıyoruz çoğumuz. Çünkü apolitik, aptal, beceriksiz, odasını toplamaktan aciz, gazete okumayan, tv seyretmeyen, okumayan bir nesildi bu çocuklar çoğumuza göre. Rakı masalarında hayıflanıyorduk, ne olacaktı bu memleketin hali, bu gençlerle nereye gidecekti bu ülke, yüzde ellisi koyundu bu milletin, yandık bittik kül olduk’tu. Ne yanmışız, ne bitmişiz kül olmuşuz; kül olan bizim kuşağın köhnemiş siyaset anlayışı, zeka anlayışı, seçkinci, çok bilmiş, söz söyletmeyen sözü üstüne katı anlayışı işte. Bu gerçeği görmeliyiz. Evet bu gençler büyük ihtimalle Althusser filan okumadılar, Marks’ı sakallı sevimli, bi evliya zannediyorlar. Evet Dostoyevski’den sıkılıyor çoğu, allengirli kitaplar okuyorlar, yahut hiç okumayıp sürekli twitti feysti, ellerinde tabletleri, pc leri ile sosyal medyayla haşır neşirler. Anlamamız gereken tam da bu. Medyayı da en güzel bu gençler eleştirdi zaten. Bir duvar yazısı şöyleydi beş günlük suskunluğu üstüne medyanın: “Bİ DE BİZE GASTE OKUYUN DERSİNİZ!!’’ Onlar farkındaydı hayatın tv den gösterilmediğinin: “DEVRİM TV DEN YAYINLANMAYACAK” yazdılar duvarlara. Biz de farkına yeni yeni varıyoruz. Yıllardır Kürt meselesi ile ilgili olarak kendine tek soru sormamış, dezenformasyon mağduru iğdiş şuurlarımızda, en ulusalcı, devletçi olanımızda şu haklı kuşku ortaya çıktı: “30 YILDIR KÜRD MESELESİNİ DE PEK ÇOK OLAYI DA BU MEDYADAN İZLEDİĞİMİZE GÖRE, Bİ YERDE Bİ YANLIŞLIK OLMASI GEREKİYOR?” Bu soruyu devletçi ulusalcı insanlara, ortodoks tarzıyla solcular sorduramadı yıllardır, bunu sorduran da gençlik oldu. Pratik politikanın hızlı akan nehri klasik solculuğa ders veriyor _her şeyin hasını bilirdiniz de niye adam gibi bi muhalefet oluşturamadınız?_ /ulusalcılara ders veriyor_Mustafa Keser’in askerleriyiz (ki bunu derken bayraklarıyla onuncu yıl marşı söyleyen bir başka grubu da alkışlıyorlar)_/islamcılara ders veriyor_kandil simidi dağıtıyor_/ laikçi teyzelere ders veriyor_ türbanlı bir kız elindeki döviz şu: başım kapalı gözüm değil tayyib_/medyaya ders veriyor_angrybirds penguenlere karşı, antartika direniyor dövizleri_/fanatik futbol taraftarlarına ders veriyor_fenerbahçeliyim ama yükselenim çarşı, göztepe karşıyaka izmirin iki yakasını bir araya getirdin tayyib dövizleri_/vandalizme karşı vandallara ders veriyor_ellerinde çöp torbaları bütün alanı çiçeklendirip temizliyorlar_ /polise ders veriyor_ çok yoruldunuz, gidip dinlenin, bugün kendi gazımızı sıkarız_/ askere ders veriyor_kimsenin askeri değiliz, tamam toma istemiyoruz dedikse tanklar ne zaman geçecek demedik dövizleri_ /annelere ders veriyor_ anne merak etme en önde yürümüyorum, herkesle beraber yürüyorum twiti_…

Bütün bunlar bir çırpıda aklıma gelenler. Herkes de dersini almış görünüyor, bu beğenmediği gençliğe şapka çıkarıp; önünde “küçüksün! sen bi sus!” demeden saygıyla eğiliyor.

Dersini anlamamış, gençliği kavramamış tek bi kesim, tek başına kaldı:

BAŞBAKAN!!!

 

11/06/2013

Gandhi bile bu kadar sabırlı olamazdı. Dünya 68 olaylarının ardından yeni bir tarihle karşı karşıya: 2013 Taksim Direnişi. Ki bu bilinsin, artık Afrika’da, Amerika’nın bir kasabasında, Güney Amerika’da, Asya’da her kim nerde direniyorsa, hatta Antarktika penguenleri, eyleme HER YER TAKSİM/ HER YER DİRENİŞ sloganıyla başlayacaktır. Tayyib sen düşün gari. Kaşıdın, kaşındın. Her şerde bi hayır vardır der anneceğizim 🙂

 

12/06/2012

Kürtlere sesleniyorum:

Biliyorum, haklı öfkeleriniz var, 30 yıldır bu vahşeti yaşıyorsunuz.

Diyarbakır cezaevinde köpeklere selam verdirilen amcalarınıza, bok yedirilen babalarınıza,

sizin gözlerinizin önünde jandarma, polis şiddetine maruz kalan annelerinize,

sokaklarda gazlanan, kolları çatır çatır kırılan gençlerinize,

taş attığı için 20 şer yılla cezalandırılan çocuklarınıza,

bu öfkeyle dağa çıkmış, cesedi tankların arkasından bağlanan iple sürüklene sürüklene gezdirilişine tanık ettiğiniz abinize,

sorumlu hissediyorsunuz…

batının varoşlarına can kaygısıyla kendinizi dar attığınız yerlerde ikinci kere tacize uğrayışınıza,

şerefsiz medyanın bugünün üç beş çapulcusunu o günün bir avuç teröristine indirgeyişine

inanılmaz öfkelisiniz.

HAKLISINIZ DA…

Ancak bu tarihten gelen haklılığınız sizlere başbakanın ağzıyla konuşma, oradaki gençleri örgütsüz tatlı su devrimcileri olarak adlandırma, üç ağaç için sokağa dökülen lümpenler olarak etiketleme hakkı vermez.

Şunu siz de görmelisiniz, bu artık üç ağaç meselesini çoktan aşmış, sizin 30 yıllık mücadelenizle yan yana yazılacak tarihi bir olaylar manzumesi haline gelmiştir.

Bu tarihi fırsattır. Haklı davanızın yanında olmuş olan bizler gibi radikal solcuların bile halkımıza sorduramadığımız soruları onlar artık kendilerine sorar hale gelmişlerdir. Bize bunu yapan devlet, doğuda neler etti kim bilir demektedir en ulusalcı teyzeler. Bizi istanbulun ortasında görmeyen medya 30 yıldır demek doğuyu da böyle göster(me)di demektedir.

Gün, kitleleri küçümseme günü değil (başbakan gibi), onlarla yan yana, omuz omuza provokasyonsuz durma, mücadele etme günüdür. Alanlarda birbirimize destek olma günüdür. Mücadele bir sidik yarışı değildir. Ve eğer buna ihtiyacınız varsa derim ki

”en uzağa siz işediniz!” eyvallah. Ama faşizm faşizmdir, her yerde yüzü vahşettir, şiddettir. Dün size yapılan bugün örgütsüz, deneyimsiz genç yaşlı taksimde yaşam biçimini, demokrasiyi savunan insanlara yapılmaktadır. Onları küçümsemeyin, meydanlarda provokasyonlara yol açacak çatışma dilinden uzak durun, çünkü faşizm önce dilimizi ele geçirir, dille beraber de beyinlerimizi iğdiş eder.

LÜTFEN…

Benzeri bir metni de ulusalcı diye adlandırdığımız, ancak bu dirilişin en önemli ortak paydalarından olan bir kesim için yazacağım.

Ha, seni kim dinler diyorsanız da?

Ne diyim, haklısınız…

 

16/06/2013

İzmir’de Baro ile saat 16:00’da başladığımız yürüyüş Gündoğdu’ya geldiğimizde binlerle ifade ediliyordu artık. İzmir bir pazar günü bu kadar dolu ise, üstelik deniz mevsimi gelmiş, günübirlik mekanlar el altında iken sokakta ise… Bu rehavet içindeki sempatik, apolitik, çılgın, aynı zamanda ağırkanlı, kaygısız, dünyadan haberi lütfen dinleyen keyif ehli, yaşama zevkli insanları, bu yaz sıcağının en yakıcı güneşinde ikibuçuk saat yürüyorsa yemin ediyorum tayyib sekiz kere düşünüp bi kere konuşsun artık… Biri vaktiyle bir şey demişti, İzmir’in sayfiyesi Çeşme, Türkiye’nin sayfiyesi İzmir’dir, diye. O kadar emekli ruhu taşıyan kaygısız gamsız bir kenttir İzmir. Yanlış anlaşılmasın bu bir karalama değil, methiyedir… Bu şehre geldiğim günden beri şükretmemin sebebidir… Bizleri çileden çıkardı yani… Tayyib baksana kaç kişiyiz saysana diye bağırırken bunca yılın pratiği ile kestirmeye çalıştım sayımızı. Sekiz on bin vardık. Tayyibin Kazlıçeşme’ye sığamayacak kadar kişiyi uydurması gibi bir şey değil bu tahminim, üstü vardır, altı yoktur… Görmediğim kimse kalmadı beri yandan. Tek tek saymayayım ihbar gibi olmasın. Beni görmeyenleri bile gördüm yani… Aklım Beşiktaş’ta direnen Çağlar’da, yarısı da evde Asuman’la annemde idiyse de, yalan söylemiyeyim, alan bir başka coşkuluydu. En hafif deyimiyle (elbet farkındayım, devrim filan olmayacak), bu bir halk ”kalkışma”sıdır, ayaklanma diyemeyenlere yeni bi sözcük önereyim… Bu kadar heterojen bir topluluğu elli iki yıllık ömrümde görmedim. Görebileceğimizi de zannetmiyorum. Bu inanılmaz bir deneyimdir. Geleceğin siyaset bilimcileri, sosyologları, felsefecileri epeyce bu zengin konuyu değerlendirecek. Mizahçılar ise daha önce de dediğim gibi, emeklilikleri için acele etsinler, ekmek yok onlara şu dönemde.

Bana gelince.

Saldım.

Hiç bi teorik saptama, değerlendirme, analiz peşinde değilim.

Sokaktayım, gençlerleyim…

Gerisini bilim insanları, politikacılar, hükümet filan düşünsün.

Gittiği yere kadar. Yarına allah kerim

Değilse de kendi bilir.

Sel akacağı yatağı yaratarak yara yara ilerlerken düşünmek zamanı değil.

EYLEMEK ZAMANI!!!

 

23/06/2013 Osman Baydemir Facebook sayfası:

“Haftalardır süren, gezi parkıyla başlayan eylemlilikler beraberinde birçok tartışmayı ateşledi!

30 yıldır Kürt halkı üzerinde yürütülen özel savaşı gör(e)meyenler (gerillanın ateşkesi ve geri çekilmesiyle birlikte) devletin zoruyla karşı karşıya kaldılar. Faili meçhullere, gözaltında kayıplara, köy boşaltmalara, yargısız infazlara, her türlü insan hakkı ihlallerine karşı yıllardır direnen ve bunun için örgütlenen insanların kurdukları barikatların ötesinden, bilerek ya da bilmeyerek devletin elini güçlendiren tarafta duranlar birden barikatın bu tarafında buldular kendilerini. Copla, biber gazıyla, Tomayla, panzerle, polis şiddetiyle karşı karşıya kaldılar. Anlamaya çalışıyorlar. Şimdi içine düştükleri barikatta, önceden duranlar haklı olarak birikmiş tüm eleştirilerini (biraz acımasızca da olsa) sıralıyorlar. Ve tecrübelerimizden bildiğimiz kadarıyla bizden daha öğrenecekleri çok şey var…

Mevzumuz şimdilik gezi değil Kürdistan. Ama direnenler en iyi sorgulayanlardır düsturuyla fark ediyoruz ki bizim de onlardan öğreneceğimiz şeyler var! Fakat bunu yapabilmemiz için yıllardır bize karşı kullanılan dili, üslubu şimdi onlara karşı kullanmaktan öncelikle vazgeçmeliyiz. Zira eleştiri çözümü geliştirmiyorsa samimi değildir.

On yıllardır bize ‘kent konseylerini, halk meclislerini, özgür yurttaş komünlerini, kadın, gençlik, doğa, inanç komitelerini acilen kurun’ diye diye dilinde tüy bitti sn. Öcalan’ın! Sonuç?

Asla küçümsenmeyecek ama sokak direnişlerinin ötesine geçebilmiş değiliz. Kıskançlıkla gözlemliyoruz ki her gece İstanbul’un neredeyse bütün parklarında forumlar yapılıyor. Ve ardından eyleme geçiliyor.

Sadece Amed’te kaç tane park var biliyor musunuz? İki ağaç için dünyayı ayağa kaldırdılar diyoruz; Kürdistan’da kaç orman yakıldı unuttuk mu? Hasankeyf, Munzur ve beraberindeki yüzlerce baraj inşaatı son hız devam etmiyor mu? Pozantı’da Bingöl’de çocuklarımız asker ve polisin tecavüzüne maruz kalmıyor mu? Toplu mezarlarda bulunmayı bekleyen kayıplarımızı arıyor muyuz? Roboski hala kanamıyor mu? Cezaevlerinde on binlerce Kürt direnişçisi esir değil mi? Sokaklarımıza uyuşturucu ve fuhuş özenle yerleştirilmiyor mu?

Kürt halkının bin bir bedel ödeyerek kazandığı yerel yönetimlerimiz ne yapıyorlar?

Peki biz neyi bekliyoruz?

Eleştirmekten ve söylenmekten öteye geçmenin zamanı gelmedi mi? Kürdistan’ın tüm parkları, sokakları, meydanları sesimizi ana dilimizde yükseltmemizi bekliyor…

Biz de on yıllardır süren direnişimizi kazanmadan hiçbir yere gitmiyoruz.”

 

23/06/2013 saat 23:55:

Daha kaç kişinin ölmesi lâzım? Yeter artık allahsız kitapsız dinsiz imansız izansız adam!!! Ben de oradaydım. Kendimi ihbar ediyorum. Ethem Sarısülük’ün öldürüldüğü yerdeydim. Eskiden Güvenpark denen, artık Ethem Sarısülük Parkı demeye karar verdiğimiz parktaydım. Beni de alsın polislerin bu gece!!!

Nasıl bir insanlıktan çıkıştır? Bir de suçunu itiraf ettin bugün. Ellerinde dört gencin kanı var (en azından). Avuçlarında on iki kör gencin gözleri. Sekiz bin yaralı insanın ahı var, bedduası var secdeye her durduğunda bunları unutma. Seni allahın affetse ben affetmiyorum.

Yeter artık!!!

Çek polisini.

Dikmen’e hâlâ saldırtıyorsun. Bu nasıl bir gözü dönmüşlüktür? Batıdaki halkı Kürtlerin ahı tuttu diyelim (ki günahımız çoktur, en son Roboski’ye kadar Kürtlerin asit kuyuları, boşaltılan köyleri, yakılan orman ve meralarını görmezden geldiğimiz, görmediğimiz için) -gösterilmediği, manüple edildiğimiz mazeretleri bu gerçeğe yeterli kılıf değildir-, günahlarımızın kefaretini bu dünyada ödeyebilmemiz için allahın seni başımıza tebelleş etti. Peki senin günahların ne olacak? Anaların ah’ları ne olacak?

Bu halk sana hakkını helâl etmiyor!!! Allah affetse analar affetmeyecek seni. Yatacak yerin yok.

Kandilmiş bugün? Nasıl bir kandil kutlamasıdır ki saatlerdir Dikmen’de saldırıyor polis hala?

Bana göre hava hoş, cesedimi köpekler yese derdim değil. Sen nasıl müslümansın ki allah korkun dahi yok?

AKP seçmenine sesleniyorum: bu mu sizin mazlum lideriniz?

Bu mu sizin adalet anlayışınız? Bu mu vicdan?

Bir aya yakındır sürekli gaz, plastik mermi, ilaçlı(!) su -kimyasal değilmiş neyse ki!-, cop, sivillerin demir çubuklarıyla dövülen bu insanları görmüyor musunuz? Bu adamın mitinglerinde yüzünüz kızarmıyor mu hiç? Hiç mi soru sormuyorsunuz kendinize? Hepsi mi suçlu? Hepsi mi marjinal demiyor musunuz hiç kendinize? Nasıl bir akıl tutulmasıdır bu yaşadığınız? Bir müslüman bunları yapar mı? Gazze’de dökülen kana döktüğünüz gözyaşlarınızı hatırınıza getirin?

Bu hükümet giderse alternatif ne olacak kaygısı yaşayanlara sesleniyorum = bırakın bunu sermaye düşünsün? Siz zaten nasıl yaşıyorsanız öyle yaşamaya devam edecek olduktan sonra size ne hükümetin akıbetinden? Sistem değişmedikçe alternatifi sizler belirleyemeyeceğinize göre size ne iktidar oyununun aktörlerinden? Onurunuzdan başka ne var kaybedeceğiniz?

Yeter diyemediğimiz sürece bu böyle sürecek?

Faşizm bu işte?

Çok üzgün, kızgın, öfkeli, çaresiz hissediyorum.

elimden gelen sadece onlarla beraber olmaya devam etmek…

gittiği yere kadar.

hepimizi tek tek toplayana kadar sokaktayız!!!

 

28/06/2013 (00:45)

Forumlara evrilmesi yüzlerce soruyu sordurması bile bir başarıdır. Kim söz verdi ki ezilenlere herşeyin çok kolay olacağını? insanlık hangi kazanımını çilesini doldurmadan elde edebildi ki? Her direniş, isyan, ayaklanma, başkaldırı, sonucu ne olursa olsun ezilenler mücadelesinin kabzasında bir kertiktir en azından. Değil ki taksim direnişi, siyasetçileri, sosyologları çok uzun meşgul edecek kadar da şanlı. Moral bozmamak lâzım. Ahir ömrümüzde devrimi göreceğiz diye naif bir inanca saplanmadıkça…

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar