Ana SayfaKürsüÇin Komünist Partisi'nin 20. kongresinden izlenimler-1

Çin Komünist Partisi’nin 20. kongresinden izlenimler-1

 

Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) 20. Kongresi (16-22 Ekim 2022) yerinde izlediğim üçüncü kongre. 2012’deki 18. Kongreden aklımda Hu Jintao’nun görevinin sona ermesi dışında pek bir şey kalmadı. O kongrede Xi Jinping (Şi Cinping) ÇKP Genel Sekreteri ve Devlet Başkanı seçilmişti. Sözün burasında yaygın bir yanlışı düzeltmek istiyorum: ÇKP Genel sekreteri seçimi ve diğer pozisyonlar için atama (ve seçimler) kongre devam ederken değil ÇKP Merkez Komitesinin kongrenin sona ermesinin ertesi günü yaptığı toplantıda yapılır. Bu seçim ve atamalar Ulusal Halk Kongresinin ilk toplantısında (yılda iki kez toplanır) onaylanır ve resmiyet kazanır, resmi olarak göreve başlayabilirler.

2017’deki 19. Kongre Şi, Çin’in o günkü durumu ve yakın geleceği hakkında içerik olarak dopdolu bir konuşma yapmış  ve Çin’in bir dünya gücü olarak ortaya çıkışına işaret eden bir vizyon sunmuştu. Konuşması, kendinden öncekilerde göre çok daha sağlam bir teorik donanımı ve Genel Sekreterlik kumaşındaki farklılığı gösteriyordu. Kısacası, o kongre Şi’nin lider olarak ortaya çıktığı, parladığı kongre oldu. 19. Kongre hakkında yazdığım “ÇKP kongresi, Çin yüzyılı” başlıklı yazıyı okumanızı öneriyorum (https://kamuraninnotdefteri.blogspot.com/2017/11/ckp-kongresi-cin-yuzyl.html). Bana göre, 20. kongre Şi’nin Genel Sekreterlikten liderliğe geçişinin Parti tarafından kabul edilip onaylandığı kongre oldu.

20. Kongre bugüne kadar izlediklerim içinde en heyecansız olanıydı. Şi’nin sunduğu raporda (Merkez Komite raporu), her kongrede olduğu gibi, 19. kongrede söylenenlerin üzerinden geçildi, o gün belirlenen hedefler bir kez daha hatırlatıldı, geçen beş yılda yapılanlar anlatıldı vs. Kongrelerde genel teamül Genel Sekreterin göreve gelmesinden itibaren yapılanlar ve gelecekte yapılacakların sunulmasıdır. Bu kez bir dikkat çekici farklılık yaşandı: Şi, göreve geldiğinde, 18. kongrede, Partide, ekonomide, toplumda durumun ne olduğuna ilişkin oldukça eleştirel bazı tespitler yaptı. Bu alışılmış bir durum değil. Kanaatimce, bu eleştiriler bir dönemsel kopuşu ifade ediyor.

Önceki döneme eleştiriler

Önemli bulduğum eleştirileri Şi’nin cümleleriyle başlıklar halinde şöyle özetleyebilirim:

– “Çin ekonomisi, akut yapısal ve kurumsal sorunlarla kuşatılmıştı. Kalkınma dengesiz, koordinasyonsuz ve sürdürülemezdi. Geleneksel kalkınma modeli artık ilerlememizi sağlayamıyordu. Kurumlarda kökleşmiş bazı sorunlar ve edinilmiş çıkarların oluşturduğu engeller giderek daha belirgin hale geliyordu.”

– “Parti içinde, net bir anlayış ve etkili eylem eksikliğinin yanı sıra pratikte zayıf, içi boşaltılmış ve sulandırılmış Parti liderliğine doğru bir kayma da dahil olmak üzere Partinin liderliğini sürdürmeye ilişkin birçok sorun vardı. Bazı Parti üyeleri ve görevlileri siyasi görüş-inançlarında emin değildiler. (…) Ayrıcalık arayışındaki zihniyet ve uygulamalar ciddi bir sorun oluşturuyordu ve derinden sarsıcı bazı yolsuzluk vakaları ortaya çıkarıldı. Bazı Parti üyeleri ve yetkilileri, güçlü bir sorumluluk duygusundan, ağır zorluklarla boğuşma kapasitesinden ve işe koyulmak için gerekli hazırlıktan bugün de yoksundur. Gereksiz formaliteler ve bürokratik zorluklar çıkarma belirgin olmaya devam ediyor. Yolsuzluk yaratan alanları ortadan kaldırmak hala çok çaba gerektiren bir iştir.”

– (Toplumda) Paraya tapma, hedonizm, benmerkezcilik ve tarihsel nihilizm gibi yanlış-saptırılmış düşünce modelleri yaygındı ve çevrimiçi ortam-internet ortamı düzensizlik ifade eden söylemle doluydu. Bütün bunların insanların düşünceleri ve kamuoyu üzerinde ciddi bir etkisi oldu. (…) Bazı insanlar Çin’e özgü sosyalist siyasi sisteme güven duymuyordu. Çoğu zaman yasaların göz ardı edildiğini veya uygulanması gerektiği gibi uygulanmadığını gördük.

Şi’nin yukarıdaki eleştirileri (ve özellikle Parti kadrolarına yaptığı uyarılar) üzerinde durmaya değerdir. Çünkü, açıkça dile getirilmese de, özellikle Çinli kapitalistlerin ÇKP’ye üyeliklerinin önünün açılmasıyla (2001-Jiang Zemin dönemi) birlikte, geçen yirmi yılda, kapitalistler ile Parti kadrolarının yakınlaşmasının yarattığı yolsuzluk, güç istismarı, liberal eğilimlerin sesinin yükselmesi ve itibar görmelerinin yol açtığı siyasi-ideolojik yozlaşma sorununu ima ediyor. 18. Kongreden bugüne kadar (yani Şi döneminde) 4,52 milyon yolsuzluk konusu incelenmiş ve 4,44 milyon kişi (ki çoğu Parti içindendir) cezalandırılmış. Bunlar Çin için bile büyük sayılar.

Rapordan bazı önemli başlıklar

– Dikkatimi çeken en önemli iki başlıktan biri Şi’nin raporda ÇKP’nin liderlik özelliği ve liderlik gücüne defalarca vurgu yapması oldu (diğer başlık ekonomik-endüstriyel dönüşüm. Yazının ilerleyen bölümünde ele alacağız). Şi’nin sunumda belirttiği cümlelerle söylersek, “Parti liderliğini her bakımdan güçlendirdik. Çin Komünist Partisi’nin liderliğinin, Çin’e özgü sosyalizmin belirleyici özelliği ve sisteminin en büyük gücü olduğunu açıkça belirttik.” 

– 19. Kongrede ele alınan ağır yoksullukla mücadeleye son 4-5 yılda ÇKP büyük ağırlık verdi. Parti kadroları ve tabanı seferber edildi. Parti yöneticilerinin bölgelerindeki ağır yoksulluk sorununu çözmeden terfi etmeleri ve tayin olmaları durduruldu. Daha önce bu konuda BirGün’de birkaç yazı yazdım. 20. Kongre raporunda Şi, bu konuda şunları söyledi: “Çin’deki ağır yoksulluk sorununu kesin olarak çözdük. İnsanlık tarihinde yoksulluğa karşı verilen en büyük savaşı kazandık ve küresel yoksulluğun azaltılması amacına önemli katkılar sağladık. Toplam 832 yoksul ilçe ve 100 milyona yakın yoksul kırsal bölge sakini yoksulluktan kurtarıldı. 9,6 milyondan fazla yoksul insan, yaşanması zor bölgelerden başka bölgelere yerleştirildi. Ağır yoksulluğu ortadan kaldırdık ve her bakımdan makul düzeyde müreffeh bir toplum inşa etmeyi bitirdik. Böylece, Birinci Yüzüncü Yıl Hedefimizi (ÇKP’nin kuruluşunun yüzüncü yılı-1921) tamamladık. Şimdiki hedefimiz, her açıdan gelişmiş modern sosyalist bir ülke inşa etmek (İkinci Yüzüncü Yıl Hedefi olarak bilinir. Yani 1949’da kurulan Çin Halk Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılı.” Bunlar 19. Kongrede belirlenen hedeferdir.

– Çin’in Covid-19 ile mücadele stratejisi olarak belirlediği “sıfır covid politikası” hakkında uzun süreli kapanmalar nedeniyle Batı’da çok laf edildi. Çin’in dörtte biri kadar bir nüfusa sahip ABD’de Covid-19’dan ölenler yüzbinlerle ifade edilirken Çin’de can kaybı 5 bin iki yüz ile sınırlı kaldı. Kongreye sunulan raporda bu konuda şunlar yer aldı: “Covid-19’un ani patlak vermesiyle mücadeleye başlarken, insanları ve hayatlarını her şeyin önüne koyduk. Hem dışarıdan gelen vakaları hem de yurtiçi yeniden ortaya çıkışları önlemek için çalıştık ve inatla dinamik bir sıfır-Covid politikası izledik. Virüsün yayılmasını durdurmak için topyekün bir halk savaşı başlatırken, insanların sağlığını ve güvenliğini mümkün olan en büyük ölçüde koruduk. Hem salgına müdahalede hem de ekonomik ve sosyal kalkınmada son derece cesaret verici başarılar elde ettik.”

– Tayvan sorunu ve “(Gerekirse) Askeri çözümü de dışlamayan bir ülke iki sistem esasına dayalı barışçıl yeniden birleşme çözümü”nün Parti tüzüğüne eklendi. Aslında bu yeni bir başlık sayılmaz. Çünkü bu konu 19. kongrede Parti tüzüğüne Hong Kong, Macao ve Tayvan’ı kapsayacak şekilde biraz farklı bir içerik ve vurguyla eklenmişti. 20. kongrede yapılan değişiklik “Bir Ülke, İki Sistem politikasını tam olarak, sadakatle ve kararlılıkla uygulamak… Tayvan’ın bağımsızlığını isteyen ayrılıkçılara kararlılıkla karşı çıkmak ve caydırmak” ifadelerinin eklenmesinden oluşuyor. Yapılan bu ekleme aslında bir üst düzey kararlılık gösterisi. Verilen mesaj Amerikancı Tayvan yönetimine ve ABD emperyalizmi ve işbirlikçilerine. 

– Parti tüzüğüne eklenen bir diğer başlık “ortak refah vizyonu ve yeni kalkınma modeli” konusu. Kongreye sunulan raporda Şi, “Yüksek standartlı dışa açılmayı teşvik etmeli, yurt içi ekonomiye odaklanan ve yurt içi ve yurt dışı ekonomik akışlar arasındaki pozitif etkileşimi ön plana çıkaran yeni kalkınma modelini teşvik etme çabalarını hızlandırmalıyız” dedi. Bu bulanık ifadeler, benim gibi ekonomi bilgisi kısıtlı biri için bile, küresel ekonomik durgunluk beklentisi ve ABD’nin Çin’i sıkıştırma politikalarına karşı iç pazarın güçlendirilmesi ve bunun için alım gücünün yükseltilmesine ilişkin bir programdan söz etiği açık. Şi’nin önemli tezlerinden olan “Ortak refah vizyonu” üzerinde uzun uzadıya durulması gereken bir konu. Zira Çinli kapitalistlerin “ortak refah” anlayışına nasıl ikna edilecekleri veya ortak refahtan onların ne anladığı epeyce çetrefilli bir konu. Bu konuda yakında ayrı bir yazı yazmayı planlıyorum.

Uluslararası ilişkiler ve hegemonya konusu

Uzun bir zamandır, Batı kapitalizmi entelijansiyası-muhiplerinin iddialarının aksine, Çin’nin hegemonya peşinde olmadığını, ABD’nin yerini almak gibi bir hedefinin bulunmadığını yazıyorum. Sonunda, bu konu Şi’nin kongreye sunduğu raporda da vurgulandı ve hegemonya arayışı kesin bir dille bir kez daha reddedildi. Bu konu raporda şu cümlelerle yer aldı: 

“Çin, gelişmenin hangi aşamasına ulaşırsa ulaşsın, asla hegemonya veya yayılmacılık peşinde olmayacaktır. Çin, diğer ülkelerle dostluk ve işbirliğini sürdürürken Barış İçinde Bir Arada Var Olmanın Beş İlkesine bağlı kalmaktadır (Bu ilkeler: Egemenlik ve toprak butunlugune karşılıklı saygı. Karşılıklı saldırmazlık. Birbirlerinin ic islerine karismama. Eşitlik ve karsilikli yarar. Baris icinde bir arada yaşama.K.Kızlak) (…) Çin, yeni bir tür uluslararası ilişkileri teşvik etmeye, eşitlik, açıklık ve işbirliğine dayalı küresel ortaklıkları derinleştirmeye ve genişletmeye ve diğer ülkelerle (ortak) çıkarların daha da artmasını sağlamaya kararlıdır. (…) Çin, Birleşmiş Milletler, uluslararası hukuk tarafından desteklenen uluslararası düzen ve BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine dayanan uluslararası ilişkileri yöneten temel normlar ile uluslararası sistemi korumakta kararlıdır. Her türlü tek taraflılığa ve belirli ülkeleri hedef alan blokların ve özel grupların oluşturulmasına karşı çıkmaktadır. (…) Çin, DTÖ ve APEC gibi çok taraflı kurumların rollerini daha iyi oynaması, BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü (SİÖ) gibi işbirliği mekanizmalarının daha etkili olması ve yükselen piyasaların ve gelişmekte olan ülkelerin daha iyi temsil edilmesi ve küresel ilişkilerde daha fazla söz sahibi olmasını sağlamak için çalışıyor.”

Bu uzun alıntadaki diplomatik cümleleri şöyle tefsir edebiliriz: Çin, basitçe ABD’nin yerini dolayısıyla gücünü de devralacağı ve yeni hegemon güç olma peşinde değil ve böyle bir oyun kurgulamıyor. Silinen hegemon-emperyalist  gücün elindeki gücün bu bağımsız uluslararası kurumlara devredildiği, hegemon gücün yerini bu kurumların aldığı bir uluslararası düzen kurulmasının arayışı-çabası içinde. Çin, bu uluslararası kurumların ABD’nin -hegemon gücün- yerini alması ve uluslararası düzenin sağlanması için bağımsız, adil ve etkin çalışmasını öneriyor. Ayrıca, ABD’nin yürüttüğü Çin’i sıkıştırma ve yükselişini durdurma politikalarına karşı Çin, giderek genişleyen ve daha etkin çalışan işbirliği alanları oluşturmaya devam edeceğinden bahsediyor.

Ekonomik dönüşüm vizyonu

Ekonomi/sanayide yüksek teknoloji, dijital teknoloji, dijitalleşme dönüşümü. Bence bu kongrede üzerinde durulması gereken en önemli nokta -belki de tek yenilik- Şi’nin açıkladığı bu ekonomik-endüstriyel dönüşüm vizyonuydu. Kongrede ekonomi üzerine daha ayrıntılı sunum yapan görevliler-Parti kadroları defalarca yüksek teknoloji, dijital teknoloji, dijitalleşme gibi kavramları kullandı. Bu dönüşüm programı o kadar önemli ki, kilit pozisyonlara yapılan atamalar neredeyse tamamen bununla ilişkili. Çin ekonomisi-sanayi bir teknolojik dönüşüm geçirmeye ve teknolojik bağımlılıktan tam anlamıyla kurtulmaya hazırlanıyor.

Bunun nasıl yapılacağı-başarılacağını Şi’nin sunduğu rapordan alıntılayalım: “Yeni gelişen/ortaya çıkan stratejik endüstri alanlarının entegre ve kümelenmiş gelişimini destekleyeceğiz ve yeni nesil bilgi teknolojisi, yapay zeka, biyoteknoloji, yeni enerji, yeni materyaller, en son teknoloji ekipman ve yeşil endüstri gibi yeni büyüme motorları geliştireceğiz.(…) Çin’in stratejik bilim ve teknolojideki gücünü artıracak, yenilik (inovasyon) kaynaklarını daha doğru dağıtacak ve mevcut durumlarını iyileştirmek için ulusal araştırma enstitülerinin, ileri düzey araştırma üniversitelerinin ve önde gelen yüksek teknoloji işletmelerinin rollerini daha iyi tanımlayacağız. Çin’in yenilik sisteminin genel performansını artırmak için ulusal laboratuvarlardan oluşan bir sistem kuracak, uluslararası ve bölgesel bilimsel ve teknolojik yenilik merkezlerinin gelişimini koordine edecek, temel bilimsel ve teknolojik kapasiteyi artıracak ve bilim ve teknoloji sektöründen daha iyi stratejik girdiler sağlayacağız.”

Yeni atamalar-seçimler

Yeni atama-seçim yapılacak kilit pozisyonların en önemlisi ÇKP’nin iki numaralı koltuğu olarak anılan Başbakanlık. Kongre öncesi buradaki dostlarla iki olası Başbakan adayı belirlemiştik. Bunlar Wang Yang ve Li Qiang idi. Kongre’de Şi’nin konuşmasını ve daha sonra ekonomi-sanayi üzerine rapor sunan diğer yetkilileri dinledikten sonra, Li’nin atanmasına neredeyse kesin gözüyle bakmaya başladık. Li, Şanghay Parti Sekreteriydi. Görevi sırasında Şanghay’ı Şi’nin rapor sunumunda bahsettiği o teknolojik yatırımların üssü haline getiren, Tesla’nın Şanghay’da dünyadaki ikinci büyük fabrikasını kurmasını sağlayan kişiydi. Kısacası, bu alanda çok başarılı, yıldızı parlak biriydi. Şi’nin bahsettiği ekonomik/endüstriyel dönüşüm programı için tam aradığı kişiydi. Li, Parti kadroları arasından Şi’nin keşfettiği, desteklediği ve terfi ettirdiği biriydi. Dolayısıyla, Şi’ye bağlılığı tartışılmaz birisi.

Mevcut Başbakan Li Keqiang, yaşı nedeniyle emekli oldu (ÇKP’de görev almak veya görevli olmak için 68 yaş sınırı vardır. Li Keqiang, gelecek yıl 68 yaşına girecek -veya zaten 68 yaşında olabilir). Yani Batı kapitalizmi muhiplerinin, Çin-ÇKP cahili çok bilmişlerin dediği gibi “önceki Başkan Hu Jintao’nun ekibinden (onlara göre hizbinden) olduğu” için tasfiye edilmedi. ÇKP içinden konuyu iyi bilenlere göre Li Keqiang, bahsedilen ekonomik-endüstriyel dönüşüm vizyonuna uygun donanıma sahip değildi. Dolayısıyla, yaşı uygun olsa bile dönüşümü yönetecek kişi o olmazdı. Aynı şekilde, adı Başbakanlık için geçen Wang Yang’da o donanıma sahip olmadığı için tercih edilmedi. Wang ve Li (Qiang)’ın her ikisinin de Şi’ye bağlılıkları tartışılmaz. Yani mevzu iki isimden birinin Şi’ye daha bağlı olması değil, liyakat. (Devam edecek…)

 

Kaynak: http://kamuraninnotdefteri.blogspot.com/

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar