Ana SayfaArşivSayı 273 Kasım seçimleri: DEHAP ve ESP el ele

3 Kasım seçimleri: DEHAP ve ESP el ele

Ali Avcı

3 Kasım’da yapılması beklenen genel seçimlere doğru, düzen cephesinde eşine az rastlanır bir kargaşa ortamı hüküm sürüyor. Türkiye’de rejim, kendini kurumları nezdinde yeniden-üretmekte zorlanıyor. Seçim sathı mailine partileri aracılığıyla sürdürdükleri müthiş bir kapışmayla girdi Türkiye’nin ekonomik ve politik egemenleri. Cumhuriyet rejimi, bazı alanlarda önemli restorasyon adımları atarken, başka bazı alanlarda derin bir açmaz yaşıyor.

Seçimler, ‘muhalefet’ cenahında da önemli gelişmelere yol açtı. Yurtsever hareketin “siyasal temsilcisi” HADEP’in (Halkın Demokrasi Partisi) Saadet Partisi ve ANAP’la yürüttüğü ittifak görüşmelerinin hikayesi, liberalliğe soyunan bir muhafazakar burjuva partinin ‘doğal’ sınırları ve İslamcı hareketin Kürtlerle birlikte anılma ihtimali karşısında nasıl kıvrandığını izlemek bakımından ilgi çekiciydi. Yurtseverlerin ANAP’la ittifak ihtimali Türkiye’de burjuvazinin ılımlı bir kesiminin liberal tedrisatının ne kadar başarısız ve kadük olduğunu bir kez daha gösterdi.

Yurtsever hareket, ANAP ve SP gibi erozyon yaşayan partiler nazarında, solun diğer kesimleriyle kıyaslandığında devasa, ama seçim barajını zorlamaya yetmeyeceği tahmin edilen ve parlamenter politika bakımından tek başına ciddi bir ağırlık olmayan cüssesiyle bile kıymetli bir seçim müttefiki mertebesinde oldu.

Ezilenler için ‘Emek, Barış ve Demokrasi Bloku’

Genel olarak ‘sol taraf’ta nasıl bir gelişme yaşanıyor? HADEP’te temsil olunan yurtsever hareket, doğal olarak, her zaman bu konudaki ilgilerin merkezinde yer aldı. HADEP, düzen partileriyle ittifak için bütün enerjisini ortaya koyduktan sonra, şevki kırılmış bir şekilde ‘Türkiye solu’nun bazı kesimleriyle bir blok oluşturdu. Yurtsever hareket, devletlu güçler tarafından Türkiye soluna mecbur bırakıldı. Bu partinin, ANAP, SP ya da varlığı bile şüpheli, ama düzen nezdinde meşruiyet açısından önemli bir rol oynayacak Karayalçın’ın SHP’si ile seçime girmesinin ‘kendi rasyoneli’ açısından gayet yerinde olacağı açıktı. Ancak, devletlu güçler, HADEP’i gitmek istediği yere bir türlü bırakmıyor. HADEP’in, devletin ve rejimin sahipleri nezdinde ‘meşruiyeti tescilli’ bir partiyle ittifak yaparak seçime girmesi, Mersin gibi bölgeler dışında daha önceki seçimlerde bu partiye pek itibar etmemiş Batıda yerleşik Kürt seçmeni harekete geçirebilirdi. Ancak bu olmadı; HADEP, yine ‘bölge’nin halkının, gerilla mücadelesinin sıcaklığını henüz üzerinden atamamış yoksullarının oyuna terk edildi.

HADEP’in seçimlere, diğer bileşenlerini EMEP (Emeğin Partisi) ve –henüz kurulmuş– SDP’nin (Sosyalist Demokrasi Partisi) oluşturduğu, bazı sol grup ve çevrelerin de desteğini ifade ettiği ‘Emek, Barış ve Demokrasi Bloku’ olarak DEHAP (Demokratik Halk Partisi) çatısında girmesi kesinleşti.

ÖDP, seçim meydanlarında üzerine düşecek Kürt gölgesine ancak Karayalçın’ın varlığında tahammül edebilirdi; nitekim gönülsüzce sofra başına gidildi ama aş yenmedi bile. En iyisinden, sol sosyal-demokrat alanda kendine bir yer biçmiş bir parti olarak ÖDP, ölgün ve iddiasını yitirmiş varlığıyla, seçimlere, Sema Pişkinsüt’ün partisinin katılımı sayılmazsa kendi başına girecek.

TKP, ‘komünist’ adlı bir parti olarak seçim sandıklarında yer almasının ‘kredisi’ne oynuyor bu seçimlerde. AB demokrasisinde ‘komünistler’e ayrılan koltuğa oturmayı ‘stratejik’ hedef edinen TKP, AB süreci açısından bir avantaj olduğunu gayet iyi bildiği ‘komünist’ adına leke getirebilecek her şeyden uzak duruyor ve bu ada odaklanan bir seçim kampanyası yürütüyor. Son zamanlarda, bulunduğu sosyo-politik kulvarın çekim merkezi olarak doğal sınırlarına kadar genişleyen bu partinin bazı tepki oylarını toplayacağı tahmin ediliyor.

Devletlu roller üstlenmeye teşne Doğu Perinçek’in İP’sinin, Aydınlık’ın yazdığına bakılırsa ‘güvenilir’ kuruluşların yaptığı anketlerde yüzde 10 barajını haydi haydi zorlayacak görünmesine ve bütün ataklık ve enerjisine rağmen, hatta bir ara Ecevit’in DSP’siyle ‘ulusal sol’ temelde bir ittifaka heves etmiş iken, istediği canlılığı yine yakalayamadığı izleniyor. Ancak, bu partiyle ilgili haklı olarak ne denirse densin, İP’nin, sola bu zamana kadar tamamen kapalı bazı halk kesimlerine el atabilmesinde bir işaret vardır. Perinçek, o kesimler nezdinde solcudur ve hatta komünisttir!

Bazı devrimci kesimler, seçimleri boykot ‘değişmez taktiği’ni bu kez de izleyeceklerini duyurdu. Bu kesimler için seçimler, politik faaliyetin konusu olma değerinde olmayan maskaralıktan başka bir şey değildir. Doğru söze ne denir! Bir de, bu devrimci kesimlerin güçlü olduğu bilinen yerleşim birimlerinde bazı partilere çalışıldığı ve bütün seçmenlerin oy kullandığı gibi söylentiler olmasa… Fakat, hiçbir eleştiri, bu devrimci yapıların söz konusu seçim tutumunu onyıllar boyu ısrarla dile getirmeleriyle bağlantılı olan devrimcilik tarzlarını gözden kaçırmaya meydan vermemelidir. Politik karakterlerinde gerilla tarzının tayin edici olduğu bu devrimci kesimler, Türkiye topraklarında bir türlü sökülüp atılamayan bir kökü tutuyor. Onlar her şeyden önce kendi politik varlıklarını koruyor, ortaya koyuyorlar ama bunu ısrarla politik bir taktik olmaktan uzak ilkesel bir tavırla gerçekleştiriyorlar.

Devrimci kesimler arasında seçimlere yönelik bir girişim dikkat çekti. Atılım Gazetesinin desteklediği bu girişim, Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP) adıyla, İstanbul, İzmir, İzmit, Adana, Malatya gibi kentlerdeki bazı seçim çevrelerinde ‘bağımsız devrimci sosyalist’ adaylar çıkararak seçimlere giriyor.

Türkiye genelinde ezilenlerin en geniş temsil olanağının bulunduğu oluşum, ‘Emek, Barış ve Demokrasi Bloku’dur. Ana gövdesini ve birçok uzvunu yurtsever hareketin oluşturduğu bu blok, seçimlerde devletin karşısında kitlesel politik duruşun ifadesi olacaktır. Bu, tayin edici bir faktör olarak saptanmalıdır. Ülke genelinde seçime giren diğer partilerin bu bakımdan bir alternatif adayı olarak bile düşünülemeyeceği açıktır. Yurtsever hareket, ne yaparsa yapsın, ne derse desin, nesnel bir varlık olarak devleti hala rahatsız eden birincil nitelikte bir unsurdur.

DEHAP’ın çatısında oluşturulan Blok’ta yer alanlardan biri, ÖDP’den ayrılan veya ayrılmak durumunda kalanların bir bölümünün kurduğu SDP. ÖDP, sosyal demokrat cenahta kendine ayrılan yeri kapmak için koşar adım giderken, Kurtuluşçuların ağırlığını oluşturduğu bu oluşum, Kürt sorunundaki köklü olumlu tutumunun da itilimi ve devrimcilere yakın olmaktaki ısrarıyla ‘Emek, Barış ve Demokrasi Bloku’nun bileşeni olarak yerini aldı.

EMEP, ‘Emek, Barış ve Demokrasi Bloku’nun bir diğer bileşeni olarak, yurtsever hareketle bir araya gelmenin sorunlarını göğüslemeye hazır olduğunu gösterdi. EMEP, uzunca bir süredir birçok olayda, ÖDP ya da TKP türünden yalınkat politik tutumlar almıyor; daha etraflı ve her olayda özgülleşmeye ihtiyaç duyuran bir seyir izliyor.

Güya AB ve ABD karşıtlığı yapan solcuların karşısında sadece dövüşenin ve ezilenin anlayabileceği bir dil konuşan ‘Emek, Barış ve Demokrasi Bloku’ ve ESP var. Devrimciler, AB’yi savunan HADEP’in, AB ve ABD karşıtlığını bir tiyatro oyununa çevirenlerden kıyaslanamaz bir biçimde farklı olduğunu, emperyalizme ve devlete karşı alınacak tavırda HADEP’in fiilen işgal ettiği yerin çok önemli olduğunu pratikten gelen refleksleriyle biliyorlar.

Ülke genelinde oylar Emek, Barış ve Demokrasi Bloku’na verilmelidir.

ESP’nin ataklığı ve devrimci özgüveni

ESP, Bloka dahil olmak için son ana kadar ısrarla gayret gösterdi.

ESP, “anti-şovenizm temelinde, emperyalizme ve faşizme karşı” olumlu gördüğü Blokla, politik temellerden kaynaklansa da ‘teknik nedenlerle’ ittifak kuramadı. Blokla ESP arasında seçim taktik olayı bağlamında politik bir sorun yok. Ancak, Blokun yurtseverler dışındaki bileşenlerinin politik niteliği göz önüne alındığında, ESP’ye uygulanan işlem, devrimciliği net bir kesimden uzak durma çabasının işareti olarak kaydedilmelidir. Deyim yerindeyse, ESP’den günah gitmiştir. Fakat bunun ülkesel bir politik anlam ve karşılığı yoktur.

ESP’yi oluşturan devrimci kesim, Türkiye devrimci hareketinde son yıllarda belirginliği artan atalete aykırı bir tutum alarak, kendini enerjik bir şekilde seçim politik ortamına dahil etti. Boykotçu devrimci akımların, bu tutumlarının peşini kovalamada gösterdiği ve artık geleneksel hale gelmiş atıl politik manzara göz önüne alındığında ESP olumlu politik ilgiyi fazlasıyla hak ediyor. ESP, Türkiye devrimci hareketinde seçimi pozitif bir politik olay olarak alan neredeyse yegane kesimi oluşturuyor.

Blok ile ESP arasında son dakikaya kadar devam eden, özellikle ESP’nin olumlu bir ilgi ve ısrarla sürdürdüğü ancak gerçekleşemeyen ittifak görüşmeleri de Kürt solu ile ilişkiler anlamında özel bir önem taşıyor. Politik boyutlar, hedefler ve yaşanan sürecin sıcaklığından kaynaklı gerekçelerle ESP ile DEHAP çatısı altında birlik gerçekleşemedi.

Bununla beraber, çeşitli bölgelerde bağımsız adaylar göstererek seçime girecek olan ESP, devrimcilerin politik olarak ciddi bir açılımının örneği şeklinde anlaşılmalı ve ülkesel düzeyde ‘Emek, Barış ve Demokrasi Bloku’ olmak üzere, seçim politik sürecinde desteklenebilecek diğer odak olarak görülmelidir.

Şimdi, bağımsız komünist adayların seçim bölgelerinde, yeni bağlantılar yakalayacak etkin bir politik kampanya gerçekleştirmesi tayin edici olacak ve fazla beklenmemekle birlikte, çalışmanın etkisine işaret edecek miktarda oy almaları da önemli olacaktır. Ancak, bütün bunların yanında, önceki benzer deneyimlerine ek olarak, ESP’yi oluşturan kesimin bir politik kampanya sürecini tek başına götürme deneyimi muhtemelen asıl kazanım olacaktır.

ESP’nin, bağımsız aday göstermediği yerlerde DEHAP’ı işaret etmesi beklenmelidir. Ülke ölçeğine bütünlüklü bir bakış, ‘Emek, Barış ve Demokrasi Bloku’yla Ezilenlerin Sosyalist Platformu’nun nesnel olarak el ele olduğunu görür.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar