Ana SayfaKürsüÇin halkının sabır taşını çatlatan "sıfır vaka" politikası

Çin halkının sabır taşını çatlatan “sıfır vaka” politikası

 

Çin’in “sıfır vaka” olarak adlandırılan ve artık neredeyse hepimizi illallah ettiren Covid-19 ile mücadele politikasına karşı bazı şehirlerinde kendiliğinden ortaya çıkan gösteriler dünyanın batı tarafında iki tür tepkiye yol açtı:

1. Sıradan insanların “Aa! Çin’de gösteri yapılabiliyor muymuş?” şaşkınlığı ve gösterilerde yer alanların başına geleceklere ilişkin distopik hikayeler.

2. Kerameti Çin-ÇKP hakkında çok az şey bilmelerinden, bütün bildiklerini ise (başta ABD olmak üzere) Batı’nın dezenformasyon kaynaklarından öğrenen “Çin uzmanları”nın mevzuyu hiç anlamadıklarını gösteren açıklamaları ortalığa döküldü. Bu tayfa konuyu Şi Cinping’e, ÇKP’ye ve sisteme karşı protestoya, batı tarzı demokrasi arayışına hatta ikinci bir “Tiananmen ruhu”na kadar götürdü. Bütün bildiklerini Amerikan kaynaklarından öğrenir, Amerikan aklıyla düşünür ve Amerikan ağzıyla konuşursan saçmalamaktan başka seçeneğin olmaz tabii ki… Anlı şanlı “Çin uzmanlığı” titri de saçmalamanın üstüne tüy diker. 

İnsanların “Çin uzmanı”, “Rusya uzmanı”, “Ortadoğu uzmanı” vs gibi kocaman kocaman sıfatlarla anılmalarına ve bu unvanı kabul edip rahatsızlık duymamalarına bir anlam verememişimdir, hatta şaşırdığımı söyleyebilirim. Beni “Çin uzmanı” olarak anmak isteyenlere bunun ağır bir yük olduğunu söyledim ve bu unvanla anılmayı ret ettim. Bir ülke uzmanılığı fazla abartılı ve düpedüz saçma bir tanımlama ve unvan. Zira bir ülkenin uzmanı olunmaz; o ülkenin ekonomi, dış politika, kültür-sanat, tarih vs gibi alanlarından birinde uzman olunabilir. Diğer bir-iki alan da özel ilgi alanınız olabilir. Zaten bu “Çin uzmanları”nın ferasetini yakın zamanda ÇKP kongresinde Hu Jintao’nun salondan çıkarılış hikayesinde gördük. Amerikan medyasının yalanının peşine takıldılar ve uzman olarak konuşmak için hangi kaynaklara dayandıklarını (ve dolayısıyla kimin adına konuştuklarını) da ifşa ettiler.

Bazıları gözümüm önünde yaşanan, tanık olduğum son günlerdeki gösterilerin ne anlattığına yazının ilerleyen bölümünde değineceğiz.

Ne, Çin’de gösteri yapmak ha!

Çin’de protesto gösterisine tanık olmak benim için yabancısı olduğum bir durum değil. İlk tanık olduğum gösteriler, 2008’de ABD’de patlayan ve dünyaya yayılan finansal kriz sırasında işlerini kaybeden veya ücretlerini alamayan binlerce emekçinin Shenzen ve Gunagzhou’da yaptığı gösterilerdi (diğer bazı Güney kentlerinde de oldu). Ana yolların iki tarafına tek sıra olarak sıralanmış insanlar ellerinde pankartlarla ve arada bir yetkililerin seslerini duymasını isteyen slogan da atarak yürüyorlardı. Polis gösteriyi uzaktan izlemekte yetiniyordu; sözlü veya fiili hiçbir müdahalede bulunmuyordu. Çin’de gösteri yapılmasının imkansız olduğuna, herhangi bir gösterinin düşmanca faaliyet sayılıp şiddetle ezildiğine dair dezenformasyondan yeterince nasiplenmiş olan “bilgi dağarcığım” tanık olduklarım (gösteriler) karşısında “error” verdi (Not: Sadece doğrudan rejim ve dolayısıyla ÇKP karşıtı gösteriler düşmanca faaliyet kabul edilir). Gösteriler, “Çin hakkında bildiklerimle görüp tanık olduklarım arasında ciddi uyuşmazlıklar var” demeye başladığım günlere denk gelmişti.

Daha sonraları da birkaç gösteriye daha tanık oldum. Bir serbest bölgedeki direnişini sonlandırmak için gelen polisi bölgedeki işçilerin birleşerek ezdiklerine bile tanık oldum. Sonunda o işçilere ne mi oldu? Hiçbir şey… Tutuklanan, hapislerde süründürülen, hayatı karartılan kimse olmadı. ÇKP bu tür “istenmeyen olaylar”ın faturasını halka değil o bölgedeki ilgili yöneticilere keser. Yerel yöneticiler sorunları zamanında tespit etmedikleri, çözmedikleri veya halkın infialine neden oldukları için bedel öderler.

ÇKP, bilinenin -yayılan dezenformasyonun- aksine, genel olarak gösterileri halkın üst yönetime sesini duyurma yollarından biri olarak görür, önemser hatta fazlasıyla ciddiye alır. Zaman zaman çeşitli nedenlerle ortaya çıkan irili ufaklı gösteriler sonrası neredeyse her zaman merkezi yönetimin devreye girmesi halka “Sesinizi duyduk, sorununuzu anladık” mesajı vermeyi amaçlar. Sonuş olarak, ortaya çıkan manzara yerel yöneticilerin yetersizliği ve beceriksizliğine karşı merkezi yönetimin sorunu hızla ve halkın talepleri doğrultusunda çözen, halkın sesini duyan ve halktan yana bir merkezi yönetim görüntüsüdür. Velhasıl, ÇKP muktesebatında sık sık vurgulanan “Çin’in efendisi Çin halkıdır” sözü tamamıyla bir retorikten ibaret değildir. Çin yönetiminin her gösteriyi doğrudan doğruya rejim veya ÇKP karşıtı olarak gördüğüne ilişkin yaygın inanç ise bir Amerikan yalanından başka bir şey değildir. 

Yine bilinenin aksine, ÇKP halkın görüşlerine sanılandan fazla baş vurur, danışır. Özellikle son on yıldır, sokaklar, alış-veriş merkezleri, metro istasyonlarında devlet-Parti görevlisi gençlerin ellerinde anket formlarıyla (kimlik bilgisi istemeden) hükümet politikalarıyla ilgili sorular sorduğuna, öneriler ve istekleri aldığına sıkça tanık olursunuz. Bu danışma faaliyetine yerel Parti örgütlerinin (ki çok yaygındır) çalışmalarını da eklemek gerekir.

Son günlerdeki gösterilerde da polis çok az yerde fiziki müdahalede bulundu. O müdahale bile yine Covid-19 önlemlerine dayandırıldı. Bizim buradaki -Wuhan- birkaç gösteride ise hiçbir müdahalede bulunmadı. Birkaç polis uzaktan izleyip gitti. ABD’de “Black lives matter” gösterilerinde Amerikan polisinin uyguladığı vahşi şiddet ve Fransa’da “Sarı Yelekliler”in gösterilerindeki polis şiddetiyle karşılaştırıldığında Çin polisinin müdahalesi adını anmaya bile değmez.

Çin’de vaka sayıları ve Batı’da durum

Konuyla ilgilenenler özellikle son altı aydır Avrupa’nın neredeyse Covid’in adını bile anmadığını fark etmişlerdir. Resmi kaynaklar ne Covid önlemlerinden bahsediyor ne de vaka sayılarından. AB’nin kulağının üstüne yattığını söylemek pek yanlış olmaz. Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid-19’un pandemi olmaktan çıktığı (ya da çıkmakta olduğuna) ilişkin açıklaması da AB’nin eline rahatlattı. Buradaki bazı sağlıkçı dostlara göre “Tüm nüfusun en az üç doz aşılanmış olmasının bir rahatlama ve gevşeme yaratmış olması da muhtemel”. Oysa bu virüse karşı tam olarak etkili bir aşının olmadığı artık herkesin anladığı bir gerçek. Piyasadaki aşıların etkililik oranı da birbirlerine çok yakın. Dört doz mRNA aşısı (bu teknolojiyle üretilen aşılardan birini)olanların da geleneksel aşıdan aynı doz vurulanların da eşit derecede tekrar Covid’e yakalandıkları görülüyor. Peki, bu durumda Avrupa’nın (genel olarak) batının Covid sessizliğinin başka bir anlamı-nedeni olabilir mi? Buradaki dostlara göre, küresel ekonomik durgunluk beklentisi-korkusu ve enflasyonla mücadelenin ağır zorluklarıyla boğuşan Avrupa (Batı), bir de Covid ile mücadelenin getireceği ağır yükten endişe ediyor ve bu yüzden gözden uzak tutmayı tercih ediyor.

Peki, vaka sayıları Çin’de neden yüksek? Daha doğrusu, neden Çin’de vaka sayılarının yüksek olduğu veya artmakta olduğu söyleniyor. Bunun cevabı Çin’in “sıfır vaka” politikasında aranmalı. Bu politika gereği, bir aparmanda, fabrikada, bölgede vs Covid-19 vakalarına rastlandığında, bu vakaların çevresi ta üçüncü halkaya kadar teste tabi tutuluyor. Örn. on kişide virüse rastlanmışsa, bu üç halka ve arada rastlanan diğer vakalar için oluşturulan halkalar derken on kişilik vaka için taramalar binleri bazen ise milyonla ifade edilen rakamları buluyor. Bu kadar geniş çaplı tarama testlerinin bu sonuçları vermesinde şaşılacak bir şey yok. Bu çapta testler AB-ABD’de uygulansa acaba hangi sonuçlar elde edilir? Üstelik 1,4 milyar nüfusa sahip Çin’de 40 bin vaka sayısından söz ediyoruz, milyonlardan değil.

Wuhan kapanmasından bugüne…

Wuhan’da ilk Covid-19 salgını tespit edilip kapanma başladığında (23 Ocak 2020) şehirde değildim. Üç gün önce on günlük kış tatili için Liaoning’e gitmiştik. 72 günlük o kapanma sürecinin iki aylık bölümünü Hong Kong’da geçirdik. Kapanma sürecini şehirde yaşayanlar için içeride (şehirde) olmak, bizim gibi bir şehirden diğerine dolaşanlar içinse dışarıda olmak zordu. Salgın hakkında bilinenler çok sınırlı ve ağırlıkla önceki SARS salgınından edinilen bilgi ve tecrübelere dayandığı için salgın-sağlık önlemi adı altında yürütülen uygulamalar da bezdiriciydi. Yetmiş beş gün sonunda Wuhan’a döndüğümde kendimi sanki sürgünden dönmüş gibi hissetmiştim. Wuhan halkı o 72 günlük kapatmanın gerekli olduğunu kabul etti, sükunetle karşıldı ve dayanışma ile o günleri aştı ve korkunç bir hızla yayılan salgını yendi.

Wuhan, sıkı sağlık önlemleri ve bazı kısıtlamalarla, sanırım bir yıl kadar “temiz bir kent” olarak kaldı. Fakat dünyaya yayılan virüs çeşitli Çin kentlerinde de görülmeye başladı. Sonunda, geçen yıl yaz aylarında Wuhan’a geri döndüğü görüldü. Yaşadığım bölgede görülen yüz kadar Covid-19 vakası nedeniyle bölge karantinaya alındı ve bütün test sonuçları negatif çıkana kadar iki hafta kapatıldı. 72 günlük ilk kapanmaya kıl payı yakalanmamış biri olarak payıma bu iki haftalık kapanma düştü. 

O bölgenin salgın için riskli bir yer olduğunu düşünüp görece güvenli saydığımız bir bölgeye taşındık. Aradan henüz iki aya yakın bir zaman geçmişti ki yeni taşındığımız bölge karantinaya alındı ve iki hafta kapatıldı. Karantina başladığında şehir dışındaydım ve geri dönüp on gün daha kapalı kalmayı gözüm kesmediği için kente dönmedim. Geçen zaman içinde, kentin çeşitli bölgelerinde bazıları küçük çaplı karantina ve kapanmalar yaşandı, tarama testleri (ve aşılama) neredeyse ara vermeden devam etti. Kapanma, bir üniversitede tespit edilen vakalar nedeniyle o üniversitenin bir ay süreyle kapanmasına kadar vardı. Çin genelinde kapanmalar artıp tarama testleri sıklaştıkça insanların sabrı da zorlanmaya başladı.

Bezdiren “sıfır vaka” politikası

Yine Coronavirus familyasından olan SARS salgını sırasında Hong Kong’da yaşıyordum. Covid-19’a göre çok daha ölümcül olan bu virüs Çin’i çok korkutmuştu. Bugün uygulanan “sıfır vaka” politikası SARS salgınına karşı uygulanan mücadele yöntemlerinin Covid-19’a uyarlanmasından ibaret denebilir. Mücadelenin -politikanın- önceliği temas ve dolayısıyla bulaşma zincirini kırmak. Bunun en etkili yöntemi ise kapanma-izolasyon ve yaygın tarama testleri. Fakat durum öyle bir hal aldı ki, defalarca tarama testleri, defalarca karantina ve kapanma ve aşılamalar derken artık o sabırlı ve sakin Çinlilerin bile sabrı zorlanmaya başladı. Oysa bir yıldır buradaki bazı uzmanlar Wuhan’daki etkili kapanma ve ardından gelen aşılama ve oluşan farkındalıkla virüsün kitlesel yayılımının önüne geçildiğinden ve bu yüzden kitlesel (kapanma) önlemlerinden bireysel önlemlere geçilmesi gerektiğinden, sadece enfekte bireylerin karantina-izolasyonu ve dikkatli takibinin etkili bir mücadele yöntemi olduğundan bahsediyorlardı. Fakat aşağılara -yerel yönetimler ve orta-alt kademelerine- doğru indikçe göze batan yönetim zaafları, çapsızlık ve yöneticilerin bir Wuhan başarısı yaratma aşkı sonunda Şincan-Uygur bölgesinde karantinaya alınan bir binada faciaya neden oldu. İnsanlar binadan dışarı çıkamadıkları için çıkan yangında on kişi yanarak can verdi. Önlemlerden artık bezmiş olan insanların sokaklara dökülmesine yol açan, gösterilerin fitilini ateşleyen işte bu facia oldu.

Birçok kent ve yerleşim biriminde birkaç gün süren gösteriler sonunda, ÇKP üst yönetiminin soruna el atması, merkezi yönetimin devreye girmesiyle sonuçlandı. İnsanlar seslerini duymasını istedikleri yere duyurmuşlardı. “Sıfır vaka” politikası rafa kalktı ve buradaki uzmanların bir yıldır söz ettiği (Batı’daki önlemlere çok benzer) bireysel önlemlere geçildi.

Peki, Çin üst düzey-merkezi yönetimi (Şi Cinping yönetimi) bu uzmanların bir yıldır söylediklerini neden duymadı ve konuya el atmadı. Bilinenin aksine, Çin yönetimi bir kurumun görev alanına, işine pek karışmaz. O kurum veya görevlendirilen komisyon işini yaparken epeyce özerktir. Dolayısıyla, Salgınla Mücadele Komisyonunun işine karışılmadı. Şimdi, muhtemelen komisyonda bazı görevden almalar olacak ve uygulmaya konulan yeni politikayı yönetmeye uygun görevlendirmeler yapılacaktır. 

Neden bu kadar beklendi?

Geliştirilen aşıların hiçbirinin virüsü ortadan kaldırmadığı ve yayılmayı önlemediği gerçeğinden hareketle, Covid-19’un mutasyon geçirerek daha uzun bir zaman bizimle birlikte olacağı düşünülüyor. Dolayısıyla, Çin gibi 1,4 milyar nüfus ve geniş bir coğrafi alana sahip bir ülkede virüsün yayılmasının kontrolden çıkması halinde Batı’daki gibi geniş kapsamlı kapanma ve kısıtlayıcı önlemlere başvurmanın hem çok güç olacağı hem de bütün dünya için üretim yapan sanayi kuruluşlarını-ekonomiyi çok ağır etkileyeceği düşünülüyordu. Ayrıca, böyle büyük çaplı bir kapanma ve kısıtlama durumunda halka yapılamsı gereken ekonomik desteğin maliyeti çok yüksek olabilirdi. Bu yüzden, görüldüğü her bölgede “sıfır vaka” politikası uygulamak yani virüsü görüldüğü bölgeye hapsedip bulaşma zincirini kırmak ve yayılmayı bitirmek en uygun çözüm yolu olarak görüldü. Bu önlemin-politikanın bulaşma zincirini kırdığı ve yayılmayı durdurduğu bir gerçek; fakat sanayi kentlerinde aralıklarla ortaya çıkan kısa süreli (ortalama iki haftalık) kapanmaların ekonomiyi tökezlettiği gibi insanların sabrını zorladığı da bir başka gerçek.

“Sıfır vaka” politikası gibi katı önlemlere baş vurulmasını sadece yukarıda bahsedilen ekonomik gerekçelerle açıklamaya çalışmak konuyu anlamamış (veya eksik anlamış) olmak anlamına gelir. Burada diğer iki (ideolojik) nedeni de anmamız gerekiyor: 

1. ÇKP ta en başta, Wuhan’da ortaya çıktığında, Covid-19’u mutlaka yok edilmesi gereken bir insanlık (insan sağlığı) düşmanı olarak tanımladı. Dolayısıyla, yok edilmesi gereken bir düşmana karşı kullanılan yöntem de katı hatta sertti. Buna bir de merkezden yerel yönetimlere doğru uzaklaştıkça (özellikle orta-alt yönetim kademelerinde) ortaya çıkan yetersizlik-beceriksizlik de eklenmelidir. Uygulanan politika ve alınan önlemlerin insanların sabrını taşıracak noktaya ulaşmasında bu yöneticilerin yetersizliğinin ve beceriksizliğinin rolü de göz ardı edilmemelidir.

2. ÇKP, sağlıklı yaşam ve sağlık hizmetini en temel insan haklarından biri olarak görür. Dolayısıyla, Covid-19 ile mücadeleyi aynı zamanda bir insan hakları sorunu olarak gördü.

Şon olarak, şu iki noktayı not ederek bitirmek istiyorum:

1. “Sıfır vaka” politikası, büyük nüfus ve yerleşim alanı genişliği nedeniyle, kentlerde ancak zorunlu hallerde, acil durumlarda uygulanabilecek bir mücadele yöntemi. Daha çok köy kasaba gibi küçük-orta büyüklükteki yerleşim birimleri için uygun. Köy-kasaba ve kenti aynı çuvala atmak, aynı mücadele yöntemlerini uygulamak-dayatmak ÇKP açısından kenti, kentliliği ve kent kültürünü anlamakla ilgili bir soruna işaret ediyor olabilir. Daha önceki bir yazımda ÇKP’nin kodlarındaki köylülüğü aşamamış olmak gibi bir sorunla yüzleşmesi gerekeceğinden bahsetmiştim.

2. Çin’de kontroldan çıkmış bir salgın veya hızla artan vaka sayısı falan yok. Bu konudan yukarıda bahsedildi. Batı, işi Çin yönetimi kadar sıkı tutsa ve bu kadar yaygın test uygulasa vaka sayılarının Çin’e fark atması işten bile değil…

Kaynak: http://kamuraninnotdefteri.blogspot.com/

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar