Ana SayfaGüncel YazılarGÖRÜŞ: Türkiye NATO için ağır bir külfet hâline geldi

GÖRÜŞ: Türkiye NATO için ağır bir külfet hâline geldi

 Görüş: Türkiye NATO için ağır bir külfet haline geldi

63 yıllık ittifakı bitirmenin zamanıdır

 Çeviri: A. Ercüment Özkaya,

Orijinali The Week internet dergisinde 3 Aralık 2015 tarihinde yayımlanan aşağıdaki yazının yazarı, ABD muhafazakârlarının pek de önemli olmayan sayısız sözcülerinden biri olsa da, yazı ABD muhafazakârları arasında giderek yaygınlaşan kanaatin özlü bir ifadesi olması bakımından önem taşıyor.

 

Türkiye’nin 1952 yılında NATO savunma ittifakına katılışı Avrupa ve ABD için büyük bir kazanç olmuştu. Türkiye stratejik bakımdan büyük önem taşıyan İstanbul ve Çanakkale boğazlarını kontrol ediyordu. NATO ittifakı bu sayede Sovyetler Birliği’nin Batı’nın sıcak limanlarına tek erişim yolu üzerinde sıkı bir önleyici hâkimiyet uygulayabilecekti. Dahası, Türkiye kaynaklar bakımından zengin Orta Doğu’ya açılan seküler bir kapı oluşturmaktaydı.

Ama şimdi 2015 yılındayız. Sovyetler Birliği çeyrek yüzyıldır göçüp gitmiş bulunuyor. Ortadaoğu ise tam bir kaos durumunda. Ve ittifaka katılışından 63 yıl sonra Türkiye NATO ve ABD için bölgedeki en büyük külfetlerden birine dönüşmüş bulunuyor. Doğrusu, bu ittifak için bu ülkeyi Batı için olumlu bir katkıya dönüştürecek bir yeniden düzenleme umudu yokmuş gibi gözüküyor.

Türkiye ile Batı’nın ortak değerleri paylaştıkları varsayımı geçerliliğini yitirmekte. Atatürk’ün seküler devleti çoktandır ortadan kalkmış bulunuyor ve Recep Erdoğan onun yerine usul usul daha İslâmcı nitelikte bir devlet yerleştirmekte. Basın özgürlüğü ortadan kaldırılmakta, bu da Türkiye’nin artık özgür dünyanın bir parçası olmadığının açık kanıtı.

Bunun sonucunda Türkiye ile Rusya arasındaki tartışmanın terimleri Soğuk Savaş’tan bu yana değişmiş, aslına bakılırsa daha geleneksel biçimine rücu etmiş bulunuyor. Türkiye ile Rusya birbirlerini sırf sık sık anlaşmazlığa düşen bir zamanların büyük güçleri olarak değil, rekabetleri İslâmın Hıristiyanlığın aleyhine genişlediği zamanlara dayanan dinsel-siyasal rakipler olarak da görüyor. İki ülkenin liderleri, belki ikiyüzlü bir tarzda, dinsel geçmişlerini Orta Doğu’da izledikleri politikaları kendi halklarının gözünde meşrulaştırmak için kullanıyor. NATO, Özgür Dünya’nın Komünizme karşı ittifakı idi. Fakat şimdi, Rusya ile Türkiye arasındaki çatışmanın daha ses getiren ekseni Ortodoks Hıristiyanlığa karşı Osmanlı İmparatorluğu.

Türkiye’nin çıkarları artık Batı’nın çıkarlarıyla tam bir uyum içinde değil. Erdoğan’ın öz oğlu IŞİD’in petrolünü Türkiye üzerinden nakletmek üzere bu örgüt ile işbirliği yapmakla suçlanıyor. Türkiye, cihadçıların Avrupa ile Suriye’nin savaş alanları arasında gidiş gelişlerine izin vermekle Avrupa’nın güvenliğini tedirgin ediyor. Türkiye’nin öncelikleri Kürtlerin Türk devletine saldıracak kadar güçlenmelerini engellemek ve Suriye’de yaşayan Türkmenleri korumak şeklindeki Suriye iç savaşındaki temel stratejik hedefleri bizimkilerle uyuşmuyor. Beşar Esad’ı iktidardan uzaklaştırmak onların gözünde ikincil önemde. Hele IŞİD’i yenilgiye uğratmak, neredeyse umurlarında değil.

Büyük bir sorun daha var: NATO Türkiye’ye güvenlik garantisi vermekle kendisi için ahlâkî bir risk yaratıyor. Türkiye henüz – üyelerden birinin savunması için bütün üyelerin birlikte hareket etmesini ön gören – NATO tüzüğünün 5. Maddesinin işletilmesi için başvuru yapmamış olsa da, bizim bu müttefikimizin başındaki muhteris, dengesiz ve körpe diktatörlük, bir Rus jetini düşürmek gibi, git gide daha fazla provokatif davranışlarda bulunuyor. Çünkü ne Rusya ne de NATO cephesinde hiç kimse aslında 5. Maddenin bir sınamaya tabi tutulmasını arzu etmiyor. Şimdi Türkiye NATO içinde 5. Maddenin bir blöften ibaret olduğunu açığa vurması pek muhtemel bir devlet. Böyle bir durum Estonya hatta Polonya gibi ülkelerin güvenliğini kuşkulu bir hâle sokacak ya da Moskova ile NATO arasında gereksiz ama gene de taraflardan hiçbirinin itibar yitirmeksizin içinden çıkamayacağı bir çatışmanın yolunu döşeyecektir.

Suriye söz konusu olduğunda Rusya ile ABD, daha şimdiden Türkiye’nin işleri karıştırmasına gerek olmayacak bir şekilde, son derece karmaşık ve zor bir ilişki içinde. Hem Washington hem de Moskova IŞİD’in şahsında ortak bir düşmana sahip oldukları iddiasında. Ama her iki ülke de asıl önceliği kendi farklı müttefiklerini korumaya veriyor. Rusya esas olarak Esad’ı korumak için çalışıyor. ABD ise şu sözde “ılımlı asileri” bulmanın arayışında. İki ülke de IŞİD ile hesaplaşmayı derinleştirmeye zorlanıyor ama bunu yaparken aynı anda uluslararası gözetim altında sağlanacak bir ateşkes ve barış anlaşması beklentisi içinde rakip tarafları destekliyor. Türkiye ise zaten karışık bir durumu iki taraf için de daha da zorlaştırmaktan başka bir şey yapmıyor.

Türkiye aynı zamanda, ancak muazzam miktarda nakit para karşılığında olmak üzere mülteci akınını yavaşlatacağı vaadiyle Avrupalı ortaklarımızın durumundan da yararlanmakta. Türkler aynı zamanda milyonlarca vatandaşlarına Avrupa vizesi verilmesini de istiyor. İşin özü, Türkiye ancak Avrupa’nın kapılarını Türklere ardına kadar açması şartıyla mülteci akınına son vermeyi teklif ediyor.

Bölgedeki birçok ülke gibi, Türkiye’nin ABD ile ittifakı ABD açısından riski yüksek getirisi düşük bir ittifak. Diplomasi tarihinde 63 yıl hayli uzun bir zaman. Ama artık dostça bir boşanmanın yolunu kolaylaştırmanın zamanı gelmiş bulunuyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar