Ana SayfaArşivSayı 55Teori ve Politikacılık’tan ‘Hanif Marksizm’e

Teori ve Politikacılık’tan ‘Hanif Marksizm’e

Teori ve Politikacılık’tan
‘Hanif Marksizm’e

İnayet Aksu

Bu yazı, Teori ve Politika‘nın iki yıl önceki 46-47. sayısında yer alan “Teori ve Politika İçin Durum Misyon Gelecek” yazısının yakın zamanda tekrar okunmasıyla elde edilmiştir.

1- Teori ve Politika on beş yıllık varlığıyla, tartışmasız biçimde, Türkiye’de “Teori ve Politika Marksizmi” diye tanımlanıp diğerlerinden farklılaştırılabilir bir teorik/politik akım olmayı Marksist kalarak gerçekleştirmiştir. Teorinin “Bütünsel Marksist Oluşum” için öncelliğinin zorunlu olduğunu belirten çıkış dinamiği, sonrasında ısrarla takip edilmiş ve böylece Türkiye’de Teori ve Politika adında, politik kılcal damarları da olan Teorik bir kulvar açılmıştır.

İlk beş yılda, Marksizmin bilim kıtasının felsefi savunusu ve materyalizmin, tarihin mazeretsiz bir yasalılığı olarak anlaşılışı için oluşturulan felsefi-teorik, ikinci beş yılda girişilen ve geleneksel Marksizm alanını hem teorik hem de politik olarak boydan boya yararak Teori ve Politika’nın bütünsel varlığının bilinen modernist-ilerlemeci raydan tarihsel olarak da çıkmasına olanak sağlayan ezilenlerin tarih yazımı uğraşı ile son beş yıldır da üzerinde çalışılan yerlileştirilmiş devrim teorisi evrenleri, açılmış olan Teori ve Politika kulvarının ana duraklarını oluşturmaktadır. Bunlar, bilim-felsefe-politika diye başından beri dile getirilen ve Marksizmin bütünsel varlığının kategorileri biçiminde konumlandırılanların Teori ve Politika tarafından dolayımlanmasıdır. Dünyasal ölçekli çıkarımlara imkan verecek nitelikte genellemeler de taşıyan bu dolayımlama biçimi, esasen, Teori ve Politika’nın varoluşsal nedeniydi.

Oluşturulan ve temel kurucu eksenler taşıması nedeniyle kritik bir bağlama oturan bu teorik kulvarın politik canlılığı ile teorik uzanımları, savunulan Marksizmi belirtik, görülebilir kılacak niteliğe henüz ulaşmış değildir. Bir Marksist dergi olarak Teori ve Politika ile teorik/politik bir varlık olarak Teori ve Politika arasında başından beri süren gerilim bugün de devam etmekte ve maalesef hâlâ bir dergi olarak Teori ve Politika öne çıkmaktadır.

2- Bağımsız teorik-politik bir yapı olan Teori ve Politika, Türkiye devrimciliğinin varlığını pratik olarak hissettirmeye devam ettiği koşullarda, kendisini bu devrimciliğin ayrılmaz parçası olarak tanımladı. Devrimciliğin, bilgiden kategorik ve pratik olarak önce geldiğini, bu önceliğin de hiçbir teorik/ideolojistik gerekçelendirmeyle kıymetten düşürülemeyeceği fikrini kendi politik bünyesine yediren Teori ve Politika artık kendisini dönüştüren bu kategorinin pratik varlığını kaybetmiştir. Bu, “post-devrimcilik dönemi” adıyla, üç yıl önce sarih biçimde ifade edildi. Gerçekten de bugün, varlığıyla Teori ve Politika’nın varlığına temel anlam veren olgulardan Türkiye Devrimci Hareketi artık yoktur. Doğaldır ki bu yokluk Teori ve Politika’ya yeni kuruluş öğeleri sunacaktır, sunmak zorundadır. “Post-devrimcilik” olarak adlandırılan dönem bir spekülasyon değil bir politik gerçeklikse eğer, adı konulan dönemin Teori ve Politika için dönüştürücü anlamı aranmalıdır.

Bu durum, öncelikli olarak, Teori ve Politikacılar için topografyası daha önce çıkartılmamış arazilere giriş, ezilenlerin brüt varlığına aydınlanmacı olmayan, anti-modernist damarlardan yönelmek anlamına gelmektedir. Teori ve Politika’nın bu yönelimiyle beraber, ilerlemeciliğin tarihsel versiyonuna yaslanarak politik eyleyiş içinde olanlarla Teori ve Politikacılar arasında artık ontolojik olarak da kopukluk olduğu pratik/politik düzlemde de ortaya konulacaktır.

Teori ve Politika’nın uzunca bir süredir kendini de içinde gördüğü ve Marksizm için önemsediği “küçük ara bölge” de tümüyle dağılmıştır. Kalıntıların, Teori ve Politika’nın kategorik önemdeki unsurları olamayacağı açıktır. Zaten başından beri Teori ve Politika kendisini onlar karşısında olduğundan küçük gördü; hata yaptı.

Türkiye solunun genel alanında, Marksizm için bütünlüklü, tutarlı ve ısrarlı bir varlık gösteren tek ekibin Teori ve Politika olduğu tartışmadan uzaktır. Yola çıkıldığında ve hatta 10. Yıl’da Türkiye sol politik ortamı günümüzdeki kadar net değildi. Teori ve Politika’nın umut ettiği ve beklediği Marksist sadeleşme, harmanlanma biçiminde değilse de savrulma biçiminde gerçekleşmiştir.

Bugün Türkiye solunda, gelenekleşerek çevresini de sürükleyen iki akımdan bahsetmek olanaklı hale gelmiştir. Bunlardan biri dar-Marksizm adına hareket eden TKP, diğeri ise post-Marksizm kodlu Birikim’dir. Adları anılanların temel özelliği kendilerinde Marksizm adına söz söyleme cüreti görmeleridir. Kuruluşu sürdürülen “Teori ve Politika Marksizmi” hızlıca, dışarıda ve karşı cenahta olan bu iki akımla tanımlanır ve kantara koyulur bir pozisyona gelmenin imkanlarını yaratmalıdır. Bu, Teori ve Politika’nın ülkesel ölçekteki kamusal ve maddi varlığı için zorunludur. Teorik/politik akımın kamusal yüzeyi genişletilmeden, kışkırtılan düşünsel-sosyolojik hicretin maddileşmesi olanaksız görünüyor. Teori ve Politika için “daha fazla politika” demek, işte bu kamusal yüzeyin geliştirilmesidir.

Devrimcilik/post-devrimcilik bağlamında söylenmesi gereken önemli ayıraç Kürt Hareketi’dir. Günümüz Türkiye’sinde adlı adınca devrimci olan tek politik özne Kürt Hareketi’dir. Süren bir devrim olarak Kürt Hareketi, politik gerçeklikte ve “yerlileştirilmiş devrim teorisi” girişiminde Teori ve Politika’nın kategorik önemdeki mevzularından biri olmaya devam edecektir. Ezilenler devriminin öznesi olan Kürt Hareketi, Teori ve Politika’nın her türlü sözünden önce gelecek ve sadece bu yönüyle bile Teori ve Politika Marksizmini belirleyecektir.

Dünyasal ölçekte ise teorik ve politik boyutları olan iki gelişmenin altı çizilmelidir.

Bunların ilki, 1990’lar boyunca şiddet-politika düzleminde kendini var eden İslami hareketin global planda geri düşüşüdür. İslami hareket, dünya çapında, gözlemlenebilir bir düzeyde liberalizasyon anaforuna tutulmuş durumdadır. Medenileştirilmiş topraklardan çıkış için pratik-politik olanaklarla yüklü olan devrimci İslami hareketin varlığı aynı zamanda Teori ve Politika Marksizminin anti-modernist teorik menziline de girmektedir. Şimdi Teori ve Politika, İslam başlığına hem ezilenlerin tarih yazımı hem de yerlileştirilmiş devrim teorisi eksenli olarak yeni gelişmeler ışığında bir kez daha ve eleştirel bir mesafeyle geri dönmek durumundadır.

İkinci gelişme ise, yine kendisini ’80’ler-90’lar boyunca yıkıcı şekilde ortaya koyan post-modern teorinin son yıllarda minderden çıkarak etki gücünü ciddi düzeyde yitirmesidir. Sağlı-sollu olsun, bütün aydınlanmacı-modernist teorilerin eleştirisinde post-modernizm hep işe koşulmuştu. Şimdi yine tarih ve felsefe bir kez daha ve ciddi uğraşları gerektirecek boyutlarıyla Teori ve Politika’nın önüne düşmüştür. Teori ve Politika, post-modernizmsiz biçimde “devrimci ortaçağ” kapısını çalmaya devam edecektir.

3- Külliyatındaki temel teorik kategori, kavram ve önermelerin derindeki fikriyatı bütünlüklü bir yoruma tabi tutulursa eğer, Teori ve Politika’nın Marksizmde gördüğü ve uğraştığı, temel olarak, Marx’ın açtığı tarih bilimsel kıtadaki materyalizmdir. Bu da aslında, Teori ve Politika’nın yine materyalizm başlığında başlıca referanslarından olan Cohen’in “Marksizmde inandığım tek şey materyalizmdir” sözüyle uyumludur. Cohen ile yapılan karşılaştırma, Cohen’e olan sadakati değil, Teori ve Politika’nın, bilinen geleneksel/ilerlemeci Marksizm evreninden tümüyle çıktığını göstermeyi istemektedir. Evet, Teori ve Politika Marksizm için “marksizm”i terk etmiştir.  Teori ve Politikacılar, boyutları bugün tam olarak anlaşılmayan zorlu teorik/politik bir sürecin başında olduklarını bilmelidirler. Yüklenilen teorik/politik misyonla birlikte Teori ve Politikacılar, bindikleri trenden artık isteseler de inemeyeceklerdir.

4- Aydınlanmacı olmayan, anti-hümanist, anti-modernist tarih ve felsefe eksenleriyle kendini bağlayan Teori ve Politika’nın, bu bağlar yokmuş gibi Türkiye solculuğunun genel manevi ve pratik evreninde salınıp durması (Türkiye Devrimci Hareketi’nin kategorik olarak artık geleneksel sol içinde konumlandırmamıza engel olacak pratik/politik bir ayrıcalığı/önceliği kaldı mı?) ancak bu evrenin parçalanması uğraşı süresince meşrudur. Karşı durumda, teorik ve felsefi olarak başka bir evrene aitken orada varlık göstermek, Althusser’in gerici FKP’ye mahkumiyetinden farksızdır.

Aydınlanmacı olmayan bir Marksizm uğraşı, var olan sol geleneklerden birine dahil olma ya da kampusçü bir merak değildir. Bu uğraş, temel olarak, Marksizmin bilim kıtasının mutlak savunusuyla birlikte, ideolojist bağlanmalardan kopup Ezilenlerin Marksizmi için verilen bir kavgadan dolayıdır. Teori ve Politika bunu, üçüncü döneminde Hanif Marksizm olarak kavramsallaştırmıştır.

Eğer Teori ve Politika için yine yeni bir dönemden bahsedilecekse, bu, Teori ve Politikacılıktan Türkiye’de belirleyici bir etki gücüne sahip Hanif Marksist bir akım olmaya geçiş olacaktır. Teori ve Politika’nın 15 yılda oluşturduğu özel teorik evren ile sınırlı politik varlığı, Hanif Marksizm denilen teorik/politik bir realizasyon sürecine evrilmekle karşı karşıyadır.

Teori ve Politika artık, teorik/politik bütünlüğünün mantıksal uzanımı olan kendi zorlu arazisinde, Marksizmin geleneksel yani Aydınlanmacı ve modernist sıfatlarından koparak Ezilenlerin Marksizmine varlık kazandırma uğraşını verecektir. Bu, Tarih tarafından mücadeleyi kazanmaya mahkûm edilmiş ve sırtını “tarihsel maddecilik” otomatına dayamış mağrur işçinin Marksizmi değildir. Bu, ezilenlerin devrimci eyleminin arayışında olan bir bitmeyen kongre olarak Hanif Marksizmdir.

Eğer ifade edilenler kendileri için tartışmasızsa, Teori ve Politikacıların yüklendikleri sorumluluğun ürkütücü boyutları olduğunu bilmeleri ve bu sorumluluğu yeni dönemde bir an bile unutmamaları zorunludur. Bu noktada, geleneksel Marksizmin evreninden 15 yıl önce başlayan teorik hicret, teorik/felsefi alanda derinleştirilecek ama bu hicret, dar ve pratik anlamıyla da akılda tutulacaktır. Bu, geleneksel solun, ezilenlerin büyük ve dağınık varlığı içinde sadece politik bir özne olduğu koşulda ve ancak bu rolüyle Teori ve Politika Marksizmi’nin menzile girmesidir.

5- Yayına başladıktan on yıl sonra kendini yeniden tanımlama gereksinimi duyan Teori ve Politika, vazifeyi “Daha Fazla Teori Daha Fazla Politika” jeneriğiyle ifade etmişti. Teori ve Politika son beş yılda, daha fazla teori adına, ilk beş yılda oluşturulan akslar üzerinde gezinip bunları derinleştirmeye çalışmış, daha fazla politikaya giriş anlamında ise isabetli bir post-devrimci dönem tanımlaması yapmıştır.

Şimdi gelinen yerde, materyalizmin dünyasal etkili bir savunusu için; ezilenlerin tarih yazımına, resmi tarihi kırıp dökecek bir şiddetle yönelmek için; nesebi Aydınlanmaya bağlanarak evlilik içine alınan Marksizmi yeniden nesebi gayrisahih şahsiyetine kavuşturmak için Hanif Marksizm diyoruz.

Yaş ve kilo ortalaması, ateş hattına sürüleduran ’90’lar doğumlu Kürt gerillalarıyla karşılaştırıldığında bir hayli şişkin olan bir topluluğun “devrimsel” farklılaşmalara girmesi ciddi zorlukları beraberinde getirecektir. Ancak, nihilizmin –gerçek anlamıyla– sınırlarına dayanmış politik hayatlar, daha önce sorulmuş bir soruyu genelleştirerek sormayı gerektirmektedir. Teori ve Politika’nın Teori ve Politikacıların hayatındaki özgül ağırlığı ne kadardır? Bu soruya cevap aranırken bir standart sapmaya ihtiyaç duyanlar, ister Bağcılar/Yenimahalle Semt Komitesi’nden bir militanı, isterlerse Leiden Kraliyet Üniversitesi’nden bir hocayı tercih edebilirler.

6- “Türkiye solunun genel alanında, Marksizm için bütünlüklü, tutarlı ve ısrarlı bir varlık gösteren tek ekip” olduğunu vurguladığımız Teori ve Politika ile bu ekibin ülkesel ölçekli genel alımlanışı arasında hak edilmeyen bir boşluk bulunmaktadır. Boşluğa yürüyecek olan yine Teori ve Politika’dır.

Belirtilen makas aralığının daraltılması amacına dönük olarak yeni dönemde Teori ve Politika’nın kendini daha görünür, algılanır biçimde ortaya koymasına olanak yaratacak teorik ve pratik/politik konum alışlar belirleyici olacaktır. Bu, dar-politik bir konumlanış değildir. Bu, tekrar olduğunu bile bile vurgularsak; oluştura gelinen Teori ve Politika Marksizminin (artık Hanif Marksizm!) kudret kazanması, teorik/felsefi düzeyin yeni boyutlarla zenginleştirilerek materyalizmin mutlak savunusu ile ezilenlerin tarihini Avrupa işçi sınıfının pratiğiyle eşitleyen ve bu pratiği de Aydınlanmanın bütün misyonunun diyalektik bir geçişle Marksizme kayması biçiminde yorumlayan resmi sol tarih yazımının kırılması ve politik kılcal damarlara daha fazla kan taşınmasıdır.

Hanif Marksizmin kendine alan açabilmesinin dinamikleri olarak altı çizilen bu başlıkların, yukarıda aktarılan ve Teori ve Politika’nın üç dönemine karşılık gelen uğraşlar olduğu açıktır. Ancak bu üçlü dönemlendirmenin birbirini takip eden, biri geride bırakılarak diğerine geçilen yapılar olarak görülmesi, Teori ve Politika’nın Teori’yi konumlandırma tarzıyla uyumlu olmayacaktır. Zira bugün de Teori, Hanif Marksizmin kurucu unsuru olmaya devam etmektedir.

Mevcut durumda, Teori ve Politika’nın tek tek bireylerinin, zorlu teorik ve teorik-politik uğraşları gerektiren Teori ve Politika Marksizminin anlamlı ağırlığını taşıyacak bir teorik/politik/entelektüel ciddiyete sahip olmadıkları, acı da olsa ifade edilmelidir. Teori ve Politika, hem bugünü hem de geleceği için, sergilenen bu düşük profilden kararlı önlem ve müdahalelerle çıkmayı bilmelidir. Teori ve Politikacılar bugün, savundukları Marksizm anlayışının hem teorik hem teorik-politik ayıraçlarını yeniden üretip zenginleştirecek ciddiyete sahip olmak durumundadırlar.

Teori ve Politikacılar meselelerle uğraşmaya artık Hanif Marksistler olarak devam edecektir. Bir süre daha tek başlarına!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar