Ana SayfaArşivSayı 46Tarih Bilimine ‘Sadakat’: Kapital

Tarih Bilimine ‘Sadakat’: Kapital

 

 

Tarih Bilimine ‘Sadakat’: Kapital

Süleyman Yılmaz Bulduruç

Kapital, yayınlandığı günden bu güne, öncelikle Marksistlerin okumaları olmak üzere, birçok farklı okumaya tabi tutuldu. Bu okumaların ilki, Engels’in Marksizmin Marx’la birlikte kurucusu olarak Marx’ın yarım kalmış ve düzenlenmemiş notlarını toplayarak yayınlamasında ve giriş/önsöz yazılarındaki okuma ufkudur. Marksizmin bütünleyenlerinden bilim temelinin asal metinlerinden olan Kapital bütünlüğün diğer vektörlerinin (felsefe ve politika) metinleriyle iç içe geçen ayrımların silikleştirildiği okumalara tabi tutuldu. Marksizmin ontolojik boyutunda yaşanan gerilimlerin önemli bir kısmı bu okumalarda kendini hissettirir.

Burada nesne olarak alınan, üzerine fikir yürütülen, Kapital’in epistemolojik içeriği yani onun bilgi nesnesi değildir. Ele alacağımız, Kapital’i, Marksist bütünselliğin içindeki konumunun ontolojik ediniminin yegane şekli olarak okuma tarzlarıdır. Dolayısıyla Kapital’in hacimli varlığı tarih bilimi kıtasındaki temel yeri baştan teslim edilerek, esas olarak teorinin ‘ne’liğine değil edinim şekline, teori ile ilişkilenme tarzı olarak okumalara yönelinecektir. Yapılacak ayrımların felsefe aracılığıyla kurulması, baştan teslim edilen epistemolojik boyutun ontolojik edinimleri arasındaki uyuşmazlıklara dikkat çekmek ve bunlar arasında uygun olan bir okuma prosedürüne bu ayrımlar yolu ile ulaşmak amacını gütmektedir.

‘okuma’ ve ‘Okuma

Herhangi bir metinle dolaysız olarak kurulan pratik ilişkiye ‘okuma’ adını veririz. Yazı ve dil aracılığıyla gerçekleşen bir özne’nin pratik etkinliği olarak ‘okuma’, teorik bir incelemenin alanının dışında yer alan saf ontolojik bir faaliyettir. Ancak teorik bir ‘Okuma’ için önsel bir pratik ‘okuma’, hem de satır satır, kelime kelime ‘okuma’ pratiği zorunludur.

Asıl olarak ele alınacak ‘Okuma’, Althusser’in felsefi epistemolojisi ile teorik bir temel kazanan, bir sorunsallar kümesi aracılığıyla yazılı metnin bağlı olduğu epistemolojik bütünlükle kurulan teorik ilişkidir. Bu ‘Okuma’ okurunun epistemolojik tutumunun olduğunu ve ‘Okuduğu’ teorik metinle daha önceden belirlenmiş, yapılandırılmış sorunsallar aracılığıyla ilişkiye geçtiğini belirtir. Dolayısıyla hiçbir teorik okumanın ‘masum olmadığını’ kabul eder. Kapital’in Okunmasında ileri sürülen önerme Marksist olarak Kapital’i ‘Okumak’tır. Hemen ardından ‘Hangi Marksizm?’ sorusunu getiren bu önermeye, buradaki yanıtımız, Marksizmin epistemolojik-ontolojik bütünlüğünü tanıyan ve ayrımlarını izleyen Marksizm, olacaktır. Bir okuma prosedürü önermesinde teorinin gelişim seyri içindeki farklı edinimlerle yüzleşmek gereği vurgulanmıştır. Marksizmin toplam tarihsel varlığı içinde istikrarlı okuma modellerin varlığını ve bu modeller arasında yürütülen sonuçlanmamış iç tartışmaların devam ettiğini hatırlamak gerekir.

Bir dolaylamayla Alain Badieu’nun felsefesine başvurulacaktır. ‘Hakikat Olayı’nın varlık ve olay arasındaki ilişkinin ele alınmasında ve ayrımlar yapılmasında ‘Okuma’ açısından avantajlar sağlayacağı, Kapital Okurunu ‘sadakat’e çağırmada dikkat çekici olacağı varsayılmıştır.

‘Hakikat Olayı’: Badiou

A. Badiou’nun felsefesi kapsamlı ayrımlara olanak sağlayan epistemolojik yaklaşım ortaya koyar. Sonradan söylenecek olanı ilk başta söyleyerek, ‘hakikat süreci’nin izlediği üç boyutu aktaralım.

* durum’da kanaatlerden, kurumlaşmış bilgiden ‘başka bir şey’ ortaya çıkaran olay; olay ortaya çıkar çıkmaz kaybolan, tehlikeli, öngörülemeyen bir eklentidir.

* sürecin adı olan sadakat; durumun bizatihi olayın buyruğuyla sürekli araştırılmasına karşılık gelir. İçkin ve sürekli bir kopuştur.

* Hakikat, yani sadakatin adım adım inşa ettiği duruma içsel çokluk sadakatin bir araya toplayıp ürettiği şey.[1]

Hakikat sürecinin başlangıcına dönmenin faydası vardır. Badiou bir varlık alanı tanımlar. Bu saf ontoloji alanıdır. Ontolojik bir kabul olarak “saf çokluk” verili bir “alan” olarak kabul edilir. Verili, tikel ve tutarlı çokluğu “durum” olarak adlandırır. Badiou “…bir durum hem varlığın içinde saf bir çokluk hem de görünüş içinde aşkın bir yasamanın sonucu olarak kavranmalıdır”[2] der. Yapılandırılmış bir varlık kategorisi olarak “durum” “saf çokluğun” adlandırılamayan varlık alanından adlandırılan, bir bakıma bilme koşulu sağlayan ontolojik kategoridir. Adlandırmayla “belirli bir durum ‘bir olarak sayıldığında’ ve simgesel yapısı kendisi ile özdeşleştirildiğinde … ‘durum halini’ elde etmiş oluruz.”[3]

“Durum hali” yapılandırılmış bir varlık kategorisi olarak kendi başına “olan”ı seçikleştirir. Ancak, bu, ‘saf çokluk’un adlandırılmış parçası olmasına karşın yeniliği vermez. “Bir hakikatin yeniliğini teyit etmesi için ortaya bir eklenti olması gerekir. Bu eklenti rastlantıya bağlıdır. Öngörülemez, hesaplanamaz, olanın ötesindedir. Ben buna olay diyorum.”[4]

Olay bir varlık tarzını karar vermeye zorlar. Hakikatin koşulu olarak ‘olay’ ile ‘olan’ yani varlık boyutu arasındaki ayırım felsefi epistemoloji için temel önemdedir. “(B)ir hakikat süreci durumun olaysal eklentisi perspektifinden ilişki kurma kararından kaynaklanır. Bir olaya sadık olmak demek, olayın eklendiği durumun içinde, durumu olaya ‘göre’ düşünerek hareket etmek demektir. Bu da tabii ki (olay durumun bütün normal yasaları tarafından dışlandığı için) özneyi yeni bir var olma ve durum içinde davranma tarzı icat etmeye zorlar.”[5]

“Olay’ın açıklanamazlığı var olan durum haliyle tanımlanamazlığı onun yeni bir sorunsallar kümesine ait oluşundadır. Bir olayın kabulü ile birlikte başlayan “…’olay’a sadakat, olayın gerçekleştiği özgül düzen içinde meydana gelen gerçek bir kopuştur.”[6]

Hakikat, olay ve olaya sadakat sürecinin sonunda belirir. Bir olayın kabulü, olayın var olmasının dayattığı sadakat yeni bir ‘hakikat’i oluşturur. “Esasında bir hakikat, olaysal eklentinin, durum içinde izlediği maddi güzergahtır. Yani içkin bir kopuştur. ‘İçkin’dir, çünkü hakikat başka bir yerde değil durumun içinde ortaya çıkar –bir hakikatler cenneti yoktur. Kopuş’tur, çünkü hakikat sürecini teşvik eden şey-olay-durumun egemen diline ve yerleşik bilgisine göre hiçbir anlam taşımaz”[7] İşte bu noktalar bir ‘Okuma’ prosedürü için kilit noktalardır. Şematikleştirirsek, mevcut bir durum halinde, 19. Yüzyılın ontolojik koşullarında ‘rasyonalist-toplulukçu’ Feuerbach’ın antropolojik felsefesinin etkisindeki radikal bir gazeteci olan Karl Marx adındaki faninin teorik çalışmalarıyla 1845’te ortaya koymaya başladığı eserinin kendi ‘ideolojik tarih öncesinden epistemolojik kopuşu’ bir bilim olayını başlatmıştır. Bu bilim, yeni bir bilim kıtası açan Tarih bilimidir.[8]

İzlenilen süreçte ortaya konulan epistemolojik öncüller öncel durumla açıklanamazlık içinde ele alınır. Olay’a sadakat Marx ve Engels’in sebatla sürdürdükleri çalışmanın kendisidir. Belirli bir momentte başlayan kopuşun sürdürülmesi bilginin Tarih bilimi kıtasında sürekli kopuşu (içindeki bilim önceli ideolojik öğelerin temizlenerek yani sorunsallara yönelik çözümler üretme kapasitesinin geliştirilmesi) ve geri döndürülmezliğidir. “Bilim olayı indirgenemez ve geri döndürülemez.”[9]

Tarih bilimi, ‘hakikat olayı’ olarak bir bütünlük sunar. Badiou’nun felsefesi bilim, politika, sanat ve aşk olaylarının ayrı ayrı hakikat düzenleri yarattığını kaydeder. “Felsefenin koşulunun hakikatlerin tanıtlanabildikleri durumların her birinde ortaya çıkması olduğunu söyleyebiliriz.”[10] Felsefe bağlam bağımlıdır. Bağlı olduğu hakikati dile getirmez. “(Felsefi) Hakikatin (bilimsel, politik, sanatsal ve aşkla ilgili) hakikatlerle bağlantısı kopuş kavrama bağlantısıdır.”[11] Tarih biliminin ‘hakikat olayı’ olarak felsefenin konusu olması bu bağlama yerleştirilir. Althusserci hatırlatmayla felsefenin kendine özgü nesnesi yoktur, o var olan nesneye yönelir.

Kapital’i ‘Okuma’da ‘sadakat’

Kapital bir ‘olay’a, tarih bilimi ‘olayı’na bağlıdır. Marx ve Engels’in Alman İdeolojisi ile başlayan çalışmalarının sürdürülmesinin bir sonucu olarak bilim adamı K. Marx’ın bir olay olarak Tarih Bilimi’ne sadakatinin eseridir. ‘olay’ın sürdürülmesi, bilimin yapılandırılmasının, açıklayıcı düzeyinin geliştirilmesinin bilim öncesi ideoloji ile açıklanamazlığının, bilim alanından bilim önceli öğelerden arındırılması ile devam etmesidir.

Kapital’in Tarih Bilimindeki yeri tanımlanmalıdır: Buna göre Kapital tarihsel bir üretim tarzı olan kapitalist üretim tarzının tarihsel olmayan genel geçer, nesnel, bilgisinin verildiği Tarih Bilimi kıtasında politik ekonomi disiplininin temel metnidir.

Marx’ın sadakati kuruculuğun sürdürülmesidir. Ancak bu ‘Hakikat’ anlamına gelir. Bir ‘hakikat olayı’nı teslim ettikten sonra ‘Okuma’ ilişkisinin teorik boyutunun çerçevesinin çizilmesi gereği doğar.

Kapital’in Marksist olarak okunması’ demiştik. Bu okuma iki boyutludur; öncelikle, bir ‘olay’ olarak Tarih Bilimine sadakati gerektirir. Bu, Marksizmin epistemolojik boyutunun ayırt edici yönüdür. Diğer yandan Marksizmin ayrıca ontolojik boyutunun olduğunu ve bu ontolojik boyutun epistemolojik boyutla ilişkisizliğini kabul etmektir. Bir ideolojik pozisyon olarak Marksist olmak, epistemolojik olanla ilişkide bilgi nesnelerini ancak ideoloji olarak edinebilir. Diğer yandan epistemoloji içi çalışma Tarih Bilimine sadakati, bilgi nesnesini tanımayı gerektirir. Bütünsel bir konum ilişkisizliği ve bütünlüğü tanıma ile olanaklıdır.

Sadakat, ‘olay’a sadakat olarak ele alınmıştı. Kapital, ‘olay’ın (tarih bilimi ‘olay’ının) bütünlüklü bir parçası ve sürdürülmesi olduğuna göre Kapital’in Okuma tarzlarının ayırt edilmesi bir ‘sadakat’ sorunsalı içerisinde incelenmeye uygundur. Althusser’in, “Kapital yeni bir disiplinin edimsel kuruluşunu, bir bilimin edimsel oluşumunu –dolayısıyla hem klasik politik iktisadı hem de Hegelci ve Feuerbahcçı ideolojileri tarih öncesine fırlatıp atan gerçek bir olayı, teorik bir devrimi- bir bilimin mutlak başlangıcını mı temsil ediyor?”[12] sorusuna verilen olumlu yanıt, alınan pozisyonu da belirler. Soruya verilen olumlu yanıtla kabul edilen ‘gerçek bir olay’ aynı zamanda olumsuzlanan ‘olay’ın inkarını da verir. Kapital okumalarının önemli bir kısmı tam da bu reddedilen perspektiften yola çıkan okumalardır.

Kapital’i klasik iktisadın kategorileri ile “–onun söyleminin dışına zaten tanımlanmış bir nesne ile– bu nesneyi tartışma konusu etmeden”[13] okumak ‘olay’ın inkarıdır. Bu tür okumalarda Kapital klasik iktisadın dolaysız bir devamı ve tamamlayıcısı olmanın ötesinde anlam taşımaz; Kapital’in tüm özelliği bütünlüklü sunumuna indirgenir. Dolayısıyla epistemolojik gücü elinden alınır. Benzeri bir tarzda özellikle Kapital’in ilk iki bölümüne dayandırılan klasik iktisadın Hegelci diyalektik aracılığı ile yeniden ele alındığı bir metin olarak Kapital’i Okuma daha yaygın bir okumadır. Felsefe’ye özel vurgu ile yapılan bu okumada Kapital’in ayırt edici yanı Hegel’in sisteminin ve özellikle mantığının korunarak klasik iktisat alanında işlevli kullanılışıyla ilgilidir. Dolayısıyla Marx’ın ortaya koyduğu eser zaten mevcut bulunan ‘bilgi’ durumunu düzenlemek ve daha fazlasıyla o güne kadar bağlantı kurulamayan Hegelci yöntemle klasik iktisat arasında bağlantı kurmaktır. Bunun anlamı ‘olay’ öncesi durumun kategorileriyle Kapital’i okumaktır. 

Açık redlere paralel, daha sınırlı ve çekingen redler, kopuş önceli boyuta dönüşü önererek Okumayı olay öncesi durumla tarihsel bir süreklilik içinde ele alarak Kapital’i tarihsel bir boyuta yerleştirir. Önerilen okuma prosedürü Alman İdealizmi, İngiliz İktisadı ve Fransız Sosyalizmi aracılığıyla Kapital’e ulaşmadır. ‘Olay’a sadakat bu ontolojik okuma prosedürünü dışlar. Kapital tarih bilimi öncesi bilme düzeyinin kategorileriyle, felsefi ideolojileriyle okunmaya uygun değildir. Bir olay ancak kendi hakikat süreci ile anlaşılır kılınabilinir. Bu açıdan Kapital Okuması bir ‘Ön Okuma’ gerektiriyorsa, bu, kopuş içindeki metinsel bağlamdır ve özellikle tarih bilimsel bir konseptin geliştirildiği Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın “Giriş”i kısa ama yoğun açıklayıcı gücü ile öncelikli bir öneme sahiptir. Katkı’ya “Giriş” epistemolojik süreklilik açısından Kapital’in Tarih Bilimi kıtasındaki yerinin belirlenmesinde gözetilmeyi gerektirir.

Diğer yandan ‘olay’ı tanıyan ancak olayın bağlamını, Marksist bütünlük içindeki yerini ve ayrımlarını askıya alan, reddeden okumalar vardır. Kapital’in, epistemolojik önermeleri de ‘acı çeken insanlığın kurtuluş şifrelerinin’ barındırıldığı dolaysız ontolojik bir metin olduğu kabulüne dayalı okuma bir örnek teşkil eder. Her kritik momente Kapital’e dönerek bulunulan konum için onda pasajlar, aforizmalar arayan bu Okuma türü radikalleştiği evrelerde Kapital’in bilgi düzeyini gerçek gerçekte arar. Buna ulaşamadığı oranda da teori ile ilişkisini teoriye teori dışı müdahalelerde bulunarak kurar. Kapital’in kavramsal yapısını ‘an’da sınar ve ‘geçersizleştirir’ ya da ‘uyarlar’! Tarihselci epistemoloji Kapital Okumasında eyleyenin politik etkinliğine sınırlar gördüğü için bilgi düzeyine ontolojik müdahalelerde –ağırlıkla felsefe aracılığıyla- bulunur. Bu türden Kapital Okuması, ‘aşırı nesnel’ metni kullanılabilir hale getirmek için tırpanlama girişimidir.

Kapital’e ve politik ekonomiye ayrıcalık tanıyan ‘ekonomist’ Okuma ise ontolojik boyutu Marksizm dışına ittiği için gerçek gerçeğin tüm olumsallığında ve politik etkinlikte politik ekonominin yasalarını arar. Kapital’de ortaya koyulan yasaların belirli bir üretim tarzıyla –kapitalist tarz– ilgili tanımlamalarını genelleştirir. ‘Bilen’e tanıdığı ontolojik ayrıcalıkla Aydınlanma rasyonalizminin izinden gider. Bir tarafını ‘bilimcilik’ ve akademizmin oluşturduğu bu okumanın diğer yanını ise benzeri bir epistemolojiyle Sovyet Bilimler Akademisi’nin çerçevesini çizdiği okuma biçimleri oluşturur. Kapital’i satır satır ‘okuma’da oldukça titiz olan bu yaklaşım bilimsel boyutu vurgulamada önde gider. Ancak bilim anlayışı, ampirisizm ile pozitivizmin harmanlandığı, ‘bilen’e ontolojik kudret bahşeden bir temelde kilitlenir.

Kapital, Marksizmin kurucu metinleri içinde ayrıcalıklı yerini ortaya koyduğu bilgi düzeyinin yanında Marx’ın ömrünün önemli bir kısmını vakfettiği çalışma olmasından kaynaklanan bir sadakat çağrısını da içerir. Kapsamlı hacmine rağmen yarım kalmış bir eserdir. İki anlamda yarım kalmıştır; hem gerçek anlamıyla planın yarım kalmışlığı ile, hem de bilginin ilerlemesi ve epistemolojik kopuşun sürekliliği anlamında hiç tanımlanmayacak bir yarım kalmışlık açısından. Kapital’i Marksist olarak ‘Okuma’nın görevi, kurucu Marksistlerde bu güne kadar gelen bilgi kıtasının izini sürmektir.

 



[1] Alain Badiou, Etik, Çev.: Tuncay Birkan, Metis Yay., İstanbul 2004, s. 72

[2] A.g.e., s. 13

[3] Slavoj Zizek, Gıdıklanan Özne, Çev.: Şamil Can, Epos Yay., Ankara 2003, s. 155.

[4] Alain Badiou, Sonsuz Düşünce, Çev.: Işık Ergüden – Tuncay Birkan, Metis Yay., İstanbul 2006, s. 30

[5] A. Badiou, Etik, Çev.: Tuncay Birkan, Metis Yay., İstanbul 2004, s. 51

[6] A.g.e., s. 52

[7] A.g.e., s. 72

[8] Lois Althusser, Marx İçin, Çev.: Işık Ergüden, İthaki Yay., İstanbul 2002, s. 44-45

[9] S. Zizek  s. 172

[10] Alain Badiou, Felsefe İçin Manifesto, Çev.: Nilgün Tutal – Hakkı Hünler, Ara-lık Yay., İzmir 2006, s. 24

[11] A.g.e., s. 121

[12] L. Althusser, “Kapital’de Marx’ın Felsefesi”; Kapital’i Okumak içinde, Althusser, Balibar ve diğerleri, Çev.: Işık Ergüden, İstanbul 2007, İthaki Yay., s. 24

[13] A.g.e., s. 23

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar