Ana SayfaKürsüFEMİNİZM VE POLİTİKA

FEMİNİZM VE POLİTİKA

 

        Burada biri Slavoj Zizek (http://sendika62.org/2018/03/modern-dunyada-cinsellik-evet-evet-evet-aslinda-hayir-anlamina-gelebilir-mi-slavoj-zizek-480520/) ve diğeri de Engin Kurtay (http://kurtayacademics.com/2018/04/08/karsitina-donusen-feminizm-ve-zizekin-uyarisi/) tarafından kaleme alınmış, ilki martta ikincisi de nisanda yayımlanmış iki yazıyı takip ederek feminizmin ne’liği üzerine bir tartışma yürütmek niyetindeyim. Feminizmin başlıca sorunsallarını ancak bu ne’liğin genel hatlarını çizdikten sonra tartışabiliriz. Bugün feminizme dair yürütülen pek çok tartışma ise öncelikli olarak bu genel çerçeveyi belirginleştirmediği için tam olarak birbirini karşılayamayan, savrulan argümanlar yığını şeklinde ilerlemekte. İlk olarak tartışmayı hazırlayan bahsi geçen iki yazının temel argümanlarını yakalamaya çalışalım:

        Zizek, “hayır, hayır demektir” ifadesinin bıraktığı boşluklarla, bir “evet”in gerçekten de bir “evet” olup olmadığıyla, yaş, tecrübe, güç gibi pek çok değişkenle eklemlenerek kompleksleşen bir cinselliğin bu haliyle kaçınılmaz olarak örtük pek çok zorbalık imkanını doğurabileceği gerçeğiyle uğraşıyor. Bu bağlamda Zizek, Metin boyunca daha sonra Engin Kurtay’ın kendi yazısında detaylandıracağı Lewinsky olayına referanslar veriyor. Burada Zizek bize cinselliğin doğası gereği “olmayan” “eksik kalan” bir şey olduğunu hatırlatıyor ve çözümün “yasalarla düzenlenemeyecek bir adap ve hassasiyetle gelebileceğini” anlatıyor.

        Engin Kurtay ise Zizek’in vurguladığı noktadan hareketle cinsellik için “KadınErkek+” biçiminde bir denklem kuruyor; bu “+”nın ne olduğunu ve risklerini tartışıyor. Kadın ve erkeğin arasında bağdaşmaz bir karşıtlık, bir antagonizma bulunduğunu ve “+”nın bu antagonizmadaki dolayımı sağlayan, fantaziyi harekete geçiren şey olduğunu hatırlatıyor. İkinci dalga feminizmin özel olanı politikleştirme iddiasına da bu noktadan hareketle itiraz ediyor. O’na göre buradaki “+” in imgelemi harekete geçirerek kadın ve erkek arasında kurduğu dolayım teyit edilemeyecektir ve bu haliyle, Lewinsky olayında olduğu gibi, tutarsız beyanlara, sonradan redde açık olacaktır. Öbür yandan bu “+” feminizmi siyah, Hristiyan vb.  farklı değişkenlere göre  sayısız kez bölecektir. Bu noktadan hareketle Kurtay Zizek’ten farklı olarak tacizin kesin yasalarla belirlenmiş olması gerektiğini vurguluyor.

        Burada bizim açımızdan ilk olarak tespit edilmesi gereken nokta, antagonizmanın politikadaki kurucu rolünü hatırlayarak kadın ve erkek arasındaki, Kurtay’ın da sözünü ettiği bağdaşmaz karşıtlığın politik bir alan kuruyor olduğudur. O halde mevzubahis “+” ile ilgili olarak söylenmesi gereken şey bir fantaziyi harekete geçirmenin de ötesinde bir politikayı mümkün kılıyor oluşudur. Burada Zizek’in bahsettiği fantazinin toplumsallığını hatırlamak, bu toplumsallıktan yalıtık bir cinsellik fantazisinin olamayacağını hatırlamak ve fantazinin apolitik çağrışımlarından kaçınmak gerekir. Böylece feminizmin etkinlik alanının hukuki değil, bilişsel değil, politik bir alan olduğunu ilan etmiş bulunuyoruz. O halde buradaki feminizm her şeyden önce bu hegemonik politik mecranın bir aktörüdür ve feminizmin sorunsallaştırdığı her tartışma politikanın mantığına tabidir.

        Feminizmin tacizle ilişkisini de bu açıdan düşünmek gerekir. Peki ya, bu ne demektir? Politik alanın bir aktörü olarak feminizm için taciz kendisine yaratacağı imkanlar bakımından politik bir araçtır. Bu bakımdan taciz feminizm için politikada kapladığı alan kadardır, o anın içinde kurulur, dolayısıyla tacizin evrensel bir tanımını yapmamız mümkün değildir. Feminizm ne teker teker taciz vak’alarını sonuçlarıyla ve travmalarıyla tespit edecek bir psikologdur ne de kadınlarla erkekler arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiğinin yasalarını koyacak bir hukukçu… Politikanın önünü kapatarak politikanın aktörlerini belli yasalara tabi kılmayı hedefleyen her girişimin ezilenin aleyhine ve ezenin lehine olduğu artık tartışmaya açık olmaması gereken bir gerçekliktir. Nitekim taciz gündemli feminist tartışmalar, tacizin belirsizliğine yönelik eleştirilerin arkasına gizlenmiş bilinçli-bilinçsiz, örtük-açık pek çok eril istismar örnekleriyle doludur.

        Bu noktadan baktığımızda “özel olan politiktir”in feminizm açısından kıymeti teorik iddiasından öte milyonlarca kadını harekete geçirmiş olmasındandır. Yahut feminizmin alametifarikasını Lewinsky’nin tutarsız beyanlarından değil gerçekten de o’nu “#MeTo hareketine yaklaştıran trend”den doğru başlayarak okumak ve bu ikisi arasındaki politik ilişkiyi anlayabilmelidir. Veya “hayır, hayır demektir”in dışarıda bıraktıklarıyla onu teorik yetersizliği bakımından tartışmak yerine sokağa dökebildiği kadınlar üzerinden konuşmak gerektir. Ya da “kadının beyanı esastır”ın hukuki bir esas değil ama hegemonik ilişkilerde bir yerlere dokunmaya çalışan bir çeşit politik slogan olduğunu düşünmelidir. Örnekler arttırılabilir ama temel olarak feminizmin politik niteliğini, feminizme dair tartışmaların her şeyden önce bu politik alanın birer uzantısı olduğunu görmek gerekir. Dolayısıyla feminist teorinin olduğu gibi feminizme yöneltilen her eleştirinin de politik sorumluluğu vardır.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar