Ana SayfaArşivSayı 71-72Cadı Avı ve Solun Baygınlık Hali

Cadı Avı ve Solun Baygınlık Hali

Cadı Avı ve Solun Baygınlık Hali

Gün Zileli

Özellikle siyasi iktidarlar tarafından yürütülen cadı avları toplumların dengesini bozar, yalnız toplumların dengesini bozmakla kalmaz, insanların ahlâkını da bozar. Herkes birbirinin ihbarcısı ve polisi olur, toplum büyük bir gerginlik yaşar, toplumsal dayanışma dağılır, huzur diye bir şey kalmaz.
Geçmişte, AKP iktidarı, Fetullahçıların polis içindeki örgütlülüğünden ve sahte delil üretme konusundaki becerisinden de yararlanarak özellikle ordu içinde ama basında ve başka kurumlarda da gerek ulusalcı eğilimli subaylara, ulusalcı partilerin mensuplarına, gerekse AKP iktidarının haksız operasyonlarını açık eden gazetecilere karşı neredeyse 5-6 yıl süren bir cadı avı sürdürdü. Ergenekon ve Balyoz davaları uydurma delillerle açıldı ve yıllarca sürdürüldü. İnsanlar yıllarca içeride tutuldu. O zaman bu cadı avına karşı çıkmış ve Ergenekon denen örgütün uydurma olduğunu, yürütülen operasyonların bir cadı avı olduğunu söylemiştik. O zaman, sadece yetmez ama evetçi liberal sol değil, aynı zamanda neredeyse solun tamamı bu cadı avını onaylamış ve “Ergenekoncuların” bir an önce yargılanıp cezalandırılması talebini ileri sürmüştü. Bugün bile, AKP iktidarının özellikle son 3-4 yıldır izlediği çizginin, AKP’nin “Ergenekoncularla” ya da daha genel söylersek ulusalcılarla uzlaşmaktan kaynaklandığını düşünen ve söyleyen epeyce arkadaş var solda.
Bugüne gelecek olursak, bugün de, özellikle darbe girişiminden sonra korkunç bir cadı avı başlatıldığını görüyoruz. Bu sefer cadı avı “Fetullahçılara” karşı yapılmaktadır. Fetullahçılardan epey çekmiş olan ulusalcı kesim, biraz da intikam duygusuyla AKP iktidarının peşine takılmış durumda. Hatta, “şurada”, “burada”, “şu da onlardan”, “onu da alın” diyerek AKP iktidarının polisinin önüne düşüp yol gösterenler bile var. Hatta Sözcü adlı ulusalcı varakpare, onca takıntılı Tayyip aleyhtarı başlıklar attıktan sonra, şimdi de Tayyip Erdoğan’ın darbe girişiminden sonraki ilk demecini kendisine vermiş olmasıyla övünüyor. Keskin ulusalcılık yalakalığa dönüşmüş durumda.
Dahası bizim solumuz (elbette tamamı değil ama esası diyelim), nasıl geçmişte, “vesayet rejimi” ile mücadele adına AKP iktidarına zımni bir destek vermişse, bugün de “Fetullahçı darbecilere” karşı mücadele adına, AKP iktidarına benzer bir desteği vermektedir. Bu konuda solu kandırmak çok kolaydır. Solun belleğinde askeri darbeler büyük bir travma olarak yaşamaktadır. Özellikle 12 Eylül karanlığının travması solun genlerine işlemiştir. Bu yüzden, dün “Ergenekoncu darbeciler” der peşinize takarsınız, bugün “Fetocu darbeciler” der yine peşinize takarsınız.
Öte yandan sol örgütler ya da solda yer alan insanlar, Geziciler vb. cadı avının kendilerine de yöneleceği korkusu içindedirler. Belki de biraz bu yüzden salt “Fetullahçılara” yönelecek bir cadı avına itiraz etmemekte, en azından sesini çıkarmamakta, hatta yer yer bunun öncüsü rolüne girmeye bile yeltenenler olabilmektedir. Ben, örneğin HayatTV’de, tanklara karşı çıkan “halka” hayranlık besleyen solcu konuşmacılara bile rastladım. Fakat esas bu da değil. Yukarıda da belirttiğim gibi, askeri darbe travması nasıl solun genlerine işlediyse, baskının önünde sonunda kendisini vuracağı bilgisi de genlerine işlemiştir. Bunda da hiç haksız değildir, çünkü gerçekten de sol bütün iktidar değişikliklerinde iktidarların ilk hedeflerinden biri olmuştur her zaman.
İşte bu iki durum; yani bir yandan muhayyel ya da hakiki “darbecilere” karşı çıkma, hatta bu uğurda halihazır iktidarlara destek bile olma güdüsü, bir yandan da baskının ve zulmün değişmez hedefi olma korkusu bugün solda bir baygınlık hali yaratmıştır. Sol, askeri darbe girişiminden sonra fenalık geçirip bayılmıştır ve bugün halusinasyonlar görmektedir. Gördüğü halusinasyonları şöyle sıralayabilirim:
• Halk darbecilere karşı kahramanca ve hayranlık verici bir şekilde direnerek darbeyi önledi; biz de onların yanında olmalıydık.
• Bütün bu darbeleri yapan “Fetöcü” örgüttür. Geçmişte bize de neler yapmadılar. Ama onları besleyen de bugünkü AKP iktidarıdır (bu söylenenler elbette kısmen doğrudur ama halusinasyon bundan sonra başlıyor). Tamam, zayıf bir demokrasimiz var ama bu kadarının bile korunabilmesi için, “halkın iradesine kurşun sıkan” (sanki “halkın iradesi” diye bir şahıs ya da bina varmış gibi) “Fetöcü” darbecilerin temizlenmesi talebini bizzat biz ileri sürmeliyiz. Hatta, o meydanlarda tekbir getirilmese biz de gitmek isterdik “demokrasi” mitinglerine.
• Tayyip Erdoğan iktidarı, “Fetöcü” darbecilere karşı mücadele ediyormuş gibi yaparak aslında yine bize saldıracak, bizi hedef alacak, Gezicileri toparlayacak, solcuları işten atacak, bizleri yine hapse dolduracak.
Solun bir an önce bu baygınlık halinden kurtulması gerekiyor. Fakat bayılan bir insanı döverek ayıltamazsınız. Bu yüzden solda yer alan arkadaşlarımıza şefkatle yaklaşmalı ve onları ayıltmak için kulaklarına gerçekleri hiç acele etmeden fısıldamalıyız.
Birincisi, “halkın” darbecilere karşı kahramanca direndiği ya da darbenin böyle bir direnişle önlendiği tam bir palavradır ve bir stüdyo dizi filmidir. Televizyonlarda gördüğümüz o sahneler ordu darbesinin, şu ya da bu nedenle başarısızlığa uğramasından sonra şaşkına dönen askeri birliklerle ilgilidir. Yani aslında bu sahneler bedava kahramanlıklarla bizlerin gözünü boyamaya yöneliktir. Duran ve ateş etmeyen bir tankın üstüne çıkmak kadar kolay bir şey yoktur. Yeltsin de, Sovyetler Birliği’ndeki son başarısız darbe girişiminden sonra tankın üzerine çıkıp şov yapmıştı. Kaldı ki, bu gösteriyi yapanların çoğu, daha dün polis desteğinde Gezicilere palalarla saldıranlardı. Neden bu güruha hayranlık duyacak ya da onların yanında yer alacakmışız ki.
İkincisi, darbeyi yapanın “Fetöcü örgüt” olduğu da tam bir iktidar propagandasıdır ve bizzat Fetullahçıların bu propagandadan şerefyap olduklarını tahmin etmek zor değildir. Yani “ben neymişim be abi” dediklerine kalıbımı basarım. Bu darbe, AKP karşıtı ordu mensuplarının bir darbesidir, Fetullahçılar da bugün AKP iktidarına karşı olduklarına göre, içlerinde Fetullah taraftarlarının olması doğaldır. Öte yandan, “zayıf bir demokrasimiz” (bu da HayatTV’den çalındı kulağıma) olduğu tam bir ham hayaldir. Bence zayıf bir demokrasimiz değil, zayıf bir diktatörlüğümüz var. Dolayısıyla, bizlerin koruyacağı bir şey yok. O işi, tekbir getirenlere bırakmak çok daha akılcı olur. Palalarıyla bizleri doğramaya pek teşne bu kalabalıklarla aynı yerde yer almayı düşünmek bir solcu için ancak utanç vesilesi olabilir. Dolayısıyla, Roni Margilues ve Doğu Perinçek’in el ele vererek bizi çağırdığı yerden aman uzak duralım.
Son olarak, AKP iktidarının aciliyetle bize saldıracağını düşünmek de saçmadır. Biz zaten genelde baskı ve saldırı altındayız, bu bir. İkincisi, şu sıra, hele sol, “demokrasiyi koruma” hayalleriyle zımnen iktidara destek verirken, iktidar neden acil olarak sola saldırsın ki. Şu anda onların işi fazlasıyla zor ve fazlasıyla meşguller. Fırsat bu fırsat, bir “baş düşmanı” temizlemek üzere cadı avı sürdürüyorlar. Elbette bu cadı avında sol da bazı darbeler alabilir ama topyekûn hedef alınması söz konusu değildir. En azından kısa vadede. Bu yüzden paniğe kapılmanın bir âlemi yok.
Solun bugünkü sorunu, “demokrasiyi koruma” hayallerinden kurtulmak, cadı avına hiçbir şekilde katılmamak, kime yapılırsa yapılsın her türlü işkence, darp ve hukuksuzluğa karşı çıkmak (bugün avukatların, işkenceleri ve hukuksuzlukları hedef alan, avukatsız yargıya geçilmesini eleştiren açıklaması bu konuda çok olumlu bir örnektir) ve kendi mevzilerinde sağlam durmak, AKP iktidarının baskılarına karşı barışçı bir kitlesel direniş için toparlanmak ve esas hedefi şaşırmamaktır. Hatta bu bağlamda, Gezi’nin önemli bir bileşeni olan ulusalcı tabanı cadı avına katılmaktan vazgeçirmeye çalışmak da solun görevleri arasındadır. Bugünün esas görevi, bu toz duman içinde dağılıp her bir parçası bir başka yere savrulan solun ve toplumsal muhalefetin yeniden bir araya gelmesidir.
Bu baygınlık halinden bir an önce kurtulmak gerekiyor.
21 Temmuz 2016 / http://www.gunzileli.com

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar