Ana SayfaArşivSayı 39Devrim Teorisine Doğru

Devrim Teorisine Doğru

 

Devrim Teorisine Doğru*[1]

  

James C. Davies
Çeviri: Özgür Yakupoğlu

Devrimlerin olma ihtimalinin en yüksek olduğu an uzun bir nesnel ekonomik ve toplumsal gelişimin ardından kısa süreli keskin bir tersine dönüşün yaşandığı andır. Bu durumda insanlar, büyük çabalarla elde edilen zeminin tümüyle kaybedileceğine dönük öznel bir korku yaşarlar; ruh halleri devrimcileşir. Dorr Ayaklanması, Rus Devrimi ve Mısır Devrimi’nden elde edilen kanıtlar ve geçici olarak diğer sivil kargaşalarla ilgili veriler bu nosyonu desteklemektedir. Çeşitli istatistikler, -kırsal ayaklanmalar, fabrika grevleri, işsizlikler ve geçinme maliyeti üzerine olanlar gibi– halkın içinde bulunduğu ruh haline dair ham göstergeler sağlayabilir. Elde edilmesi daha zor olmakla birlikte daha kullanışlı olanlar ise çapraz kesimsel röportajlardaki doğrudan sorulardır. Devrimi öngörme hedefi algılanmış olmakla birlikte henüz çok yenidir veya olgunlaşmamıştır.

Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmadığı için tüm ulusların proleterlerini devrimin çatısı altında birleşmeye çağıran Marx ve Engels, kendi düşünsel çocukları olarak algılanan devrim teorisini en özlü şekilde ortaya koymuştur. Ancak endüstriyel işçi sınıfının giderek kötüleşmesinin nihai olarak umutsuzluk ve kaçınılmaz isyan noktasına ulaşacağı yönündeki bu çok ünlü tez, Marx’ın dünyaya getirdiği tek tez değildir. En az bir makalesinde, buna tümüyle karşıt bir teze hayat vermiştir. Her tarafa yayılacak huzursuzluğun bir önkoşulu olarak proletaryanın durumunun giderek kötüleşmesini değil, işçilerin ekonomik koşullarında kapitalistlerin giderek artan refah seviyesine yetişemeyen hızda bir iyileşme meydana gelmesini ve bu nedenle toplumsal gerginliğin ortaya çıkmasını göstermiştir.

“Ücrette hissedilir bir artış üretken sermayede hızlı bir büyümeyi öngörür. Üretken sermayenin bu hızla büyümesi, zenginlik, lüks, toplumsal gereksinme ve zevklerde de eşit hızda büyümeye yol açar. Şu halde, her ne kadar işçinin zevk konuları artmışsa da, bu zevklerin sağladığı toplumsal tatmin, kapitalistin artmış bulunan ve işçi için erişilmez olan zevklerine kıyasla ve genellikle toplumun gelişme aşamasına kıyasla, düşmüştür. Bizim isteklerimiz ve zevklerimiz toplumdan kaynaklanır; bu bakımdan, biz de bunları, toplum ölçüsüne vururuz; yoksa bize tatmin veren nesnelerle ölçmeyiz. Bunlar toplumsal bir nitelik taşıdıklarından görelidirler.”[2]

Marx’ın burada, koşullardaki kötüleşmenin devrime yol açtığı yönündeki daha sık dile getirdiği inancı, Tocqueville tarafından Fransız Devrimi üzerine yaptığı çalışmada ana tez olarak dile getirilir. On yedinci yüzyıldaki ekonomik ve toplumsal çöküşü ve on sekizinci yüzyıldaki dinamik gelişimi uzun süre inceleyen Tocqueville şu sonuca ulaşır:

“Bu yüzden Fransızların, içinde bulundukları durumu, gelişim düzeyiyle karşılaştırıldığında artık daha fazla sürdürülemez olarak gördükleri söylenebilir… Devrimler her zaman kötüden daha kötüye doğru dereceli bir çöküşle ortaya çıkmaz. Karşı konulamaz baskıya sabırla ve neredeyse bilinçsiz bir şekilde dayanan uluslar, boyunduruğa karşı çoğunlukla boyunduruğun hafiflemeye başladığı anda yaygın bir şekilde isyana kalkışır. Devrimle yıkılan rejim neredeyse her zaman, kendinden hemen önceki rejim üzerine kurulan bir iyileştirmedir… Kaçınılmaz göründükleri zamanlarda sabırla dayanılan şeytanlar, onlardan kurtuluş fikri ortaya atıldığında tahammül edilemez hale gelirler.”[3]

Tocqueville ve Marx temel alındığında, devrimlerin meydana gelme ihtimalinin ne zaman daha yüksek olduğuna -toplumsal ve ekonomik ilerleme yaşanırken mi yoksa bir gerileme yaşanırken mi- karar vermeyi zorlaştıran bu iki görüşten birini seçebiliriz. Her iki görüş de, yan yana yerleştirildiğinde ve uygun zaman çerçevesine oturtulduğunda açıklayıcılığa ve muhtemelen öngörüye sahip görünmektedir.

Devrimlerin olma ihtimalinin en yüksek olduğu an uzun bir nesnel ekonomik ve toplumsal gelişimin ardından kısa süreli keskin bir tersine dönüşün yaşandığı andır.[4] Belirli bir toplumdaki insanların zihni üzerindeki en önemli etki, önceki dönemde ihtiyaçları karşılama yeteneğinde -yükselmeye devam eden- süreklilik beklentisi, sonraki dönemde ise ortaya koyulan gerçeklik öngörülen gerçeklikten koptuğunda zihinsel bir endişe ve hayal kırıklığı durumu yaratmaktır. Sosyo-ekonomik gelişimin gerçek durumu, şimdi önü kesilmiş olan geçmişteki ilerlemenin gelecekte de devam edebileceği ve etmesi gerektiği beklentisinden çok daha az önemlidir.

Politik denge ve dengesizlik, nihai olarak bir toplumdaki zihinsel duruma, ruh haline bağlıdır. Varlık, statü ve iktidar açısından fakir olan memnun veya kayıtsız insanlar politik olarak sessizliğini koruyabilir ve onların karşıtları isyan edebilir; tıpkı bağlantılı ve daha muhtemel olarak memnuniyetsizlik içerisindeki fakirlerin isyan edebileceği ve memnun durumdaki zenginlerin devrime karşı duracak olmaları gibi.

 TP39Y5 0001

Devrimi ortaya çıkaran, somut düzeyde “yeterli” veya “yetersiz” yiyecek, eşitlik veya özgürlük sağlanmasından ziyade memnuniyetsizlik içerisindeki ruh halidir. Gerçekte, nesnel, somut refah ve statü düzeyleri itibariyle farklılık gösteren memnuniyetsiz, hayal kırıklığına uğramış insanlar arasında kuvvetlerin birleştirilmesi yaşanmalıdır. Nesnel olarak mahrum olanlar arasındaki kayıtsızlığa rağmen isyan eden, iyi beslenen, iyi eğitim almış, yüksek statülü bireyler yapsa yapsa bir darbe yapabilirler. Nesnel olarak mahrum olanlar, varlıklı, statü sahibi ve güçlü insanların sert karşı çıkışıyla yüz yüze kaldığında 1525’de Alman soylularının köylülere ve Anabaptistlere ve 1953’de Komünist elitlerin Doğu Almanlara yaptığı gibi, kendi devrimlerinde param parça edilecektir.

Bu genel nosyonu bir dizi devrim ışığında değerlendirmeden önce, bir toplum genel olarak güçsüzleştiğinde, de Tocqueville’in belirttiği gibi kaçınılmaz görünen şeytanlara sabırla dayanılırken, devrimlerin normal bir biçimde neden meydana gelmediğine dair bir çift söz söylemek yerindedir. En uç örnekte bile şeytanlara dayanılmaktadır, çünkü insanların fiziksel ve zihinsel enerjileri tümüyle yalnızca hayatta kalma sürecinde kullanılmaktadır. II. Dünya Savaşı[5] sırasında yürütülen Minnesota açlık çalışmaları, son derece aç bireylerin zihinlerinin sürekli olarak yiyecek fantezileri ve düşünceleri ile meşgul olduğunu açıkça göstermektedir. Minnesota araştırmasının dokunaklı bir şekilde ortaya koyduğu gibi uç durumlarda, birey kendi yaşamına çekilir, toplumdan uzaklaşır, hayatta kalmayla ilişkisi olmayan her türden önemli aktiviteden uzaklaşır. Nazi toplama kamplarındaki davranışa dönük raporlar aynı zihinsel meşguliyeti gösterir.[6] Açlıktan ölmeyecek düzeyde bir yaşam sürdürmenin mümkün olduğu daha az uç ve barbarca koşullarda, bireylerin zihinlerinin hayatta kalma ile meşgul olma düzeyi sadece azalmaktadır. Toplumsal eylem büyük oranda yerel, yüz yüze zeminde ortaya çıkmaktadır. Bu tür koşullarda aile -belki de başlıca- dayanışma birimidir[7] ve yerel topluluk bile esasen, ailelerin ayrı ayrı varlıklarını garanti etmek için birlikte hareket etme ihtiyacı duydukları ölçüde varlığını sürdürür. On altı ile on dokuzuncu yüzyıllarda Amerikan sınır bölgelerinde yaşam bu şekildeydi. Çok daha azalmış bir biçimde ancak toplumsal izolasyonun varlığını önemli derecede koruduğu kırsal yaşantıda da durum bugün bile böyledir. Bu açık bir şekilde, seçimlere görece düşük düzeyli politik katılımla ilişkilidir.[8] Zawadzki ve Lazarsfeld’in[9] gösterdiği gibi, endüstri bölgelerinde bile zihinlerin fiziksel olarak hayatta kalma ile meşgul olması, devrimci bir ruh hali uyandırmak için gerekli olan ortak politik eylem üzerinde topluluk mantığı ve konsensus tesis edilmesi karşısında güçlü bir şekilde ağır basan bir kuvvettir. İnsanları devrimcileştirmekten uzak olan sefalete dayanma durumu, kişiyi yalnızca kendisini veya en iyi ihtimalle ailesini düşünmeye ve boyun eğmeye veya en kötüsü dilsiz bir umutsuzluğa iter. Zincirlerini veya yaşamlarını kaybetme arasında bir seçim yapmak gerektiğinde insanlar çoğunlukla zincirlerini korumayı tercih edecektir; Marx bu olguyu gözden kaçırmış gibi görünmektedir.[10]

Zincirler, düşük bir hayat kaybı olasılığıyla kurtulunabilecek kadar gevşediğinde, insanlar da porototip asilik durumuna girerler. Porototip asilik terimini kullanıyorum çünkü şiddetli bir patlama meydana gelmeden önce kargaşa durumu dağılabilir. Bu tür bir dağılma doğal veya toplumsal nedenlere (ekonomik ve politik nedenler de dahildir) dayanabilir. Kronik açlık tehdidini getiren kötü bir mahsul yılının ardından doğal bir bereket yılı gelebilir. Keskin ekonomik kaymanın yaralarının sarılması için gerekli güç, isyan kazanından sağlanabilir.[11] En azından Sanayi Devrimi’nden bu yana İngiltere’nin politik tarihi haline gelmiş olan reformların yavaş ve gönülsüz bir şekilde onaylanması, hayal kırıklığının isyana yol açacak düzeye ulaşmasını etkili ve sürekli bir şekilde engelleyebilir.

Devrimci bir ruh hali, tümüyle fiziksel ihtiyaçlardan (yiyecek, giyinme, barınma, sağlık ve fiziksel şiddete karşı güvenlik) toplumsal ihtiyaçlara ve eşit saygınlık ve adalet ihtiyacına kadar uzanabilecek temel ihtiyaçların karşılanmasına dönük fırsatlar itibariyle sürekli ve hatta alışkanlık düzeyinde ancak dinamik bir yüksek beklenti düzeyini gerektirir. Ancak zorunlu olan temel içerik, bu ihtiyaçların karşılanmasına dönük daimi ve amansız bir tehdittir: bu tehdit, insanları sırf hayatta kalma durumuna döndüren bir tehditten ziyade onları, bir ya da daha fazla temel ihtiyacı karşılayamayacaklarına inanmalarına yol açan bir zihinsel duruma sürükleyen bir tehdittir. Tüm devrimlerin arifesinde bir düzeye kadar fiziksel mahrumiyet tehdidi söz konusu olmakla birlikte, 1775 Amerika Devrimi’nde de kesinlikle olmadığı gibi temel faktörün bu olmaması gerekir. Can alıcı faktör, uzun bir zaman boyunca kazanılanların kolayca kaybedileceğine dönük muğlaklık veya özel korkudur. Sürekli olarak ortaya çıkan ihtiyaçları karşılamaya dönük süreklilik arz eden fırsatlar olduğu sürece bu korku oluşmayacaktır; bu korku, mevcut hükümet bu türden bir fırsatı engellediğinde veya engellemekle suçlandığında ise oluşacaktır.

Takip eden bölümlerde üç isyan veya devrime dikkate değer bir ilgi gösterilmektedir: 1842 Dorr İsyanı, 1917 Rus Devrimi ve 1952 Mısır Devrimi. Daha sonra, tümü J-eğrisi modeline uyuyor görünen birçok esaslı sivil kargaşaya dair kısa açıklamalar yapılmaktadır.[12] Bu özgül kargaşaları değerlendirdikten sonra bazı teorik sorunlar ve araştırma sorunları tartışılmaktadır.

Tüm isyanların bu modeli izlediği iddia edilmemekle birlikte burada belirtilenlerin tümü bu modeli izlemektedir. Bunların tümü, daha yüksek bir eşitlik ve özgürlük düzeyi sağlayan “ilerici” devrimlerdir. Bu modelin, Almanya’daki Nazizm veya Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 1861 Güneyli isyanı gibi önemli derecede gerici devrimlerde de ortaya çıkıp çıkmadığı sorusu sorulabilir. J-eğrisinin evrenselliğine karar vermeden önce elbette başka ilerici devrimleri de incelemek zorunludur. Ve, bilimsel doğrulama adına, Hindistan’daki 1857 Sepoy İsyanı, Amerika’daki 1894 Pullman Grevi, Çin’deki 1900 Boxer İsyanı ve Avusturya, Fransa, Almanya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 1920 ve 1930’larda yaşanan Büyük Buhran gibi kapsamlı bir devrim ortaya çıkarmayı başaramayan ciddi sivil kargaşa örneklerini de incelemek zorunludur. Bu tür ölü doğmuş isyanlara -meydana gelme ihtimali olan devrimlere- dönük açıklama, kaçınılmaz olarak “normal” politik gebelik seyrinde ortaya çıkanlara dönük açıklamadan çok daha karmaşıktır. 

1842 Dorr İsyanı

On dokuzuncu yüzyıl Amerika’sındaki Dorr İsyanı[13] kısmen Sanayi Devrimi sonucunda Amerika’da ortaya çıkacak olan birçok sivil kargaşanın belki de ilkiydi. Bunu, İngiltere’de, benzer kökenlere ve benzer bir programa sahip üç yıllık bir patlama -Çartist çalkalanma- izledi. Makine tabanlı tekstil endüstrisi ilk olarak 1790 yılında Rhode Island’da kuruldu ve özellikle Napolyon Savaşları dönemindeki iç ve uluslararası talep sonucunda hızla büyüdü. Jefferson’un 1807 tarihli Ambargo Yasası, 1812 Savaşı ve 1816’daki yüksek tarife, Amerikan endüstrisini daha da uyardı.

Hızlı endüstriyel büyüme, insanların çiftliklerden şehirlere taşınması anlamına geliyordu. Massachusetts’de esas olarak, çiftçilerin eşlerini ve kızlarını kiralama uygulaması gelişmişti. Bu sayede çiftçilerin geliri desteklenmiş oluyor ancak bu gelir bir ücret biçimini almıyordu. Rhode Island’da tüm aileler şehirlere taşındı ve fabrika sistemine bağlandı. İşlerin iyi gittiği zamanlarda sanayiye yönelen aileler topraktan kazandıklarının iki ya da üç katını kazandılar; değirmenler boşken, ekmek için yeterli para yoktu.[14] 1807’den 1815’e kadar, tekstilde büyük bir refah yaşandı; 1834’den 1842’ye kadar buhrandan muzdariptiler ve en şiddetli yıllar 1835 ile 1840 arasındaydı. Refah beklentileri yükseltirken, buhran özellikle de ilk olarak 1790’da ortaya çıkan ve daha sonra 1811’de ve Connecticut ve Massachusetts’deki oy hakkı genişlemesinin ardından 1818 ile 1820 arasında dalga dalga yayılarak yeniden ortaya çıkan oy hakkı taleplerine karşı ölü doğmuş direnişin eşliğinde onları hayal kırıklığına uğrattı. Oy hakkı talep eden derneklerin bir araya gelip anayasal bir uzlaşma talebinde bulundukları 1841 yılında doruğa ulaşılmıştı.[15]

TP39Y5 0002

 

Hükümetin isteğine karşın oy hakkı talebinde bulunanlar, tüm yetişkin erkeklerin oy kullanabildiği bir seçim düzenledi, 1841 Aralığında bu şekilde seçilmiş delegelerden oluşan bir anayasal kongre kurdu ve Halkın Anayasasını aynı seçmenlere sundular; bu seçmenler anayasayı ve bu anayasal olmayan anayasa altında yeni bir hükümet kurmak için bir sonraki Nisan ayında yapılacak eyalet memurları seçimi çağrısını onayladı.[16]

Bu eylemler, tesis edilmiş hükümetle çatışmayı birleştirdi. Muhalifler tarafından talep edildiğinde eyalet yüksek mahkemesi Mart 1842’de özel kararını açıkladı. Bu karara göre, yeni anayasanın “hiçbir şekilde bağlayıcı bir gücü yoktur” ve “bu anayasayı zorla yürürlüğe koymaya dönük” tüm eylemler “vatan hainliği olarak kabul edilecektir”. Yasama meclisi, Nisan seçimlerinde oy vermeyi bir yıl hapis cezasına, Halkın Anayasası kapsamında memuriyet almayı ise ömür boyu hapis cezasına çarptırılabilir bir suç haline getiren, Cezayir yasası olarak da bilinen yasayı geçirdi.

Asiler, cesaretle seçimi gerçekleştirdiler ve 1842 Mayısında yeni hükümeti resmen göreve getirdiler. Bir sonraki gün, Halk’ın yasama meclisi şerifle bir araya geldi ve saygılı bir şekilde ondan devlet binalarına el koymasını istedi. Ancak şerif bunu yapamadı. 17 Mayıs’ta Amerikan Devrimi’nden kalma iki İngiliz topuyla bir devlet cephaneliğini ele geçirme girişiminde şiddet patlak verdi. Top patlamayınca Halk hükümeti istifa etti. Yaygın şiddet bir ay daha devam etti ve çoğu tekstil işçisi, teknisyeni ve emekçisinden oluşan 500’ü aşkın erkek tutuklandı. Resmi yasama meclisi, evrensel insanlık oy hakkı hareketi tarafından seçilen yeni bir anayasal kongre topladı ve Ocak 1843’te yeni bir anayasa yürürlüğe girdi. Şiddet, başarısızlık ve daha sonra dokuz ay boyunca başarı yaşanan bu küçük devrimde sadece bir kişi öldürüldü.

Rhode Island’daki insanların yüksek beklenti deneyimini genel olarak Amerikalılardaki beklentilerden tümüyle ayırmak mümkün değildir. Tarihsel olarak hepsi, özgüvenlerinin sadece günlük toprak işleme ve ekin biçme işlerinden dolayı değil özyönetime dönük becerilerini geliştirmeyle de güçlendiği ölü doğmuş ancak nihai olarak bir sonuca ulaşan sınır için mücadele geleneğini paylaşıyorlardı. Kendi bağımsızlık savaşlarını kazanan Amerikalılar, daha fazla mal ve daha fazla demokrasi için bastırmaya devam etti. Ekonomik beklentilerin ısrarla takip edilmesi, iç ve dış ticaretin büyümesi ve sanayinin kademeli olarak tesis edilmesi ile kolaylaşmıştı. Politikadaki eşitlik beklentileri, oy hakkı, reformlar sayesinde -birçok Kuzey eyaletinde- şiddetli mücadeleler yaşanmadan karşılandı.

Rhode Island’da, yükselen beklentilere -daha fazla mal, daha fazla eşitlik, daha fazla özyönetim- bir dizi tutucu güç tarafından öyle bir enerjiyle karşı çıkıldı ki, 1842’de kazan biraz çatladı. Tekstil buhranı 1835’de güçlü bir darbe attı ve sonuçları, 1827’de Panik’le daha da ağırlaştı. Emsallerinin diğer eyaletlerde oy hakkı elde ettiğini görme hayal kırıklığına ek olarak Rhode Island’daki fakir halk, onlara daha önce hiç yaşamadıkları bir refah sağlayan makinelerin şimdi ekonomik felaket getirdiği endüstriyel altüst oluşun sıkıntısını yaşıyordu. Makineler yiyecek üretecek şekilde dönüştürülemezdi ve Rhode Island’da makineciler çiftliğe geri dönemezdi.

Zihinlerinin hayatta kalma ile meşgul olduğu halden kurtulduktan sonra anayasal reform taleplerinin azimli savunucuları haline geldiler. Ancak bu talepler, ilk önce aynı şekilde ve daha sonra varlıklı sınıfı temsil eden hükümet tarafında giderek artan bir uzlaşmazlıkla karşılandı. Eyalet yüksek mahkemesinin düşmanca tedbirleri ve Cezayir yasasını çıkartan yasama meclisi, dengeli toplumlarda toplumsal gerilimi soğurmak için zorunlu olan güç ve esneklik ölçütüne sahip olan anayasal yapıyı kolayca parçalamaya yeterli oldu.

1917 Rus Devrimi

Rusya’nın karma karışık tarihinde, hayal kırıklığına dönüşerek 1917’nin yıkıcı olaylarına yol açan beklentilerdeki nihai yükselişin ne zaman başladığını belirlemek zordur. Asıl başlangıcın, devrimden iki yüzyıl önce Büyük Petro tarafından başlatılan yavaş modernizasyon süreci olduğu söylenebilir. Ve kesinlikle, devrimden yüzyıl önce Büyük Katerina’nın hükümdarlığı sırasında Rus entelektüel yaşantısına yavaş yavaş nüfuz eden Fransa’daki rasyonalist akımlar da zorunlu olarak 1917 devriminin aynı soydan gelen öncülleridir.

En az 200 yıllık bir dönem boyunca[17] bir güç birikiminin yaşandığını görmezden gelmeden, nihai beklenti artışının 1865 yılında serflerin özgürleşmesi ile başladığını ve 1905 devrimi ile zirvesine ulaştığını söyleyebiliriz.

1861’deki özgürleşmelerinden önce serflerin kronik ve giderek büyüyen huzursuzluğu, insanların toplumsal kurumlar tarafından şekillendirildiği yönündeki Marksist nosyona ilişkin ironik bir açıklamadır. 1647’den beri kişilikleri serflikle şekillenen köylüler, ancak on dokuzuncu yüzyılın ikinci çeyreğinde giderek huzursuz bir hale gelmiştir.[18] Köylülerin, özgürleşmeden sonraki sürekli huzursuzluğu da yine, insanın yaşadığı büyük bir hayal kırıklığından kurtulması sürekli bir memnuniyet yaratır, yönündeki inançla ironik bir ilişki içindedir. Köylüler, iki yüzyıl sonra toprağa bağlı olmaktan kurtulma sonucunda yaşadıkları keyiften oldukça hızlı bir şekilde sıyrıldılar. Kırsal şiddet, azalmak yerine arttı.[19] Özgürlüğünü kazanmış ancak toprak elde edememiş köylüler artık, hayatta kalabilmek için toprak kiralamak veya satın almak zorundaydı: fiili köleliğin yerini mali kölelik almıştı. 1868 ila 1897 arasında arazi fiyatlarındaki iki kat artıştan da anlaşılacağı üzere toprak baskısı arttı.

Bu yüzden, özgürleşmeden sonra köylülerin ekonomik durumlarındaki kötülüğün düzelip düzelmediğini söylemek zordur. 1903 yılında hükümet tarafından yapılan bir çalışma, normal bir mahsulde bile köylü başına ortalama gıda alımı sağlıklı yaşam için gerekli asgari düzeyin yüzde 30 altındaydı. Bu duruma karşıt tek kesin kanıt, aşağıdaki tablonun da gösterdiği gibi en azından toprağın yaşamı destekleme yeteneğinin arttığını gösteren köylü nüfusundaki artıştır.

 TP39Y5 0003

* Aşağıdaki gibi hesaplanmıştır: artışın yıl sayısına bölünmesi ile elde edilen varsayımsal yıllık artışın bir önceki yüz yıl sonundaki nüfusa bölünmesi. 

Brüt nüfus verileri kaynağı: Entsiklopedicheskii Slovar, St. Petersburg, 1897, cilt 40, s. 631. Rusya’nın nüfusu, 1748’de %97, 1878’de %91 ve 1897’de %87 oranında kırsaldı. Bkz. Masaryk, a.g.e., s. 162.

Toprak-nüfus baskısı insanları, sanayideki hızlı büyümenin ekonomik açıdan daha iyi hale gelme sansını gerçekten mümkün hale getirdiği kasaba ve şehirlere itti. Bir tahmine göre on dokuzuncu yüzyılın sonlarında zengin kara toprak bölgesinde beş kişilik bir köylü ailesinin yıllık geliri 82 ruble idi. Tam aksine, erkek bir fabrika işçisi için “iyi” düzeydeki bir ücret yıllık yaklaşık 168 ruble idi. 1878 ila 1897 arasında kent nüfusunun hemen hemen ikiye katlanmasına yol açan sefalet düzeyindeki bu farktı. Sanayi işçilerinin sayısı da neredeyse aynı hızla arttı. Şehir ve fabrika yeni bir umut yaratmıştı. 1880’deki grevler acımasız bir şekilde bastırılmış ancak ücretlerin düzenli ödenmesi ve çocuk işçi çalıştırılmasına son verilmesi de dahil olmak üzere fabrika yasalarının başlangıcını sağlamıştır. Gideren gelişen proletarya, 1905 arifesine kadar memnun kalmıştır.[20]

1861’den 1905’e kadar olan dönemin 1917 devrimini önceleyen yüksek beklentiler dönemi olduğu görüşünü destekleyen ekonomik olmayan kanıtlar da vardır. Özgürleşme öncesi adalet yönetimi, büyük oranda, köylüleri için kanunu cisimleştiren soylular ve toprak sahipleri tarafından yürütülmekteydi. 1864’te adalet esas olarak artık bu tür özel bireylere devredilmemekteydi. Mahkemeler halka açık hale gelmiş, jüri sistemi uygulamaya konulmuş ve yargıçlar görevlendirilmişti. Zırhlı eldivenle dövme, kırbaçlama ve damgalama kaldırılarak bedensel cezalandırma hafifletilmiştir; sopayla dövme 1904’e kadar devam etmiştir. Halk bu reformlardan yaygın bir memnuniyet duymuştur. Entelijensiya için, düşünme ve yazmaya ve mevcut kurumları ve hatta dokunulmaz mutlakıyeti bile eleştirmeye dönük imkanlar artmıştı.

Ancak, Çarlık otokrasisi sahneyi pek de terk etmemiştir. Kaçınılmaz özgürlüğü bir adalet hareketi olarak değil bir lütuf olarak verirken eğilen ancak kırılmayan otokrasi, reformu, demokratik özerklik gibi herhangi bir şeyi kabul etmeden kabul etmek suretiyle mutlakıyetçilik ilkesini korumaya çalıştı. Radikal politik ve ekonomik eleştiri daha da arttı. Bir şekilde indirilmiş olan bent kapaklarının kaldırılmasına dönük güçlü çabalar, onun adına serflerin henüz yeni özgürlüklerini kazandıkları II. Alexander’a yapılan başarısız suikast girişiminden sonraya denk düşen 1866 gibi erken bir tarihe kadar uzanmaktadır. Girişim 15 yıl sonra başarıya ulaştığında, sürekli artan beklentileri sınırlandırmak için III. Alexander’ın emriyle devlet müdahalesi de giderek artmaktaydı. Baskı ve imtiyazlar yoluyla son Alexander, 1894’te doğal yollarla ölmeyi başardı.

II. Nicholas’ın babasının fikirlerini paylaştığı ancak onun gücüne sahip olmadığı ortaya çıktığında entelijensiyanın mutlakıyete muhalefeti, Çar’a bağlılığını koruyan ancak ekonomik reformlar talep eden köylü ve işçilerin talepleriyle birleşti. 1904’ten başlayarak imparatorluk içinde en az on yedi devrimci, proleter, veya milliyetçi grubun çalışmalarını koordine eden bir “Kurtuluş Birliği” (League of Deliverances) gelişti. Hem politik hem de ekonomik reforma dönük yakıcı ihtiyaç üzerindeki oydaşma, aynı çadırı paylaşan çok halkalı bir gruplar sirki oluşturdu. Kendi küçük kuvvetleri ile Çarlık’ın gücü arasındaki karşıtlığın ihtiyatlı kıldığı bu gruplar, coğrafi olarak Finlandiya’dan Ermenistan’a, ideolojik olarak ise liberal anayasacılardan devrimcilere kadar uzanıyordu.

1904-5’in olayları, insanların giderek artan bir şekilde Çarlık’ın devam edişi yüzünden engellendiğini düşünmeye başladığı beklentilerde genel olarak aşağı düşüşe işaret etmektedir. İki esaslı ve bağlantılı olay 1905’i dönüm noktası yapmıştır. İlki, barışçıl proleter dilekçecilerin St. Petersburg sarayına yürüdüğü ve yüzlercesinin öldürüldüğü 22 Ocak 1905 Kanlı Pazar’ında meydana gelmiştir. İstediği kadar kötü niyetli danışmanlarınca kuşatılmış olsun, Çar’ın kullarının merhametli koruyucusu olduğu miti büyük bir darbe aldı. Tepki ani, acı verici ve uzundu ve sadece işçi sınıfıyla sınırlı değildi. İşverenler, tüccarlar ve beyaz yakalı memurlar da Ekim’de ekonomiyi gerçek bir durgunluğa sürükleyen giderek gelişen grevlere katıldı. Hatta bazı işverenler, grevcilere ücret ödemeye devam etti. Üniversite öğrencileri ve fakülteler devrime katıldı. Büyük Ekim grevinden sonra, köylüler de, kara gün habercisi gibi işçilerin yanında yer aldı, toprak sahiplerine karşı isyanlara ve saldırılara girişti. Köylüler katılana kadar, bazı toprak sahipleri bile devrimden taraf duruyordu.

Diğer esaslı olay ise, Japonlarla yapılan 1904-5 savaşında Rus ordusu ve donanmasının feci şekilde bozguna uğramasıydı. Esas olarak, Asya halkı üzerinde hegemonya kurma arzusuyla girişilen bu tehlikeli emperyalist çaba bir halk savaşı olarak değil Çar’ın mutlakıyeti kurtarma, yaygınlaştırma savaşı olarak kabul edildi. Askeri yenilginin kendisi muhtemelen, mahvolmuş askerlerin kendileri için olmayan bir savaştan dönüşü kadar kötü etki yaratmamıştır. Yaralı veya değil, yüz binlercesi, tüm ayaktakımı için Çarlık mutlakıyetçiliğinin zayıflığı ve bencilliğinin gözle görülür, duyulur ve çirkin hatırlatıcısı olarak geri döndü.

1905’ten 1917’ye kadarki yıllar, giderek artan bir amansız sefalet ve umutsuzluk ilerleyişine şekil verdi. En azından anayasal bir hükümet sözü veren Çar, Ekim 1905’te, mutlakıyetçiliğin terk edildiğini, Duma’ya kanun yapma yetkisinin verildiğini ve konuşma, toplanma ve örgütlenme özgürlüğünün verildiğini duyuran yukarıdan bir bildiri yayınladı. 1906 ve 1907 tarihli ilk iki Duma, dik kafalılık yüzünden dağıldı. Üçüncüsü, işçi ve köylülerin temsilcilerinin sayısının azaltılması ve ilk ikisindeki protestocuların kovuşturmaya uğratılması ve mahkum edilmesi sayesinde daha uysal kılınmıştı. 1907’deki kısa bir basın özgürlüğü dönemini, sansüre geri dönülmesi ve yasak yayınlara el koyulması izledi. Çar’a karşı suç işlemiş kişilerin davaları artık askeri mahkemelerde görülüyordu. II. Alexander’ın katı yönetimi altında (1881-94) idam cezalarının yalnızca 26’sı infaz edilmişken II. Nicholas’ın yumuşak rejimi altındaki 1905-10 arasındaki 6 yıllık dönemde 4.449 kişi idam edildi.[21]

Ama, şehirlerdeki işçiler ve entelijensiya arasında umutsuzluğa yol açan bu beyaz terör, acının tek yüzü değildi. Köylüler için, 1906’da kötü bir mahsul yılı yaşandı ve bu durum 1907’de de birçok bölgede devam etti. Duma’ların erken tedbir kararına karşı Stolypin, toprak mülkiyetini kişiselleştirerek kırsal komünlerin gücünü kırmak amacıyla tasarlanmış bir dizi tarım reformu kararlaştırdı. Bu felaketler ve hükümet arasında kalan köylülerin zihni açlık veya kendi karınlarını doyurma ile o kadar meşguldü ki, radikal örgütçülerin devrimci çağrılarına hassasiyet açısından körleştiler.

Giderek kötüleşen beş yıllık terör ve sefaletten sonra 1910’da ülke, tükenme durumuna ulaşmış gibi görünüyordu. Politik grevler yeni bir azalma dönemine girmişti. Ekonomi düzeldikçe, umutsuzluktan kaynaklı bir ilgisizlik baş gösterdi. Entelijensiyanın ruhsal durumu çoğunlukla intiharla sonuçlanan hedonizm veya umutsuzluktu. Sanayiciler kendilerini hükümetle uyumlulaştırdı. İşçiler çalışmaya devam etti. Ancak, polis tarafından yeterince bastırılamayan beklentilerdeki iyileşmeye, 1914’ün ilk yarısında –savaşın arifesinde- 1905’teki tepe noktasına yaklaşan politik grevlerin yeniden başlaması tanıklık etti. Bu grevler 1915’te keskin bir şekilde sona erdi ancak 1916’da yeniden büyüdü ve Şubat 1917’de genel greve dönüştü.[22] 

TP39Y5 0004

Şekil 3, ilk çukuru 1861’de serflik sona erdiğinde, ikincisi ise 1917’de Çarlık sona erdiğinde yaşanan gelgit dalgasındaki daha küçük dalgaları göstermektedir. Elli altı yıllık bu dönem, bir kurumun (serflik) sona ermesinden dolayı halkın duyduğu memnuniyetin yerini oldukça hızlı  bir şekilde yoğunlaşan sanayileşmeden kaynaklanan ve Çarlık toplumunun insafsız ve kaprisli iktidarının devam etmesiyle tutarsızlık içinde olan yükselen beklentilere bıraktı. II. Alexander suikastını izleyen baskı sırasındaki hayal kırıklığına bağlı küçük çukur halkın daha fazla mal ve daha fazla güç talebindeki yükselişi sadece kısa bir süre kesintiye uğratmış gibi görünmektedir. 1904’teki çukur, Japonya’yla savaşın sonuçlarını göstermektedir. 1905-1906 çukuru, 22 Ocak ve sonrasındaki baskı dönemini göstermektedir ve ardından ekonomik düzelme gelmektedir. Beş yıllık savaştan sonraki son aşağı iniş, Alman saldırısı nedeniyle savaşın sürdürülmesi amacıyla yoğunlaştırılan üretim dışında birlikte karar verilmiş her türden etkinliğin yarılmasının sonucudur. Vatanseverlik ve hükümet baskısı, huzursuzluğu bir süre yumuşattı. Yiyecek de dahil olmak üzere malların son derece kıt bir hale geldiği 1916’da yaşanan enflasyon, işçilerin, kendi halini düşünerek huzursuz olmalarına yol açtı. İsteksizliğe karşı giderek artan vahşet de dahil olmak üzere savaşın sürdürülmesi, yetersiz donanımlı askerler, çok fazla sayıda can kaybı orduda da aynı acı hayal kırıklığına yol açtı.[23] Sivil huzursuzluk Şubat 1917’de kırılma noktasına ulaştığında, hızla silahlı kuvvetlere de yayılması çok uzun sürmedi. Böylece, aslında 1905’te başlayan devrimin ikinci aşaması başladı ve Ekim’de Bolşevikler ılımlılar üzerinde üstünlük kazandığında Çar ve Çarlık’ın ölümüyle -ancak mutlakıyetin değil- sona erdi. Mutlakıyetin yüz yıllık tarihi bu Çarlık sonrası aşamayı trajik bir biçimde kaçınılmaz hale getirmiştir.

1952’deki Mısır Devrimi

Mısır’da devrimle sonuçlanan beklentilerin nihai yavaş yükselişi, İngilizler sınırlı bir özgürlük tanıdığında bu toplumun bir ulus haline gelmesiyle başlamıştır. İngiliz askerleri, sadece Süveyş Kanalı’nı korumak için değil,  görünüşte yabancı saldırganlığını önlemek için de Mısır’da kalmıştı. Yabancı askerlerin mevcudiyeti sadece, dinsel temelden ziyade ulusal temelde bir kamuoyu oluşturan politik örgüt Wafd tarafından tahrik edilen milliyetçi beklentileri yükseltmekle kalmayıp -on dokuzuncu yüzyıl Rusya’sıyla dikkat çekici bir zıtlık içerisinde- yeterli düzeyde birleşmiş bir toplum tesis etmeye de yardımcı oldu.

Ancak 1920-30’ların Mısır’ında yükselen yegane beklentiler milliyetçi istekler değildi. Birinci Dünya Savaşı, köylüler için şehirlerde ücret karşılığı çalışarak bir şekilde yaşam tarzlarını iyileştirme imkanı ve aynı zamanda girişimciler için mükemmel fırsatlar yaratan sanayileşmeyi mahmuzladı. Orta düzeyde varlıklı olanlar, emtia piyasası spekülasyonu, finans ve üretim alanlarında aşırı bir şekilde zenginleşti ve artık ücretli çalışan veya herhangi bir düzeyde şehirde yaşayan köylerinden ayrılmış köylüler en azından sefalet ve can sıkıntısının Allah’ın takdiri olması gerektiği yönündeki nosyondan kurtuldu. Ancak, benzin motorlu bir atlı savaş arabasına benzeyen paraya dayalı modern yarı feodalitenin uyumsuzluğu açık bir şekilde sıradan insanların dikkatinden kaçtı. 1930’ların kuşağı, anne babalarının kendileri için öngördüğünden çok daha hızlı bir ilerlemeye tanık olabilirdi. Koşullar yetersiz kaldıysa, ekonomisi ve askeri gücü gözle görülür ve güçlü kalmayı sürdüren İngilizler bunun suçlusu olarak ilan edilebilirdi.

Eşitsiz de olsa, ekonomik ilerleme İkinci Dünya Savaşı sırasında da devam etti. Çoğunlukla pamuktan oluşan geleneksel ihracat gerçekte düştü ve 1945’lere kadar buhrandaki düzeylere bile ulaşamadı ancak Müttefik askeri kuvvetlerinin doğrudan istihdamı, Afrika savaşının en yoğun döneminde 200.000’lik bir zirveye ulaştı. Savaş sonrası ihracat 1948’e kadar sabit bir şekilde arttı, ani bir iniş yaşadı ve Kore savaşı nedeniyle 1951’de keskin bir şekilde zirveye ulaştı. Ancak 1945’de 250.000’in üzerinde ücretli çalışan[24] -muhtemelen iş gücünün üçte birinden fazlası- işsiz kaldı. 1945’de yaşam maliyeti 1937 indeksiyle karşılaştırıldığında üç kat artmıştı.[25] Kol emeğiyle çalışan işçiler işsizlikle sarsılmıştı; beyaz yakalı işçiler ve profesyoneller ise enflasyondan, işsizlikten olduğundan daha fazla etkilenmişti. Bu esnada, savaş sırasında İngiliz sterlini milyonerlerinin sayısı sekiz kat arttı.[26]

Savaş sırasında Alman ve daha sonra Sovyet propagandasıyla daha da kötüleşen hayal kırıklıkları önce İngilizlere[27] karşı yönlendirildi ancak daha sonra yavaş yavaş eve yaklaştı. Mısırlı ajitatörler Kore’yi, adil, eşitlikçi bir toplum lehine ve bireysel zenginlikteki büyük farklılıklarla birlikte anmaya başladı. 1945-8’den itibaren çoğunlukla tekstil fabrikalarında bir dizi uğursuz grev yaşandı.

Devrimin ertelenmesinde en az iki faktör dikkat çekmektedir. İlki, savaş sonrası dünyasının pamuk ve kumaşlara duyduğu doymak bilmez talep ve ikincisi, yeni İsrail devletinin 1948 yılında işgal edilmesini izleyen kral ve ülkeyle dayanışma dalgasıydı. İsrail artık, yönünü değiştirmiş hayal kırıklığının bir nesnesi olarak İngiltere’ye eklenmişti. Bir yıl sonra, Mısır’ın nüfusunun on beşte biri kadar bir nüfusa sahip yeni bir ulusa feci bir şekilde yenilmek sonun başlangıcı oldu. Un ve fırınlar için mazot sıkıntısının zayıf ve yozlaşmış bir hükümetin gündelik hatırlatıcısı haline geldiği bir zamandaki bu küçük savaş, köylüleri tam kalbinden çok kötü vurdu. Yenilgi, halkın ulusal zafer umutlarını yıktı ve -çok daha kötüsü- ordunun gururunu kırdı ve onu, ulusal onur pahasına vurgunculuk yapmış olan bürokrasi ve saraya karşı sertleştirdi. 1950 yılında ilk kez, kralın kendisine karşı doğrudan ve açık bir propaganda başladı. 1951 yılında kralın topraklarında bile bir dizi köylü ayaklanması ve şehirlerde 49 grev meydana geldi. 1950 Haziranındaki Kore Savaşı’nın başlangıcıyla birlikte tavana vuran pamuk talebini Mart 1952’deki çöküş izledi. 26 Ocak 1952’de Kahire’deki kontrol altına alınamayan ve kontrol altına alınmayan isyanlar, devrimin ateşli başlangıcına işaret ediyordu. 23 Temmuz’da sabahın erken saatlerinde subayların darbesi sadece bunu resmileştirdi.

Diğer İç Kargaşalıklar

Yükselen beklentilerin ve sonrasında bu beklentilerin hayal kırıklığına dönüşmesinin J-eğrisi sadece burada değerlendirilen üç devrim ve isyan dışındaki devrim ve isyanlar için de geçerlidir. 1689’da New York kraliyet kolonisindeki Leisler İsyanı, altmış sekiz yıl sonra gerçekleşecek olan Amerikan Devrimi’nin kısa bir kostümlü provasıdır. Koloninin hükümdara daha iyi hizmet etmesini sağlamak amacıyla vergiler yükseltilmişti ve enerjik bir biçimde toplanmaktaydı. Hayvan derilerinin tabaklanması ve ayrıca likör damıtılması yasaklanmıştı. Öğütülmemiş buğdaya ambargo konulmuştu ve bu durum çiftçilerin canını yakıyordu. Uzun süreli bir ekonomik gelişim ve politik özerklik döneminden sonra bu yeni ve ağır düzenlemeler, bir yıl süreyle İngiliz egemenliğini yerinden eden bir halk isyanına yol açtı.[28]

Amerikan devriminin kendisi de J-eğrisine uymaktadır ve burada verilen kısa açıklamadan fazlasını hak etmektedir. Yine ekonomik gelişim ve politik özerklik sürekli olarak yükselen beklentilere yol açmıştır. Fransa ve Hindistan savaşının (İngiltere’ye çok fazlaya, kolonilere ise çok aza mal olmuştur) ardından İngiltere, bir önceki yüzyılda aynı amaç doğrultusunda New York’u hedefleyen büyük oranda ekonomik bir dizi düzenlemeye giriştiğinde bu beklentileri ciddi bir şekilde yıkılmıştır. 1763 Bildirisi’nden (Appalachians’ın batısındaki araziyi yerleşime kapatmıştır) Nisan 1774’deki Zorlayıcı Kanunlara kadar (diğer şeylerin yanında, 1773 Aralık’ında Boston Çay Partisi’nin Boston limanını kapatmasına tepki olarak)  Amerikalılar, İngiliz iktidarının alışılmadık güç gösterileri ile kuşatılmıştı ve 1775’te, Lexington-Concord yolunda güçlü bir şekilde direnmeye başladılar. 1772’de İngiltere ile ticarette önemli bir düşüş, kolonyal asiliğin olgunlaşmasını hızlandırdı.[29]

 

 TP39Y5 0005

Eğri aynı zamanda, yine burada ayrılandan daha fazla yer hak eden Fransız Devrimi için de geçerlidir. On sekizinci yüzyılda sürekli olarak yükselen arazi değerlerinin damgasını vurduğu gelişen kırsal zenginlik, Fransız topraklarının üçte birinin toprak sahibi çiftçilere ait olduğu bir noktaya kadar ilerledi.Aynı zamanda fabrika sisteminde büyük ölçekli üretim de başlıyordu. Devlete reformlar için sürekli olarak baskı yapan burjuvazi, eski toprak aristokrasisine ve papazlara dayalı zemininden gelişmekte olan orta sınıflara kayan hükümet tarafından büyük bir konukseverlikle karşılandı. Kendi başına devrimi engelleyebilecek bu eğilimlere karşıt olarak, ölmekte olan soyluluğun kızgın köylülük ve ısrarcı burjuvazi karşısında kendi ekstra ödemelerini korumak ve yeniden etkinleştirmek için sayısız can sıkıcı yöntem denediği on sekizinci yüzyılın feodal reaksiyonu ortaya çıktı.

Ancak beklentiler, giderek büyüyen fırsatlar ve zenginliğin 1787’lerde hızla kesilmesine kadar açık bir şekilde yükselmeye devam etti. Hükümetin mali krizi iyi bilinmektedir ve bunun büyük bir kısmı, Amerikan bağımsızlık savaşında İngiltere’ye müdahalenin ardından yaşanan 1,5 milyar livre’lik açığın sonucudur. Soyluluğu ağır bir şekilde -fiili olarak vergi muafiyetinden sonra- burjuvaziyi ise daha ağır bir şeklide vergi altına alma tehdidinin devrimi hızlandırıcı bir etki yarattığı söylenebilir. Ancak daha az bilinen bir gerçek 1787 yılının kötü bir mahsul getirmesi ve 1789 yılındaki mahsulün ise daha kötü olmasıydı; 1789 temmuzunda ekmek fiyatları son 70 yılda olduğundan daha yüksekti; İngilizlerle yapılan zamanlaması yanlış bir ticaret anlaşması Fransız kumaşlarının fiyatlarını baskı altına aldı; eş zamanlı olarak gerçekleşen iyi bir üzüm mahsulü şarap fiyatlarını baskıladı. Tüm bunlar artık yiyecek üreticilerine bağımlı olan nüfusun büyük bir kısmının kötü durumunu daha da umutsuz kılmaktaydı. Daha önce alabildikleri kadar ekmek alabilecek paraları bile yoktu. Soylular ve burjuvazi, vergilendirme tehdidi yüzünden, işçiler ve köylülüğün bir kısmı açlık tehdidi yüzünden hükümetten uzaklaşmıştı. Neredeyse nüfusun tüm kesimleri açısından duraksamalı ancak gerçek bir ilerleme dönemi aniden sona ermiş ve hükümetin, kötü mahsul ve kötü tarife politikasından kaynaklanan zararı ve ekonomik krizi karşılamak amacıyla girişimlerde bulunmasına yol açmıştır.[30] Temmuz 1863’de beş gün boyunca New York şehrini altüst eden askerlik karşıtı isyanlar da J-eğrisine uygundur. Bu şiddetli yerel kargaşa, zorunlu askerlik, savaş zamanındaki refahtan duydukları memnuniyet artık sadece askerlik hizmetiyle değil (300 Amerikan Doları ödeyerek veya yerini alacak birini bularak bu hizmetten muaf kalınabiliyordu ancak bu iki olasılığın hiçbiri fakir insanlar için bir seçenek değildi) ayrıca enflasyonla da hayal kırıklığına dönüşmüş olan çalışanların yaşamlarını ve servetlerini tehdit ettiğinde başladı.[31]

Mart 1959’da Nyasaland’daki isyanlar bile, beklentiler ve memnuniyet düzeyi yükseldikten sonra görülen hayal kırıklığı dönemi modelini izliyor gibi görünmektedir. Rhodesia’daki Kariba barajının inşası sırasında kendilerine ödenen yüksek ücretten son derece memnun olan Nyasaland işçileri, evlerine ve işsizliğe ya da çıplak minimum ücretin 15 Amerikan Doları olarak kabul edildiği günlerde aylık 5 Amerikan Doları ödenen işlere geri döndüler.[32]

Olumsuz -devrimin meydana gelmediği- bir örnek olarak ise Amerika Birleşik Devletleri’nde 1930’larda yaşanan buhran gösterilebilir. En azından ekonomik temellerde, bir devrim ortaya çıkaracak kadar şiddetliydi. 1932’de toplam ulusal özel üretim gelirleri 1916’daki düzeyine geriledi. Aynı yıl çiftlik gelirleri 1900’lerdeki kadar düşüktü; üretim ise 1913’lerdeki seviyelerdeydi. İnşaat sektörü, 1908’den bu yana hiç bu kadar düşük olmamıştı. Madencilik ve taş ocağı işleri 1909 seviyesine gerilemişti.[33] Nüfusun büyük çoğunluğu için yirmi yıllık ekonomik ilerleme silinip gitmişti. İşsizler, açlık yürüyüşçüleri ve eski askerlerin arada bir yapılan gösterilerinden daha fazlası söz konusuydu. New York City’de en az 29 kişi açlıktan öldü. Fakir insanlar kendi geçmiş durumlarını mevcut durumla ve kendi mevcut durumları ciddi olarak sorun yaşamayanların durumlarıyla canlı bir şekilde karşılaştırabiliyordu. Net bir şekilde duyulan ayaklanma homurtuları geliyordu. Peki bu durumda neden devrim olmadı?

Devrimi engellemek isteyen birçok güç, etkili bir şekilde çalıştı. En çok ezilenlerin ruh hali, Zawadzki ve Lazarsfeld tarafından Avusturya’da gözlemlenene benzer bir şekilde kayıtsızlık ve umutsuzluktu. Ulusal seçime yüksek bir katılım düzeyi 1936’ya kadar yakalanamadı. Halkın büyük çoğunluğu, yabancılaşmış bir entelijensiyanın muhalif programını değil, 1776’dan bu yana resmi dogma haline gelmiş bir değerler kümesini paylaşıyordu. İnsanlar, bireysel çok çalışma, kendine güven ve başarı vaadine inançta büyük oranda bir ortaklık sergiliyordu. (İşçiler arasında, bu sınıfsal olmayan yönelim örneğin sendikaların kurulmasını büyük oranda engelledi.) Buhrandan daha az darbe almış olanlar -üst orta sınıf iş adamları, papazlar, avukatlar ve entelektüeller- sadece eşitlikçi değerlere ve kurulu ekonomik sisteme değil anayasal süreçlere de sıkı sıkıya bağlı kaldılar. Rusya’daki soyluluk, papazlar, burjuvazinin silahlı kuvvetleri ve entelijensiyayı çatlatan türden geniş veya kapsamlı bir yabancılaşma yoktu. Anayasalcılık, ortaya çıkan ulusal politik liderliğin neredeyse kemiklerine işlemişti. Anayasalcılığa dönük asıl tehdit Louisiana’dan geldi; bu liderlik, kısmen Huey Long’un keyfiliği ve demagojisinden şüphe duyulduğu için ulusal bir parti örgütü yakalayamıyordu.

Her ne olursa olsun devrimin olmayışının ana nedeni muhtemelen, ulusal hükümetin 1933’deki buhrana, artık hükümetin suçlanmasını önleyecek düzeyde bir enerjiyle saldırmasıdır. İşverenler topluluğuna dönük kararsız halk düşmanlığı, 1933’ün kritik ayları boyunca hükümetin buhrana karşı etkinliği ve yine hükümetin alenen ve başarılı bir şekilde iş adamlarının işbirliğini sağlaması sayesinde devam etti. Artık, ezilenlerle farklılığı veya düşmanlığı nedeniyle yaygın ve yoğun nefretin hedefi olabilecek hiçbir ekonomik veya politik sınıf yoktu. Roosvelt’in 1932 kampanyasında demagojik bir duruş benimsemesi ve Donanma ve FBI’nin kendisine sadakat duymasını sağlamasının altında, eşitlikçi reform, milliyetçilik, emperyalizm ve içerde günah keçileri potpurisinden oluşan Nazi tipi bir “devrim” yatıyor olabilir. Amerika’da, tüm sınıflar tarafından paylaşılan bir değer sistemine güçlü ve uzun süreli bağlılıktan kaynaklanan muhafazakarlık nedeniyle 1930’larda antikapitalist, solcu bir devrim hayal etmek son derece zordur.

Bazı Sonuçlar

Devrimlerin, beklentilerin yükseldiği bir döneme ve sonrasında bu beklentilerin hayal kırıklığına dönüştüğü bir döneme ihtiyaç duyması nosyonu, devrimlerin gittikçe artan bir kötüleşmeden sonra da ortaya çıktığı şeklindeki Marksist nosyonu ve devrimlerin koşullar iyileşirken ortaya çıktığı şeklindeki Tocqueville nosyonunu büyük oranda doğrular. Tocqueville’i Marx’ın önüne alıp bu iki teorinin ikisinden de vazgeçmeden, en azından burada belirtilen kargaşaların öncüllerini daha iyi belirleyebiliriz.

Bu revize edilmiş nosyonun ortak olmasa bile genel anlamının yarısı yeni ihtiyaçları, yeni umutları, yeni beklentileri karşılamaya dönük sürekli, engellenmeyen bir imkanın mevcut olduğu bir toplumda bir devrimin ortaya çıkmasının kesin olanaksızlığında yatmaktadır. Resmi seçmenler ve hükümet mülksüzlerin oy hakkı talebini isteyerek kabul etseydi Dorr isyanı bu boyutlara ulaşır mıydı? Çarlık otokrasisi, kendi karakterine aykırı bir biçimde 1905’de halkın anayasal demokrasi taleplerini gerçekten kabul etseydi Rus Devrimi gerçekleşir miydi? İngiltere Mısır’dan ayrılsaydı ve Mısır monarşisi adil bir vergi sistemi tesis edip kentli kitlelerin sefaletini ve ordunun utancını başka şekillerde telafi etseydi Ocak 1952’deki Kahire ayaklanmaları ve sonrasındaki darbe meydana gelir miydi?

Nosyonun anlamının diğer yarısı ise, hiçbir umudun, beklentilerin yükseldiği hiçbir dönemin söz konusu olmadığı bir yerde devrimin gerçekleşmesinin imkansızlığı ile ilgilidir. Bu tür bir beklentiler dengesi, nadir olmakla birlikte bazen görünen statik bir insan arzuları durumunu varsayar. Beklentilerin dengeli olması, dengeli bir toplumsal durum değildir. Amerika Yerlilerinin (en azından bizim bakış açımıza göre) ve belki de beyaz adam, İncilleri, silahları ve diğer mallarıyla Afrika toplumunun dengesini bozmadan önce Afrikalıların durumu buydu. Avrupa bir kanal inşa etmeyle ilgilenmeye başlamadan önce Mısır da, modern arzulara karşı böyle bir durumdaydı. Konformizmin, mahkumların öldürülebilmeleri için yere yatmaları söylendiğinde bile gardiyanlarla işbirliği yaptığı noktaya kadar ulaştığı Nazi toplama kamplarında da benzer bir hareketsizlik söz konusuydu.[34] Ancak ikinci durumda, dışarıdan uyarılmış tam bir umutsuzluk içerisindeki bir toplum söz konusuydu ve bu kamplarda bile arada bir sırf umutsuzluktan kaynaklı isyanlar meydana geliyordu. Elbette toplama kamplarına göre daha gevşek bir disiplin altındaki bir toplumda beklentilerin yükselişinin başarılı bir şekilde hayal kırıklığına uğratılmasıyla isyanın, tıpkı beklentilerin karşılanması durumunda olduğu gibi yenilebileceği doğrudur. Ancak bu, 1956 Macaristan isyanının bastırılmasında kullanılana benzer sınırsız kaba kuvvet uygulanmasını gerektirir. Yönetimdeki gücün bu türden bir kuvvet uygulamada sürekli bir beceri ve ısrarlı bir istek sergileyememesi durumunda, yönetilenlerin neredeyse hiç durmadan ortaya çıkan ihtiyaçlarına karşı, kurulu hükümetler tarafında etkili, olumlu ve sürekli bir tepki yokluğunda devrimi önlemenin kesin hiçbir yolu yok gibi görünmektedir.

Nosyonumun öngörülü olabilmesi insanların zihinsel durumunun -veya daha kesin bir şekilde ifade edersek, ruh halinin- değerlendirilmesini gerektirir. Bu, sistematik kamuoyu analiz teknikleriyle bile her zaman zor olmuştur. Baskıcı bir hükümetin bulunduğu bir ülkede anketlere cevap verenlerin cevap vermeye istekli olma ihtimali düşüktür. Ancak politik olarak dengesiz koşullarda insanların ruh halleri hakkında ilk elden veriler derlemede önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Buna bir örnek olarak, Buchanan ve Cantril tarafından bildirildiği haliyle Batı Berlin’de 1948 kuşatması sırasında ve sonrasında yapılan anket gösterilebilir. Ne kadar kabaca olursa olsun, Berlin’deki insanların hissettiği güvenlik duygusunu belirleyebilmeyi başarmışlardır. Kuşatmadan sonra güvenlik duygusunda önemli bir artış olmuştur.[35]

Bir diğer örnek ise, Kolombiya Üniversitesi Uygulamalı Toplumsal Araştırma Bürosu tarafından yürütülen ve Lerner tarafından aktarılan Ortadoğu çalışmasından ortaya çıkmaktadır.[36] Cevap verenlere doğrudan, yaşamlarındaki değişimlerden dolayı mutlu olup olmadıkları sorulduğunda, anketi yapanlar, ülkeler arasında ve bu ülkelerdeki “geleneksel”, “geçiş aşamasındaki” ve “modern” bireyler arasındaki mutsuzluk duygusunun sıklığında önemli farklar gösteren veriler elde ettiler.[37] Bu türden karşılaştırmaların coğrafi oldukları kadar neden kronolojik olarak da yapılamadıklarına ilişkin teknik gerekçe yoktur.

Anket verileri dışında, insanların ruh hali hakkında makul çıkarsamalar yapabileceğimiz geçmiş deneyimler vardır. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Thomas Masaryk’i on dokuzuncu yüzyıl Rusya’sındaki köylü ayaklanmaları ve sanayi grevleri ve entelijensiyanın yazıları ve eylemleri hakkındaki olguları derlemeye yönelten de kesinlikle bu tür verilerin konuyla ilgisi bağlamında bir anlam taşımasıdır. Mevcut raporda, sadece -toplanmasında diğer toplum bilimcilerin Masaryk kadar sebatkar olmadığı- bu türden verileri değil Rhode Island ve Amerika Birleşik Devletleri arasında olduğu gibi oyların, istihdamın, ihracatın ve yaşam maliyetinin karşılaştırmalı boyutu gibi indeksleri de kullandım. Grevler ve yaşam maliyeti gibi bu türden bazı indeksler insanların ruh halleriyle daha yakından ilişkili olabilir; ihracatın değeri gibi diğer indeksler ise daha ham göstergelerdir. Ham verilerin toplanmasından çekinirken Durkheim’ın, modern topluma dair dikkat çekici görüşlerini büyük oranda intihar oranlarına dönük analizine dayandırarak geliştirdiğini aklımızdan çıkartmamamız gerekir. Anket tekniğini temel alma imkanından yoksundu. İnsanlara her zaman hükümetleri tarafından acı verici bir şekilde hayal kırıklığına uğratılıp uğratılmadıklarını sormak durumunda değiliz; bunu bize eylemleri anlatır ve bu bazen daha iyi sonuç verir.

Anatomy of Revolution adlı çalışmasında Crane Brinton, Püriten, Amerikan, Fransız ve Rus devrimlerinde keşfettiği “bazı geçici benzerlikleri” açıklar.[38] Benzerlikler: ekonomik olarak ilerleyen bir toplum, sınıf antagonizması, entelektüellerin firarı, yetersiz hükümet, kendine güvenini kaybetmiş bir egemen sınıf, hükümetin mali başarısızlığı ve asilere karşı beceriksiz güç kullanımı. Bunlardan son ikisi, uzun sürelere yayılmış çalışmalara dayanan uzun erimli fenomenlerdir. İlk ikisi istatistiksel analizdir. Belirlenen amaca hizmet etmeleri halinde, entelektüellerin yabancılaşmasındaki eğilimleri belirlemek için içerik analizi teknikleri kullanılabilir. Hükümetin etkililiğini ve egemenlerin kendine güvenini belirlemek için daha az özenli yöntemler belki de daha fazla işe yarayabilir. Gerilimler ve hayal kırıklıkları her toplumda her zaman mevcut olduğu için belirli bir topluma ait, uzun bir süreyi kapsayan verilere ciddi bir şekilde ihtiyaç duyulur; bu sayede gerilimin N yıl veya N ay öncekinden daha yüksek veya daha düşük olduğu söylenebilir.

Ayrıca, uzun bir beklentilerin yükseliş döngüsünün ne kadar uzun olduğunu ve kısa bir hayal kırıklığı döngüsünün ne kadar uzun olduğunu da bilmemiz gerekir. 1881 tarihli II. Alexander suikastının ardından Rusya’daki kısa hayal kırıklığı dönemini ve 1904’de başlayan Rus-Japon Savaşı’ndan sonra yaşanan daha uzun bir hayal kırıklığı dönemini gördük. Devrim neden bu zamanlardan birinde değil de 1917’de oldu? Bu iki zamandan önce beklentiler yeterince yükselmemiş miydi? Sonraki düşüş yeterince keskin ve derin değil miydi? Bu sorulara cevap verecek ölçüm teknikleri henüz geliştirilmemiştir. Ancak bunların henüz mevcut olmayışı sonsuza kadar ulaşılamayacak oldukları anlamına gelmez. Fizikçiler, laboratuvar koşullarında, yakın bir tarihte ulaştıkları mutlak sıfıra varmadan uzun süre önce kullanışlı sıcaklık ölçüm cihazları geliştirdi. Toplum bilimindeki daha karmaşık ölçüm sorunlarını çözmek kaçınılmaz bir şekilde daha zordur. Bu yüzden, hala devrimi öngörme noktasında değiliz ancak, çıkarsama yoluyla bir toplumdaki hakim ruh halini gösteren verilere ne kadar yaklaşabilirsek insanların zihinlerinde memnuniyetten hayal kırıklığına geçişi anlamaya da o kadar yakın oluruz. Bu, içerisinde savaşların ve devrimlerin her zaman başladığı anatominin bir parçasıdır; doğru ve gereksiz bir şekilde bize sonsuza dek anlatılan anatominin. Sonuç olarak, 17 Ocak 1917’de Lenin’in İsviçre’de yaptığı, “biz yaşlıların, gelmekte olan devrimin nihai savaşlarını görecek kadar yaşayacağından şüphe duyuyorum” şeklindeki açıklamasından altı hafta sonra yaşadığı mahcubiyetle karşılaşmayacak durumda olmalıyız.[39]

 

 

 

 



* Birçok kişi bu makalenin önceki bir versiyonuna dair güçlü öneriler ve cömert yorumlarda bulundu. Seymour Martin Lipset, Lucian W. Pye, John H. Schaar, Paul Seabury ve Dwight Waldo’ya özel olarak teşekkür etmek istiyorum.

[1] James C. Davies, “Toward a Theory of Revolution”, American Sociological Review, C: 27, S: 1, Şubat 1962, s. 5-19.

[2] 1848 tarihli Komünist Manifesto, yaklaşık bir yıl öncesine ait karşıt görüşü açık bir şekilde ortaya koyar. Bkz. Edmund Wilson, To the Finland Station (Anchor Books edition), New York: Doubleday & Co. (n.d.), s. 157; Lewis S. Feuer, Karl Marx and Friedrich Engels: Basic Writings on Politics and Philosophy, N.Y.: Doubleday & Co. Inc., 1959, s.1. Yukarıdaki alıntı, Karl Marx ve Frederick Engels’in şu eserinden yapılmıştır: “Wage Labour and Capital,” Selected Works in Two Volumes’, Moscow: Foreign Languges Publishing House, 1955, cilt 1 s.94.

[3] A. de Tocqueville, The Old Regime and the French Revolution (John Bonner çevirisi). N.Y.: Harper & Bros, 1856, s. 214. Stuart Gilbert çevirisi, Garden City: Doubleday & Co. Inc., 1955, s. 176-177, aynı yorumun biraz daha az sert bir versiyonunu verir. L’Ancien régime ilk olarak 1856’da basılmıştır.

[4] Burada devrimler, bir egemen grubun yerini daha geniş bir halk zeminince desteklenen başka bir grubun almasına yol açan şiddetli sivil kargaşalar olarak tanımlanmaktadır.

[5] Tam rapor, Ancel Keys ve ekibi, The Biology of Human Starvation, Minneapolis: Univesity of Minnesota Pres, 1950, Kısa bir analiz için Bkz. J. Brozek, “Semi-starvation and Nutritional Rehabilitation,” Journal of Clinical Nutrition, 1, (Ocak 1953), s. 107-118.

[6] E. A. Cohen, Human Behaviour in the Concentration Camp, New York: W.W. Norton & Co., 1953, s. 123-125, 131-140.

[7] Mezzogiorno, İtalya’da bu tür bir yoksullukta topluluk yaşantısı için, Bkz. E. C. Banfield, The Moral Basis of a Backward Society, Glencoe, III.: Çekirdek aile, dayanışma temelli, konsensusa dayanan ahlaki bir birimdir (bkz. s. 85) ancak onun içinde bile, saf, bireysel ahlak bozuklukları patlak verdiğinde -özellikle ebeveynler ve çocuklar arasında- konsensus parçalanıyor gibi görünmektedir (bkz. s. 117).

[8] Bkz. Angus Campbell et al., The American Voter, New York: John Wiley & Sons, 1960, Chap 15, “Agrarian Political Behaviour”.

[9] B. Zawadzki ve P. F. Lazarsfeld, “The Psychological Consequences of Unemployment,” Journal of Social Psychology, 6 (Mayıs 1935), s. 224-251.

[10] Bu fenomene dönük dikkat çekici ve dehşet verici bir istisna nadiren bazı Nazi toplama kamplarında ortaya çıkmıştır. Örneğin, adli mahkumlar tarafından kaprisli yönetime karşı başlatılan Buchenwald isyanında. Bu isyanda, yüz adli mahkum politik mahkumlar tarafından öldürülmüştür. Bkz. Cohen, op. cit., s. 200.

[11] Ekonomik dalgalanma ile 1830 ve 1840’lardaki Çartistlerin eylemleri arasındaki ilişki için Bkz. W.W. Rostow, “Business Cycles, Havests, and Politics: 1790-1850,” Journal of Economic History, 1 (Kasım 1941), s. 206-221

[12] Bu eğri elbette, kendi önceliyle ve Floyd Allport’un toplumsal uyum çalışmasındaki farklı kullanımıyla karıştırılmamalıdır. Bkz. F.H. Allport, “The J-Curve Hypothesis of Conforming Behaviour,” Journal of Social Psychology, 5 (Mayıs 1934), s. 141-183, yeni baskı: T.H. Newcomb & E.L. Hartley, Readings in Social Psychology, N.Y.: Henry Holt & Co., 1947, s. 55-67.

[13] 1960 İlk Baharında Berkeley, Kaliforniya Üniversitesi’ndeki politik davranış seminerime katıldığında sunduğu Dorr İsyanı üzerine kapsamlı araştırmasından ötürü Berry L. Crowe’e minnettarım.

[14] Joseph Brennan, Social Conditions in Industrial Rhode Island: 1820-1860, Washington, D. C. Catholic University of America, 1940, s.33.

[15] Oy hakkına dönük ısrarlı talep, 1828 ve 1840 seçim verileri ışığında anlaşılabilir. Bir önceki yıl, toplam nüfusu yaklaşık 94.000 olan Rhode Island’da sadece 3600 oy verilmişti (Bu oylardan yüzde 23’ü Jackson için ve yüzde 77’si Adams için verilmişti; bu durum Jackson için yüzde 56 ve Adams için yüzde 44’lük toplam ulusal bölünmeyle tam bir zıtlık içerisindeydi.) 1828 seçiminde verilen oyların tümü Rhode Island nüfusunun yüzde 4’ünü ve köleler hariç olmak üzere toplam ABD nüfusunun yüzde 11’ini temsil ediyordu. 1840’da toplam 109.000’lik nüfusuyla köleler hariç olmak üzere ulusal nüfusun yüzde 17’sini temsil eden Rhode Island’da sadece 8300 oy (yüzde 8) verilmişti.

[16] A. M. Mowry, The Dorr Warr, Providence, R. I.: Preston & Rounds Co. 1901, s. 114.

[17] B. Brutzkus, “The Historical Pecularities of the Social and Economic Development of Russia”, R. Bendix ve S. M. Lipset, Class, Status, and Power, Glencoe, Ill.: The Free Press, 1953, ss. 517-540’da mükemmel bir özet vardır.

[18] Köylü ayaklanmaları ortalaması, 1854-49’da, 1826-30’daki yıllık 8 ayaklanmadan yıllık 34 ayaklanmaya çıkmıştır. T. G. Masaryk, The Spirit of Russia, London: Allen and Unwin, Ltd., 1919 Cilt 1, s. 130. Bu uzun, dikkatli ve biraz da ihmal edilmiş analiz ilk olarak “Zur Russichen Geschichts-und Religionsphilosophie” adıyla 1913’de Almanya’da yayınlanmıştır.

[19] Köylü ayaklanmaları, özgürleşmeden sonraki ilk üç yılda yıllık 350 ortalamaya ulaştı. A.g.e., s. 140-141.

[20] 1895’den 1902’ye kadar greve giden işçi nüfusu yıllık 1,7 ila 4,0 arasında değişmiştir. 1903’te, bu oran 5,1’e düşmüş ancak bir sonraki yıl 1,5’e düşmüştür. 1905’te oran yüzde 163,8’e çıkmıştır ve bu oran, ortalama olarak o şeytani yıldakinin iki katına yakın bir oranla toplam iş gücünün greve çıktığını göstermektedir. 1906’da oran yüzde 65,8’e; 1907’de yüzde 41,9’a ve 1909’da “normal” kabul edilen yüzde 3.5’e düşmüştür. A.g.e., s. 175n.

[21] A.g.e., s.198n

[22] Leon Trotsky, History of the Russian Revolution (Rus Devriminin Tarihi) çalışmasında 1903’ten 1917’ye kadarki politik grevler hakkında veriler sunmaktadır. Masaryk, Spirit of Russia çalışmasında 1915’den 1912’ye kadarki dönemi kapsayan karşılaştırmalı veriler sunmaktadır. Rakamlar aynı olmamakla birlikte yıllara göre bildirilen eğilimler tutarlıdır. Masaryk’in rakamları 1912 dışında biraz daha düşüktür. Cf. Trotsky, a.g.e., Doubleday Anchor Books ed., 1959, s. 32 ve Masaryk, a.g.e. supra, s. 197n.

[23] 22. Ordu içinde yükselen canlı huzursuzluğun anlatımı için bkz. Trotsky, op. cit., s. 18-21.

[24] C. Issawi, Egypt at Mid-Century: An Economic Survey, London: Oxford University Press, 1954, s. 262. J. L S. Lacouture, Egypt in Transition, New York: Criterion Books, 1958, s. 100’de, 300.000’in üzerinde bir rakam vermektedir. Sir R. Dullard, editor, The Middle East: A Political and Economic Survey, London: Oxford University Press, 1958, s. 221, sanayi, ulaşım ve ticarette 1957’deki istihdamı yaklaşık 750.000 olarak tahmin etmektedir.

[25]  Uluslararası Para Fonu, International Financial Statistics, Washington, D. C. Bu raporun aylık sayılarına bakın, 1950-53.

[26] J. ve S. Lacouture, a.g.e., s. 99.

[27] İngiltere, Şubat 1942’de, Mısır, Müttefikleri desteklemezse gerekirse zor kullanarak Faruk’u tahttan indirme tehdidinde bulundu. Hükümetin ve Wafd’ın teslim olması yaygın halk muhalefetine yol açtı. Mısır en sonunda 1945’de İtilaf devletlerine savaş açtığında başbakan suikasta uğradı. Bkz. J. & S. Lacouture, a.g.e., s. 97-98 ve Issawi, a.g.e., s. 268.

[28] Bkz. J. R. Reich, Leisler’s Rebellion, Chicago: University of Chicago Press, 1953.

[29] Bakınız: U. S. Bureau of the Census, Historical Statistics of the United States, Colonial Times to 1957, Washington, D. C, 1960, s. 757.

[30] 29-See G. Lefebvre, The Coming of the French Revolution, Princeton: Princeton University Press, 1947, s. 101-109, 145-148, 196. G. Le Bon, The Psychology of Revolution, New York: G. Putnam’s Sons. 1913, s. 143.

[31] Irving Werstein’ın, Temmuz JS63, New York: Julian Messner, Inc., 1957’deki açıklaması gazetecilik kaynaklı bir çalışma olmakla birlikte bildiğim kadarıyla halihazırda en eksiksiz olanıdır.

[32] 31 E. S. Hunger, “The Tragedy ol Nyasaland,” American Universities Field Stall Reports Service, cilt 7, no. 4 (1 Ağustos 1959), s. 9.

[33] 32- Bkz. U. S. Bureau of the Census, Historical Statistics of the United States: 1789-1945, Washington, D. C: 1949, s. 14.

[34] Eugen Kogon, The Theory and Practice of Hell, New York: Farrar, Straus & Co., 1950, s. 284-286.

[35] 34- W. Buchanan, “Mass Communication in Reverse,” International Social Science Bulletin, 5 (1953), s. 577-583, s. 578. Çalışmanın tamamı: W. Buchanan and H. Cantril, How Nations See Each Other, Urbana: University of Illinois Press, 1953, özellikle s. 85-90.

[36]  Daniel Lerner, The Passing of Traditional Society, Glencoe, Ill.: Free Press, 1958.

[37] A.g.e., s. 101-103. Ayrıca bkz. F. P. Kilpatrick 8: H. Cantril, “Self-Anchoring Scaling, A Measure of Individuals’ Unique Reality Words,” Journal of Individual Psychology, 16 (Kasım, 1960), s. 158-173.

[38] Bkz. Vintage Books, Inc., 1957, s. 264-275. 1952 tarihli gözden geçirilmiş yeni baskı.

[39] E. H. Carr, A History of Soviet Russia, cilt. 1, The Bolshevik Revolution: 2917-23, London: Macmillan, 1950, s. 69’dan alınmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar