Ana SayfaKürsüDeprem ve Tükenme Sendromu Yaşayan Devlet

Deprem ve Tükenme Sendromu Yaşayan Devlet

Bir halk, devlet olarak örgütlenerek varlık hakkı kazanıyor ve tarihsel sürece dahil olabiliyor ve böylelikle tarihsel misyon sahibi oluyor. Devlet olarak örgütlenmemiş uluslar “tarihsiz halklar” kategorisinde değerlendiriliyor.

Bir ulus olarak Türkler, son devletli varlıklarını yüz yıldır koruyor. Osmanlı imparatorluğu tarihsel sınırlarına dayanıp dağılma sürecine girdiğinde, Türkler, Kemalistlerin önderliğinde mücadele ederek bir ulus devlet kurmayı başardılar. Kemalistlerin 1923’te ilan ettiği Cumhuriyet, Türkleri modern dünyada başarıyla temsil etti.

Önceki yıllarda olgunlaşma süreci yaşayan ve 1931’de belirginleşen Kemalist ideolojiyi ifade eden altı ilke önce parti programına alındı, akabinde 1937’de Anayasaya konularak kurumsallaşma tamamlanmış oldu. Kemalizmi, ortaya çıkan diğer ideolojik akımlardan ayırt eden husus, onun, bir kimlik arayışının ötesine geçerek, bir bütün olarak devletin ve toplumun gelişmesi için ideolojik bir çerçeve sunmuş olmasıdır. Kemalizm, “devrimci milliyetçilik” kavramıyla Türk toplumuna bir kimlik sunmakla kalmadı, aynı zamanda yaratmayı amaçladığı rejimin ve toplumun ideolojik temelini oluşturdu.

Kemalistler, Türkiye’yi “çağdaş Batı uygarlığı” düzeyine çıkarmayı amaçlayan bir mücadelenin öncüleri olarak, temsili yönetim, yurttaşlık, laiklik, planlamacılık ve kalkınmacılık gibi, modernleşme sürecinin temel ilkelerini ordu öncülüğünde gerçekleştirdiler. Ama Kemalistler, modernleşmeyi sadece kurumsal reformlarla başaramayacaklarını biliyorlardı. Toplumsal ve ekonomik hayatı yeniden örgütlemediklerinde siyasal ve kültürel yaşamın modernleşmesinin mümkün olmayacağını kavramışlardı. Bu amaçla etkin önlemler aldılar ve bu konuda başarılı da oldular.

*

Türkiye Cumhuriyetinin yüz yıllık tarihinde üç büyük ideolojik-politik akımın varlığından söz edilebilir: Kemalist Hareket, Sol Hareket ve Kürdistan Özgürlük Hareketi.

Sol Hareket, Aydınlanmacı yaklaşıma sahip olarak Marksizme ulaşmadan, Marksizm öncesinde kalmıştır. Bu aşamada politik Marksizm, Kemalizmi tam devrimci bir politik bakış açısından eleştirerek Cumhuriyet tarihinde ezilenlerin mücadelesinde başka bir “uygarlık”ın izlerini aramanın yolunu açmıştır.

Kürdistan Özgürlük Hareketi, modernist soldan ayrılmış, önce ayrı bir tür Marksizmi izlemiş, sonra da kendi özgün ideolojisini oluşturmaya yönelmiştir.

Buna karşılık İslam, Kemalizmin laik, ulusalcı, liberal, modernist yorumlarına karşı, bu ikisiyle kıyaslanabilir ölçüde olmak kaydıyla, ne ideolojik ne de politik varlık gösterebilmiştir. Türkiye’de Sol Hareket ve Kürdistan Özgürlük Hareketi var olagelmiştir, fakat bir İslami Hareket var olmamıştır. Cumhuriyet Türkiye’sinde İslam, ezilenlerin devrimci ama ideolojik olarak laik ve ateist sol hareketine ve Kürdistan Özgürlük Hareketine karşı ideolojik araç olarak kullanılmıştır. İslamcılar, ezilenlerin mücadelesini ideolojik olarak üstlenmekten ziyade, devletin bu tasarrufundan rant elde etmek için İslamın ideolojik araç olarak kullanılmasına uyum gösterdiler. Türkiye’de İslam, devletten ayrı ve devlet dışında değil, devlet içinde ve devletle birlikte var olmuş ve devletin ezilen kitleleri güdüleme politikasında devrede olmuştur. Ezilen kitleler, devletle birlikte var olan İslam geleneği marifetiyle iğdiş edilmiştir.

*

Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin içine düştüğü durum “fetret devri”ne benzer bir görünüm sunuyor. Devlet kurumları işleyemez hale gelmiştir. Devletin dağılma eğilimi devlet kurumlarında yoğunlaşmış durumdadır. 6 Şubat depreminde yaşananlar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarihsel tükenmişliğinin yansımalarıdır. Deprem öncesinde ve sonrasında yaşananlar, Türkiye Cumhuriyetinin tükenmişliğini gösteren olayların sonunun gelmeyeceğini gösteriyor. Her olay daha büyük bir olayın habercisi olma işlevi görüyor. Bir devlet hükümranlık alanında otoritesini kaybetmeye ve ideolojik hegemonyasını yitirmeye başladığında karşı pratik ve ideolojilere alan açılmış demektir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bu zeminde olduğunu gösteren pek çok emare vardır. Çetelerin, mafyanın cirit attığı, uyuşturucu baronlarının kendine yer bulduğu, bu kesimlerin ilişkilerinin en üst kurumlara kadar uzandığı, bürokratların yaygın şekilde akçeli işlere karıştığı, SADAT gibi kuruluşların resmi güvenlik toplantılarına katıldığı bir varlıktan söz ediyoruz.

Yaşanan olaylar devletin başında bulunan Erdoğan ve ekibinin ideolojisizlik niteliğini açık eden gelişmelerdir. Çok sayıda olgusal belirti Erdoğan’da simgelenen ekibin gidişatının tersine döndüğünü, Erdoğan’ın pozisyonunu korumakta zorlandığını gösteriyor. Erdoğan, bir yenilgiyi kaldıramayacağını her hareketiyle ortaya koyuyor. Deprem enkazını bir an önce kaldırıp “başarı hikayesi”ne kaldığı yerden devam etmek istiyor. Fakat olaylar Erdoğan’ın istediği tarzda gitmeyecek gibi görünüyor.

Erdoğan devlet kurumlarına hakim olduktan sonra tüm gücüyle kurumsal Kemalizmi ortadan kaldırmaya ve yeni bir kurucu zemin oluşturmaya çalıştı. Bunun için her türlü yol ve yöntemi denedi. Bu çabaları sonrasında Kemalizmi devletin resmi ideolojisi olmaktan çıkardı, fakat devlete ve topluma yeni bir ideolojik çerçeve sunamadı. Yakaladığı tarihsel fırsata ve avantajlarına rağmen Erdoğan ve ekibi, devlete ve topluma bir ideolojik çerçeve sunamayacaklarını, böylesi bir ideolojik nitelikten yoksun olduklarını, bir ideolojiyi benimseyerek kendilerini inandıkları ideolojiye tabi kılacak donanım ve yeterliliğe sahip olmadıklarını gösterdiler. Her olay, Erdoğan ve ekibinin ideolojiden uzak olduğunu gösteren nitelik sergiliyor. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak devletin ve başkomutan olarak Ordu’nun başında bulunmasının temel nedeni yüz yıllık Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tükenmişliğidir. 1923’te kurulan TC’nin Atatürk’ten sonra ikinci kurucu liderliğine Erdoğan’ın aday olması bile TC devletinin kendi içine göçtüğünün işaretidir.

Suriye’nin kuzeyindeki oluşumlarla geliştirdiği ilişkilerden kendini ayıramayan, deprem bölgesinde sevk ve seferberlik kudretini yitirmiş bir ordunun ideolojik üretimde önemli bir rol alması söz konusu olamaz. Böyle bir orduya Erdoğan gibi ideolojisiz başkomutan yakışır.

6 Şubat’ta yaşanan deprem, cumhurbaşkanından vali ve kaymakamlarına, ordusundan AFAD gibi kuruluşlarına varana kadar, bir bütün olarak devletin devlet olma niteliğinin kaybolduğunu göstermiş oldu. Deprem anında ve sonrasında ortaya çıkan görüntüler, tarihsel olarak bitmiş, politik açıdan işlevini yitirmiş devletin olay anındaki hal ve tavırlarını yansıtıyordu. Sorumluluğuna aldığı halkın can ve mal güvenliğini sağlayamayan, barınma, beslenme sorunlarını çözemeyen, her doğal afetten sonra halktan yardım toplayan bir devlete ne gerek olduğunu sormak halk nezdinde gündeme gelmiş olmalıdır.

Erdoğan, topladığı yardım paralarıyla depremin yaralarını saracak ve halkın barınma, beslenme sorununu çözecek öyle mi! Başlattığı para toplama işine de “Türkiye Tek Yürek” adını veriyor. Acı ve kederle yüreği dağlanan Türkiye halkı telefonun başına koşuyor, ama ortaya konulan dayanışma ruhsal birliği, duygudaşlığı ve maneviyatı güçlendirmekten ziyade yeni sorunların doğmasına yol açıyor. Dayanışmanın etkisi ve kapsamı yapılan çeşitli yardımlarla değil, bağışlanan paranın miktarıyla ölçülüyor.

*

Kemalistlerin yüz yıl önce kurdukları cumhuriyetin tarihsel sınırları tam da burada başlıyor. Milli Mücadele sürecinde seferber olan Türkler, devlet olarak örgütlenmeyi başardılar ve egemen ulus olarak tarihsel sürece dahil oldular. Ancak bugün yardım kampanyalarında seferber olan Türkler devletsiz, inançsız ve kahramansız bir varlık olma halini yaşıyorlar. Politik olarak sahipsiz olan Türklere, kahramanlık dönemini geride bırakmanın acısını yaşatıyorlar. Maden ocaklarında, iş kazalarında, deprem gibi doğal afetlerde ölüyorlar. Ölüleri kahramanlaşamayan Türkler, öldükleriyle kalıyorlar.

6 Şubat depreminde bir kez daha görüldü ki, ülkenin gelmiş geçmiş tek resmi ideolojisi olan Kemalizm, bir ideoloji olarak varlığını sürdürüyor ama onu duruma ve koşullara uyarlayacak Kemalistler ortada yok. Kemalist ideoloji kendisini militanca taşıyacak özneler bulamıyor. Kemalizmi mücadele ideolojisi olarak değerlendiremeyen konformist Kemalistler, devletten düşmemek için Erdoğan’ın devletin  başında bulunmasına ses çıkarmıyorlar.

Cumhuriyetin kurucu ideolojisi olan Kemalizme tarihteki yeri yetmiyor ve Kemalizm bir hayalet gibi ortalıkta dolanıyor. Kendine uygun bir beden arıyor. Ortalıkta dolanan Kemalistler, Kemalizmin tarihteki yerini doldurmaktan uzak oldukları için Kemalizmi taşıyacak politik karakterli ideolojik öznelere dönüşemiyorlar.

Her toplumun kahramanlık çağı vardır, ama içinde yaşadığımız yılların, Türklerin kahramanlık döneminden olmadığını olay bazlı gelişmelerden çıkarıyoruz. Türklerin övünerek anlattığı kahramanlık hikayeleri, Erdoğan’ın şova dönüşen yardım kampanyaları arasında dağılıp gitti ve geride derin ve hüzünlü bir kocaman boşluk kaldı.

Türkler yaşadıkları depremin enkazının altından ancak kendi devletlerine verecekleri kurtuluş mücadelesiyle çıkabilirler. Yeni bir tarihsel kuruluş gerçekleştirecek ideo-politik öznenin olmadığı bir dönemde Türkler, trajedilerini yaşamaya devam edecektir.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar