Ana SayfaArşivSayı 37Sığınaklardan Çıkmalı! Ama Nasıl?

Sığınaklardan Çıkmalı! Ama Nasıl?

 

Sığınaklardan Çıkmalı! Ama Nasıl?

Ömür Yurtöze

Teori ve Politika kolektifinin doğuşundan bu yana; sınıf mücadelesi açısından henüz bir arpa boyu, insan ömrü bakımından koca bir on yıl geçti. Herhangi bir uğraşın anlamını, işlevini ve amacına ulaşma düzeyini değerlendirmek için yeterli veriyi barındıran on yıllık süreç, öznesinin tercihleri doğrultusunda muhasebe konusu edilebileceği gibi toplumsal ilişkileri bağlamında da ele alınabilir bir zaman dilimidir. Katkı babında, yaklaşımlarını değil ama eksik gözlemlerle de olsa Teori ve Politika’nın dışarıdan nasıl göründüğünü genel hatlarıyla değerlendirmeyi içeren bu yazı, tartışmaya malzeme sunabilirse amacına ulaşmış sayılacaktır. Yazıda iki temel belge; Kolektifin çıkış bildirgesi[1] ile onu değerlendiren bir söyleşi[2] esas alınacaktır.

Görece yükseliş trendine girmiş ‘politik Marksistlerle’ örgütsel yapı içinde yol alınmayacağı kararıyla dümen kırmışlardı. İçlerindeyken sağlayamadıkları birliği, örgüt dünyasının dışına çıkarak kotaracaklardı. Bir elin parmaklarını geçmiyordu sayıları, “akıl hocalığı” yapanların içinden de gelmiyorlardı. Grup olarak, alışılagelenin dışında bir yöntem izlediler. Koptukları örgütü karalama, ilişki ve olanaklarını çalma, rakip olma gayesi gütmediler. Amaçları; topa tuttukları ama yine de kendilerinden saydıkları Marksist devrimci odaklarla dirsek temasını yitirmeyerek öngördükleri Marksizm’in parçalı halini ve krizini tartışmak, teorik-politik düzlemde “bütünsel Marksizm”in sorunlarıyla uğraşma misyonu üstlenmekti.

On yıl süreyle üç aylık periyotlar halinde otuz altı sayı kitap dizisi çıkarmayı başardılar. Tereddütsüzce ezilenin yanında saf tutan ama onlara aşkın olduğunu iddia eden, ‘bu havalarda dövüşenlere’ karşı haddini bilen ve onlarla teorik-politik düzeyde ilişkilenme problemlerini dert edinen, üç dünyacılığa düşmeden aydınlanma ve batı merkezciliği sorgulayan, ‘tarihsel okulların’ gölgesine girme kaygısı gütmeden Marksistlik iddiasında olan tüm yaklaşımları didikleyen ve buldukları doğrulara yüksünmeden sahip çıkan, “post”lu akınların gücünü teslim edip kuma gömülmeden kapışmaya yönelen, mücadeleyi bilumum lafazanlıklara önceleyerek devrimcileri destekleyenlerin de teoriyle uğraşabileceğini gösteren, Marksizmin krizde olduğunu haykıran ama Marksistlik iddiasını ısrarlı bir biçimde sürdüren bir çevrenin olabileceğini kanıtlamış oldular.

Ama ve lakin, esas önemsedikleri politik Marksistler tarafından yok sayıldılar, ancak adı konulmayacak dolaylı etkileşimlere girebildiler.[3] Asıl muarız belledikleri düşün dünyasındaki çokbilmişlerin azametini kıramadılar.[4] Bazılarını ise kaale alınacak çapta görmediler.[5] Kısmen de olsa bazı İslamcıların tepki menziline girdiler.[6] Teorik ve politik bir dergi olarak on yıl süresince “torbalar dolusu laf üretmelerine” rağmen kamuoyuna yansımış tek doğrudan iletişimi ‘Hayvan Dergisi’ ile kurarak, alanda en traji-komik olaya vesile oldular.

Dikkatini çektikleri kimi okuyucular ile de dil sorunu yaşadılar. Gündeme alınan konulara ilgi duyarak kitap dizisini düzenli izleyenlerin ‘teorik ama anlaşılır bir anlatım’ beklentisini karşılayamadılar.

Teoriyle uğraşmayı, etkileşimin ve değiştirmenin aracı haline getiremediler. Örgütsel varoluşu amaç edinenleri eleştirirken teori yapmayı amaçlaştırdılar. ‘Politik Marksistlere’ teorik arka plan oluşturmayı hedefleri arasında saydılar ancak, güncel politikayı besleyecek teorik açılımlara girişmediler. Bu yönlü uğraşları ise teorik çalışma görmediklerinden olsa gerek muhatap dahi almadılar. “Hayatın çeşitli alanlarında kendi yordamlarınca faaliyet yürüten solcu kuşağı, akademistik Marksistler hakkında uyaramayacak”[7] düzeyde pratik politikadan uzak kaldılar. “Örgüt olmadan politika yapmamayı, devrimcilerin aklı olmamayı” düstur edindiklerinden ‘tuhaf’ bir konuma düştüler. Çelişkide kalma pahasına ‘sorumlu’ tutumlarında ısrarcı oldular. Kitap dizisinin ‘değinmeler’ bölümünde güncel politik konularda kritik yaptılar, polemiğe giriştiler ve hatta seçimlerde tercih açıkladılar. Ancak, kritik süreçlerde, örneğin ölüm oruçlarında, devrimci akla en çok ihtiyacın duyulduğu anlarda ‘taktiğe” dair tartışmalardan imtina ettiler. Barikattaki yerlerini tereddütsüzce açıklamayı ve dönemin gövde siperlerini desteklemeyi yeterli buldular.

Marksist düşünürler ile hasımlarının demek istediklerini anlaşılır kılmaya çabalarken on yıl önce isabetle, yükselen değer olarak belirledikleri yorumsamacılığı[8] aşma düzeylerini tartışılır kıldılar. Ne ‘yanlış yerden alkış aldılar ne de doğru yerin yıkıcı eleştirileriyle karşılaştılar’.[9] Türkiye solunun kibirliliği ve apolitik ilişkileri göz önüne alındığında olağan bir süreci yaşadılar ama, stratejik başarısızlığa da bu noktada düştüler. Umarları, etkileşimin olmayacağı değil, “… zor yoldan….çok sancılı, çelişkili, çatışıklı bir sürecin yaşanacağı” yönündeydi.[10]

Kolektifin varlık nedeni Marksist bütünlüğün dağılması[11] ise, temel derdi de bu parçalanmayı kudreti ölçüsünde giderme yönünde olmalıdır. Dışarıdan birliği sağlayacak araç ve yöntemlerin üretilmesi, kitap dizisini devam ettirmenin önüne geçmiştir. ‘Yeterli düzeyde tartışma gündemine girmeyi istemek’[12] statükocu davranmamayı, araç ve yöntemleri değiştirmeyi, cesaretle “evdeki bulgurdan” vazgeçmeyi gerektirmektedir. Dolayısıyla, etkileşimin hedeflendiği kesimlerle ilişki geliştirmenin tüm sorumluluğu Kolektife aittir. Tüm enerjisini ‘dar-eksikli dünyalarının gereklerine hasreden ve sekt haline gelen politik Marksistler, saldırılara karşı ancak gövdelerini siper edebiliyorlarsa’[13] onlara yönelik herhangi beklentinin de oluşturulmaması lazım gelir. Yapamadıklarının mesele edilmesi[14], ya onları tamamlayacak pozisyonda olmayı veya işlevlerini üstlenmeyi dayatmaktadır. On yıl geçtiği halde muarızlarla halen kavgaya tutuşulmamış ise temel sorunlar halledilememiş demektir. Bu durum realize edilip sineye çekildiğinde ise, politik Marksizm kendi yolunda yürürken, teorik Marksizm ise kitap dizisiyle ancak teorik-politik eğilim halinde varlığını sürdürmüş olacaktır. ‘Siperdeki gövdelere ve tok sesli kriz haykırışlarına’ rağmen birbirine karışmış izler daha da ayrıt edilemez hale gelecektir…

Marksizmin doruğu ve açık ucu kabul edilen politikanın[15] yapılabilirliği için gerekli görülen örgütlerden, iç mücadele sürecini tüketmeden gerçekleşen kopmalar, ideolojik-politik hesaplaşmayı sürdürmeden varolma çabaları, envai çeşit oluşumun hayatta kolayca yer bulmasını, dolayısıyla her meşrebin Marksizm adına kendisini bir türlü var ederek politikayla uğraşmayı yaşam biçimi haline getirmesini kolaylaştırmaktadır. Marksizmi muhalif-eleştirel yaklaşım örneği[16] haline getiren temel etmenlerin arasında bu durum ilk sıralarda yer almaktadır. Örgütler, inisiyatifler ve kolektifler enflasyonu yaşanıyorsa, biri diğerinin alanına girmeden varolabiliyorsa, teşebbüsler ise girilmeye çalışılan yerin çeperini tahkim edecek şekilde cereyan ediyorsa… mesuliyet, daha ziyade belirli misyonları üstlenenlere aittir.

Teori ve Politika, dikkat çeken tüm tespit ve eleştirilerine rağmen mevcut manzaranın bir parçası haline gelmiştir. Tabiri caiz ise; Marksizm adına her türlü sözün söylendiği, ihtiyaçtan kimi tartışmaların dostça yürütüldüğü, ama hiç kimsenin birbirini çok fazla rahatsız etmeden kendi yordamıyla yoluna devam ettiği kervana dahil olunmuştur. ‘Kılıçlar çekiliyormuş gibi yapılmış, kol kırıkları yen içinde bırakılmıştır.’ Aksi taktirde; Kolektifin ortaya çıkışından itibaren sekt ruhuyla malul gördüğü, ‘yapamadıklarına dair suçlamalarda bulunduğu’, devrimci teori yoksunluğu nedeniyle devrimci pratiği yürütmekten aciz gördüğü ve daha nice marazını sıraladığı yapıları halen politik Marksist olarak değerlendirmesi ve ‘kendilerini onların dinamiğine bağlaması’[17] anlaşılamaz. Sadece ‘hayasızca akınlara gövdelerini siper ettikleri’ için, tarihsel tortularından arındırılmaya çalışılan Marksizmin unsurlarından sayılmaya devam edilmesi çelişkilidir. Tutarlı olan; yöneltilen eleştirilerin sonuna değin götürülmesi, örgütsel yapıların Marksizmin kriz taşıyıcılarından biri haline geldikleri tespiti ve onların aşılması gerektiği çağrısıdır. Çeşitli gerekçelerle bu çağrı tok sesle yapılamıyor veya gereği yerine getirilemiyorsa, ya zamanı gelmemiştir veya araç ve yöntemler uygun değildir.

Gelinen aşamada, ‘herkes’ durduğu yerde varlığını bir biçimiyle yeniden üretiyorsa, bu durumu arızi gören bir oluşumun etkileri gözlenmiyorsa problemler artarak devam ediyor demektir. Tarihin akışında bir tutam tuz bulundurma veyahut pusuya yatıp uygun zamanı kollama gibi tercihlerde bulunulmadığına göre gerçek hayatta etkileri gözlenebilecek “başka türlü işlere” yönelme niyeti var demektir. O halde –hamasi gelebilir ama– yıldönümleri, aslında sorunlu duran hallerle barışık ilişki kurmanın seremonilerine değil, kendi sığınaklarımızdan başlayarak yıkıp yeniden kurmanın arayışına vesile yapılmalıdır.

 



[1] Melik Kara, İ. Mert, S. Sahra, Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı, Ankara 1995

[2] “Hayvan Dergisiyle Söyleşi: ‘Marksist teorik-politik bir eğilimiz’”, Teori ve Politika 32-33, Güz 2003-Kış 2004, s.259-264

[3] Özellikle Atılım Gazetesinde temsil olunan siyasal çizginin ‘ezilenler’ vurgusunu öne çıkarması, pratik politikayı ideolojik tutumlardan arındırarak sürdürme çabası, dolaylı etkileşimin örnekleri olarak değerlendirilebilir.

Bu konuda “sanal molotof internet forumu”na asılan bir yazı ilginç çağrışımlar yapacak nitelikte. Yazı aynen şöyle:

ESP – teori ve politika

October 28 2002 at 1:47 PM

ESP’nin bazı yerlerde kendi “bağımsız” adayları var (Kocaeli adayını geçenlerde NTV’de izledim, yoksul bi mahallede yaşayan bi kadın)-Ankara’da da sosyalist bi aday war, ama onlardan mı emin değilim.. Bu arada ilginçtir Ankaradaki ESP afişinde kara-kızıl bayraklar göze çarpıyo! (eminim sadece tesadüftür) “Ezilenler” söylemi geleneksel olarak “marksist” literatürde pek kullanılan bi söylem diil-çarpıcı bi söylem.. marksistlerden çok anarşistlerce kullanılan bi söylem “ezilenler”-çünkü bu söylem yalnızca ekonomik anlamda sömürülen yoksulları -proleterya (ve(ya) bazen köylü) sınıfını değil- değil aynı zamanda politik ve kültürel anlamda ezilen “sınıfları” kürtleri, kadınları, eşcinselleri (vs.) de tanımlar. (malatesta’nın sözüyle “bizim istediğimiz anarşist devrim yalnızca tek bir sınıfın kurtuluşu ve özgürlüğe kavuşması içindir-bu sınıf ekonomik, politik ve moral bakımdan tutsak edilmiş tüm insanların sınıfıdır.”)

bu arada zamane-divane’nin referans gösterdiği Teori ve Politika dikkate değer bi dergi-dergiyi çıkaranlar ML ancak Batıda toplumsal bi mücadele hareketi olarak gelişen “anarşizmi”, doğuda ise “İslamı” görüyorlar. bu yüzden her iki akımı da önemsiyorlar-(kendilerinin yalancısıyım). bi önceki sayıda anarşizme ilişkin epeyce yazı-çeviri wardı. (teorik olarak hiçbi yakınlıkları yok-“hakkaten” sonuna kadar ML’ler)

http://www.network54.com/Forum/message?forumid=120309&messageid=1035805648

[4] Marksist saymadıkları “devrimci demokrat” akımlardan gelen Teori ve Politika’nın, iddialı Marksist söylemiyle birlikte geleneğini Marksist devrimci cenahta görüp sahiplenmesi, sosyalizmci ve işçici bazı çevrelerin asabını bozmuş olabilir.

[5] Metin Kayaoğlu, “Sunuş: Marksizmin Ayıraçlarına Doğru”; Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı, s. 26-30

[6] İslam konulu sayı (17, Kış 2000) üzerine Zaman Gazetesi yazarı Mustafa Armağan dikkat çekici bir değerlendirme yazdı (Mustafa Armağan, “Laiklik ve Marksizm”, Zaman Gazetesi, 24 Nisan 2001).

Öte yandan, yine İslamla ilgili görüşleri nedeniyle, Tezkire Dergisinde yer alan bir yazıda, “Marksizm ve sosyalizmde burjuva Aydınlanmacılığının etkisi son derece belirleyici bir yer tutar” dendikten sonra, “İslam(cılığ)ın Aydınlanma karşıtı özgül bir Marksizm bağlamındaki politik yorumu için” Teori ve Politika referans gösterildi (Murat Güzel, “Türkiye’de islamcılık ve Sağcılık”, Tezkire, S. 17, Ekim / Kasım 2000, s. 79).

Aynı dergide Teori ve Politika’ya ilişkin bir başka örnek, Nuh Yılmaz’ın bir yazısıydı. Yazıda, 2001’de meydana gelen esnaf eylemleri üzerine “dikkat çekilmesi gereken bir nokta da, Türkiye Solu’nun bu eylemleri görmezlikten gelmesi veya klasik ‘çapulcu’, ‘ayak takımı’ benzetmesiyle değerlendirmesidir” ifadesinden sonra düşülen notta, “Elbette, istisnalar hariç olmak üzere” denilerek, Teori ve Politika’nın bu konudaki tutumu örnek gösteriliyordu (Nuh Yılmaz, “Küresel Kapitalizmin Şubat Baskın ve Esnaf Eylemleri”, Tezkire, S. 21, Haziran / Temmuz 2001, s. 12).

[7] “Hayvan Dergisiyle Söyleşi”, Teori ve Politika, S. 32-33, s.260

[8] M. Kayaoğlu, “Marksizmin Ayıraçlarına Doğru”; Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı, s. 8

[9] M. Kayaoğlu, a.g.e., s.31

[10] Bütünsel Marksist Oluşum Yolunda Bir Girişim İçin Genel Çerçeve Taslağı, s.92

[11] “Hayvan Dergisiyle Söyleşi”, a.g.e., s.261

[12] A.g.e., s.264

[13] M. Kayaoğlu, a.g.e., s. 7

[14] A.g.e., s.7

[15] “Hayvan Dergisiyle Söyleşi”, a.g.e., s. 263

[16] M. Kayaoğlu, a.g.e., s.7

[17] “Hayvan Dergisiyle Söyleşi”, a.g.e., s.260

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar