10. Yıl

Gülsüm Emek Aytaç

“Marksist olmak, Marksist kalmak ve yeniden

Marksist olmak için…[1]

Teori ve Politika’nın varlığını ilk kez duyurduğu Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı benzerine daha önce rastlanmamış bir ayrışma olarak kayda geçti. Taslaklar daha çok örgütsel politik alan dahilinde olan bir ayrışmayı ifade edegelmiştir. Taslak’ta ise örgütsel politik alandan bir ayrışma yaşandı. “Komünist hareketin örgütsel olarak dışına çıkmanın, onun teorik-politik alanına girmenin zorunlu bedeli olduğu”[2] iddia ediliyordu. Teori ve Politikacılar, “bütünsel Marksizmi” yaratma yolundaki yükümlülüklerden biri olarak gördükleri teorik-politik misyon oluşturma hedefine yönelmiştir.

Teori ve Politika’nın varlığını duyurduğu ve ilk sayılarının çıktığı iki yılda Türkiye solunda bazı hareketlenmeler söz konusuydu. Devrimciler ‘kaleleri korumaya’ çalışıyordu. Gazi başkaldırısı, kampüs işgalleri ve öğrenci eylemlilikleri, 96 1 Mayıs’ı ve 96 yazında başlayan Ölüm Orucuyla hareketli iki yıl geçti. Teori ve Politika esasen bu yıllarda bu nitelikteki ayrışmasıyla tasfiyeci konuma düşmemenin bir sınavını vermiştir.

Teori ve Politika’nın ilk çıkış yıllarında epigramdaki sözlerin sahibi Louis Althusser’in de birkaç kitabı yayınlanmıştı. Bazı solcularca Althusser’in Gelecek Uzun Sürer adlı biyografik eseri öne çıkarılmış ve daha çok hasta ve katil bir adamın eseriyle ilişkisi masaya yatırılmıştı. Teori ve Politika, “Marksist olmak, Marksist kalmak ve yeniden Marksist olmak için” bu Marksisti bir teorik edinime tâbi tutmuştur. Bu iki ‘okumanın’ niteliği arasındaki zıtlık tarihe not olarak düşülmelidir.

Teori ve Politika için “Althusser’in teorik binasının zemini, bütünsel Marksist oluşum uğraşında “teorik bir en uygunluk taşıyordu.”[3] “Marksizm mücadele yürütme konumunda olan ideo-politik özneler için benzersiz bir nitelik arz ettiği”[4] gibi, Althusser’in sorunsalı da “bazı çıkış noktaları ve vargılarıyla” Marksizmin ‘orta-düzey’ doktriner bir ideoloji olarak algılanmasına karşı bir teorik engel ve bütünlüğü oluşturmak için elverişli bir zemin teşkil etmektedir.

Kısa bir on yıl turu: Teori ve Politika’nın on yılını iki ayrı döneme ayırarak incelemek uygundur. İlk beş yıl Teori ve Politika için Taslak’taki Marksizm tanımına ilişkin teorileştirmelere gitme dönemidir. Bu dönemde bir yandan teorik çizgi oluştururken, esasen ‘devrimci pratik’ yürütmemesine rağmen meseleleri ele alırken devrimci tutum almanın örneğini vermiştir Teori ve Politika. Değinme yazıları pratik politikaya açılan pencere olmuştur. Teori ve Politikacıların pratik politikaya yaklaşımını belirlemiştir ve politik konumlanış olarak etkilemiştir.

Bu beş yıllık dönemde Türkiye’de ve dünyada Marksizmin alanında bir daralma olduğu saptaması yapılmıştır. Solun ekseninde sağa kayış gözlemlenmektedir. Örneğin bu beş yıllık dönemin sonunda 2000 yılında Batı Marksizminin temsilcisi NLR (New Left Review) ‘yenilenmiştir’. NLR, kapitalizmin zaferini ve Marksizmin artık Sol kültür içerisindeki egemenliğini yitirdiğini ilan etmiştir.

Beşinci yılını doldururken Teori ve Politika artık teorik-politik eğilim haline gelmiştir. 2003 yılında Hayvan Dergisiyle yapılan röportajda bu saptama kamuya duyurulmuştur.

İkinci beş yılında Teori ve Politika “çekirdeğini Marksizm alanının dışarısına çıkarmadan” daralmaya karşı koymayı hedeflemiştir. Marksizmin krizde olduğunu, krizin giderek derinleştiğini ifade etmiş, ancak Marksizmi terk etmeden hem dünyadaki yeni gelişmelerdeki dinamiği görmeye ve edinmeye hem de çeşitli teori ve görüşleri nesnel değerlendirmelere tâbi tutarak Marksizm alanına katmaya gayret etmiştir. Dar ve post-Marksizmin ötesinde bir Marksizm anlayışını hayata geçirmiştir. Hem dar-Marksistlerin hem de post-Marksistlerin politik tavır almadaki ideolojik yaklaşımlarının tutarsızlığını birçok konjonktürde ortaya koymuştur. Teori ve Politika 10. Yılında, Taslak’tan bu yana ortaya koyduğu görüşlerdeki tutarlılığıyla teorik-politik bir akım oluşturduğunu ifade etmektedir.

10. yılımızı Teori ve Politika üzerine yazmak, Teori ve Politika’yı değerlendirmek, tartışmak, eleştirmek üzere geçirmeye karar vermiştik. Geçtiğimiz sayıda tartışmalar açılmış, çeşitli özneler bulundukları noktadan Teori ve Politika’yı değerlendirmiş ve eleştirilerini sunmuştu. Bu tartışmalar çeşitli çevrelerden konuşmacıların katıldığı toplantılarla derinleştirildi. Yazılanlar ve tartışılanların toplamı elbette zamanla değerlendirilecek ve kat edilen aşama belirginleşecektir. Burada bu ‘karşılaşmalarla’ ilgili birkaç noktaya değinilip geçilecek. Öncelikle bu ‘karşılaşmalar’, Teori ve Politika’nın bir eksikliği olan etkileşim kanalını açmak anlamında tarihsel bir önemi haizdir. Pekala bunun olmuş bitmiş olarak kalmayacağı, kalmaması gerektiği de kesindir ve esasen hedeflenen de bu değildir.

Teori ve Politika’ya gelen eleştirilerin önemli bir ağırlığını, Teori ve Politika’nın kendisini konumlandırdığı alan ve bu alandaki çabasının -çoğunlukla olumlu olarak değerlendirilse de- varolan ‘kriz’i omuzlamaya yetmeyeceği eleştirisi oluşturuyordu.

Bunun yanı sıra Teori ve Politika’nın ortaya koyduğu Marksizm anlayışı da eleştirildi. Tartışmaların bugüne en uzak tarihinden en yakınına doğru, kafalarda oluşan “Teori ve Politika’nın Marksizm anlayışı” daha da belirginleşmeye başlamıştır.

İlk beş yıl, bütünlük ve ayrımlar, teorik bağ

“Bilgi meselesi bilimsel bir meseledir, bu meselede ne samimiyetsizliğe ne de böbürlenmeye yer vardır.”[5]

Althusser, Lenin ve Felsefe adlı eserinde “Sanırım aslında Lenin’e borçlu olduğumuz, geçmişte benzeri olsa bile paha biçilmez değer taşıyan bir şey, bir gün felsefi olmayan bir felsefe teorisi haline gelebilecek bir konuşma tarzının başlangıcını onun yapmış olmasıdır” der ve kendisine biçtiği görevin Lenin’in kasketini giymek olduğunu dile getirir. Teori ve Politika, gidimli teorik bir tartışma yürütmenin ön koşulu olarak bir tutum almış, Lenin’in kasketini giymiştir:

Teori ve Politikacılar teorik bir tartışma yürütme adına “kendi verili bilinçlerine rağmen zorunlu mantıksal bir yol izlediler”. Bu materyalist bir tutum almayı gerektiriyordu. Felsefede materyalist olmak, bizim dışımızda bir gerçekliğin kabul edilmesi, bütün gerçekliğin maddi olduğunun savunulması Marksizmin temel bileşeni olan bilim açısından büyük öneme sahiptir. “Teorik zorunluluk kendini sadece o alanın basit bir nesnesi olarak ilan edebilecek mantık erbabının önüne bir teorik gerçek olarak gelir.”[6] Teori ve Politikacı özneyi öncelikle bu alandan kovmuş oluyordu.

1. Teori ve Politika ‘söz’ ve ‘eylemi’ ayırmaktadır. Gerçeklik, öncelikle ontolojik ve epistemolojik olarak birbirine indirgenemez düzlemlere bölünür.

Taslak’taki “Sunuş” yazısında Marksizm alanında Marksizmin ne’liğine ilişkin yapılan tartışmalardan yola çıkılarak gidilen Marksizm tanımı da bu temelde yapılmıştır. “Marksizm, bilim-felsefe-politika sacayağından oluşan açık uçlu bir bütünsel yapıdır. Epistemolojik nitelikte olan bu ifadeyi, ontolojik olarak; Marksizm teori ile pratiğinin politika dolayımıyla birleştirildiği bir hareketli yapıdır, şeklinde belirleyebiliriz.”[7]

2. Materyalist felsefe ontolojik ve epistemolojik düzlemlere göre ifade edilir. Ontolojik materyalizm, her şeyin madde olduğunu, madde dışında hiçbir şey olmadığını ileri sürer. Özne-nesne, bilinç-varlık, özgürlük-zorunluk kategorileri reddedilir. Ontolojik materyalizmin bu yönü bilime işaret etmektedir.

Ancak bütün gerçekliğin madde olduğu materyalist tezinin kendi alanının yani felsefenin ontolojik alanının dışında da savunulması ve ontolojik boyuttan epistemolojik boyuta düz bir materyalizmin tanımlanması beraberinde tutarsızlığı getirmekte ve nihayetinde idealizme varmaktadır. Ontolojik olarak her şey maddedir fakat epistemolojik olarak maddenin çeşitli formları arasında farklar olması gerekir. Madde ile o maddenin düşüncesi arasına epistemolojik bir engel koyulur. Bilimin nesnesi olan bilgi nesnesi ve politikanın nesnesi olan gerçek nesne epistemolojik bir engelle ayrılmış olur. Böylece Marksizmin temelinin bilim olduğu anlayışı ile Marksizmin sadece bilim olduğu pozitivist anlayışı arasına da set çekmiş olur.

Epistemolojik materyalizm ikicidir. Gerçek ile onun bilgisini ayırır. Düşünce ve gerçek epistemolojik materyalizme göre ayrı, ontolojik materyalizme göre ise aynı şeylerdir.

Marksizm tarihinde materyalizmin bu iki düzlemde “varlığının ve önceliklerinin” çeşitli şekillerde karıştırılması Teori ve Politika’nın eleştiri konusu oldu. Bu karıştırma ya gerçeğin toplumsal ve doğasal olarak iki ontolojiye bölünmesiyle (çifte ontoloji) ya da epistemolojik olarak ayrı olan düşünce ve gerçeğin bir ve aynı şey olduğu iddiasıyla gerçekleştiriliyordu.

Karıştırmalar, ya determinizmi reddederek bilimin reddine ya da gerçekliği reddederek apolitizme varıyordu.

Teori ve Politika tek bir bilimi, tek bir ontolojiyi savundu. Determinizmi yalnızca tarih biliminde tahrif eden yaklaşımların değil fizik bilimindeki her yeni gelişmede idealizme, indeterminizme yönelen yaklaşımların da karşısındaydı. Determinizmi burada da bir kez daha savundu.

Teorik bağ: Teori ve Politika’nın ilk sayısının ilk yazısında M. Kayaoğlu ontolojik ve epistemolojik boyutları kapsayan bütünlüğü kurmada üç ayrı bağdan bahsetmektedir: Psikolojik (ideolojik), tarihsel (pratik-politik) ve teorik bağ (teorik-politik).

Marksizmin diğer ezilen hareketlerinden ayırt edici özelliği psikolojik ve tarihsel bağların yanı sıra teorik bağa da sahip olmasıdır. Ancak “Tarihin bilimiyle devrimci politika arasında varlığı duyurulan teorik bağ, yani teorik-politika Marksizm tarafından kurulamamıştır. Bağı ontolojik olarak kurmaya çalışan iki eğilim kaydedilmiştir. Eğilimlerden birini felsefe ve politikanın işlevlerini yükümlenen ya da onlara hükmedeni felsefi olarak anlaşılmış bir bilim fikrini ileri sürenlerin eseri oluşturmuştur. Diğer eğilimse, varlığını, her şeyin ontolojik olarak indirgendiği ve felsefi olarak anlaşılmış bir politika üzerinde inşa edilmiştir. Sonuç pozitivizm ve tarihselcilik arasında salınan bir Marksizm tarihi oluşturmuştur.”[8]

Marksizmin sadece bilim olduğunu savunan anlayış Kautsky ve İkinci Enternasyonalcilerce temsil olunmuştur. Marksizmi felsefi olarak anlaşılmış bir politika, politika felsefesi ya da praksis felsefesi olarak tanımlayan diğer anlayışlar ise reformizme eğilimli gördükleri bilimciliğin karşıtını oluşturmaktadır.

Yılmaz Sezer bu karşıtlığı güzel bir örnekle ortaya koyar: “Kautsky ve Gramsci Ekim Devrimini “Kapital’e karşı devrim olarak niteliyorlar. Kautsky, devrimi ‘Kapital Bilimine aykırı buluyor ve olumsuzluyor. Benzer ama tersinden bir yönelimle Gramsci, Kapital bilimine aykırı bulduğu için Ekim devrimini olumluyor.(…)

“Bugün gelecek bağlantısının felsefi kuruluşu bugünün burjuva dünyasıyla sakatlanmış bir şekilde, ya bir felsefi/politik praksisin (Gramsci) ya da felsefi olarak anlaşılmış bir bilimin (Kautsky) ortak paydası oluyor.”[9]

Bağın epistemolojik alanın ontolojiye, ontolojinin epistemolojiye indirgenerek kurulmaya çalışılması kategorik olarak teorik düşünmenin önünde engel teşkil ediyor.

Teori ve Politika net bir şekilde bilim ve politika arasındaki ayrım çizgilerinin çekilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bilimin ve politikanın nesneleri farklıdır. Bilimin bilgi nesnesiyle ilişkisi, politikanın da gerçek nesneyle ilişkisi doğrudandır.

Teori ve Politika Lenin’in nesnel gerçekle dolaysız ilişkilenerek politik tutum almasını önemsemektedir. Althusser’in Lenin’in kasketini giymesinden biraz farklı bir şekilde, Teori ve Politika gerçeği politikleştirmesi esprisiyle Lenin’in kasketini giymektedir. Ancak bu noktada tek başına kasketi giymek yetmiyor.

Bir dolayım öğesi olarak politika sektöründeki gelişmeler Marksist teorik bütünün pratikle ilişkilerini belirler. Sorunsalımızı her konjonktürdeki verili araçlarla yeniden üretmemiz gerekecektir.

Değinmeler, ikinci beş yıl ve açık uç

“İçinde olduğumuz yeni dönemde, karşıt konumu kudretli olarak yeniden kurmanın ön-temellerinden birini, politik ufkumuza dünyanın bütün ezilenlerini kapsayabilecek bir genişlik katmak oluşturuyor.”[10]

Teori ve Politika’nın genel teorik çerçevesi ve politik olarak konumlanışındaki tutarlılıktan daha önce bahsedildi. Bütünlüğü oluşturmada mantıksal, teorik bir bağ kurmanın yolu birçok farklı olayda ve durumda yeniden kurularak gösterilmiştir. Teorik metinlerden, “Değinmeler” kısmındaki politik yazılara doğru bir gidiş söz konusudur.

Teori ve Politika, her konjonktürde dünyayla ilgilerini politik olarak tekrar kurdu. “Devrimcilik ölçütlerini teorik ilkelerden değil politik gerçeklikten yola çıkarak belirledi”. Politikanın gerçeklikle dolaysız ilişkide yapıldığını bir an unutmadı.

“Marksist teorinin gerçeğin kendisiyle ilişkisini indirgemeci bir şekilde kuran ve teorinin gerçeğini gerçeğin gerçeğine ikame eden” İşçici-Sosyalizmci yaklaşımlarla savaştı.

Konjonktürü anlamakta, getirdiği tarihsel ilericilik/politik ilericilik kavramlarıyla İslamcılık, milliyetçilik gibi tarihsel olarak geri addedilen ideolojilerin politik olarak ilerici olabileceğini gösterdi. Politik özneleri kendi bilinçlerine rağmen oynadığı devrimci rol ile değerlendirdi. Pratik-politika üzerine düşünürken, ideolojist ve doktriner olmamak için bir politik hareketin duruşunun ‘doğru’ olup olmadığına değil, ‘uygun’ olup olmadığına baktı.

Marksizmin alanının daha da darlaştığını saptadığı ikinci beş yılında Teori ve Politika, politik ufkunu dünyanın bütün ezilenlerini, anarşist, milliyetçi, İslamcı çeşitli ideolojilere ayırmadan kapsayacak şekilde genişleterek ve bunu yaparken bir yandan bütün kimliklerin ötesinde Marksist olmayı savunurken bir yandan darlaşmaya karşı koymaya çalıştı. Marksizm alanı dışındaki ancak devrimciliğe dönük çeşitli ‘teori’ ve görüşlere Marksizm içinden akınlar düzenledi.

İkinci beş yılda Teori ve Politika’nın teorik-politik inisiyatifi daha da artmıştır. Ancak darlaşma fiziki gerçeklik olarak varlığını ve Teori ve Politika üzerindeki etkilerini de sürdürmektedir. Bu darlaşmanın kırılması için onuncu yılda etkileşim kanallarının önümüzdeki dönemde zorlanması gerekecektir.



[1] L. Althusser, John Lewis’e Cevap, Çev.: Müntekim Ökmen, V Yay., Ankara 1987, s.60.

[2] Melik Kara, İ.Mert, S.Sahra, Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı, Ankara 1995, s.89.

[3] A.g.e, s.80

[4] “Geçmiş Misyon Gelecek”, Teori ve Politika 37, Bahar 2005, s.6.

[5] Mao Tse Tung’dan aktaran Mahir Çayan, Toplu Yazılar, Özgürlük yay., Nisan 1995, s.131.

[6] M. Kayaoğlu, “Felsefede Marksizmin Sonuşmaz Problemi”, Teori ve Politika 5,

[7] M. Kayaoğlu, “Marksizmin Ayıraçlarına Doğru“, Taslak içinde.

[8] M. Kayaoğlu, “Marksist Politikanın Teorik Öncülleri“, Teori ve Politika 1, Kış 96, s.10.

[9] Yılmaz Sezer, “Tarih Biliminin Devrimcileştirilmesi Sorunu”, Teori ve Politika 2, Bahar 96, s.5.

[10] M. Kayaoğlu, “Bitimsiz Mücadele, Kesintisiz Devrimcilik”, Teori ve Politika 26, Bahar 2002, s.8

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar