Ana SayfaGüncel YazılarHABER-YORUM Ortadoğu Satrancında Putin Suudları Kendi Silahlarıyla Vurmayı Hedefliyor

HABER-YORUM Ortadoğu Satrancında Putin Suudları Kendi Silahlarıyla Vurmayı Hedefliyor

 

 

 Grozni’deki “Sünni Konferansı”ndan Dışlanmak Vahabilerde Öfke ve Panik Yarattı

Noah Feldman

Bloomberg – Kimin Sünni sayılacağını belirlemek için Çeçenistan’da düzenlenen konferansa dâhil edilmeyişlerinin Suudilerde yarattığı infiali izlemek eğlenceli. Suudi Arabistan’da hâkim olan Sünni çıkışlı Vahabilik, İslam tarihinde öbür Müslümanları dinden çıkmış göstermekte başka hiçbir akımın yapmadığı kadar gayret göstermişti. Karşılaştıkları muameleyi hak ediyorlar. Ne yazık ki, Çeçenistan’ın güçlü adamı Ramazan Kadirov tarafından düzenlenen konferans aslında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ABD’nin müttefiki Suudi Arabistan’ı zayıflatmak için kurduğu şeytanî zekilikteki planının bir parçası. Tüm olay, Suudilerin İslam Devleti çağında kendilerini ne kadar kırılgan hissettiklerini ve Putin’in Ortadoğu politikalarını etkilemekte ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor.

Çeçenistan’ın başkenti Grozni’de Ağustos ayı sonlarında toplanan konferans, kimlerin davet edildiği kadar kimlerin davet edilmediği bakımından dikkat çekiciydi. Konferansa yüzden fazla Sünni din adamı katıldı ama hiçbiri Suudi Arabistan’dan değildi. [1] Toplantının yıldızı Kahire’deki El-Ezher Üniversitesinin devletçe atanmış büyük imamı Ahmed el-Tayib idi. Son onyıllar boyunca bu etki azalmış olsa da El-Ezher, yüzyıllar boyunca en etkili Sünni eğitim kurumu olarak görülmüştür. El-Ezher Şeyhi diye bilinen başkanı, sırf bu ünvanıyla Sünni âleminde önemli bir figürdür.

Konferansın can alıcı noktası el-Tayib’in Sünni Müslüman’ın nasıl tanımlanacağına dair getirdiği teklifti. Sünniler, kendileri hakkındaki kendi tanımlarına göre Gelenek ve Konsensus insanlarıdır (Sünnet  ve İcma). El-Tayib, bu grubun iki itikat mezhebinden [2] birine ve dört hukuk mezhebinden [3] herhangi birine bağlı olanlarla anaakıma bağlı tarikatların izleyicisi olan Sufileri içerdiğini söyledi.

Tanımın ilk iki bölümü Suudi Arabistan için sorun oluşturmuyor. Krallık resmî olarak Tayib’in tanımına uyan bir itikat ve bir hukuk mezhebine bağlı bulunuyor.

Buna karşılık Sufilerin de tanıma katılması, tasavvufun mistik yönlerinin yasaklanmış “bid’at” [dine sonradan getirilmiş yenilik ] unsurları içerdiği düşüncesiyle tipik olarak Sufi karşıtı olan Suudiler için darbe oldu. El-Tayib uzun bir geçmişe sahip bir Sufi sülalesinden geliyor ve Kadirov da dâhil birçok Çeçen Müslüman Sufi tarikatlarına bağlı.

Bazı haberlere göre, el-Tayib daha da ileri giderek Selefilerin ve Vahabilerin hiç de Sünni olmadığını söylemiş. Bunları söylediği konusunda çok kuşku duyuyorum, çünkü bu sözler açıklamasıyla ilgili haberlerin çoğuyla uyuşmuyor. Hem, Suudi Arabistan Kralı Selman Nisan ayında El-Ezher’de el-Tayib ile görüşmüştü.

El-Tayib’in, sadece İslam Devleti’nin cihatçılığını reddetmiş ve tekfir diye bilinen öbür Müslümanları kâfir ilân etme uygulamalarını eleştirmiş olması çok daha olası.

Ama asıl önemli olan bazı Suudilerin buna sanki el-Tayib onları Sünni kategorisinden dışlamış gibi tepki vermesi. Önde gelen bir Suudi imam “Çeçenistan konferansı bir uyandırma çağrısı görevi görmeli: Dünya bizi yakmaya hazırlanıyor” dedi.

Vahabiliğin, harekete kendi adını veren babası Muhammed İbn Abdülvahab, başka Müslümanları İslam’dan dışlamakla kötü bir şöhret yapmıştı. İzleyicileri Şii kutsal yerlerini yıkmış ve kadim hac yollarının bir parçası olan mezarlıkları tahrip etmişti. İslam Devleti gibi çağdaş put-kırıcılar önemli yollardan Vahabi öğretisinin bu yönünün izleyicileri.

Bu yüzden, Suudilerin sapkın olarak tanımlanmaktan ve bir Müslüman cadı avına maruz bırakılmaktan korkuyor olduklarını düşünmek harika bir ironi.

Müslüman dünyası, rahmetli bilgin Şahab Ahmed’in savunduğu gibi, “İslam nedir?” sorusuna verilecek daha kapsamlı, daha geniş bir yanıtlar manzumesine şiddetle ihtiyaç duyuyor.

Gene de, Grozni konferansı bir kutlama vesilesi olarak görülemez. Konferansın Çeçen ev sahibi Kadirov Putin’in himayesinde, Putin’in kendisi de KGB’deki akıl hocası, Ortadoğu uzmanı Yevgeni Primakov’un düşüncelerini izliyor. Putin, Rusya’nın Ortadoğu’daki nüfuzunu yeniden kurmak için çok iyi hesaplanmış adım adım yürüttüğü aşamalı bir planın tam ortasında bulunuyor.

Putin’in jeopolitik vizyonunda Suudi Arabistan ABD’nin bölgedeki can alıcı önemdeki müttefiki olarak yerini koruyor. Putin sadece Alevi Suriye ile Şii İran’ın müttefikliğiyle yetinemez. Aynı şekilde Sünni Müslümanlar arasında da yer edinmek istiyor.

Suudilerin [öbür Müslümanlara karşı] dışlayıcı tavrını eleştirmek, Putin için bu arada kendisininkini güçlendirirken Suudi Arabistan’ın bölgedeki etkisini zayıflatma çalışmanın bir yolu. Mısır ve El-Ezher Şeyhi bu amaca ulaşmak için kullanılacak araçlar.

Sonuç şu ki, Vahabilik ve tekfirciliği zayıflatmak kendi başına iyi şeyler olsa da, Putin bunu tümüyle kendi çıkarları için ve ABD’nin çıkarlarının aleyhine yapıyor.

İlahiyatı politikadan ayırmak ve Grozni konferansının ilahiyatla ilgili tutumunu alkışlarken politik yönüne temkinli yaklaşmak iyi olurdu. Ama bugünün Ortadoğu’suna gelindiğine bu ikisini ayırmak neredeyse imkânsız.



[1] Bir habere göre, Suudi Arabistan’ın Umm el Kura Üniversitesinde ders veren saygın ilahiyatçı Hatem el-Avni davet edilmiş. Katılıp katılmadığı kesin değil. Ama zaten o da son yıllarda “Vahabi fikriyatındaki yobazlık” dediği şeye eleştirel bakıyordu.

[2] Eşari ve Matüridi.

[3] Dört mezhep saymak beşinci hukuk mezhebini dışlıyor. Şiilerin çoğu Caferi hukuk mezhebine bağlıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar