Ana SayfaArşivSayı 19-20Üretken-Emekte Belirleyici Öğe: Artı-Değer Üretimi

Üretken-Emekte Belirleyici Öğe: Artı-Değer Üretimi

Musa Sala

Marksizm’de sınıf tanımlaması oldukça sorunludur. Her şeyden önce sınıfı tanımlayacak kriterler (ekonomik, siyasal, ideolojik vb.) konusunda Marksistler arasında tam bir uzlaşma yoktur. Ekonomik, siyasal, ideolojik kriterlerin ne olduğuna dair tartışmalar devam etmektedir. Ekonomik kriterler açısından öne çıkan tartışma başlıkları şunlardır: 1) Sınıfların üretim ilişkilerine göre belirlenmesi, 2) Emeğin üretim süreci içindeki yerine göre sınıfların tanımlanması -üretken-emek, üretken olmayan emek ayrımı-, 3) Kollektif emeğin işlevlerini yerine getirmesi açısından sınıfların tanımlanması.

Bu yazı en azından “üretken-emeğin ne olup olmadığı” konusunda bir netleşme sağlamak amacıyla kaleme alınmıştır.

I. Üretken-Emek Tanımında Sermaye Üretiminin Yeri

Marx’ın üretken-olmayan emek tanımlamasında apaçık ve tutarlılığı tartışma konusu bile edilemeyecek iki yön vardır: 1) Üretim sürecinde yalnızca kendi emek-gücünü yeniden üreten emek sermaye açısından üretken değildir. 2) Kendi hesabına çalışan emek üretken-emek değildir. İkinci durumu şöyle açmak mümkün: Kendi hesabına çalışan emek her ne üretiyorsa üretsin, emeğin ya da onun ürünün parayla doğrudan basit değişimi, parayı sermaye dönüştürmediği için üretken emek değildir.[1] Demek ki “Sermaye açısından, sermayeye dönüşmek” üretken-emek tanımlamasında önemlidir; cevabı aranması gereken soru şudur: “Sermaye üretimi nedir?”

Marx’a göre aynı tür emek, üretken-emek de olabilir, üretken-olmayan emek de olabilir. Marx’ın örnek verdiği emek türleri ilginçtir, bir yazarın emeği, bir şarkıcının emeği, bir öğretmenin emeği vb. üretken-emek de olabilir, üretken-olmayan emek de olabilir. “[…] yayıncısının yönlendiriciliği altında kitap üstüne kitap üreten (örneğin ekonomi ciltleri üreten) yazın proleteri, bir üretken emekçidir; çünkü ürünü, daha en başından itibaren, sermayeye katışmıştır ve yalnızca o sermayeyi artırma amacıyla varlık kazanmıştır. Şarkısını kendi hesabına satan bir şarkıcı üretken-olmayan emekçidir. Ama bir girişimci tarafından, kendisine para kazandırması için tutulan şarkıcıya üretken emekçi denir; çünkü sermaye üretir.”[2]

Marx, Artı-Değer Teorileri‘nde örnek olarak verdiği emek türleri, tartışmanın başka bir yönüne, emeğin ürettiği ürünün (her ne üretiyorsa o) kullanım-değerinin içeriğine ya da kafa-kol emeği ayrımına, işaret etmektedir. Marx, emeğin üretken-emek olarak tanımlanmasında kendini ifade ettiği belli kullanım-değerleriyle kesin olarak hiçbir ilgisi olmadığını söyler[3] Braverman hizmet üretiminin de meta üretiminin bir biçimi olduğunu ileri sürerek üretken-emek ve üretken olmayan-emek ayrımının geçersizleştiğini iddia eder.[4] Teori ve Politika yazarlarından Çetin Konuk, Braverman’la benzer gibi görünen ama gerçekte benzer olmayan bir şey ileri sürer. Ona göre kullanım-değerini üretmek ve yeniden üretmek üretken-emek tanımlamasında önemlidir; bu nedenle emeğin üretkenliği meta üretimiyle sınırlanamaz.[5] Braverman’dan, Konuk’u ayıran nokta, Brevarman’ın hiç değilse hizmet üretiminin, eş deyişle hizmet üretiminde yaratılan kullanım-değerinin bir meta biçimi olduğunu ileri sürmesidir. Konuk’un ise kullanım-değerini bu tartışma bağlamında nasıl bir algılamaya tabi tuttuğu tartışmalıdır. Konuk yazısında, beni üretken-emeği meta üretimi ile sınırladığım için eleştirirken, Lockwood’la da aynı noktada buluştuğumu söyler.

Konuk’un görmezden geldiği noktalar şunlardır: Birincisi, sermayenin üretim süreci içerisinde, üretken olan ve olmayan emek türlerini ayırmakta, belirleyici öğenin artı-değer üretimi olduğunu göstermeye çalışmak Marksizm için zorunludur. Bu bağlamda, ikincisi, benim Lockwood’a katıldığım nokta, üretim süreci içerisinde, büro emekçilerinin emeğinin üretken olmadığıdır. Konuk, büro işçilerinin emeğinin de bir kullanım-değeri ürettiğini, bu nedenle de üretken sayılması gerektiğini iddia etmektedir. Konuk, Marx’ın, Kapital’in üçüncü cildinde, ticari sermayeyi incelediği bölümde büro çalışanlarının emeğinin artı-değer üretmediğine dair teorik analizlerini ve apaçık ifadelerini görmezden gelir. Konuk’un kullanım-değeri üreten emeğin üretken olduğuna dair iddiası için şu söylenebilir: Sermaye emek-gücünü iki özelliğinden dolayı satın alır. Emek-gücünün kullanım-değeri ve onun değişim değeri. Ancak sermaye üretim sürecinde ve sermayenin özgün biçimlerinde kullanım-değeri özelliğine sahip emek türleri olmakla birlikte, , artı-değer üretme anlamında, hiçbir şekilde değişim-değeri üretmeyen emek türleri de bulunmaktadır.[6] Bu emek türleri artı-değer üretmemekle birlikte, başka bir deyişle, artık barındırmayan bir değişim değeri üretmekle birlikte, üretimin maliyetlerinin bir unsuru olması anlamında bir değişim değerine sahiptir ya da bir değişim değeri “üretir”. Bu iki tür değişim değeri arasında kategorik bir fark vardır.

            Marx’ın, emeğin üretken-emek olarak tanımlanmasında, onun belirli içeriği, özgül yararlılığıyla ya da kendini ifade ettiği belli kullanım-değeriyle kesin olarak hiçbir ilgisinin olmadığını söylemesi, emeğin meta biçimini almasını önemsemediğini göstermez. Emeğin bir meta biçimini almasını sağlayan somut niteliği, yani belli bir kullanım-değeri Marx’a göre, “sermaye açısından taşıdığı özgül kullanım-değeri değildir. Sermaye için, onun özgül kullanım-değeri, genel emek olarak sahip olduğu miktarda ve malolduğu emek miktarının üstünde ortaya koyduğu emek miktarı fazlasında ve farkında yatmaktadır”,[7] yani artı-değer üretiminde yatmaktadır. Cevaplamamız gereken soru, bu üretim süreci içerisinde hangi emek türlerinin artı-değer üretimine katıldığı, hangisinin katılmadığıdır.

            Sonuç: Üretken emek -kapitalist üretim sistemi içinde- işvereni için artı-değer üreten ya da emeğin nesnel koşullarını sermayeye ve onların sahibini de kapitaliste dönüştüren emektir; yani kendi ürününü sermaye olarak üreten emektir.”[8]

II. Sermaye Üretiminde Ayrımlar

İlk bölümün sonunda Marx’tan yaptığımız alıntıda farklı görünen iki ifade var: 1) Artı-değer üreten emek üretken emektir. 2) Sermaye üreten emek de üretken emektir. Kapitalist üretim tarzında belli bir emek-gücü belli bir çalışma kolunda artı-değer üretmeden sermaye üretebilir mi? Evet. Eğer bu mümkünse, -mümkün olduğunu Marx’ın kendisi de söylemekte-, yaygın görüşün tersine, Marx’ın üretken-emek tanımlaması oldukça açık ve çelişkisiz görünmektedir. Artı-değer üreten emek kesinlikle üretkendir, ek olarak, sermaye üreten emek de “üretken-emektir”.

Carchedi, sermayenin genişlemesine katkıda bulunan emeğin, üretken emek niteliğinde görülmesi gerektiğini, çünkü bu emek türleri olmadan artı-değere el koyma işlevinin gerçekleşmeyeceğini söyler. Bu nedenle bileşik emek sürecine doğrudan katılanların, başka bir deyişle kollektif emek gücünün parçasını oluşturan üretken olmayan emek türlerinin, işçi sınıfı içinde sayılması gerektiğini söyler.[9] Marx, artı-değere el koyma sürecinde işlevi olan emek türleri varsaymıştır. Diğer taraftan bu emek türleri, onu kiralayan girişimciye sermaye de üretmektedir; yani diğer bir deyişle “üretken-emektir”. Ama bu tür emek türleri (başta ticaret sermayesinin kiraladığı emek-gücü) artı-değer üretmemektedir.

Sermayenin üretim sürecine dair, Marx’ın önemli formülasyonlarında artı-değer üretiminin, diğer bir deyişle artı-değer üreten emeğin merkezi yeri önemlidir. Marx, sermayenin dairesel hareketini üç aşamaya ayırır:

Birinci aşama: Kapitalist, meta ve emek pazarında alıcı olarak ortaya çıkar; parası metalara dönüşür, ya da P─M dolaşımından geçer.

İkinci aşama: Satın alınan metaların kapitalist tarafından üretken tüketimi. Burada, o, kapitalist meta üreticisi olarak hareket eder; sermayesi üretim sürecinden geçer. Sonuç, üretimine giren öğelerden daha fazla değer taşıyan bir metadır.

Üçüncü aşama: Kapitalist pazara satıcı olarak geri döner; metaları paraya dönüşür, ya da bunlar M─P dolaşımı hareketinden geçer.

Bu duruma göre para-sermayenin dolaşım formülü şöyledir: P─M…R… M’─P’; burada noktalar, dolaşım sürecinin kesintiye uğradığını, M’ ve P’ ise, M ve P’nin, artı-değer ile artmış olduğunu gösterir. [R=üretken sermaye][10]

Marx’ın ileri sürdüğü bu formülasyonda, dolaşım sürecinin kesintiye uğradığı yerler, diğer bir deyişle dolaşım zamanında işlev gören emek-gücünün sermaye üretimine nasıl katıldığı önemlidir. Buradaki emek-gücü büyük oranda irili ufaklı, bir yığın ticaret sermayesinin ücret karşılığı kiraladığı emek gücüdür ve hizmet çalışanlarının büyük oranını kapsamaktadır. Bu nedenle Marx’ın, Artı-Değer Teorileri’nde örnek olarak verdiği emek türlerinin (sanatçı, yazar, öğretmen, vb.) üretken olup olmadığı tartışmasını bir yana bırakırsak; ticaret sermayesinin kiraladığı emek-gücünün, bir de buna bankacılık sektöründe çalışan emek-gücünü eklersek hem artı-değer üretmesi, hem sermaye üretmesi bağlamında bu emek-gücünün üretken olmadığına dair bir netleşme sağlamak mümkün.[11]

Öncelikle şunu söylemek gerekli: Carchedi bir yönü ile haklıdır, bazı emek türleri artı-değere el koyma işlevini gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda ticari emeğin, artı-değere el koyma işlevi tartışılamaz. Ancak ticari sermaye bu işlevini yerine getirirken, onun kiraladığı emek türü artı-değer yaratmamakla birlikte, ticari sermayenin artı-değere el koymasını sağlar. Bir belirleme yapacak olursak; ticari emek türü artı-değer üretmeme bağlamında üretken olmayan-emektir. Marx’ın ticari emeğin artı-değer üretmediğine dair ifadeleri sabittir.[12] Carchedi’nin iddia ettiği kollektif emek, ya da bileşik emek bağlamında ticari emek türünün, artı-değer üretip üretmemesi bağlamında üretkenliğini değerlendirecek olursak; Marx bu konuda ticaret sermayesini devreden çıkararak, kapitalistin ya da sanayi sermayesinin kendi bünyesinde ticari işlemlerini gerçekleştirmesini anlatmıştır. Kapitalist ticari işlemlerini gerçekleştirmesi için büro çalışanlarının ya da her ne gerekiyorsa o çalışanın emek-gücünü ücret karşılığı kiralayacaktır. Sonuçta bu emek-gücü artı-değerin gerçekleştirilmesi anlamında kollektif emeğin bir parçasıdır, Carchedi’ye göre. Marx ise bu konuda şöyle söyler:

“Üretimin ölçeği ne denli gelişirse, sanayi sermayesinin ticari işlemleri, ve dolayısıyla değer ve artı-değerin gerçekleşmesi ile ilgili emek ve diğer dolaşım giderleri, aynı oranda olmasa bile, o kadar büyük olur. Bu durum, gerçek büro personelini teşkil eden, ticari ücretli işçilerin çalıştırılmalarını gerekli kılar.[…] Ticari işçi doğrudan doğruya artı-değer üretmez. Ama emeğinin fiyatı emek-gücünün değeriyle şu halde bunun üretiminin gideriyle belirlenir, oysa bunun, bu emek-gücünün uygulanması, kullanılması, enerji harcaması, aşınıp yıpranması, öteki bütün ücretli emekçilerde olduğu gibi, hiçbir şekilde değeriyle sınırlı değildir. Bu nedenle de, ücreti, gerçekleşmesinde kapitaliste yardım ettiği kar kitlesi ile zorunlu orantı içinde değildir. kapitaliste neye malolduğu ile, onun için neler sağladığı, iki ayrı şeydir. Doğrudan doğruya artı-değer yaratmaz, ama karşılığı ödenmeyen emek harcaması ölçüsünde, artı-değeri gerçekleştirme giderini azaltması için ona yardım ederek, kapitalistin gelirini artırır.”[13]

Ya da şu tür bir değerlendirme yapmak mümkün: Bu emek-gücü, onu satın alan kapitaliste işlevsel görevini kendi-emek gücünün kullanım-değeri “ölçüsünde” gerçekleştirmekte, ancak herhangi bir değişim değeri yaratmamakta. Yani yararlı bir makine.[14] Ödenmiş her emek türü değer üretmez ve/veya her emek türünün ödenmemiş emek kısmı kapitalist üretim sürecine bir artı-değer bırakmaz.

Ticari emek türü kollektif emeğin bir parçası olarak varsayılsa bile, bu emek türü artı-değer üretmemesi çerçevesinde üretken-emek dışında yer alır. Ticari emek türünün, sermaye üretip üretmediği noktasına gelecek olursak, her şeyden önce ticari karın nereden kaynakladığına bakmak gereklidir. Marx’a göre ticari sermayenin karını, sanayi sermayesinden aktarılan artı-değer oluşturur. Bu bağlamda ticari emek türü, ticaret sermayesi için artı-değerden pay almasında da işleve sahiptir. Sürecin sonunda (P─M, M─P), ticaret sermayesi açısından durum tam olarak yatırdığı bir miktar sermayesin genişlemesi anlamına gelir. Ama bu genişleme, artı-değer üretimi yapılan alanlardan yapılan artık sayesinde mümkün olmaktadır. “Tüccar sermayesinin kendisi artı-değer üretmediğine göre, ortalama kar biçiminde cebe indirdiği artı-değerin, toplam üretken sermaye tarafından üretilen artı-değerin bir kısmı olacağı açıktır.”[15] Tüccar sermayesinin, kendisine kiraladığı emek türleri, yatırılan sermayenin genişlemesine neden olmakla birlikte bu mutlak anlamda bir sermaye üretimi değildir. Tüccar sermayesinin karı ya da başka bir deyişle sermayesini genişletmesi, onun sermayesinin toplam sermayedeki yeri herkese düşen pay oranında gerçekleşir. Herkese düşen pay oranında, artı-değer üretimi belirleyicidir.    

Toplam sermaye S, değişmeyen sermaye s ile değişen sermaye d‘den ve bir artı-değer a, üretmektedir. [16] Eğer bu toplam sermaye içinde, tüccar sermayesinin payı olduğunu kabul ediyorsak ve bu sermayenin ücretlere ödediği sermayenin de, değişen sermaye d, içinde payı olması gerekli. Kar oranı k’= a:S= a: (s+d) ise tüccar sermayesinin ücretlere yatırdığı değişmeyen sermaye kısmı kar oranı k’ ile ters orantı içindedir; bu emek türünün artı-değer a içindeki payı ise sıfırdır, çünkü bu emek türü artı-değer üretmez. Bu emek türündeki artış sorununa gelince, Marx bu konuda oldukça açıktır: “Bu emekteki artış hiçbir zaman artı-değerdeki artışın nedeni değil, daima onun bir sonucudur.”[17]

Tüccar sermayesinin kiraladığı emeğin üretken görünen biçimi, artı-değer üretimine, başka bir deyişle artı-değer üreten emeğin türlerine bağlıdır. Artı-değer üretimindeki artış ticari emeğin niteliğini belirler. Bu emek gücündeki büyüme, yatırılan toplam sermayeyi arttırdığı ölçüde, artı değer yaratmadığı için kar oranını küçültecektir. Bu nedenle üretken sermaye, sermaye üretim sürecinin üretken olmayan bu maliyetlerini en aza indirmenin yollarını arar. Üretken sermaye açısından, dolaşım maliyetleri, üretken olmayan giderler olarak görünürken ve bu üretken olmayan maliyetleri azaltmaya çalışırken, ticaret sermayesi açısından dolaşım maliyetleri, eş deyişle onun kiraladığı emek salt kendisi açısından doğrudan üretken emek olarak görülecektir.

Üretken-emek ile üretken olmayan-emeği ayırırken, artı-değer üretimin sermaye üretimindeki merkezi rolü vurgulanmalı. Bu bağlamda, sermayenin özgül biçimlerindeki ayrımlara giderek, o özgül biçimlerde kullanılan emek türlerinin ürettikleri sermayenin hangi yollarla kendini genişlettiği ya da ürettiği belirtilmeli. Sermaye üretim sürecinde hemen hemen her türlü emek türü, bunun içine kapitalistin “emeği” de dahil, işlevsel rollere sahiptir. Örnek olarak, şans oyunlarına yatırılan sermayenin satın aldığı emek-gücünün bu sermayenin üretiminde işlevsel olmadığını; yani bir miktar S’in süreç sonunda S+ΔS haline gelmediğini söylemek mümkün değil. Ancak şurası kesindir ki, bu sermayenin satın aldığı emek türü hiçbir şekilde artı-değer üretmemekle birlikte, sermayenin kendisini genişletmesinde işlevsel bir role sahip olması artı-değerden çektiği paylara bağlıdır.

Marx, maddi-olmayan üretim kesimini pek fazla önemsememiştir; çünkü sermayenin bu alandaki görünümleri ona göre, kapitalist üretim içinde oldukça önemsizdir. Maddi olmayan üretim alanlarına dair şu örnekler verilebilir: eğitim, sanat ya da tıp vb. Bu alanlardaki emek türlerinin işlevinin de, genel bir soyutlama olarak, dolaşım alanındaki emek türleriyle benzer olduğuna ilişkin düşünceler daha önce ortaya konmuştu.[18] Bu nedenle, burada, bu alandaki emek türlerini değerlendirirken önceden vardığımız sonuçları tekrar edecek olursak: 1) Bu alandaki emek türleri artı-değer üretmeme anlamında üretken-emek değildir. 2) Bu alandaki emek türleri, kendini satın alan sermayeyi, üretken sermayeden, başka bir deyişle üretken-emeğin ürettiği artı-değerden pay çekerek genişletir. Bu emek türleri sadece kendi işvereni karşında üretken-emekçi konumundadır, çünkü onu zenginleştirir.[19]

Sonuç: “Kapitalist üretim anlamında üretken emek, değişen sermaye parçasına (sermayenin ücrete harcanan parçasına) karşılık değiştirilen ve sermayenin yalnızca bu parçasını (ya da kendi emek-gücünün değerini) değil, ayrıca ona ek olarak kapitalist için bir artı-değer üreten ücretli-emektir. Meta ya da para, ancak bu yolla sermayeye dönüştürülür, meta, sermaye olarak üretilir. Yalnızca sermaye üreten ücretli-emek üretkendir. (Bu, emeğe ödenen tutarı, o, arttırarak yeniden-üretir, ya da ücret biçiminde aldığını, daha fazla emek olarak yeniden geri verir anlamına gelir. Dolayısıyla yalnızca değer üreten emek, kendi değerinden daha büyük değer ortaya koyar.)” [20]

 

 



[1] K. Marx, Artı-Değer Teorileri, Birinci Kitap, Çev.: Yurdakul Fincancı, Ankara 1999, Sol Yay.

[2] A.g.e., s. 375-376

[3] A.g.e., s. 375

[4] Braverman’dan aktaran Tülin Öngen, Prometheus’un Sönmeyen Ateşi, İstanbul 1994, Alan Yay., s. 51

[5] Çetin Konuk, “Sınıf Tanımlamasında Emeğin Rolü”, Teori ve Politika, S. 15, Yaz ’99, s. 75-76

[6] Sermaye üretim sürecinde, kapitalistin “emeğinin” bile bir kullanım-değeri olduğunu söylemek mümkündür. Bu durumda Konuk’un iddiasına göre kapitalistin “emeği” de üretken-emek sayılmalıdır.

[7] K. Marx, a.g.e., s. 375

[8] A.g.e., s. 371. Vurgular bana ait.

[9] Crchedi’den aktaran T. Öngen, a.g.e., s. 177

[10] K. Marx, Kapital C. II, Çev.: Alaattin Bilgi, Sol Yay., Ankara 1997, s. 33

[11] Ticaret sermayesinin kiraladığı emek-gücünün neden üretken olmadığına dair genişçe bir açıklama daha önceki bir yazıda yapılmıştır: M. Sala, “Marksizmde Üretken Emek ve İşçi Sınıfı”, Teori ve Politika, S. 14, Bahar ’99, s. 129-133

[12] Bkz. K. Marx, Dördüncü Kısım, Onyedinci Bölümdeki “Ticari Kar”, Kapital C. III, Çev.: Alaattin Bilgi, Sol Yay., Ankara 1997.

[13] K. Marx, a.g.e., s. 263-264. Alıntının hemen devamı şöyledir: “sözcüğün gerçek anlamında ticari işçi, emeği vasıflı emek olarak sınıflandıran ve ortalama emeğin üzerinde sayılan, daha yüksek ücret alan ücretli işçi sınıfı içine girer.” Eğer üretken meği artı-değer üreten emekle sınırlar ve bunu işçi sınıfını belirleyen temel kriter olarak alırsak ve bu tür bir çaba içine girersek, Marx’ın bu tür ifadeleri ile oldukça sıkıntı doğurmakta.

[14] K. Marx, Kapital C. II, a.g.e., s. 122

[15] A.g.e., s. 249

[16] A.g.e., s. 50.

[17] A.g.e., s. 265

[18] M. Sala, a.g.e., s. 136-138

[19] Marx, zenginleştirir ifadesini kullanır. Bu oldukça önemlidir, bu durum, onun “Servet ile Sermaye” arasında yaptığı ayrıma işaret edebilir. Kapital C. III, s. 384

[20] K. Marx, Artı-Değer Teorileri, s. 142-143. Daha önceleri de belirttiğimiz, ve bu yazıda da anlatılmaya çalışılan şey, Marx’ın artı-değer üretimi ile sermaye üretimi arasındaki içsel bağıntıyı, tüm teorik dizgesinde koruduğudur. Bu nedenle, Üretken-emek ve Üretken-olmayan Emek Üzerine Teoriler’de daha başlarken söylediği bu sözlerde, (Kapitalist üretim Açısından Üretken Emek: Artı-değer Üreten Emek, birinci alt başlığın hemen başlangıcında söyler bunları) yer parantez içinde yer alan tüm ifadeler, parantezin dışına çıkarılmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar