Ana SayfaGüncel YazılarKürt Devrimciliği ve Türk Demokratlığı

Kürt Devrimciliği ve Türk Demokratlığı

Kürdistan Devriminin Türkiye tarafına uzanan artçı dalgaları, bu defa kendisini demokratik muhtevalı bir imza hareketi olarak gösterdi. Bu Suça Ortak Olmayacağız metni altındaki akademisyen imzaları, diğer meslek gruplarına da sıçrayarak Tayyip Devletine boyun eğmeyen demokratik bir harekete dönüştü. Kürdistan Devriminin politik hamle ve ateş gücü baskısını yaşayan Tayyip Devleti, imza hareketine de açık bir düşmanlık göstermek zorunda kaldı. Polis, savcı, rektör üçlüsünü imzacıların peşine saldı: Gözaltı, sorgu, okuldan uzaklaştırma… İlk imzacılar bu saldırı dalgasını savuşturup imza sayısını 1128’den 2128’e yükseltince Tayyip Erdoğan çıldırdı. Nasıl çıldırmasın ki, Kürdistan gençliği silahlanıp gün ışığında, ortalık yerde yüzlerce kişilik askeri geçit törenleri organize ediyor, kentlere asker-polis sokmuyorken Tayyip Erdoğan’ın “maaşını ödediği memurları” da devletten barış masasına dönmesini talep eden bildiriler yayınlıyor!

 

Sözle ve/ya da silahla devletin dışında, devlete karşı bir politik öznellik arayışı içinde olanlar Kürdistan Devrimi etrafında isteyerek ya da nesnel olarak birleşiyorlar. Silahla varlık kazanan, silahla yeni politik açılımlara yönelen Kürdistan Devrimi Türkiye liberalizmiyle Türkiye Solunu ihtiyat kuvvetleri haline getirdi. Burada hayırla anılan politik durum Kürdistan Özgürlük Hareketinin devrimciliğidir. Türkiye tarafında sarf edilen eleştirel sözün değeri de ancak bu devrimcilikle beraber ortaya çıkabiliyor.

 

Kürdistan gençliği silahların eleştirisine yönelmişken Türkiye tarafı eleştiri silahıyla belirginleşiyor. Ve bu ikinci eleştiri, imzalarda da görüldüğü gibi birincisinin varlığına yöneldiğinde devlete değen bir mahiyet arz ediyor. Bugünden yarına Türkiye’de “ikinci cephe”nin açılacağına dair belirtiler bulunmuyor. Öte yandan Kürdistan Devriminin, asli varlığıyla bir Türkiye devrimine dönüşmesinin önündeki yapısal aşılmazlar orta yerde duruyor.

 

Kuvvacılar devrimci ve demokratlara karşı

 

Tayyip Erdoğan kendisine yönelen her gerçek muhalefet karşısında yaptığı gibi imza hareketine saldırırken de saf halde İslamcı ve saf halde Osmanlıcı Tayyip olarak kalamadı. Kılıç-kalkan kuşanmış tuhaf giyimli adamların turist eğlendirmekten başka bir işe yaramayan Osmanlıcılığıyla “yeni Türkiye”nin kurucu ideolojisini oluşturamayacağını idrak eden Tayyip Erdoğan, İslamcılıktan vatan-millet-sakarya sınırlarına çekildi. Şimdi bu sınırlardan imzacıları mandacılıkla, vatan hainliğiyle suçlayıp milliciliğe meylediyor.

 

Baskılandığı her durumda düşman bellediği ideo-politik odaklarla ittifak arayışı yeni değil Tayyip Erdoğan’ın. AKP, hükümetteki ilk beş yılını “genç subayların” gölgesinde etkisiz eleman olarak geçirmişti. İkinci beş yıllık dilimde ise ideolojik-politik yönünü, ABD’nin net kurumsal desteği ve Türkiye liberalizminin hayati düzeydeki ideolojik girdileriyle tayin edebildi. Bu ikinci dönemin baş düşmanı “askeri vesayet rejimiydi”. ABD’nin, liberallerin, sol-liberallerin açık desteği ve Kürdistan Özgürlük Hareketinin nötr tutumuyla bu süreci başarıyla tamamlayan Tayyip, “otantik demokratik devrimin lideri” bile oluvermişti! Gezi Ayaklanması ve Cemaat, AKP’nin bu altın çağına son verince geriye sokaklardaki “hırsız!” ve “katil!” nidaları kaldı.

 

Tayyip Erdoğan’ın üçüncü beş yıllık dönemini Kürdistan Devrimiyle girdiği savaş karakterize ediyor. Bu dönemin ideolojik söylemi ise kaçınılmaz olarak vatan-millet-sakarya. Öyle ya doksan yıllık devletin varlık-yokluğu söz konusu olunca turist eğlendirmek başka bahara bırakılabilir. Teori ve Politika‘nın önceki yazılarından birinin başlığı Tayyip Erdoğan ‘Kurumsal Kemalizm’e Meftun Değil Ama Mecbur” biçiminde seçilmişti. Evet, Tayyip Erdoğan İslamcılıkla, Osmanlıcılıkla kuramadığı “yeni Türkiye”sinde şimdi de ikinci Kurtuluş Savaşı başkomutanlığına soyundu.

 

Kritik eşikte Kemalizmin küçük prenslerinden Metin Feyzioğlu’nun, imzacıları lanetlemek için sarf ettiği sözler yerindedir: “Devlet olmazsa hiçbir şey yapamayız. Önce devlet!”

 

Mevzu Türk Devletinin varlığı-yokluğu olunca Tayyip Erdoğan’ın İslamcılığı da Kemalistlerin geleceğe bıraktıkları bir hesap oldu. Kemalizmin radikal sözcüleri, Tayyip’in yeminli düşmanları TSK’nın, Doğu Perinçek’in, İstanbul Barosu’nun, Türkiye Barolar Birliği’nin ve Kemalist plebyenliğin Sözcü’sü gazetenin Tayyip Erdoğan’la bağlaşması, onların Kürdistan Devrimi karşısındaki kırmızı çizgilerini gösteriyor. Kırmızı çizgi Türk Devletinin Kürdistan’daki egemenliğidir. Tayyip ve Kemalistler devlette birleşmişlerdir. Ancak burada egemenliğin dayanağı ideoloji değil, silahtır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar