Ana SayfaArşivSayı 32-33Hayvan Dergisiyle söyleşi

Hayvan Dergisiyle söyleşi

Hayvan Dergisiyle söyleşi

“Marksist teorik-politik bir eğilimiz”

 

Hayvan Dergisi çeşitli yayınlarla söyleşilere yer veriyor. Bir söyleşi de Teori ve Politika ile yapıldı. Derginin Eylül 2003 tarihli 16. Sayısında Sinan Sülün’ün hazırladığı sayfada kısaltılarak yayımlanan metnin tamamına yer veriyoruz. Sorular Metin Kayaoğlu tarafından yanıtlandı.

 

Ne tür bir dergi Teori ve Politika?

● Sorunuzu, ne tür bir dergi olmayı istediğimiz üzerinden cevaplayayım. Teori ve Politika, kendini Marksizmin teorik ve politik sorunlarıyla uğraşmaya adayan, akademik değil ama teorik, örgütlü değil ama politik, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi bayrak altında bulunursa bulunsun, dünyanın egemenlerine karşı devrimci bir duruş içinde olan ezilenleri anarşist, milliyetçi, küreselleşmeci, halkçı, İslamcı, şucu-bucu olduklarına bakmadan ‘kavim-kardeş’i bilen, fiilen devrimci olmayan ama kendini devrimcilere bağlamış, işçi ya da işsiz, Türk ya da Kürt, Alevi ya da Sünni, kadın ya da erkek olmanın ötesinde Marksist olmayı savunan bir dergi.

Yani siz sol parti ya da grupların herhangi birine mensup değil misiniz?

● Hayır; çoğumuz eskiden çeşitli örgütlerde faaliyet yürütmüş kişileriz, ama bugün ‘örgütlü’ değiliz. Yine de biz kendimizi iki halka şeklinde örgütlü kabul ediyoruz. Birinci ve geniş halkayı devrimci örgütlerin tümü oluşturuyor ve onların hepsi bizim örgütümüz. İkinci ve daha dar halkayı hem devrimci hem de Marksist olduğuna inandığımız örgütler oluşturuyor ve biz kendimizi asıl olarak onların dinamiğine bağlı kabul ediyoruz.

Biz bugün kendi varlığını, ölüm oruçlarında, dağ başlarında, kent varoşlarında şehadet şerbeti içen devrimcilere bağlamış yegane ‘teorik’ dergiyiz. Devrimcilerin –haşa!- aklı değiliz, ama devrimcilerin olduğu alanda da teori yapıldığının kanıtıyız. Bizler kendimizi devrimci bir faaliyet içinde görüyor değiliz, ama birçoğu bizi devrimcilerin arasında sayıyor. Muarızlarımız tarafından devrimcilerin arasında sayılmak bizim için bir onurdur, ama devrimcilerden kendimizi özenle ayırmak da bizim için bir namus borcudur.

“Akademik değil ama teorik” sözüyle ne demek istiyorsunuz?

● Üniversiteyi sadece burjuvazinin sözcüleri bilim kurumu saymıyor, daha geçen yüzyılda kapitalistlerin korkulu düşü Marksizmle kendilerini bağladığını ilan edenler arasında aynı sayıltıya sadık olanlar bugün hiç de az değil. Üniversitelerde, kendini Marksist kabul eden çok kıymetli yazarlar var, fakat bunların çoğunun önemli bir kusuru Marksizmin sadece ve asıl olarak bir teori, hem de akademik anlamda bir teori olduğunu sanmalarıdır. Üstelik ilginçtir, bu kimseler, Marksizmin pratik olduğunu söylerken bile ona akademik pratik bir anlam katıyorlar. Bunun sonunda da ortaya bir ‘kampus Marksizmi’ çıkıyor. Ama bu, 1968’li yıllardaki üniversite gençliğinin politik mücadele geleneği oluşturmasından çok uzak bir özellik gösteriyor. Marksizmin üniversitelerin yüksek lisans ve doktora dersliklerinde kazandığı özgürlük, gerçekte onun hapsedilmesidir bugün. Akademik’ten kastım buydu.

Ancak burada şikayetçi olacağım asıl mesele, sendikal alanda, demokratik kitle örgütlerinde, derneklerde, kültür-sanat merkezlerinde faaliyet yürüten solcu kuşağın önemli bir çoğunluğunun da Marksizmi bu anlattığım anlamda bir akademik düşünce görmeleri ve akademistik Marksistleri bu konuda teşvik etmeleridir. Tabii bu durumun asıl belirleyicisi, bizim gibilerin kendini ortaya koyma konusundaki beceriksizliğidir.

Akademik olarak anlaşılmış teoriden uzak durmak gerektiğini söylerken Marksizmin aynı zamanda bir teori de olduğunu hiçbir zaman ihmal etmemeliyiz. Teori, Marksizm dediğimiz bütünün bileşenlerinden biridir. Görüşümüze göre bugün Marksizm, bu anlamda bir bütün durumunda değil; bütünlük parçalarına ayrılmış durumda. Böyle olunca, parçalar bile tanınamaz hale geliyor çoğu zaman. Marksizmin bu parçalanmış halini aynı zamanda kriz olarak niteliyoruz. Aslında bunu kanıtlamaya çok da gerek olmayacağını sanıyorum. Sadece biz Marksistler arasında bu hakikati görmek çok zor oluyor; bunun da anlaşılır olduğunu takdir edersiniz.

Öyleyse derginizin misyonu Marksizmin bütünlüğünü sağlamak mı oluyor?

● Bu bizim için haddini fazlasıyla aşmak olur. Marksizmin bütünlüğünün bugün dağılmış olduğu saptaması varlığımızın temel nedeni. Marksizmin bütünlüğünde bir sorun olduğu fikrini iliklerimizde yaşamasaydık, örgütlerimizden ayrılmak bizim için bir suç olurdu. Marksizmin günümüzde ağır sorunları olduğu gerçeğiyle çıplak olarak yüzleşelim diyoruz. Örgütsel yapılar bu meselelerle uğraşmayı doğal olarak öne alamıyor. Hepimiz körüz ve her bir ayrı yerinden tuttuğumuz nesnenin çok büyük olduğunu sezinliyoruz. Biz kendimizi, tuttuğumuz yerin, o nesnenin, diyelim kulağı olduğunu bilenler olmakla ayrıcalıklandırıyoruz. Koca nesnenin diğer uzuvlarını tutanlar, kendilerince fil tarifi yapıyor görüşümüze göre.

Durumumuzun farkında olduğumuzu, ama neyi önemsediğimizi de belirtmekten geri kalmadığımızı, 10 yıl önce bir tür çıkış bildirgemiz olan kitapçığın “Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı” olan başlığı sanırım anlatıyor. Biz Marksizmin bütünlüğünü sağlama yolundaki yükümlülüklerden birini yerine getirmek için çabasını ortaya koyan bir girişimiz sadece. Bu uğraşın sonunun ne olacağını ve bizim çabamızın bu çorbada en azından bir tuz olup olmayacağını Allah bilir!

Dergi öncesi de var…?

● Evet; 1993 yılının başlarında bir grup arkadaş, Marksizmin karşı karşıya olduğunu düşündükleri sorunlar ve bunların çözüm yollarını ortaya koymak üzere bahsettiğim metni kaleme alır. Adı, belki omuzlarımızda hissettiğimiz sorunun ağırlığı altında neler çektiğimizin kanıtı olacak kadar uzun gördüğünüz gibi… Yayıncılığın gerekleri açısından adını kısaltmaya elimizin varmadığı bu yazıyı, 1995’in Ocak ayında yayımladık. Tam bir yıl sonra da, kitabımızda öngördüğümüz görüşler çerçevesinde dergimizi yayımlamaya başladık. Teori ve Politika, bugüne kadar üç aylık aralarla okurunu arayarak 31 sayıya ulaştı.

Niyetimiz, sorunlardan hareketle, Türkiye’de Marksizm için bir teorik-politika misyonu oluşturmaktı. Marksizmle ilgili başka teorik-politika misyonları vardı elbette, ama naçizane anlayışımıza göre, bizim doğru ve uygun olduğunu kabul ettiğimiz Marksizm kanalının böyle bir misyonu yoktu. Marksizmin sorunlarıyla en doğru ve uygun tarzda uğraşacak olan misyon buydu.

Yeni bir örgüt mü olacaktık? Hayır; “başka türlü bir şeydi bizim istediğimiz”. Sol hareketin önemsediğimiz öbeğinden, örgütsel olarak beraberken kuramadığımız bir birliği kurmak için ayrılıyorduk. Teorik-politik olarak birleşmek amacıyla örgütsel olarak ayrılıyorduk.

Deyim yerindeyse, düşman saldırıyordu; bizim karşı saldırı yapacak gücümüz yoktu. O halde, bir askerlik kuralı olarak güçleri araziye yaymak gerekiyordu. Ama bu arada tümden bozguna da uğramamalıydık. Biz de, güçlerimizi en uygun saldırı ve hazırlık zeminini bulmak için eğilimlerine göre belirli bir dağıtım planına tabi tutmak ve işlevlerine göre yoğunlaştırmak gerekli diye düşündük.

Savunduğunuz Marksizmin farkı nedir?

● Marksizmin krizde olduğunu tok bir şekilde söylerken, Marksizmi terk etmeyişimiz, aksine enerjimizi daha bir hırsla ortaya koymaya çalışmamız, Marksizm görüşümüz hakkında temel bir fikir verebilir. Günümüzde, kem-küm etmeden Marksizmin krizde olduğunu söyleyen dişe dokunur herkesin yaptığı Marksizmi terk etmek oluyor. Kriz lafı, Marksistler arasında da zayıf da olsa duyulabiliyor. Ama onlara kalırsa Marksizm taş gibi ayakta duruyor, hatta her şey onun ne kadar mükemmel olduğunu kanıtlıyor. Bu kesimlere göre kriz sadece uygulamada ya da örgütlenmede, veyahut olsa olsa politika veya ideolojidedir.

Biz, liberallerin düşmanlığını çekecek denli katıyız, ama eski dönemlerin şiarlarını tekrar edip duran dar-Marksistlerin dudaklarını uçuklatacak kadar da geniş görüşlüyüz. Marksizme inançta birer müminiz, fakat aynı nedenle Marksizmin yeni ufuklara –hem de hiç çekinmeden- yönelmesinin de o kadar zorunlu olduğunu kabul ediyoruz. Güvenli sularda kulaç atmakla yetinenlerden değiliz. Marksizmin büyük avantajının rantını yemeyi doğru bulmuyoruz; Marksist olup olmadığına bakmadan yeni ve orijinal düşünce ve görüşlerle etkileşime önem ve öncelik veriyoruz. Marksizm yeni gelişmelerdeki dinamiği edinip kendi bütünlüğüne katacak kadar güçlüdür. Biz Marksizmin teorik ve politik kapasitesine engin bir güvenle hareket ediyoruz. O yüzden şu-bu aykırılık, şu-bu yenilik deyip uzak durmaya tenezzül etmiyoruz.

Temeli bilim, merkezi felsefe, doruğu ve açık ucu politikadan kurulu bir bütünsel yapı olarak kabul ettiğimiz Marksizmin krizine diğer Marksizm yaklaşımlarının tepkisi onun üç ayağından en az birini elden çıkarmak şeklinde oldu. Hatta bazı örneklerde daha da gerilemeler görüldü; “Marksizm bize sadece bir ahlaki duruş bıraktı” diyebiliyorlar. Başka bazıları, “madem politikada yenildik, devrimci iddialarımızı rafa kaldırıp bilim yapalım” diyor. “Bilim kapitalizmin zaferini tescil ediyor, biz bilime karşı politika yaparak dünyayı değiştirelim” diyenler oldu ve oluyor.

Tutarlı olmaya kendi kavlimizce çok önem veriyoruz. Dünyada belki çok alanda olduğu gibi, Marksizm alanında da at iziyle it izi birbirine karışmış durumda. Hem materyalist hem idealist, hem belirlenimci hem özgür iradeci olan ve aynı zamanda da kendilerine Marksist diyenler var. İnsan hem Marksist hem de anti-Marksist olduğunda Marksist olabiliyorsa bunlar da Marksisttir.

Birçoğuna göre, Marksizmin temel düsturu, “insanın tarihin bilinçli yapıcısı olduğu”dur. Biz, insanı tanrılaştıran bu görüşü reddediyoruz. Marksizmin determinizm ilkesi yaygın olarak, hem birçok Marksist, hem de Marksizmin muarızları tarafından, devrimin şu tarihte olacağı, sosyalizmin ve ardından sınıfsız toplumun falanca zamanda zuhur edeceği şeklinde anlaşılır. Hatta, bu görüş o kadar ileri götürülmüş ki zamanında, enflasyon şu yüzdeye çıktığı zaman işçi sınıfı başkaldıracak ve partisi de hazır olduğundan devrim olacak denmiş… Biz bütün bunları şöylece bir tarafa koyuyoruz ve Marksizmi başka bir şekilde tartışıyoruz. Marksizmin bilim sektörü bize göre, devrim için vade biçme aracı değildir. Marksizme göre, kapitalizm ne kadar gerçekse, sınıfsız ve sömürüsüz toplum da o kadar gerçektir. Diğer yandan, devrimcilik yaparken bizi saldırılardan koruyacak, bize doğru yolu gösterecek ve başarıyı garantileyecek Marksist bilimsel ya da felsefi tılsımlarımız da bulunmuyor.

Marksizmin bir doktrine, ideolojiye, felsefeye, akademik disipline indirgenmesine, Marksistlerin de kendilerini, ellerine hakikatin rehberi verilmiş uygulayıcılar olarak görmesine karşı duruyoruz.

Bunlara bağlı olarak, bize göre Marksizm, Aydınlanmacılıktan, Avrupa-merkezcilikten, devrimci olduğu gerekçesiyle de olsa burjuvazinin mirasını izlemekten kendini kurtarmalıdır. İzleyecek olduğumuz ezilenlerin mücadele geleneğidir.

Derginizin tirajı nedir?

● Baskı sayımız genellikle bin oluyor. Bu sayıdan, satışlarımızın miktarı konusunda fikir sahibi olabilirsiniz. Aslında bu sayı, bizim hiç de hayalci olmadan ‘hedef kitle’ kabul ettiğimiz kimselere bile ulaşamadığımız anlamına geliyor. Bazen, çölde vaaz verdiğimiz hissine kapılıyoruz. Genellikle, politik gazete ve dergilerin satışında düşüş olduğunda insanların ilgilerinin teorik meselelere kaydığı kabul edilmek istenir; oysa şimdi her iki alanda da bir durgunluk olduğunu görüyoruz. Tabii sizin alanınıza ve işlevinize imrenmiyor değiliz. Hiçbir zaman büyük satışlar beklentisi içinde olmadık, ama görüşlerimizin yeterli düzeyde tartışılmasını isterdik. Kimsenin başkasıyla ilgilenmediği, tartışmaların artık gerilerde kaldığı gibi görüşlerin gerçek olması bizi avutmuyor. Yine de uzunca bir süre böyle kalmayı göze aldık.

İlk yıllardan sonra, sürekli olarak dosya sayılar hazırladık. ‘Türkiye’de sol ve Marksizm’, ‘Zaman’, ‘İslam’, ‘İşçi sınıfı’, ‘Ezilenler ve şiddet’, ‘Küreselleşme ve emperyalizm’, ‘Marksizmin krizi’, ‘Mücadelenin yeni dönemi’, ‘Milliyetçilik’, ‘Savaş’ ve hazırlamakta olduğumuz ‘Ekoloji’, dosya konularımızın başlıklarını oluşturuyor.

Peki, yaklaşık sekiz yıl sonunda dergiyle ne yapmış oldunuz?

Bu konuda çelişkili bir konumdayız; temkinli bir iyimserliğe yönelmemize meydan verecek gelişmeler yanında, bir türlü üstesinden gelemediğimiz bir sürü yetersizliğimiz var. Binlerce adım sonrası bir arpa boyu yol gitmişiz ve birkaç adımda bin fersah aşmışız. İddia ettiğimiz husus şu: Marksist bir teorik-politik eğilim haline geldik. Kendimizi güvencelemekten henüz uzak olsak da, Marksizmin belirli bir tarzda anlaşılışını az-çok yeterli bir bütünsellikle temsil ediyoruz. Bu ülkede boy vermiş Marksistlere bakanlar bizim varlığımızla temsil ettiğimiz Marksizm anlayışını görmezden gelirse, eksik bir iş yapmış olurlar.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar