Ana SayfaKürsüBir Ayak Bağı Olarak Kıdem Tazminatı

Bir Ayak Bağı Olarak Kıdem Tazminatı

Son günlerde kıdem tazminatının fona devri tartışmaları sendikal ve siyasal alanda güncel bir konu. Egemen sol akıl, kıdem tazminatının fona/TES’e (Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi) devrinin işçiler bakımından yaratacağı gelir kaybına dikkat çekiyor. Bunun yanı sıra, kıdem tazminatının işçi sınıfının son kalesi olduğu, bu alanda yaşanacak bir kaybın sınıf mücadelesini önemli ölçüde gerileteceği, yeni hak kayıplarına neden olabileceği belirtiliyor. Meseleye sendikaların bu şekilde yaklaşımı anlaşılabilir. Sendikalara politik misyon yüklemeyeceksek, bu örgütlenmelerin işçilerin ekonomik kazanımlarını korumak için canla başla çalışmasını şüpheyle karşılamanın gereği yoktur. Ancak, konuya siyasal aktörlerin sendikalarla aynı şekilde yaklaşması, hatta nasıl yaklaşılacağını sendikaların tutumuna bakarak tayin etmeye çalışması kabul edilemez.

Kredi kartı borçları ya da konut kredisi geri ödemeleri gibi mali bağımlılık ilişkilerinin işçileri greve çıkmaktan alıkoyan en önemli etmenler arasında olduğu söylenegelmektedir. Eğer böyle ise, işçileri sermayeye daha bağımlı kılan bir önemli bağ kıdem tazminatıdır.

İşçiler, kıdem tazminatlarını kaybetmemek için patronların birçok haksızlığına boyun eğmekte, mücadele etmekten, çok da ileri gitmekten kaçınmaktadırlar. Hatta sendikalar bile, eyleme sevk ettikleri işçileri, belli bir aşamadan sonra tazminatsız işten atılma koşullarının gerçekleşebileceği konusunda uyarmaktadırlar. Ya da, yapılması gündeme getirilen birçok eylemin, patronlara tazminatsız işten atma bahanesi vereceği gerekçesiyle bizzat sendikalarca bastırıldığına tanık olunmaktadır.

Bugün işçilerin “yasadışı grev”inin, bir başka deyişle grev hakkını fiilen kullanmasının önündeki en önemli somut engel işten atılma tehlikesidir. İşten atılmayı bir kaygı haline getiren başlıca etmenin ise yılların birikimi olan kıdem tazminatını kaybetme riski olduğu kuşkusuzdur.

Dolayısıyla, bugünün Türkiye koşullarında kıdem tazminatı işçi sınıfını sermayeye bağlayan en önemli bağdır ve kıdem tazminatı, sermayenin işçiler üzerinde denetim ve baskı kurmasının etkili bir aracı olarak işlemektedir. Nitekim, tam da bu bilinçle, bazı sermaye çevreleri, kıdem tazminatı gibi önemli bir silahın cepheden çekilmesi anlamına gelen hükümet tasarrufuna karşı çıkmaktadır.

İşçilerin, parasal kayıp endişesini bir yana atarak mücadele etmesini sağlayacak yüklerden, bağlardan kurtulması açık bir gerekliliktir. Bu bakımdan, devletin bu konudaki girişimleri gerçekleşirse işçilerin birkaç kuşağı önemli parasal kayba uğrayacak, ama işçiler böylelikle bir sınıf olarak kendilerini düzene bağlayan en önemli bağların birinden kurtulacaklardır.

İşçiler, bu prangadan kurtulurken elbette bir miktar parasal kayba uğrayacaklardır. Ancak, iktisadi kazanımın kendisi dolaysızca politik sınıf mücadelesi anlamına gelmez. Tersi yaklaşım sendikalisttir, ekonomizmdir. Kıdem tazminatı, kısa dönem için iktisadi bir kayıp, ancak uzun dönem için mücadelenin önündeki engellerin ayıklanması, en önemli bir ayak bağının ortadan kaldırılması ve sermayeye olan bağımlılığın azaltılması anlamında önemlidir. Marx’ın dediği gibi, işçiler için örgütlü mücadele parasal kazanımdan daha önemli hale geldiğinde, ancak o zaman politik sınıf mücadelesinden söz edebiliriz.

Böylece biz, işçilerin birtakım kazanımlarını kaybetmesiyle, çalışma ve yaşam koşullarının kötüleşmesiyle mücadeleyi yükselteceğini, düzene başkaldıracağını mı söylüyoruz? Bu yolda bir îmânın bile niyetimizin tamamen karşısında olduğunu belirtmeliyiz. Hatta, koşulların ağırlaşması bazı hallerde devlet ve sermayeye bağımlığı daha da artırabilmektedir. Biz, tarihsel koşullarda işçileri düzene somut olarak bağlayan bir faktörden ve devletin söz konusu girişiminin işçileri bu bağdan nesnel olarak kurtaracağından söz ediyoruz; o kadar. Kıdem tazminatı bağından kurtulmak işçilerin hareket kapasitesini artıracaktır. Ama bu serbestliğin sınıf mücadelesinin yükselmesine yol açması tamamen başka koşullara bağlıdır.

Ayrıca, kıdem tazminatı kazanımına saldırıya karşı işçilerin politik sınıf mücadelesini yükseltme olasılığı da değerlendirilmelidir elbette. Somut koşulları somut olarak analiz etmeye çalıştığımızda, şöyle bir saptamanın mücadele olanaklarını küçümseyen bir nitelikte olmadığını sanıyoruz: a) İşçi yığınlarının genel hareket eğilimlerine, b) sendikaların devlet ve sermaye ile ilişkilerine, c) siyasal aktörlerin de mevcut örgütsel güçlerine, işçi sınıfı ile ilişkilerine bakıldığında bugün için bu mesele üzerinden bir başkaldırının, isyanın işaretleri görünmemektedir. Bu nedenle, o eski tabirle “sınıf bilinçli işçiler” ve politik aktörler, dönemsel kaybı göze almalı ve yüzlerini tarihsel kazanıma çevirmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar