Ana SayfaKürsüSömürgenin Hümanizmi

Sömürgenin Hümanizmi

 

“Sömürgecisine itiraz edemeyen, kardeşine düşman kesilir
ve gücünü ona göstermeye çalışır”.
Frantz Fanon

18 Nisan’da Kuzey İrlanda’nın Derry kentinde Yeni IRA milisleriyle Britanya Krallığı’na bağlı Kuzey İrlanda polisi arasında çıkan çatışmada 29 yaşında bir gazeteci olan Lyra McKee öldü.

Çatışmanın nedeni İrlanda Kurtuluş Mücadelesinde köşe taşı olan 1916 Paskalya Ayaklanması anması sırasında barış sürecine muhalefet eden Katolik Cumhuriyetçilerin şiddet eylemleri yapacağına dair alınan ihbar ile polisin Derry’nin Creggan bölgesindeki evlere baskın yapmak istemesiydi. Cumhuriyetçilere verdiği destek ile bilinen bölge insanı polisin aramasını kabul etmedi ve direnişe geçti. Olaylar devam ettiği sırada, polis araçlarının yanında olayı izleyen gazeteci Lyra McKee Yeni IRA milislerinin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti.

Olayın bir kaza olduğu ve gazeteci McKee’nin taraflar arasında kaldığı açıkken, Kuzey İrlanda polisi ölümün terör kapsamında olduğunu açıkladı. Elbette düşman olan taraflardan birinin bu durumu lehine kullanacağı ve bunu sömürgeci ve işgalci ideolojisine katık yapacağı açıktır. Bunu yapması da gayet meşrudur.

Fakat olayı takip eden günlerde Cumhuriyetçi politikacılar ile İrlandalıların bir kısmının verdiği tepki üzerine düşünmeye değer. Söz konusu bu tepkilerden çıkarılacak sonuçlar bulunmakta ve bu sonuçlar, kurtuluş mücadelesinin henüz bitmediği toplumlarda oluşmuş ideolojik ve politik kirlenmeyi göstermektedir. Bu kirlenmenin adına “sömürgenin hümanizmi” diyebiliriz[1].

“Özgür” McKee

Gazeteci McKee’nin ölümünün bu kadar tartışılması, manşetlere taşınması ve Yeni IRA’ya eleştiri olarak dönmesinin nedeni onun gazeteci olması değildi. İngiliz liberal basınına bakıldığında, McKee’nin “özgür” ruhlu, gelecek vaat eden, neo-liberal özgürlükçülerin kürsüsü olan TED konuşmalarına katılan eşcinsel bir gazeteci olduğu söyleniyor. McKee Katolik olmasına rağmen bir eşcinseldi ve kendi cemaatine başkaldırmıştı. TED konuşmalarına katılıyor ve kendisini rol model kabul edenlere yol gösteriyordu, bu ise onu özgür yapıyordu. En önemlisi ise barışçıl yolları benimseyen ve yıllardır yürütülmüş mücadelenin yaralarını saran kitaplar ve makaleler yazıyordu; bu da McKee’yi mücadelenin artık pasifleştiğinin bir nirengi noktası yapıyordu.

Cevabı hazır sorular

Kuzey İrlanda polisinin açıklamasından hemen sonra Sinn Fein lideri Michelle O’Neil, saldırının “barış sürecine karşı yapıldığını, kendilerine muhalif diyenlerin silahlarını bırakmalarını ve bu işte parmağı olanları mahkum ettiğini” belirten bir açıklama yayınladı.

İngiltere’ye bağlılığın sürmesini destekleyen Protestanların Demokratik Birlik Partisi Başkanı, Sinn Fein’le aynı anda yaptığı açıklamada, olayın “yürek burkan” nitelikte olduğunu ve kimsenin tekrar eski günlere dönmek istemediğini belirtiyordu.

Birkaç gün sonra bu iki partinin lideri gazeteci McKee’nin cenazesinde omuz omuza duracak ve olayı bir kez daha kınayacaklardı.

Bütün bu açıklamaları takiben Kuzey İrlanda’da Yeni IRA ve onun legal politik kolu olarak görülen Saoradh Partisi protestoların hedefi oldu. Partinin merkezleri önünde protestolar yapıldı, kırmızı boyalara batırılmış eller parti afişlerine ve camlarına sürüldü ve burjuva-liberal sınırları aşan mücadele biçimleri lanetlendi. Aklı başında hiçbir Protestan ya da Katolik bu ölümü kabullenemezdi. Kendi cemaatine başkaldırmış, Katolik nüfus içerisinde kız arkadaşıyla özgür bir ilişki yaşayan ve barış sürecinin ürünü olan jenerasyondan biri olarak İrlanda’nın yeni yüzünü temsil eden böyle bir özgür ruhun pisi pisine ölmesi aklın kabul edebileceği bir şey değildi.

Olayın ardından yazılan ve çizilenler sadece bunlardan ibaret değildi elbette. Birçok sorular soruldu ve birçok “mantıklı”, “ussal” ve “medeni” cevaplar bulundu. Nasıl olmuştu da 2019’un İrlanda’sında böyle olaylar çıkabilmişti? Nasıl olmuştu da yıllardır devam etmekte olan barış süreci ve entegrasyon birtakım insanların polise ateş açmasını ve “kendilerinden birini” öldürmesini engelleyememişti? Bütün bunların nedeni neydi?

Verilen cevaplar bilindikti. Barış süreci ve entegrasyon iyi yürütülmemişti; eğer iyi yürütülseydi bunlar olmayacaktı. Yeni IRA kadrolarını fakir, genç ve ezilmiş kesimlerden topluyordu; eğer ağızlarına bir parmak bal çalınmış olsaydı bu insanlar da teröre teslim olmazlardı. Gençlerin gelecek umutları yoktu; iş güç sahibi olsalar veya bunlar için destek organizasyonları kurulmuş olsaydı kim bakardı mücadelenin yüzüne.

Ama sorulmayan sorular ve eksik cevaplar da hiç az değildi. İngiliz Başbakanı Theresa May’in hükümetini ayakta tutmak için monarşi yanlısı Demokratik Birlik Parti’siyle açık işbirliği yaptığı ve bu yapılanın barış sürecinin başlangıcı olan İyi Cuma Antlaşmasına açık aykırılık teşkil ettiği cevaplarda yoktu. Bu işbirliğinin Cumhuriyetçilerde yarattığı öfkenin ve Sinn Fein’in bunu yalnızca bir protestoyla geçiştirmesinin ortaya çıkardığı hayal kırıklığının bir neden olup olmayacağı da sorulmamıştı.

Efendinin ideolojisi

Bütün yaşananlar ve üzerinde yapılan tartışmalar, “sömürgenin hümanizmi” ideolojisine çıkar.

Bunu “ideolojistik” yer altı akıntısı gibi düşünebiliriz. Gözlemlemesek de varlığından eminizdir. Derindedir ve günlük yaşamda etkisi pek görülmez, fakat kritik her anda suyun yüzeyini bulandırır.

Barış sürecinin İrlanda’da sakinliği, günlük yaşamda huzuru getirdiği kadar, mücadelenin ivmesinin dramatik bir şekilde düşmesini de getirdiği bir olgudur. Artık İrlanda’nın kurtuluşundan daha önemli sorunlar vardır!

Bir “LGBTİ+”nın iki somut gücün çarpışması sırasında hayatını kaybetmesi mücadelenin önüne geçmiştir. McKee artık bağımsız birleşik İrlanda’dan daha önemlidir. Yeni IRA’nın özeleştiri vermesi ve McKee’nin ailesinden özür dilemesinin bir önemi yoktur, çünkü güçten düşen mücadele kendisini dayatamamaktadır. 1980 ve ‘90’larda Belfast sokaklarını İngiliz ordusuyla faşist para-militer güçlere dar eden Provo’lar nasıl olup da o günde yaşanmış böylesi olaylara karşı kendi önceliklerini gerçek kılmış ve İngiliz liberalizmi bu ortamda yeşerecek ılıman hava bulamamıştı. Ama ne zaman mücadele ivme kaybetti, IRA ve Sinn Fein irade savaşından mağlubiyetle çıktı, işte o zaman gelişen olaylara ilişkin artık İngilizlerin konuşmasına bile gerek kalmadı. Zira onların yerine artık Sinn Fein konuşuyor ve “sömürgenin hümanizmi”ni canhıraş bir şekilde müdafaa ediyor. İyi Cuma Anlaşması İngiliz ordusuyla güvenlik aparatlarının Kuzey İrlanda’dan tedrici çekilmesini kayıt altına almış olmasına rağmen, bu güçler tahkim ediliyor ve İngilizler ideolojik aparatlarıyla da hareketin ta içine muhteşem bir şekilde giriş yapmış oluyor.

 

[1] “Sömürge hümanizmi” terimi için sözü F. Fanon’a bırakalım: “Kolonyal durumun ortaya çıkışı diye isimlendirebileceğimiz yeni bir kavram gündeme getiri[lir]. ‘Şiddete paydos’. Genel anlamı içinde bu şiddete son verme, sömürgeleştirilen ülkenin ekonomistleri ve kültür elitlerine sömürgecinin de kendileriyle aynı amaçlara sahip olduğunu, toplumun selameti için bir anlaşmaya varmanın kaçınılmaz olduğunu ifade eder. Şiddetten kaçınma (şiddette başvurmama) yemyeşil bir halının etrafında, her şeyden önce tuhaf hareketlerle, sevgi ve acıma gösterileriyle sömürge meselesine çözüm getirme teşebbüsüdür”. Frantz Fanon, “Şiddet Üzerine”, Çev. Bayram Doktor, Teori ve Politika, S. 21, Kış 2001, s. 57.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar