Ana SayfaGüncel YazılarBirlik Politikası ve ‘Birlikçi’ İdeoloji

Birlik Politikası ve ‘Birlikçi’ İdeoloji

Marx ve Engels’in politik pratiklerinin önemli bir kısmını Marksist politik özne, eşdeyişle, parti oluşturmadan, Marksist bir çevre ile birlikte, farklı düzey ve gelişkinliklerde oluşturdukları, dahil oldukları birlikler üzerinden yürüttükleri bilinir. Komünistler Birliği’nden I.Enternasyonal’e, oradan Alman Partisi’nin Lasallecilerle birlik oluşturmasına, II. Enternasyonal’e, tüm bu birliklerin gayet sancılı, Marx ve Engels’in açıkça ayırt edilebilecek sert müdahalelerine konu olduğu, Marksist politikanın oluşmasında önemli bir deneyimler kümesi oluşturduğu kesindir. Lenin’in Bolşevik Parti’nin oluşumunda hayat bulan eseri ve Ekim Devriminin gücüne dayanarak ‘21 koşul’un ‘kati’ yapısı üzerine inşa edilen Komintern, bu düzeydeki bir deneyimler kümesine dayanır ve kurucu bir teorik-politik nitelik kazanır. Politik kuruculuğun dayandığı sorunlar ve çözümler bu tarihsel politik ve tarihsel teorik sahadan süzülür.

Politikanın uygulanması olarak birlik

Marksist devrimcilik, komünist devrimcilerin birliği olarak parti sorunundan başlayarak stratejik ve taktik nedenlerle oluşturulan tüm birlikleri politikanın uygulanması kapsamında ciddiye almak durumundadır. Burada koşulsuz önerme, politikanın yürütülüşünde sıkılaştırılmış bir örgütsel varlığın zorunluluğudur. Teorik bir kabul ve genelgeçer bir politika klişesi olarak üstlenilen bu önermeye rağmen, politik ve ideolojik düzeyde liberalize olmuş öznelerin temellerine kadar işlemiş likidasyonuyla, bırakalım geniş anlamda farklı pratikler düzeyinde oluşturulan taktik birlikleri, dar anlamda örgütsel varlıklar tartışma konusudur.

Öncelikle taktik nedenlerle oluşturulan birlikler (eylem birlikleri, platformlar, ittifaklar), bir araya gelen öznelerin her birinin kendi özne konumlarından ortak yapma iradesinin tanımlanmış hedeflere yönelik farklı politik amaçlar ya da gerekçelerle izledikleri, izlemeyi taahhüt ettikleri ortak pratikleri hayata geçirmeyi önüne koyar. Bu tarz birlikler her bir bileşeninin kendi ‘sıkı’ varlığıyla dahil olduğu, oluşumu yönünde karar ve irade beyanında bulunduğu birliklerdir. Bileşenlerin her biri, kendi öznel kapasitesiyle, birliğin tanımlı pratiğiyle uyum içinde olmalıdır. İlla tüm bünyesiyle, tüm politika yapma kapasitesiyle ve genel düzeyde değil ama birliğin çerçevesi net olarak belirlenmiş önceliklerine dahil olma imkanının kesişmesi oranında. Dolayısıyla her politik uygulamanın, kesin olarak, uygulayıcıların öznel/örgütsel yapısı ile dolaysız bir bağlantısı vardır. Özne konumu hiçbir koşulda birliğin geneliyle ikame edilemez.

Marksist politikada politik pratik farklı düzeyler barındırır. Çoğu koşulda bir politik özne tüm potansiyel güçleri kendi bünyesi içine akıtamaz, onların nesnel konumlarını öznel olarak taşıyamaz. Bu nedenle farklı güç yoğunlaşmalarıyla kesişmelerde uygun araçlara ihtiyaç duyulur. Marksist devrimcilik, dinamik bir politika ile stratejik hedef olarak ezilenlerin devrimci birliğini içinde taşır.

Politika hiç tavsatılmaması gereken dost-düşman ayrımı üzerine kuruludur. Düşmanın net olarak belirlenmesi, konjonktürde baş düşmanın ayırt edilmesi, tali düşmanın konumu, dost güçlerin ayırt edilmesi taktik uygulamaların esas konusudur. Konjonktürel, öncelik belirlemelerine göre esnek olarak işletilen politik ayrımlara göre şekillendirilen birlikler farklı biçimlerde, düzeylerde ve sürelerde olabilir. Bunların geneline ‘taktik birlikler’ diyebiliriz.

Birlikten birlikçiliğe: Zor problem kolay çözüm

Türkiye’den Marksistleri de kapsayan sol/sosyalist hareketin genelinde, belirttiğimiz bu iki birliği de ─örgütsel birlik, taktik birlik─ kapsayan, ideo-politik aşınma ile beraber yoğunlaşan bir ideolojinin, ‘birlikçilik’ ideolojisinin öne çıktığı görülüyor. Güncelde, öncelikler ile ilgili genel önermeler sıralandığında neredeyse değişmez bir başlık olarak öne sürülen ‘solun birliği’, adeta üzerine düşünülmeyi bile gerektirmeyen genel kabul haline gelmiş, gerekliliğe dönüşmüş durumda. Birlikçiliğin, tarihte bir dizi tekrarla sayısız örgütsel ve taktik birlik pratiği/girişimi ile belirginleştiği ve ciddi bir yıpranmaya karşın sürekli yenilendiği söylenebilir. İstisnai başarılar haricinde örgütsel birliklerin başarısız olduğu, taktik birliklerin ise politik gerekçelerin dışına çıkarak örgütsel alanın sorunlarına çözüm aramanın genel bir biçimine dönüştüğü tespit edilmeli. Likide olmuş örgütsel merkezler, kendi varoluş koşullarını, sıkılığı tesis edilmiş yapılar yerine daha geniş kapsam/sorunlar taşıyan ve ideo-politik netliği belirsizleştiren birlik arayışıyla korumaya çalışıyorlar.

Gerekçe: Sol/sosyalist hareketin dağınıklığı

Sol/sosyalist hareket Türkiye’de parçalı bir yapıda. Bu parçalılığın kayda değer politik ve ideolojik nedenleri de var. Oluşum koşulları, özerk tarihleri gibi etkenler bu öznelere yabana atılmayacak kimi tanımlayıcı özellikler kazandırmıştır. Esaslı farklılıkları olan özneler görece uzun bir aralığı istikrarlı sayılabilecek bir dağılımda geçirdi. Politik nitelik olarak bu farklılıkların devrimcilik ya da reformculuk lehine keskinleşmesinin ya da belirsizleşmesinin yaşandığı dönemler de oldu.

Kaypakkaya’nın Marksist politik kopuşu ile solculuktan ideolojik ve politik ayrışmasını Marksizm açısından temel ayıraç olarak alırsak, bu ayrımın geleneklerin ötesinde, hâlâ, solculuk türleriyle Marksist devrimcilik arasında nitel bir ayrım olduğunu konjonktürde izleyebiliyoruz. Bugün için ciddi bir aşınma yaşamakla beraber Marksizmin politik okulları temelinde oluşan kümelenmeler en azından gelenekler olarak varlığını koruyor. Strateji temelli sosyalist devrimcilik / demokratik devrimcilik ayrımı da zayıflayan etkisiyle yerini koruyor.

Özellikle devrimci politikanın gerileyişiyle birlikte en net izlenilen ve tüm bir dönem boyunca esaslı bir ayrım olan devrimcilik-reformculuk ayrımı kuşkusuz aşınmanın en yoğun yaşandığı en kritik politik ayrım. Birbirlerini enine ve dikine kesen bu bir dizi ayrım varlığını koruduğu sürece örgütsel çoğulluğun süreğenliğini sağlıyor. Dar anlamda aynı ideo-politik geleneklerde, farklı momentlerde yaşanan örgütsel ayrışmalar da bu genel tabloya eklendiğinde eksilme ve artmalarla çerçeve netleşmiş olur.

Örgütsel birliklerin hedefi bu çoğulluğu sadeleştirmek ve görece yakın frekans boylarındaki öznelerin-okulların taşıyıcılarının, pratik örgütsel tarzları yakın olanların, benzer stratejik plana sahip olanların vs. bütünleşerek sıkı bir örgütsel bünye kazanmasıdır. Bu hedef, politik özne niteliğini kazanmayı birlik koşuluna bağlar, ki burası da ‘birlikçilik’ ideolojisinin inşa edildiği yerdir. Bir dizi nedeni olan farklılıkları, ifade biçimlerine, geçici, kolayca çözümlenecek ayrım gerekçesine indirgeyen bu ideoloji, pratik nitelikte bir politikayla ─özgül olarak örgütsel inşaya dönük politikayla─ gerçeksiz bir ilişkiye neden olur. Bir öznenin özne olma niteliğinin taşıyıcısı olarak bütünleşikliği oluşturan ideoloji görmezden gelinir. ‘Birlikçilik’, halihazırda adeta ideoloji yoksunluğunu ikame eder ve bir özne olmayı bir araya gelmiş yığın olmakla karıştırır. Birlikçiliğin güdülemiş olduğu girişimler çoğunlukla bir kakafoni haline gelmiş eklektizmle kusurludur bu yüzden.

Oluşumunu tamamlamış, yani örgütsel geleneğini temsil eden özneler için de sorun gündem dışına itilmiş değildir. Örgütsel birlik bir kere oluşturulduğunda ezel ebet sürdürülebilir nitelik taşımaz. Politika sürekli uygulayım halinde olmak durumundadır. Gelenekler açısından tekrar edile edile yerleşik hale gelen tanımlayıcı ideoloji çeperleri bugün savunma hattını oluşturmak için fazlasıyla geçirgen ve liberal ideolojinin nüfuz etmesine engel olamayacak denli kadük durumdadır. Konjonktürün politik oluşumu içinde tahkim edilemeyen ideoloji esnekliğini yitirir ve kırılganlaşarak gedik açılmasına yol açar.

Öznenin yitiminden çıkan sonuç

Politika yapma kapasitesinin ciddi sınırlılığıyla tanımlanabilecek koşullarda, devrimci hareketi de kapsayan sol/sosyalist hareket solun parçalı yapısını genel bir sorun olarak kabul ediyor. Birlikçilik de burada bu politik sınırlılığın etkisiyle öne çıkıyor.

Hiçbir öznenin tanımı gereği kendi varlığını ‘gereksiz olarak’ göremeyeceği varsayımından hareket edersek, yaşanan durumda bir tuhaflık vardır. Mevcut öznelerin çoğunluğu, zımnen kendi öznelik iddialarının gerçek anlamda bir ‘politik’ nitelik taşımadığının farkındalığı ile özne olma yönünde bir adım olarak birlik koşulunu gerekli görüyorlar ya da ayrı politik özne olarak var olmayı koşullandıran temel ayıraçların ortadan kalktığına dair bir kabule dayanıyorlar.

Temel politik ayrım olan devrimci/reformist ayrımının silikleşmesi, okullu Marksizmin nüfuzu altında oluşan temsil biçimlerinin etkisinin zayıflamasıyla ayrımların aşınması ve ideolojik farklılıkların belirsizleşmesi birlik arayışının başlıca gerekçeleri olarak görünüyor. Kritik konulardaki politik uygulamalarda çoğunlukla belirgin bir kümelenmenin olduğu da açık. Ayrı örgütsel merkezlerin kendi öznel pozisyonlarından pratikler inşa etmekte sorunlar yaşadığına tanık oluyoruz.

İdeo-politik dağılımın kendiliğinden seyri

Bir tarafta tarihsel olarak Kemalizmin ideolojik nüfuzundan neredeyse hiçbir dönem çıkamamış solculuğun bulunduğu ana kümelenme var. Kemalizmin nüfuzundan politik olarak çıkıldığı momentlerde de bu ana kümelenme Aydınlanmacı modernleşmenin yere düşen bayrağını kaldırmayı kendine görev biliyor. Şu haliyle ne kadar ‘radikal’ Aydınlanmacı, ne kadar ‘pasif-savunmacı’ Aydınlanmacı olduğu belirsiz! Devrimciliğini koruyan kesimin pratik karakteriyle ayrıştırılabileceği görülüyor olsa da, bu alanın genelinde reformist niteliğin istikrar kazandığı vaki. Erdoğan Devletinin itelemeleriyle içinde olduğu sosyalliğin reflekslerini politik imkanlara çevirme konusunda görece dinamik olan bu kesim aynı zamanda, yine bu sosyalliğin sınırlayıcı ideo-politik etkisiyle, liberter yaşam tarzı eksenli muhalefet sınırında reformist konumda istikrar kazanmış durumda. Özne biçimi olarak, parçalılığı sürekli birlik araçlarıyla ve sivil toplumcu uçuşkanlıkla giderme çabaları öne çıkıyor.

Öte tarafta ise Kürdistan Hareketiyle farklı tarzlarda ilişkilenen ancak gelinen aşamada belirgin bir liberal etkinin nüfuzu altında olduğu görülen kesim bulunuyor. Kürdistan Hareketiyle yan yana durmanın çok farklı veçheleri var. Bu kesimin kapsama alanının heterojenliğinde ‘Cumhuriyetçi Sol’un kimi bileşenlerinden, devrimci politikada ısrarlı arayışları olanlara kadar bir dizi alt katman bulunuyor.

Güncel politika içinde yapılan bu tasnifte bütün olarak Türkiye sol/sosyalist hareketinin politika yapma tarzında esas ağırlığın ve belirleyici yanın devrimci politika olmadığı açık olarak görünüyor. Bir ara kategorilendirme ile reformist konumda istikrarlı yer edinenler haricinde ‘devrimci-olmayan’ bir belirsizlik kümesi de yerleşik hale gelmiş durumda. Bu alanı, pratikte devrimci politika yürütmemekle birlikte reformist bir hatta girmeme yönünde ideolojik direnç gösteren ideo-politik gruplar dolduruyor.

O halde, politikada ‘nesnel birliğin’ zeminde asgari ölçülerde oluştuğunu söylemek yanlış olmaz. Öznelerin, özne niteliklerinin getirdiği tutarlılığı koruyarak olmamakla birlikte, içine gömülü oldukları sosyalliğin liberterliğini kendi örgütsel yapılarında liberallik olarak yaşayıp fiilen konjonktürde aldıkları tutum ve konum bildirimleri ile pratikte bir birlik yaşadıkları söylenebilir. Bunun adının şu ya da bu olması, belirli formel tarzlara sahip olmaması dert ediliyorsa, politik pratiğin netleştirici ve ayrım çekici niteliğinin yokluğunda ayrıntılara takılınıyor demektir.

Bir kez daha yinelemeli; politika yapılarak gerçekleşir. İronik ama Türkiye sol/sosyalist hareketinin birliği, en azından taktik birlik düzeyi için, zaten mevcut yapma/yapmama tarzlarında yerleşikleşmiş konumlarındaki pratiklerinin tekrarından başka bir şey değildir. Gelinen aşamada kendiliğinden birlik bu bağlamda sağlanmıştır.

Sonuç

– Birlik hangi düzeyde olursa olsun birlikçilik ideolojisinin nüfuzuna bırakılamayacak denli ciddi ve kritik bir politik başlıktır. Her birlik girişimi ─gerek örgütsel gerek taktik birlik─ birliği kendinde olumlayan ve onu kendi gerekçesi kılan birlikçilik ile mesafelenerek gerçek sorunlara gerçek çözümler oluşturabilir.

– Örgütsel birlik ile taktik birlik, konusu ve içeriği ile tamamen farklı niteliktedir. Bu farkın aşındırılması politikanın ne’liği ve yürütülüşü ile ilgili kapsamlı sorunlar oluşturmaktadır. Taktik birlikler örgütsel birlikleri ikame edemez ya da bu iki birlik tarzı birbirinin yerine geçemez. Bir öznenin sorunları taktik birlikler ile çözülemeyeceği gibi, taktik birliklerin işleyebilmesi için taktik politika yürütebilecek öznelere ihtiyaç vardır.

– Birlikler, farklı özne konumlarının tarihsel olarak belirmiş, pratik koşullarda aşınmış olmakla birlikte varlığını koruyan ideolojik ayrımlarını dikkate almalıdır. Politikadaki daralma bu ayrımları silikleştirmekte, politik özneler adeta seyrelmiş grupların toplamı haline dönüşmektedir. Birlikçilik bu durumu istismar ederek salt politik ihtiyacı öne alır ve yegane çözümü ‘birlik’ olarak işaret edip bir seçeneksizlik sunar. Ne var ki politik özneler organik yapılardır; omuzları üzerinde bir baş taşırlar ve bu onların ideolojik netliğidir. Bu nedenle birlikler aynı zamanda bir ideoloji çerçevesine ihtiyaç duyar.

– Her dönemin reçetesine sahip olanlar konjonktür tanımazlar. Örneğin, “sınıf eksenli politika”ya yakınlık-uzaklık, politik sorunların hem nedenini hem çözüm adresini oluşturması yönünden böyle bir reçetedir. İdeolojizmin katmerli biçimi, birlikçilik ile sınıfçılığı birleştirerek, birlik meselesini de tarihsel plana doğru çekiyor. “Sınıf politikası ekseninde sol/sosyalist hareketin acil birliği” anlayışı, araya sıkıştırılan güncel görünümlü tarihselci gerekçeleri de katarak oluşturulan çifte ideolojik kuşatmanın eseridir. Yapısı gereği apolitik olan bu anlayışın ideolojik nüfuz alanı oldukça geniştir.

– İdeoloji, politikanın kumanda mevkisine yerleştikten sonra bu kumanda kolunu hangi ideolojik biçimin hareket ettireceği, gerçekliğin çekimine kalır. Benzer ya da aynı ideolojik gerekçelerin farklı pratikler olarak yaşandığı sıkça görülen bir gerçektir. Birlikçilik de baskın niteliği ile farklı düzeylerde ve farklı oluşumlarda etkide bulunmaktadır. Gerçek bir sorundan temellendiği için, kolayca bertaraf edilmesi bugünden yarına zor görünmektedir.

– Birlikçilik, politikanın teknik kapasitesine kör bir ideolojidir. Yüzeyde oluşan ve birlik gibi solcu kitlelerin varsayılan sağduyusal çağrısına yanıt verilerek oluşturulan merkezileşmenin yaratacağı sinerjiye dayalı bir gelişme olacağını kabul eder. Ancak bir örgütsel birliğin aynı zamanda teknik akılla tahkim edilmesi gerçeğini atlar. Kapsamlı olması gereken politika yürütme tarzlarını yüzeyselleştirerek içinden çıkılmaz hale getirir.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar