Ana SayfaArşivSayı 21Gericilik döneminde İkinci Bahar dizisinin solculuğu

Gericilik döneminde İkinci Bahar dizisinin solculuğu

Aycan Epikman

İkinci Bahar adlı televizyon dizisi, Türkiye’de toplumu neredeyse bir bütün olarak -son zamanlarda hiç görülmeyen bir şekilde- olumlu yerinden yakalayarak öne çıkan bir örnek oldu. Bu dizinin diğer ve bence çok önemli bir diğer özelliği, derinden ve yer yer net olarak izlenebilen solculuğu idi.

Hanım’ın öldürülen sendikacı kardeşi; Ulaş’ın dayısı tarafından konulduğu belli olan adı; elektrikçi ustasının Nazım Hikmet’li, ‘Che’li posterlerle donatılmış atölyesi, hele son bölümde, ya ezenden ya ezilenden yana olması gerektiğiyle ve cezaevleriyle ilgili konuşması…

İkinci Bahar’da solculuğun temel izleklerden biri olduğu söylenebilir. Herhalde her bölümde, solculukla ilgili en az bir diyalog, birden fazla olabilecek ima, anıştırma geçiyordu.

Azgın gericilik ortamını beslediği kabul edilen Türkiyeli halk toplulukları, özellikle F Tipi operasyonu ile başlayan sarsıntıların geçmediği günlerde, elektrikçi ustası ağzından, cezaevlerinde yatan devrimci kızları ve oğullarının yanında yer alan bir tutumu duydu, gördü. ‘Komünist’ elektrikçi, lumpen bir gence solculuk aşılıyordu ayan beyan…

İkinci Bahar’da bunlar oluyordu, ancak nedense “gerici halkımız”dan, hiçbir belirgin tepki duyulmaması bir yana, beğeniler ifade ediliyordu.

Aslında Türk televizyonlarında oynayan birçok yapımda, solculuk bir leitmotiv olarak kendini öteden beri hissettirir. (Örneğin Bizimkiler’de dürüst doktor hanım “komünist” olarak nitelendirilir.) Ancak yine nedense, hiçbir Allahın kulu bunlara dikkat çekmez, övmez ya da yermez.

İkinci Bahar’ın, herkesi en az bir yerinden yakalayan ama aynı zamanda solcu da olan bu dizinin hikmeti neydi? Bir arkadaşım, askerliği sırasında sık sık yaşadığı bir eğilimden söz ediyordu. Mektepli ya da mektepsizler, ama genellikle de mektepsizler arasında görülen, üstelik ezici çoğunluğu bilişsel ideolojik söylemlerinde faşizan veya gerici olan, solculuk ve solculara düşmanlık besleyen birçok gencin, bazı momentlerde ortaya çıkan ‘sivil’ başkaldırıcı, hadi biraz ihtiyatsızlık veya iyimserlikle ifade edelim, toplumsal devrimci tepki ve düşüncelerine tanık olurmuş ve kitle çalışması duyusunu yitirmiş bir devrimci olarak yazıklanırmış. “Ah şurada bir Devrimci Yolcu ya da Parti-Cephe geleneğinden biri olsaydı ne güzel olurdu!” dermiş. Arkadaşım, kendilerine sorsanız komünistlere düşman birçok gencin, ‘doğal’ hallerinde komünistlere hiç de uzak olmayan o yanlarından yakalanabileceğini söyler dururdu. Üstelik başka bir şeye de dikkat çekiyordu. Mektepsiz gençler, ‘doğal hal komünistliği’ni mekteplilere göre çok daha belirgin bir şekilde taşıyorlarmış. Benzer durumlarla hayatın birçok alanında karşılaşmıyor muyuz? Sıradan insanda, çok tehlikeli eğilimler yanında, devrimcilerin bağlantı kurabileceği, hatta devrimciliği toplumsal bakımdan üretebilecek eğilimler de var.

Ama dikkat! Bir gericiden, devrimcilere düşman bir gericinin ağzından doğal bir devrimci söz duyuyoruz; devrimcilere küfreden bir gericinin devrimci bir tepkisini saptıyoruz. Buradaki bilişsel sorunu çözmek, elbette kolay değil. Bu sorunu küçümseme gibi bir gaflet de söz konusu edilemez.

En kötü zamanlarda bile -şu yaşadığımız günlerin bunlar arasında önde geldiği kabul edilecektir-, bilişsel ideolojik cilayı, duvarı, eşiği takmayan; bir hamlede bu ‘engel’in ardına geçebilen; oruç tutan eğitimli iş arkadaşının nasıl hâlâ böyle şeylere inanabildiğine hayret etmekten kendini alamayan, çevresindeki insanların solculuğa kapalı olmasından derin bir rahatsızlık duyan ve oruçluyu hor gören solcu zihniyeti takmayan bir politikleşmiş ajitatörün, yapabileceği hâlâ birçok şey olduğu açığa çıkmıyor mu böylece.

Devrimcilerin halk duyusuna yaklaşması zorunlu.

Ama genel ideolojik/politik ortamın gereği olarak, İkinci Bahar’ı beğenenler onun solcu yanını beğendiklerine ilişkin bir şey belirtmediler. Sağcılar ya da faşizanlar ise, İkinci Bahar’ı bu solcu temalarından dolayı beğenmezlik edemediler, en azından bunu ifade edemediler. Bu, azımsanacak bir kazanım mıdır?

İkinci Bahar’ın solcu izleyicileri bundan elbette hoşnutlukla bahsettiler, sanki derin bir sırrı ve bu arada suçu paylaşıyormuşçasına; birbirlerine, Hanım’ın devrimci sendikacı kardeşinden, Ulaş’ın adının ner’den geldiğinden engin bir memnuniyetle söz ettiler; bir başarının tadını çıkardılar.

Evet, komşu bahçeden elma çalmak gibi bir suçu paylaşıyormuşcasına..! Meşru, ama meşruiyeti, gizli olmasında…

Son yıllarda solcu entellektüellerin yeni emzikleri futbol oldu. Eskiden gazetelerde futbol sayfalarını karıştırmak, maçlara gitmek, “Gassaray”ın halinin nic’olacağını tartışmak, ‘ne sağcı ne solcu futbolcu’lara özgüymüş; büyükler öyle anlatıyor. Ama futboldan hoşlanıyor olmak, artık, halktan olmadığını belli ede ede yapılan bir halkçılığın rozeti oldu neredeyse.

Futboldan söz edeceğimize, Ulaş’ın nasıl devrimci olacağından söz edelim. Biz de böyle rozetler bulalım kendimize.

Devrimci bir anlayış açısından İkinci Bahar, ihmal edilemez solculuğuyla ve tabii diğer öğeleriyle bir bütündür. Ali Haydar’ın özgeci, Hanım’ın dirayetli kişiliği, devrimci sendikacı kardeşinin her zaman hissedilen -izleyiciye hissettirilen, mi demeli?- varlığı/gölgesi…

İkinci Bahar, solun, en olumsuz olduğu tereddütsüz söylenebilecek dış koşullarda, halkla nasıl kaynaşabileceğinin sanatsal, kendi alanından, kendi bildiğince, kendi bildiği yoldan, gösterilmesi oluyor.

İdeo-politik mesajı İkinci Bahar gibi olan bir yapım, 1970’lerin ortamında elbette çarpıcı etkiler yaratacaktı. Zaten o yılların ortamında başka bir İkinci Bahar çekilirdi. İçinde yaşadığımız yıllarda bile geniş halk kesimlerince sevilen, onlara açıktan solcu temalarıyla bile ulaşabilen İkinci Baharlar oldukça hepten karakışta yaşamadığımızı düşünebilir miyiz?

İkinci Bahar, aynı zamanda, solcu olmayı, endüstriyel patlamış mısır ve yüksek kültür ürünlerini tükettikleri sinema salonlarında vakit geçirmek sanan; ellerinde sinema dergileri, hangi filmin hangi yönetmeninin hangi yöntemlerle film çektiği üzerine züppece gevezelik eden, sanat eserleriyle dolaysız etkileşme duyusunu yitirmiş, her biri adeta birer sanat eleştirmeni solcu sosyete (‘kamuoyu’ mu demeli?) mensubu kimselerin başlıca ilgi alanlarıyla da akrabalık taşımadığı için başlıbaşına olumlu bir örnek olarak kaydedilmelidir.

Solculuk bu kesimler için, kültür sermayesi edinerek sınıf atlamanın bir gereci konumuna gelmiş bulunuyor. Bu kesimler, gerici ya da faşizan ideolojik bombardımandan aptallaşmış halkımızdan daha bön, ve devrimcilere ve devrimci çalışmaya daha uzak, hatta kapalı bir bireyler topluluğu oluyor.

İkinci Bahar, böylece, halk topluluklarıyla sanat yoluyla temas kurmada, yalın ve sade bir anlatımın, ideolojik mistifikasyonlara başvurmaya tenezzül etmememin başarılı bir örneğini de vermiş oluyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar