Ana SayfaKürsüBir İmralı Savunusu

Bir İmralı Savunusu

Hasan Ozan İltemur’a yanıt

Öncelikle bu yazının bir polemik amacı taşıdığını belirteyim. Türk ve Kürt sosyalistlerinin belirli politik dönemeçlerde unuttuğu devrimci yerginin ifadesi olan polemiğin hatırlanmasına bir nebze de olsa vesile olduğu için yazar Hasan Ozan İltemur’a (https://teorivepolitika1.net/index.php/tr/kursu/item/1279-secim-konjonkturunde-bizim-taraf-ve-karsi-taraflar) teşekkür ederim. Polemiği, yazarın Sosyalist Güç Birliği ve TİP’e yönelik eleştirilerini bir kenara bırakarak Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik tespitlerini derinleştirmek ve bu tespitleri bertaraf etmek amacı ile başlatmak istiyorum.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin dönüşümünü “İmralı çizgisi” ile başlayan bir süreç olarak okumak, başta Türkiye solu olmak üzere Özgürlük Hareketi’nin ‘kaçkınları’ ile mahkûm edilmek istenen, orada ‘teslimiyetçik’ arayan, politik ustalığı doktriner çıraklığa değişen, dolayısıyla yenilgiyi çağıran bir yadsıma noktasıdır. Özgürlük Hareketi ve onun şahsında Öcalan, ilk grubun ihtiyaçlarını karşılamaktan, onun bir diğer Kürt ulusal isyanı olarak Şeyh Sait isyanının komplovari biçimde öne çekilmesi ile yenilgisine yol açan bir misyonla ilişki kuran Pilot Necati’yi boşa çıkaran, Taner Akçam ile birlikte aradığı politik devrimci güç birliği ve Taner Akçam’ın sekter doktrinerliği karşısında politik ustalıkla Baas rejiminin kendisini ‘kullanmasından’ Rojava’da kazanıma ulaşan bir politik önderliğin temsilidir.

Bu politik önderliğin taktiğe içkin geri adımları İmralı ile başlamadı. Öyle olsaydı PKK Vejîn ile Can Yüce’ler aynı tarihsel duraklarda ortaya çıkardı. ‘Kaçkınlar’ ve tasfiyeciler ile birlikte Türkiye solunun önemli bir bölümü Öcalan’ın komplo ile İmralı’ya getirilmesi sonrasında, o devasa gücün gerilemesini dert edinmeden, onun derinleşen parçalanmışlığından halkın serhildanları ve kendini yakma eylemlerinin gösterdiği devrimci bağlılığı görmeden, PKK’nin devrimci önderlik boşluğundan kendilerine pay çıkartmanın, oportünist bir karşı devrimci arayışın gayretine girmişlerdi. Tüm bunlara rağmen belki bir değil iki geri adım atan Öcalan, İmralı çizgisi ile ve demokratik modernite ile 2004’e doğru partisini ayakta tutmaya çalıştı ve 2008 Zap zaferi ile bunu perçinledi. Politik olarak İmralı çizgisi ve ideolojik olarak demokratik modernite ile iki geri adımla dört adım ileriye gitti: Çözüm süreci, HDP’nin Mecliste önemli bir noktaya çıkması ve Rojava zaferi.

Kıssadan hisse, demokratik modernite paradigması ile Özgürlük Hareketi’nin sivil topluma doğru yayılarak, mevzi gerisinde liberalizmin kalbinde gedikler açması serhildanların sessizleşmesine yol açmadı. Özgürlük Hareketi, liberal mevzileri kendi kavram seti içerisinde anlaşılabilecek bir ‘demokratikleşme’ saldırısına uğrattı. Bu demokratikleşme hamlesi hareketin ulaştığı bir eşiğin gereğiydi. Öcalan daha 1990’larda “diriliş tamamlandı sıra kurtuluşta” perspektifi ile ideolojik çizgisi içerisinde taşıdığı ama pratiğe dökemediği “Türkiyelileşme” hamlesini Devrimci Halk Partisi (DHP) ile kurumsal bir hatta çekti. Kürt halkının yaşadığı diriliş tamamlanmıştı, artık Türkiye halkları ile kurtuluşa, Demokratik Cumhuriyet ve özerk Kürdistan’a kavuşma zamanıydı.

Bu politik pratik hat HDP ile başlamadı. Hareketin devrimci kanadı tarafından Türkiye solunun tutarlı bir eleştirisi ile DHP’de somutlaştı. DHP’nin ‘Anadolu Cumhuriyeti’ kavramsallaştırması KCK’nin ‘Demokratik Cumhuriyet’inden başka bir şey değildir. Özgürlük Hareketi, devrimler ülkesi olmayan Türkiye’de liberal mevzileri de demokratikleştirerek, sürdürdüğü devrimci savaşla Türkiye’yi de Kürdistanlaştırarak demokratik devrimlerin öncülüğünü yapma gayretindedir. Bu, onun evrenselci paradigmasından, Ortadoğu’nun öncü partisi rolüne soyunmasından kaynaklanmaktadır. Özerk Kürdistanları inşa ederken demokratik cumhuriyetler ile demokratik ulusu yaratma arayışıdır. Kürt Özgürlük hareketi bu arayışta pratikte olmasa da teorik olarak önündeki ‘Kürt’ü atmış, Ortadoğu’nun özgürlük hareketi olmuştur. Açıkçası bu devrimci bir tutumdur, sahiplenilmelidir. Buna dair daha detaylı bir teorik açılım yapılabilir. Lakin esas olan, “İmralı çizgisi” denilen şeyin bir sapma değil Hareketin eşik atlaması, onun düşün dünyası ile ifade edersek, stratejik ‘doğuş’un kendisi olduğunun anlaşılmasıdır.

Özgürlük hareketinin bu teorik politik dönüşümleri, görevini yerine getiren ERNK’nin yerine öncülü legal siyasal partilerden cepheye dönüşen HDP/HDK ve onun Kürdistan’daki ayağı DBP/DTK ile, içinde reformizm ile ona kopmazcasına bağlı liberalizme değin bin bir çeşit bozukluklar taşısa da yaslandığı yer (KCK) itibari ile devrimci demokrat olmaktan öteye gidemez. Somut durum bundan ötesi değildir. HDP içindeki “devrimci ve komünist politik kuvvetler” böylesine devrimci bir partiye yaslanmadığı için kitlelere de ulaşamaz. Buna rağmen ulaştığı an da devrimci sıfatının kendilerine yaraşır olmadığını kendileri de deklare ederler elbette.

*

Buradan hareketle Cengiz Çandar ve Hasan Cemal mevzusuna değinmek gerekir. Yazar, Çandar ve Cemal’in “modernite”ye karşı “demokratik modernite”yi savunduğunu yazıyor. Hasan Ozan İltemur, modernite denilen ve bütün devrimci hareket ve doktrinlerin yenilmesine neden olan ucubeyi devrimci bir yerden ele alırken, bunların tutarlı bir eleştirisi olan demokratik modernite’yi de liberalizmin safına itiyor. Demokratik modernite’de özsavunma vazgeçilmez asli bir unsurdur. Devrimci silahlı birliklerin olası bir barışçıl çözümde silah bırakması söz konusu değildir. Bu silahlı güçler demokratik cumhuriyet ve özerk Kürdistan’da özsavunmanın kendisi olacaktır. Demokratik modernite’yi sadece Türkiye özgülünde henüz ortada bir somut durum yokken okumak elbet böyle hatalı sonuçlar çıkarmaya götürebilir. Daha bütüncül bir okuma için Rojava pratiği yanı başımızdadır. Çandar ve Cemal’i, bu hareketin devrimci önderliğinin esas aldığı teorik çizgiyi liberalizme mahkûm etmek adına çözümlemek çözümsüzlüktür. Çandar ve Cemal, Hareket’in bir devrim ülkesi olmayan Türkiye’de stratejik dengeyi yakalamak adına kullanacağı aparatlardır. Ötesi berisi lafı güzaftır.

“Şimdilik başlı başına girmeyeceğiz ama yurtsever hareketin ‘demokratik konfederalizm’, ‘demokratik modernite’, ‘Türkiyelileşme’, ‘cumhuriyeti demokratikleştirme’, ‘demokratik cumhuriyet’ çizgisinin objektif anlamı, egemen sınıfın egemenliğini yıkmadan, Kürt hareketinin fiili kazanımlarını kabul ettirme temelinde ‘barışçıl demokratik çözüm’dür. Yani devrim ve sosyalizm perspektifi yoktur” belirlemesinde bulunuyor yazar. Sonrasında liberaller ile Hareket’in barışçıl çözümüne yönelik temel ayrımlar yapmaya girişse de özünde ifade ettiği nettir.

Demokratik modernite ve Türkiyelileşme hatta demokratik cumhuriyete dair biz de “başlı başına girmeden” bir şeyler ifade ettik. Kısacası yazar, bütün teorik dönüşümü devrim ve sosyalizmden kopuş olarak algılıyor. Bizler ise bu dönüşümde eşik veya stratejik sıçrayış görüyoruz.

Özgürlük Hareketi iki temel çözüm sunuyor: Ya barışçıl demokratik çözüm ya da devrimci halk savaşı.

Barışçıl demokratik çözüm, 40 yıllık uzun yürüyüşte somut anlamda her zaman stratejik dengeyi yakalamak, savaşın bir tarafı olan devleti masaya getirmek, dolayısıyla onun yenilmesine giden yolu döşemektir. Bu taktik politik hamlenin bir parçası iken aynı zamanda barışçıl çözümün ideolojik stratejik parçası olarak Türkiye’yi özyönetim ile demokratikleştirerek 81 parçaya bölmek ve Türk ile Kürt halkı arasında dolayısıyla emekçileri arasında ayrışmayı, kopuşu engellemektedir. Bu bakımdan hareketin UKKTH eleştirisi temelinde ayrım yapmak ve o doğrultuda bakmak gerekir. Hatta modernite’nin bir ürünü olan Marksizm’in eksik kaldığı ulus sorununa dair devrimci bir boşluk doldurma olarak ulusu devletten özgürleştiren demokratik ulusu liberalizm saflarına mahkûm etmeden anlamak gerekir.

Post-Marksistlerin heybesinden çıktığı sanılan ama aslında Lenin’in politik ustalığına yaraşır biçimde ortaya serdiği üst yapının cinsiyetten ulusa bütün fenomenlerini devletten ve egemen sınıftan başka bir komünallik adına azad eden demokratik modernite, iki yüz yıllık Kürt-Türk sorununa egemenlerin tesis ve temsil ettiği kodları bozarak müdahale etmekte ve Kürt ile Türk halklarının birleşmesini arzu etmektedir. Bu, proletaryanın ‒modernitenin ürünleri olmadan‒ daha çok güçlü olacağı bir ütopya değil midir?

Demokratik modernite’ye modernite’nin kodları ile bakarak sosyalizm göremeyenler; o kodları bir yana bırakmadığınız sürece demokratik modernite’deki sosyalizmi asla göremeyeceksiniz!

Bu, sizin, yenilginiz ve Marksizmin krizi karşısında atılım yapamayışınızla, bu sorunlar karşısında kafa patlatmayışınızla doğrudan ilişkilidir.

Devrimci halk savaşı ise devletin masaya gelmemesi ve ortak bir konsensüste anlaşılmaması üzerine mevcut devrimci durumun olanakları ve konjonktürün elverişliliğine bağlı olarak Hareket’in her zaman gündeminde olan bir çözüm yoludur. Bu çözüm yolunun Türkiye ve Ortadoğu gerçekliğinde B planı olması Hareket’in talihsizliğidir. Ama bu gerçekliğin yanlışlandığı konjonktürlerde B planının A planına dönüştüğünün tarihsel göstergesi Rojava devrimidir.

*

Hulâsa;

Özgürlük Hareketi Türkiyeli bir hareketin politik ardılı olduğunu ifade etse de Türkiyeli değildir ama Türkiyeli olma çabasında en güçlü adaydır. Suriyeli, İranlı ve Iraklı olmadığı halde Suriyelileşiyor, İranlılaşıyor ve Iraklılaşıyor. Buralara dair söz söyleme ve devrimci iradi güç olma kudretini taşıyor. Ortadoğu’da üst yapının sorunsallarını çözmeye ve bu yolda modernitenin değil Ortadoğu’nun demokratik uygarlığı ile beslenen araçlarla yol yürümeye, başka bir dünyaya dair patikaları aşmaya çalışıyor. Bu tarihsel durak ve dönemeçte Özgürlük Hareketi’ni stratejik dengeye taşıyacak güçlü bir Meclis çoğunluğu için bütün oylar Yeşil Sol Parti’ye diyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar