Kropotkin Lenin’le Buluştuğunda

 

https://repository.lboro.ac.uk/articles/journal_contribution/When_Kropotkin_met_Lenin/9468995

 

Çeviri: Eyüp Eser

Giriş

1970’de sol liberter Maurice Brinton, Rus devriminin tarihsel analizinin neden hala acil bir görev olduğunu gösterme teşebbüsü sırasında, muzafferin tarih tezine dair yeni bir yorum ortaya koymuştur. Brinton ne Sovyet yazımının devrime dair tarafgirliğini faş etmek ne de geçmiş olaylar ve kararların ideolojiye dayalı bir eleştirisini yapmak istemiştir. Aksine Brinton’un istediği, devrimin kavramsal tarihini geri kazanmaktı. Brinton’a göre, beğenilsin beğenilmesin, post-devrimci sosyalizm ‘Bolşevizm’in gelenekleri, değerler sistemi ve örgütsel kavramlarıyla’[1] gebe bırakılmıştır. Belki hepimiz Bolşevik olmayabiliriz fakat buna rağmen Bolşeviklerin şekillendirdiği kavramsal dünyayı mesken edindik. Geçmişin devrimci mücadeleleri sırasında sosyalizm dillerinin nasıl derin bir kalıba döküldüğünü takdir etmedeki başarısızlık, modern politik aktivistlerin politikalarını dikkatsiz ve zayıf şekilde formülleştirmelerine yol açtı. Sanki algıları açıkmışçasına eleştirmenler, devrimci idolleri tarafından vasiyet olunan ilkelerin anlamını sorgulamak yerine, eski taleplerini tembelce tekrarladılar. Tarih etkisiz bir tehditkâr tavrın aracına indirgenmişken eleştirel enerji de derin kökleri bulunan anti-Bolşevik tavrın onaylanmasına yönlendirildi.

Brinton’un tartışması, anarşist Voline tarafından çok daha önceden yapılmış bir suçlama ile uyumluydu: Bolşevikler, muhalefetin önerileriyle tamamen uyumsuz uygulamaları ilerletmek amacıyla propagandayı kullanarak politik rakiplerince popülerleştirilmiş sloganlara el koymuşlardır.[2] Bununla birlikte Brinton fikirlerin sinik tahriflerinden ziyade, onların içerikleriyle ilgilenmiştir. Bu eleştiriler birbirlerini karşılıklı dışlamamış olsalar bile, Brinton’a göre Voline, bizzat saldırmakta olduğu indirgenmiş tarihin tedarikçilerinden biridir. Brinton’un özgül kaygısı, işçi yönetimine dair devrimci talepleri irdelemek ve 1917-1921 arası Fabrika Konseyleri tarafından öncülüğü yapılmış kampanyanın Bolşevik kurumsallaşmayı nasıl etkili şekilde durdurduğunu göstermekti. İşçi kontrolünün -sosyal demokratlar ve sosyalist devrimciler gibi- 68 sonrası Avrupa solunun parolası olarak kaldığını gözlemleyen Brinton, üretimin yönetimini onun kontrolünden ayrıştırdı. Yönetim ‘üreticinin üretim süreci üzerindeki bütünsel egemenliği’[3] anlamına gelmekteydi ve bütün yönetimsel işlevlerin işçi sınıfı tarafından üstlenmesini gerektiriyordu. Diğer taraftan kontrol ise, örneğin özel mülkiyetten devlet mülkiyetine geçirmek gibi, üretim araçlarının sahipliklerindeki basit bir değişimi imlemekteydi ve bu nedenle de bürokratik iktidarın pekiştirilmesiyle uyumluydu. Brinton bu ayrımı yaparak Bolşevik devlet kontrolünün teşvik edilmesini ve işçi yönetiminin terk edilmesini sadece fabrika konseylerinin karşı karşıya kaldığı muhalefete atıf yaparak değil, aynı anda konseylerin içsel yetersizliklerine de referans vererek açıklamıştır. Fabrika Konseyleri Hareketi, ‘hedeflerini açık ve olumlu şekilde … duyurmaktan aciz’dir.

Tarihin sonuna ulaşılması, geçici dahi olsa, bazılarının Sovyet komünizmini neo-liberalizme romantik bir engel olarak yeniden şekillendirilmesine yardımcı olmuştur. Vakti zamanında olduğu gibi Bolşevik mirasın herhangi bir biçiminin şimdi de sosyalizmin içini doldurduğunu tartışmak, en yaman eleştirmenler için bile kolay değildir. Gerçekten de modern özgürlükçülüğün tarihleri hem Bolşevizm’in talihinin dramatik tersine çevrilmesi hem de onun can düşmanı olan anarşizmin yeniden dirilmesi için plan yapmaktadır. On dokuzuncu yüzyılın iki büyük sosyalist enternasyonalinde Marksistler tarafından zekice alt edilen, Kronstadt’ta ezilen ve Ukrayna’daki Makhnovist kampanya sırasında -sonrasında da İspanya’da- yenilen anarşizm, alternatif küreselleşme hareketinin kalbini fethetmek için yeni bir biçimde tekrar ortaya çıkmıştır. ‘Seattle savaşı’nın toplumsal hareket politikasındaki anarşist hissiyatların egemenliğini doğrulamasının yanı sıra radikal politik teorideki ‘anarşist dönüş’ de anarşizmin dirilişinin temelini atmıştı. O zaman Rus devrimci tarihi üzerine kafa yormanın herhangi bir amacı var mı? Düşünceme göre, Brinton’un projesi, yani tarihsel eylemler dizisini bir gözetleme noktasından bakarak yargılamaktan ziyade ‘çatışma içerisindeki güçlerin gerçekte neyi temsil ettikleri’ni[4] anlamaya çalışmak, 50 yıl önce olduğu gibi bugün de yol göstericidir.

Brinton sosyalistler arasındaki tarih dışılık eğilimini anti-entelektüel önyargıya bağlamıştı. Brinton’un bu bağlanmanın hem tarihsel biçimde bilinçlendirilmiş bir eleştiriden en çok saklanacak hem de bundan dolayı kaybedecek en fazla şeye sahip durumdaki sol entelektüellerce yüreklendirildiğini hissetmesi ise işin tuhaf yanıydı. Geçmişin üzerini örterek kavramsal sorgulama cesaretinin kırılması en çok ideolojik egemenliklerini devrimci harekete dayatmaya hevesli olanların işine yaramıştır. Brinton’un 70’lerde gözlemlediği anti-entelektüel tarih dışı önyargı, tarih karşısında aktivizme verilen öncelik, iktidar karşıtlığına bağlılık ve politik hareketleri beyaz, erkek, hetero-normatif ve Avrupamerkezci geçmişlerinden ayrıştırmayı yansıtsa bile, Sovyet imparatorluğunun çöküşünden sağ kurtulmuştur. Fakat tarihsel tarafsızlık şimdilerde Brinton’un tespit ettiklerine tümüyle karşıt olan motivasyonlarca sürüklenirken devrim tarihi hakkında ele alınmayı hak eden soruları cevapsız bırakmaya devam etmektedir. Burada dikkate aldığım sorun, devrim kavramının inşası etrafında dönmektedir.

Devrim fikri güncel teori ve pratik ile anarşist/ik çevrelerde hayatta kalmaya devam ederken ‘ön-tasarlanmış politika’ değişim için daha popüler bir deyim haline gelmiştir. Araçlar ve amaçları insicamlı hale getirecek bir bağlılığı geniş biçimde tanımlayan ön-tasarlama aynı zamanda kurumların-inşası, yatay örgütlenme ve etik davranışsal pratiklerle eşit derecede ilişki içerisindedir. Aktivizmin farklı biçimlerinin ifadesi olan ön-tasarlamanın tam olarak belirtilmesi güçtür. Yine de iki kuvvetli fikri ifade etmektedir. Bunlardan ilki, eski Leninist tarzdaki öncülük, sınıf diktatörlüğü ve parti hâkimiyetinin reddidir. Bu anlamda ön-tasarlanmışlık, dolaysız eylem ve tabandan örgütlenme politikası olarak anarşizmi farklı kılan bir araçlar-amaçlar ilişkisinin çerçevesini çizer. Başka bir anlamda ise ön-tasarlanmışlık, sırasıyla sınıf mücadelesi, şiddet ve felaketvari özgürleştirici anlarla ilişkilenmiş eylem biçimlerinin reddini imler. Burada ise dönüştürücü değişimi gerçekleştirmeye bağlılıkla başkaldırma biçimleri ve büyük D ile devrimi dışta bırakan itaatsizliğin birbirlerine bağlanması için Leninizm eleştirisinden öteye geçer.

Kropotkin’in Lenin’le buluşmasının aşağıdaki tartışması bu fikirlerin Rus deneyimi dolayımıyla tarihselleştirilmiş devrim kavramlarına nasıl yaslandıklarını göstermektedir. Geçici ve fani bu karşılaşma, anarşist ve Bolşevik fikirler arasındaki zıtlığı ortaya çıkartmaktadır aynı zamanda.[5] Anarşist ve Bolşevik devrim kavramlarını yeniden incelemek için Rus devrim tarihine dönmek yanıltıcı bipolar anlatıyı cesaretlendirme riskini taşımaktadır. Bununla birlikte, vurgulanacak nokta ne devrimin karmaşıklığını inkâr etmek ne de anarşistleri hem Bolşeviklerden hem de Marksistlerden -bu ilişkide hiçbir gri alan yokmuş gibi- neyin ayırdığını göstermektir. Aksine Kropotkin’in devrimci bir mücadele sırasında ortaya attığı devrim analizinin neyi temsil ettiği ve bu analizle ilişkili biçimde, o andan sonra ön-tasarlanmış fikirlerin nerede geliştirildiğini ele almaktadır. 

Bağlam: Devrim mi, İhanet mi?

Kropotkin Haziran 1917’de Rusya’ya döndüğünde Britanya’daki otuz altı senelik neredeyse kesintisiz sürgününü sonlandırdı. Kropotkin’in ölümünden iki sene önce, Mayıs 1919’da Lenin’le buluşması Halk Komiserleri Konseyi’nin bölüm şefi Vladimir Bonch-Bruevich tarafından ayarlanmıştı. Kropotkin o vakitler marjinal bir figürdü; İttifak Kuvvetleri karşısında İtilaf Devletleri’ni destekleme kararı nedeniyle Avrupa devrimci sosyalist çevrelerinin çoğuna yabancılaşmıştı. Bu karar Kropotkin’in devrim anlayışı ve devrimci olup olmadığına dair öfkeli bir tartışmayı alevlendirmişti. Trotskiy, ‘miadı dolmuş’ Kropotkin’i ‘yarım yüzyıl boyunca öğrettiği her şeyi’[6] inkâr etmekle suçlayarak geniş oranda kabul edilmiş bir görüşü özetliyordu. Bu tahrip edici hüküm, Errico Malatesta’nın Kropotkin’in ‘anarko-şovenizm’ eleştirisiyle güçlü bir şekilde uyum içindeydi. Her ikisi de savaşı destekleyerek Kropotkin’in devrime sırtını döndüğünü iddia etmişlerdi.

İkincil, zıt bir görüş yakın bir zamanda Sergey Saytanov tarafından dillendirilen ve Kropotkin’in devrimden vazgeçtiğini eşit derecede öne süren düşüncedir. Bu görüş Kropotkin’i aşamacılığı devrime tercih eden anarşist Bernstein olarak resmetmişti. Trotskiy’in Kropotkin’in gençlik pozisyonundan döndüğü sonucunu onaylayan Saytanov, geç dönem Kropotkin’i devrimci olmaktan ziyade ilkeli bir reformist anarşist biçiminde okumaktadır.[7] Bu bakış, Kropotkin’in geç dönem devrimci politikalarına dair tartışmalara da benzer şekilde engel olmaktadır.

Diğer iki değerlendirme ise araştırma çizgilerini açık tutmaktadır. Lenin’in eleştirel değerlendirmesine göre Kropotkin onursuz bir devrimcidir. Kropotkin’i savaş sırasında burjuvazinin kuyruğuna takılmış bir anarşist-vatansever olarak tanımlayan Lenin, devrimin ilkeleri ve karakteri hakkında konuşmak için Kropotkin’le 1919’da buluşur. Karşılaşmalarının sonunda Lenin, sosyalist aydınlanmaya bir katkı olduğunu öne sürerek, Kropotkin’in Büyük Fransız Devrimi kitabının yayınlanması fikrini ortaya atar. Lenin bu öneriyi Bonch-Bruevich’e açmış olsa da, bu sefer, kitabın eğitici değerine dair ağırbaşlı değerlendirmesini de paylaşmaktaydı: Kütüphanelere ve okuma odalarına dağıtılacak yüzbinlerce nüshayla birlikte kitlelerin ‘küçük burjuva anarşist ile devrimci Marksizmin hakiki komünist dünya görüşü arasındaki farkı anlayabilmesi’[8] sağlanacaktı. Eğer Lenin Makyavelist olsaydı, muhtemelen Kropotkin’in anarşizminin mütemadiyen küçük burjuva nitelikte olduğunu kabul ederdi. Bu bakış açısına göre Kropotkin’in Müttefiklere desteği, yozlaşmış anarşist devrimciliğinin parçası ve bileşeniydi.

Kropotkin’in savaş zamanı duruşundan derin üzüntü duymuş Emma Goldman, Lenin’in süreklilik değerlendirmesine farklı bir düğüm ekledi. Kropotkin’i Rusya’da ziyaret eden Goldman, kendisinin ‘devrim ve kitlelere’ dair büyüyen hayal kırıklığını Kropotkin’in devrime duyduğu ve ekim darbesiyle bile söndürülememiş kalıcı inancıyla kıyaslamıştı.[9] Kropotkin’in ihanetini faş etmek amacıyla diğer savaş karşıtı devrimcilerin yardıma çağırdıkları savaş yanlısı/devrim karşıtı bağlantısını sessizce çözen Goldman, Lenin’in Kropotkin’e dair dile getirdiği küçük-burjuva eleştirilerine de Kropotkin’in anarşizminin yanlış bir nitelemesi diyerek meydan okumuştu. Savaş hakkında hatalı olsa da, Goldman’ın hesaplaşması, her şeye rağmen, Kropotkin’i adanmış bir devrimci ve anarşist olarak görmeye devam etmişti. Kropotkin’in kooperatif hareket ve anarko-sendikalizme verdiği destek sadece savaş öncesi anarşist teorileştirmeleriyle uyumlu değildi, aynı zamanda Bolşevik terörün felç etmeyi başardığı güçlere yeniden enerji sağlanmasına dair pratik bir endişeden kaynaklanıyordu.[10] Goldman’ın göz önüne aldığı gibi bu durum Kropotkin’in devrimci mücadelelere kesintisiz katılımından ve onlardan öğrenme arzusundan kaynaklanmıştı.

Kropotkin görüşlerini devrimin reddi biçiminden ziyade onun alternatif bir kavranışı olarak ortaya koymuştur. Yazınsal çıktılarının ucuz nüshalarını basması için Lenin’e bir kooperatif ataması için yaptığı baskı ve paranın değeri ‘hala iyiyken’ Devlet Yayın Şirketi’nden 250.000 ruble almayı reddetmesi, Kropotkin’in anarşist etik direncinin hiç de küçük olmayan bir göstergesiydi.[11] Lenin’le buluştuklarında Kropotkin, Lenin’le kendisinin sadece yöntemlerde fikir ayrılığına düştüklerini göstermek için araçlar-amaçlar ayrımını gündeme getirdi. Belki bu samimi değildi, yine de devrimi Lenin’in Bolşevik kavramına karşı savunması ise içtendi. 

İki Devrim Kavramı

Anlaşılan Kropotkin 1917’de Rusya’ya döndüğünde Devlet ve Devrim kitabını okumamıştı. Bonch-Bruevich’in iddiasının aksine, Kropotkin’in Lenin’in devletin sönümlenmesine gösterdiği bağlılığa dair duyduklarını gerçekten onaylamış ya da Engels’in sloganını Marx’ın devlet teorisine yaptığı en önemli ve orijinal katkılardan biri olarak görme hatasına düşmüş olması da pek mümkün gözükmemektedir. Marksizme her zaman karşıt ve ‘Bolşevizmin yaldızlarından’ hiçbir zaman (Goldman’ın kendisinin başına geldiğini itiraf ettiği gibi) ‘gözleri kamaşmamış’ olan Kropotkin, savaşın öngünlerinde Lenin’i Jakoben olarak değerlendirmiş ve bunu Mart 1920’de, Goldman’la konuştuğunda da sürdürmüştür.[12] Goldman’a ifade ettiğine göre Bolşevizm ‘politik üstünlük’ elde edilmesi için kitle terörü kullanılmasıdır[13]. Kropotkin Lenin’e söz konusu samimi düşünceden daha fazla ortak yönleri olduğunu söylemeye muhtemelen daha yatkındı çünkü hem Lenin’den tavizler kopartmaya hem de parti yetkililerinin kendi memleketi Dmitrov’da yoğun biçimde kapatmaya devam ettikleri kooperatifler üzerindeki baskıyı hafifletmeye uğraşıyordu. Lenin’le olan diyaloglar elbette içkin açmazlara geri döndüler.

Buluşma kooperatiflerin bileşimi hakkında bir tartışmayla başladı. Kooperatifler kapitalist özentilerine -kulaklar, toprak sahipleri, tacirler ve benzerlerine- bir koruma sağlıyorlar mıydı? Bu konuda ikisi arasındaki anlaşmazlık sosyalist eğitim, otoritenin doğası ve kapitalizmin ortadan kaldırılmasına dair çok daha derin bir gerilimi açığa çıkarttı. Bu sorunların hiçbiri dolaysızca ele alınmadı. Lenin başından sonuna kadar tartışmaya ana fikirleri belirleyerek ve tartışmanın izleğini şekillendirerek yön verdi. Fakat tartışmaya hükmetmedi çünkü Kropotkin, Lenin’in bütün argümanlarını dolaylı yoldan karşıladı.

Özetlenmek gerekirse: Kropotkin, Lenin’in kitleleri aydınlatmak için parti işçilerini kullanma planına, aydınlanmamış otorite ve otoriterizmin zehirli etkilerine ilişkin bir uyarıyla karşı çıktı; Lenin’in kooperatiflerde itaatsizlik edenlere dair bilgi verilmesi çağrısına bürokratik iktidarın kötüye kullanımının da bildirilmesi sözü temelinde cevap verdi; Lenin’in iç savaşı duygusuzca savunmasını ise iktidar zehirlenmesinden ve işçi olmayan parti üyelerince işçilere hükmedilmesinden kaçınılması gerektiğine dair çekinceyle kabul etti. Kropotkin’le benzer şekilde konuşan Lenin ise, Kropotkin’in otorite eleştirisini hata yapmanın kaçınılmazlığı üzerine düşünceleriyle ya da bizzat kendi ifadesiyle, devrim yaparken beyaz eldivenler giymenin imkânsız olduğunu söyleyerek karşıladı. Kropotkin’in Batı Avrupa kooperatifleri ve sanayi sendikalarının devrimci potansiyellerine dair hevesli değerlendirmesini, sendikalizmi reddederek ve kooperatiflerin sahip oldukları karşıt güçleri kapitalist devletlerin devasa ölçekteki silahlı güçleriyle ilişkilendirerek geri çevirdi. Lenin, Kropotkin’in devrimci değişimin vazgeçilmez bileşeni olarak mücadeleye, ‘umutsuz mücadeleye’ desteğini, ‘heybetli kızıl terör’ün enerji ve kuvveti ile anarşist taktiklerin işe yaramazlıklarını karşı karşıya getirerek cevaplamıştır. Kropotkin’in parti çalışanlarına ilişkin eleştirisine Lenin’in cevabı ise geri ve okuma yazması olmayan kitlelerin aydınlatılması gerekliliğinin tekrarı şeklinde olmuştur. Bu son cevap ise Lenin’i Kropotkin’in Fransız Devrimi tarihini yayınlamaya teşvik etmiştir.

Genel olarak bu karşılaşmada görülen, devrime ilişkin iki farklı kavramlaştırmadır. Bu kavramların her biri mücadeleye aktif katılım dolayımıyla biçimlenmiştir: Lenin’in kavramı küresel kapitalizme karşı verilen kolektif eylemin koordinasyonunun talepleriyle biçimlenmişken, Kropotkin’inki ise devrimci başkaldırı dönemi boyunca yerel sürdürülebilirlik için aşağıdan kurumlar ve öz-örgütlenmelerle müttefiklik kurma arzusuyla biçimlenmiştir. Kropotkin’in eleştirisi modern anarşistleri Leninizme karşı mebzul miktarda cephaneyle donatsa bile, devrim kavramının ön-tasarımla bütünleşik modellerle nasıl uyuştuğunu görmek o kadar kolay olmamaktadır.

Anarşi ve Devrim

Brinton, anti-Bolşevikleri ‘tehditkâr tarihi’ yeniden üretmekle fırçalarken muhalefet geleneklerinin devrimci sosyalistlerin mesken edindikleri devrim ertesi kavramsal dünyaların çerçevesini nasıl çizdiğini değerlendirmeyi başaramamıştı. Anarşistler için bu geleneği yeniden yapılandırmak muhtemelen anarşist ya da Bolşevik olmayan devrimcilerden daha basitti. Devrimci solun Komintern’in kuruluşuyla yeniden aynı hizaya gelmesinin yarattığı gerilim anarşist çevrelerde de hissedilmiş ve Krondstadt, Makhnovist kampanya ve Goldman’ın hayal kırıklığı anarşizmin anti-Marksist hizalanmasını zor yoluyla keskinleştirmiştir. Victor Serge, Isaac Deutscher ve diğerlerince Leninizm ile Stalinizm arasında ayrışma yaratma amacıyla ortaya atılmış süreklilikte kırılmalar tezi anarşistleri hemen hemen hiç tasalandırmamıştır. Gerçekten de anarşistler, Bakunin’in Marx’la olan kopuşunun Leninist devrimci örgütün kudretli bir eleştirisinin katalizörü olduğunu iddia etmek amacıyla, Kropotkin’in öncülüğünü yaptığı ve çeşitli Jakoben eleştirilerini birleştiren tarihleri desteklemişlerdi. Öncü parti, demokratik merkeziyetçilik, proletarya diktatörlüğü ve tek parti egemenliği bu tarihe içseldir ve anarşist dönüşüm için engel teşkil etmektedir. Yataycılık, doğrudan eylem ve âdem-i merkeziyetçilik -anarşist politikanın temel taşları-  Bolşevizmin tersyüz edilmesidir.

Brinton savaşın bıraktığı mirasın anarşizm üzerinde bıraktığı izin boyutlarını da gözden kaçırmıştır. Diğer muhalif akımlar gibi anarşizm de Bolşevizmin değerler sistemi, geleneği ve örgütsel kavramlaştırmalarıyla gebe bırakılmış ise, o da azimli savaş karşıtı bir devrimci hareketti. Nazi saldırganlığı savaş ve devrime dair anarşist bir tartışmayı tekrardan alevlendirmiş olsa da, 1914’deki bozuşmayla kıyaslandığında, etkisi cüziydi. 1939’da Kropotkin’e karşı zafer kazanmış savaş-karşıtı/devrim-karşıtı birliktelik, anarşist politikanın ayaklarını yere basmasını sağladı. Bu değişiklik, devrimi, Rus devrimi ve Bolşevik darbede örneklendiği gibi, iktidarın şiddet yoluyla ele geçirilmesi olarak tarihselleştirdi. Bu anlayışa göre anarşist devrim hem Leninizmin örgütsel tuzaklarının hem de şiddet kullanımının reddini içermektedir.

Anarşist değişime dair iki model Rus deneyiminin belirtilen eleştirel tarihlerinden damıtılabilir. Bunların her biri anarşist devrimi amaçlar ile araçların içsel uyumunu savunarak ve ön-tasarlanmış dönüşüm adına Leninizm ve savaş çığırtkanlığını reddederek değerlendirir. Bu metotların neseplerinin izi genellikle Kropotkin’in en yüksek sesli savaş-karşıtı eleştirmenlerinden birine kadar sürülebilir. Malatestacı görüş proletarya diktatörlüğünü reddederken kapitalizme karşı kolektif sınıf mücadelesini savunuyordu. Goldman’ın bakışı ise yaratıcı kültürel dönüşüme seslenmektedir. Malatestacı kavrayış anti-kapitalist amaçlar için sınıf şiddetini meşru görürken, Goldman ilkesi şiddeti diktatörlüğün ifadesi olarak dışlar. Her ne kadar geniş ölçekli anti-Bolşevik tarihsel kavramsallaştırmayla kısmi benzerlikler gösterse de, Kropotkin’in Lenin’le buluşmasından filizlenen devrim fikri her iki modelle de zıtlık içindedir.

Kropotkin’in 1920’de, devrimden önce provasını yaptığı anti Marksist eleştiriyi Lenin’le tartışma fırsatı yakaladığında dile getirmemiş olduğunu keşfetmek tuhaftır. Kropotkin’in devlet sosyalizmine dair genel analizi, Bolşeviklerin işkence ve rehine alma pratiklerini kınamasında açıkça görülür.[14] Yine de Lenin’le olan çekişme, Leninizmin daha sonraki tarihsel eleştirisinden farklı bir odağa sahipti. Kropotkin, iktidarın yozlaşması, parti kontrolü ve bürokrasinin reddiyle ilgili tartışmalarını Lenin’in proleter eğitime dair iddialarına cevap olarak ileri sürmüştü. Kropotkin bunu reddederken sınıf düşmanlarını ortadan kaldırma sorumluluğunun parti görevlilerine verilmesi zorunluluğunu da benzer biçimde sorgulamıştı. Daha sonra, fikir alışverişini uzatmak gayesiyle yapılmış belli belirsiz daveti ciddiye alarak Lenin’le tekrar iletişime geçen Kropotkin, ‘ideolojik komünistlerin’ parti komitelerine doluşması ve Sovyetlere yabancılaşmalarının zarar verici etkilerine değinmişti. Kropotkin’in Bolşevik parti politikasının örgütsel eleştirisine içkin olan ise, Brinton’un savunduğu yönetim fikrini anıştıran öz-yönetimin müdafaasıydı. Ek olarak, Bolşevik toplumsal mühendisliğe itiraz ettiği sırada Kropotkin anarşist devrimi sınıf çıkarlarının bağdaştırılmasından ayırarak anarşist öz-yönetimi sıkıca yerel işbirliğine bağlamıştır. Kropotkin’in devrimcileri ne komünist kalıbına sokulmuşlar ne de anarşist aktivistler olmuşlardır.

Lenin için temel önemde (ön-tasarlanmış politikalara ilişkin tartışmalarda olduğu gibi) olsa da şiddet, Kropotkin’in devrim kavramı için merkezi değildi. Mikro-politik değişimlerin küresel etkilerine gözünü dikmiş olan Kropotkin, Lenin’in ‘beyaz eldivenlerden’ kurtulmak istemesinin haklı olduğunu belirtirken sınıf savaşı olarak devrim fikrinin önemini cüzileştirmiştir. Devrim analizi ise toplumsal, ekonomik ve politik altüst olmaya dayanıyordu. Her ne kadar tehlikeler ve potansiyel zararlarla dolu olarak görmüş olsa da bunun efendilerinden kurtulmak ve yaşamlarının doğrudan kontrolünü ele almak için ezilenlere bir fırsat sunduğunu kabul etmişti. Daha sonra Alexander Berkman’ın işaret ettiği gibi bu bakış açısı ‘Kropotkincileri’ ‘Çeka’nın elindeki’ şiddetin kurumsallaştırılmasının reddine bağlı kılmış fakat aynı zamanda da pragmatizmi soyut teorileştirmeye tercih etmeye yöneltmişti.[15] Devrim için verilen ‘umutsuz mücadele’ sıradan işçileri toplumsal çöküş koşullarında, eski ve gelecekteki yeni ezen bozuntularına karşıt hale getirdi. Kropotkin’in Lenin’e ifade ettiği endişeleri partinin yerel güçleri ezmesinin kıtlık ve açlığa, yakacak odun, baharda ekilecek tohumlar ile sabun teminindeki kesintilere ciddi oranlarda katkı yapacağına dairdi. Kropotkin, Çarcı Beyaz Terör’ün ‘insan yaşamına karşı derin bir küçümsemeyi’ yaydığını ve yaşamlarını idame ettirmeye çalışanlar arasında ‘şiddet alışkanlıklarını’ teşvik ettiğine kanaat getirmişti. Böylesi baskılar ise sahadaki yerleşik saldırganlıkları yoğunlaştıracaktı.[16] Kropotkin bu nedenle devrimcilerin görevinin kendi sebatlarını elde etmek için yerel halkın verdiği yapıcı çabaları desteklemek ve devrimin en kötü günahkârlıklarını azaltmaya yardım etmek olduğuna inanmıştır. Çok sayıdaki ufak hareketlerin birleşik etkileri hiçbir zaman hesap edilemez olsa bile, bunlar her daim devrimcidir. Bu görüşe göre büyük D’yle devrim, yerel güçleri yasaların dayatmaları dolayımıyla yönlendirme amacı taşıyan gerici bir harekettir. Kropotkin, eğer yaşarken buna şahit olsaydı, örnek olarak ilkel sosyalist birikime işaret edebilirdi. Devrim, otoritenin olmadığı bir durumda günlük yaşamın yeniden inşasının ilerlettiği bir süreçti. ‘Baktığın her yerde’ der Kropotkin Lenin’e, ‘otoritesizliğin temeli harlanmaktadır.’[17]

 

[1] Maurice Brinton, The Bolsheviks and Workers’ Control, 1917-1921. The State and Counter-Revolution, Montreal: Black Rose, 1975 [1970], s. iii.

[2] Voline, pseud. Vsevolod Mikhailovich Eichenbaum, The Unknown Revolution, Montreal: Black Rose, 1975 [1947], s. 210.

[3] Brinton, a.g.e., s. vii.

[4] A.g.e.

[5] P. A. Kropotkin, Selected Writings on Anarchism and Revolution, ed. Martin A. Miller, Cambridge MASS: MIT Press, 1970, pp. 334-340.

[6] Leon Trotsky, The History of the Russian Revolution: Vol. II, Çev.Max Eastman, Ann Arbor, 1957, s. 230.

[7] Sergey V. Saytanov, The Argumentation of Peter Kropotkin’s Anarcho-Reformism In His Social-Political Anarchist Views (According to Russian Materials), Çev. Natalia I. Saytanova, Moskova: Ontoprint, 2014.

[8] Miller ed., a.g.e., s. 326.

[9] Emma Goldman, Living My Life Vol. II, New York: Dover, 1970 [1931], s. 863.

[10] A.g.e., s. 864.

[11] A.g.e., s. 770.

[12] A.g.e., s. 755; 770

[13] A.g.e., s. 864.

[14] Miller, a.g.e., ss. 338-9. Kropotkin’in liberteryan devlet karşıtı teorisi için bkz. David Shub, “Kropotkin and Lenin”, The Russian Review, 12: 4 (Ekim 1953), ss. 227-234.

[15] Alexander Berkman, The Bolshevik Myth, Diary 1920-22 Extracts, Londra: Virus, n.d. [1925], s. 28.

[16] P.A. Kropotkin, The Terror in Russia: An Appeal to the British Nation, Londra: Methuen, 1909, s. 8.

[17] Miller, a.g.e., ss. 328-9.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar