Ana SayfaKürsüTKP’nin şiddetsizlik ilkesi

TKP’nin şiddetsizlik ilkesi

13 Kasım’da İstiklal Caddesinde yapılan bombalı saldırıdan birkaç saat sonra (tam 20:36’da) Türkiye Komünist Partisi (TKP) Twitter hesabından bir açıklama yayınladı:

“Türkiye Komünist Partisi, insan hayatını hiçe sayan kör şiddetin, kirli siyasetin karşısındadır.

“Türkiye’de ‘kör şiddet’e ilişkin olarak ‘kimden gelirse gelsin’ biçimindeki kınamalar ya da ‘hangi amaca hizmet ederse etsin’ değerlendirmeleri eksiklidir. Bu ifadeler ‘amaç haklı, yöntem yanlış’ gibi bir anlaşılmaya yol açacağı için tercih edilmemelidir. Bugün bu coğrafyada terörü bir siyasal araç olarak tercih eden bütün aktörler karşıya alınması gereken hedeflere sahiptir. Kanlı siyasete başvurmaktan çekinmeyenlerin temsil ettiği, halkın iradesi değil ancak halk düşmanlığı olabilir. İlkesiz ittifaklar, kapalı kapılar ardındaki pazarlıklar ve herkesin herkesle sözde dost olabileceği bir siyaset iklimi bu türden olayları davet etmektedir.”

Açıklamada söylemeye dilleri varmamış belli ki ama bu ifadelerin hedef aldığı öznenin Kürdistan Hareketi olduğunu anlamak için âlim olmaya gerek yok.

Kimyasal silahlarla, SİHA’larla vurulan hareket, sıkıştığı için uygar olmamaktan kaynaklı bir tepkiyle ‘kör şiddete’ başvurmuştu. Bu gerici hareketlerin mayasında var bu düşüncesizlik zaten. Taşlar yerine oturmuştu işte! (Durumu analiz ettiğini sanan TKP bu hareketin pratiğine dair ayrımlar yapmaktan alabildiğine uzaktır. Oysa politikanın abc’si özgül durumu anlamak, ayrım / ayrıştırma yapmaktan geçer. Fırsat bulduğunda soyut ilkeler ilan etmekten değil.)

Dillerinin varmamış olması ile şiddete olan mesafenin nedeni aynıdır: Devletin komünistliği vazifesi.

*

Açıklamanın ruhundan ve sözünden anlaşılıyor ki, TKP için mesele şiddetin ‘kör’ olmasıyla hiç ilgili değil. TKP, şiddeti tümden ve koşulsuz reddediyor. Bu anlı şanlı partinin, ‘kör’ olmadığını söylediği ve sahiplendiği bir şiddet örneğini bilen, duyan var mı?

Örneğin, 1996 yılı 1 Mayıs’ında Kadıköy’de yaşananlar ‘kör’ şiddet miydi? Kör değilse bile aşırı miyoptu! O zamanın TKP’si ise Taksim’de gayet ‘açıkgöz’, ölçülü, planlı bir itiş-kakış ile o şiddet dolu yıllarda bir deneme yapmıştı.

1996 ölüm oruçları ile başlayan şiddet ‘kör’ müydü? Tabii öyleydi! Ne yaptığını bilmez devrimciler can sıkıyordu, ama bu bir yandan da iyiydi. Hele 2000 yılı 19 Aralık’ındaki kanlı operasyonla aşama kaydeden ölüm oruçlarıyla “devrimci demokrasi”nin sonu nihayet geliyor ve bu anlamsız şiddet, bu gereksiz gürültülü ortam son buluyordu.

2004 NATO İstanbul toplantısı devrimciler için şiddetin gerekçesi iken, TKP, bütün terbiyesiyle, adap erkân bilirliğiyle üyelerini bu şiddet dolu kör ortamdan sıyırıp pikniğe götürmüştü.

TKP uygarlık gemisinin komünistidir, insan hayatını en yüce değer olarak sahiplenir. Öyle yazıyor açıklamada:

“Siyaset insanı yücelttiği oranda anlamlıdır.”

Ne güzel laf; ne yaldızlı düşünce!

*

Fakat küçük bir sorunu var TKP’nin. ‘İlerici’ burjuvazinin hâkim olduğu Fransız Devriminden bu yana, bu sahiplenilen uygarlığın tarihinde şiddetsiz bir tek gün kaydedildi mi? Uygarlığı nefes olarak alıp veren, uygarlıkla gözleri ışıldayan, uygarlık halesiyle yüzünü göğe çeviren TKP’li için uygarlığın aldığı milyonlarca cana ne demeli? Milyonlarca ölü, insanı yücelten siyasetin mi bedelidir?

Bırakın bu can sıkıcı detay mevzuları. TKP kendi sokağını bilir.

Devrim mi?

Nasılsa halk bilinçlenip gerçeği anlayacak, çığ halinde gerçeğe akacak ve ancak o zaman TKP önderinin parmağının ucuyla küçük bir fiskesi şiddet olarak kaydedilecektir şanlı tarihe. Hem Ekim Devriminde ne kadar şiddet uygulanmıştı ki? Bakmayın sonrasındaki iç savaşa, savaşta ölen milyonlara. Bunlar can sıkıcı detaylardır ve büyük tarih ile sokağımızda böyle şeylere yer vermeye gerek yoktur.

*

TKP’liler, normal diyebileceğimiz zamanlarda fiyakayla taşıdıkları asalet pozunu küçücük sıkı anlarda hemen atıveriyorlar üzerlerinden. Böyle anlarda yaşadıkları dehşetin kamçıladığı şevk ve heyecanla içlerindeki çirkefi ağızlarından çıkarıyor ve etrafa saçıyorlar.

Saldırıyı devletten önce kendilerinin Kürt Hareketine mal etmesi bundandır. Zaten bu barbar Kürtlerden başka ne beklenebilirdi ki!

“Kim yapmış olursa olsun bu saldırıyı lanetliyoruz” demek işte o yüzden tatmin etmiyor TKP’yi. TKP, tam da kendinin zamanı geldiği şevkiyle çakacaktır söylevi: Saldırıyı yaptığından emin olunan Kürt Hareketinin varlığını oturttuğu amaç lanetlenmelidir asıl.

TKP indinde, bu hareketin özü ve soyu sopu gericidir, bakılmamalıdır aldatıcı ilericilik sözlerine. Onlar, uygarlık yolunda ilerlemiş, iyi kötü bir burjuva cumhuriyeti kurmuş Türkiye’yi emperyalistlere oyuncak olmuş gerici bir milliyetçilikle gerisin geri götürmek istemektedir. Bu Kürtler zaten Şeyh Sait olarak, Ağrı isyancıları olarak, Seyit Rıza olarak böyle değiller miydi?

Devrimci Cumhuriyetin öldürdükleri, mağaralarda fare gibi zehirledikleri mi? Bu soruyu soran yine anlamamış TKP’nin yüksek ölçülerini. Yüceltilen insanlardan kastı onlar değil ki TKP’nin.

O zamanlarda siyaset, Dersimlileri bombalayan “dünyanın ilk kadın pilotu”nu yüceltiyordu insanlığı temsil etmek üzere.

*

İşte TKP’nin Marksizmi bu yükselen insanlığın içinde barınmaktadır. Aşağıdaki çer-çöp yığınında ne işi var Marksizmin.

Asıl olan uygarlıktır, Marksizm onun bir momentidir sadece. Sorgulanmaz uygarlık kavramı yanına sorgulanmaz bir cumhuriyet kavramı da eklenmiştir. İnsanlık, uygarlık, cumhuriyet…

Marksizm sorgulanamaz, ayrıştırılamaz, değeri tartışılamaz bu soyut kavramlara indirgenmiştir. Kafalar rahat etsin, tadımız kaçmasın yeter.

Oysa biliyoruz ki yola buradan çıkılmamış, yol buraya varmıştır. Devletin komünisti olmaktan başlanınca asil gerekçelerin üretilmesi için zengin bir birikimi vardır TKP’nin.

*

Heves ve heyecanla yaptığı açıklamadan sonra Kürt Hareketinin, olayı kendilerinin yapmadığını ifade etmesi ve kınaması TKP’yi mahcup etmiş midir?

Olur mu hiç öyle şey! Niye eylemin faili olarak Kürtlerin adı geçiyor da hiç kimse TKP’yi ağzına almıyor dersiniz? TKP açıklaması bunu anlatıyordu işte. Kürtler yapmış olsa da olmasa da mahkûm edilmelidir.

TKP ise bu vesileyle bir kez daha, ortalama uygar ‘yurttaş’a kendisiyle aynı gemide olduğunu duyurmuş oldu.

Fena mı?

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar