Ana SayfaArşivSayı 83 - 84 TÜRKİYE’DE SOLUN KÖKENİYüzüncü Yıldönümünde İran/Gilan Sovyeti’ni Hatırlamak

Yüzüncü Yıldönümünde İran/Gilan Sovyeti’ni Hatırlamak

 

Giriş

Modern İran tarihinin en önemli olaylarından biri olan Gilan Sovyeti’nin ya da tam adıyla söylersek İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin yıkılışının üzerinden tam bir asır geçti. Bu girişim, 20. yüzyıl boyunca İran’da üç farklı dönemde toplumsal bir devrime önderlik etme fırsatı yakalamış olan Marksist solun[1] ilk iktidarlaşma deneyimini temsil etmesi açısından önemlidir. Öte yandan bu deneyimin İran düşünce dünyası dışında hak ettiği ilgiyi gördüğü de söylenemez. Bundan 40 yıl kadar önce yazdığı bir makalesinde Fred Halliday, Gilan Sovyeti deneyiminin 1919-1920 Macaristan ve Almanya’daki ayaklanmalar kadar önemli olduğunu söylemiş ancak bu ölçüde ilgi görmediğinden yakınmıştı.[2] Bu “unutuluşun” sebebi, Halliday’e göre, Gilan Sovyeti yenilgisinden Bolşeviklerin sorumlu tutulmasıdır. Halliday’e göre 70’li yıllarda uluslararası komünist hareket içinde Stalin sonrasında Sovyetlerin enternasyonal devrimci siyasetten koptuğu ve klasik diplomasiye döndüğü şikâyetleri yaygınlaşmaktaydı. Troçkistler bu değişimin Stalin zamanında başladığını iddia etmekteydiler. Ancak Sovyetlerin devrimin en heyecanlı yıllarında, Lenin ve Troçki’nin faal olduğu yıllarda bile klasik diplomasiye göre hareket ettikleri ve İngilizlerle anlaşmak uğruna İran devrimini desteklemekten vazgeçtiklerini iddia etmek oldukça radikal bir tutum olarak görülmekteydi.[3] Ancak Gilan Sovyeti’nin yenilgisinden sonra Sovyetler Birliği’ne kaçan İranlı komünistlerin Bolşeviklere yönelttikleri suçlamalar tam olarak buydu. İranlı komünistler yenilgiden III. Enternasyonal’i ve Britanya-Sovyet Dostluk Antlaşması’nı (Şubat 1921) sorumlu tutmuşlardı. Sovyet liderliği ise Gilan Sovyeti’nin İran Komünist Partisi-Bolşevik (Fars. Ferqa-ye Kāmūnīst Bālšovīk-e Īrān İKP/B) liderlerinin “sekter-sol” siyasetleri nedeniyle yenildiğini ileri sürmüşlerdi. 1937 “temizlik” harekâtı sırasında İKP/B kadroları büyük oranda tasfiye edildikleri için Gilan Sovyeti konusu sonraki yıllarda Sovyet resmi tezlerine uygun bakış açısıyla değerlendirildi veya Sovyet dış siyaseti hakkında tartışmaları körüklediğinden unutulmaya terk edildi. Bu “unutulma” öylesine derinleşmiş durumdaydı ki Cosroe Chaqueri (Hüsrev Çakuri) 1985’te İKP (B)’nin ilk genel sekreteri ve Gilan Sovyeti’nin de önemli liderlerinden biri olan Avetis Sultanzade’yi “unutulmuş devrimci teorisyen” olarak anmaktaydı.[4]

Gilan Sovyeti ile ilgili tartışmalar 1960’ların ortasında Avrupa’da sürgünde olan İranlı komünistler arasında Donya gazetesinde yayınlanan bazı anılarla yeniden canlanmaya başlamıştı. Ancak bunlar özünde resmi Sovyet tezlerine ve Sovyet yanlısı Tudeh partisinin bakış açısına yakın yorumlar içermekteydiler. Tartışmayı asıl alevlendiren, S. Ravasani’nin 1970’lerin başında yayınladığı çalışmalardı. Ravasani, Gilan Sovyeti ve Cengelilerin İran’da iktidarı alma şansları olduğunu ancak komünistlerin sekter yaklaşımları ve Sovyet Rusya’nın “ihaneti” nedeniyle bu fırsatı kaçırdıklarını savunmaktaydı.[5] Ravasani’ye göre “Gilan devrimi” Sovyetlerin desteğini çekmesiyle Gilan’ın kendi meselesine dönüşmüş ve Sovyet temsilcileri İran-Sovyet Dostluk Antlaşması’ndan itibaren Rıza Han’a bu meselenin en kısa sürede hallolacağının güvencesini vererek devrime “ihanet” etmişlerdi. Merkezi devlet ile Sovyetler arasındaki anlaşmadan sonra Sovyet güçlerinin Gilan’dan çekilişi (Eylül 1921) bizzat Lenin’in direktifiyle olmuştu.[6] Böylece Ravasani, Sovyetlerin henüz Lenin döneminde dahi reel-politik’e teslim olduğunu ileri sürmekteydi.

Ravasani’nin ilgi çekici ve kışkırtıcı yazıları İran’da İslam devriminin hemen öncesi ve sonrasında Gilan Sovyeti deneyiminin “popüler” bir tartışma konusu olmasını sağlamıştı. Ancak İran solunun bu konu üzerine oldukça uzun süren sessizliği yüzünden Ravasani’nin çıkarımları daha ziyade “solun tarihsel ihaneti” söylemlerine kaynaklık edecek şekilde yorumlanmış oldu. İslami devrimden sonra İran resmi tarihçiliği Ravasani’nin tezlerini benimseyerek bunları kendi ideolojisine göre yeniden yorumladı. Bu yoruma göre Küçük Han İslami bir İran istemekteydi, bu nedenle “ateist” İKP ile çatışmaya girmiş ve Sovyetlerin “ihaneti” ve komünistlerin entrikaları nedeniyle de başarısız olmuştu. Küçük Han, prensipleri uğruna Sovyetler Birliği’ne sığınmayı reddetmiş ve bu sebeple dağlarda soğuktan ölmüştü. [7]

Gilan Sovyeti’nin yenilgisinden İKP (B)’yi sorumlu tutmak konusunda ortaklaşan Sovyet veya İran resmi tarihçiliği görüşleri gerçekliği ne ölçüde yansıtmaktaydı? Küçük Han, İran solunun iddia ettiği gibi özgürlükçü bir sosyal devrimci miydi? Yoksa İran resmi tarih anlayışının iddia ettiği üzere cihat uğruna savaşan, ecnebi (yabancı) düşmanı bir İslam şehidi miydi? Bu çalışmada bu sorulara cevap arayacağız.

 

Coğrafi ve Tarihsel Arka Plan

Yeryüzünde politik ve kültürel olarak kendine has özellikler taşıyan ve bunu kıskançlıkla korumak isteyen çeşitli bölgeler vardır. Bu bölgeleri coğrafi, kültürel, tarihi özellikleriyle incelediğimizde çevreleri ile onları ayıran bazı özellikler göze çarpar. Gilan da bunlardan biridir. Gilan, İran’ın kuzey batısında yer alan, İran ölçeğinde küçük bir yüz ölçümüne sahip (14.000 km2) öte yandan 2.300.000 kişilik nüfusuyla yüzölçümüne göre kalabalık sayılabilecek bir eyalettir. Ancak 82 milyonluk bir ülkede bu çok büyük bir nüfus sayılmaz. Nitekim Gilan Sovyeti’nin kurulduğu 1921 yılında da 15 milyon kadar olan İran nüfusunun 350.000 kadarının Gilan’da yaşadığı tahmin edilmektedir.[8] Başka bir deyişle, İran nüfusunun yaklaşık %2’sinin bu eyalette yaşadığını söyleyebiliriz. Öte yandan Gilan coğrafi, tarihi ve kültürel olarak yakın bağları olan Mazanderan eyaleti[9] ile birlikte ele alındığında, ‒ki iki bölge arasındaki ayrım idari taksimattan doğar‒ Hazar Denizi kıyısındaki ormanlık coğrafya İran nüfusunun %4-5’lik bir kısmını temsil etmektedir.

Gilan Sovyeti’nin oluşum şartlarını anlatabilmek için öncelikle bölgenin coğrafi yapısı hakkında bilgi vermeliyiz. Kurak ve su fakiri bir ülke olan İran’da Gilan ve çevresi Türkiye’nin Karadeniz kıyılarını andıran ormanları, zirveleri sisler arasında kaybolan bulutlu dağları ile ülkenin geri kalanından çok farklı bir coğrafyadır. Ormanlarla kaplı dağları ulaşım açısından büyük engeller çıkarır ve bu engeller Pehleviler döneminde yapılan ve hâlâ da kullanılan modern karayollarının inşasına kadar bölgeyi yüzyıllar boyunca erişilmez kılmış, bu bölgeyi tarih boyunca merkezkaç isyancı hareketlerin sığındığı alan haline getirmiştir.

Coğrafi şartların Gilan ve Mazanderan’ın İran’ın geri kalanından farklı bir tarih ve kültür iklimine sahip olmalarına neden olduğunu söyleyebiliriz. Bu bölge eski İran mitolojisinde devlere (dāēva) tapınan heretik günahkârların yaşadığı bir coğrafya olarak görülmekteydi. İran Müslüman Araplarca işgal edildiğinde Mazda (Zerdüşt) dinine inananlar bu bölgeye sığındılar ve 130 yıl kadar Arap/İslam egemenliğine karşı direndiler. Gilan ve çevresi Abbasilere isyan eden Bâbek’le (öl. 838) çağdaş olan Mazyar’ın (öl. 839) liderlik ettiği eşitlikçi/ilkel komünist isyanın çekirdek bölgesi olmuştu. Mazyar isyanı bastırıldıktan sonra bölge halkı Müslümanlığı kabul etmek zorunda kaldı. Ancak İslam’a geçtikten sonra da Gilanlılar Sünni Abbasi halifeliğine muhalif Alevi/Zeydi hareketine destek verdi ve tarihte “Alevi hanedanlığı” olarak bilinen dönem boyunca heterodoks İslam inancının önemli merkezlerinden biri haline geldi. Bölgenin dinsel inançları eski Zerdüştî gelenekleriyle Alevi/Şii heterodoksisinin bir karışımı olarak gelişmişti ve ne Sünni ne de Şiî ortodoksisiyle uyuşuyordu. Yüzyıllarca Sünni İran karşısında Şii muhalefete destek olduktan sonra tüm İran’ın Safevilerin elinde mecburen Şii olmasının (1501) ardından bölgenin kaderi değişmedi. Gilanlılar bu sefer de kendilerine dayatılan resmi Şiiliğe karşı bir direnç geliştirdiler. Safevi tarihçisi Münşi (öl.1634) Gilan halkı için “Küçük bir fırsat bulduklarında hemen şeytana uyan bir tabiata sahiptirler, fasid fikirlere kapılmaya heveslidirler”[10] diye yazmaktaydı.[11]

19. yüzyılda Gilan’ın İran’ın geneline olan kültürel mesafesi Rusya ile kurulan ilişkiler ve Batılı etkilerin gelişi ile daha da farklı bir boyuta taşınmış, Gilan ve çevresi İran’ın Batıya açılma ve modernleşme macerasında da kilit bölgelerden biri haline gelmişti. Az sayıda “Avrupa görmüş aydın” dışında o dönemin İran’ında Batılılaşma temelde Çarlık Rusya’sından gelen düşünce akımlarının etkisi altında kalmak demekti. Ruslar ilk kez I. Petro döneminde, 1723’te geçici olarak Gilan’a asker çıkardılar.[12] 19. yüzyılda Hazar Denizi’nde Rus etkisi arttıkça Gilanlılar ile Çarlık Rusya halkları arasında temaslar da hızlı biçimde gelişti. İran ve Rusya arasında yapılan ticari antlaşmalar sonucu Rus tüccarlara tanınan imtiyazlar ile Rus balıkçıları ve gemicileri Gilan’ın Hazar’a açılan kapısı Enzeli’ye daha sık uğrar oldular. Çok sayıda Rus şirketi Gilan’da ticaret yapıyordu. Gilan’ın idari merkezi olan Reşt’te Rus Discount Bank’ın şubesi vardı.[13] Rus etkisi aynı zamanda sol düşüncenin de İranlılar arasında yayılmasına sebep olmaktaydı. Rus şirketlerinde çalışan işçiler arasında Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) sempatizanları da yer almaktaydı. Henüz Ekim Devrimi olmadan önce de Bolşevikler ile Gilanlılar arasında diyaloglar kurulmaya başlanmıştı. 1915’te kurulmuş olan Khostoria şirketinin Enzeli şubesinde çalışan Sergo Orjonikidze (1886-1937) gibi tanınmış Bolşevik Kafkasyalılar Rus Sosyal Demokratik hareketine sempati duyan meşrutiyet yanlısı Gilanlı gençlerle temas halindeydiler.[14]

Gilanlılar arasında sosyalist düşüncelerin yayılmaya başlamasının diğer bir sebebi de Çarlık Rusya’sına yapılan işçi göçüydü. 19. yüzyıl başında önemsiz bir kasaba olan Bakü bu dönemde petrol sanayinin gelişmesi ile bölgenin en önemli endüstriyel merkezine dönüşmüştü. Her yıl on binlerce İranlı işçi hızla gelişmekte olan bu sanayi havzasına akıyordu ki 1900’lerin başında Rusya sınırları içinde çalışmış olan İranlı işçi sayısının 500 bine ulaştığı tahmin edilmektedir.[15]

Bakü veya Tiflis’te karşılaştıkları modern yaşamın, sanayileşmenin, kültürel hayatın, basın-yayın faaliyetlerinin etkisi altında kalan göçmenler, Çarlık Rusya’daki soydaşları vasıtasıyla özgürlük, eşitlik, anayasa, parlamento, hukuk devleti, kadın hakları, devrim, parti, işçi sınıfı vb. kavramlarla tanışmaktaydılar. Nitekim bu sorgulayıcı kuşak arasında sonradan Gilan Sovyeti’nde etkin rol oynayacak bir kadro yetişmiştir. İran Komünist Partisi’nin Ahmed Sultanzade (1889-1938), Kamuran Ağazade[16] (1893-1937?), Haydar Han (Tarivediyev) Emmioğlu (1880-1921) gibi önderleri Çarlık ve Sovyet Rusya’da geçirdikleri yıllar sonucunda İran’ın ancak sosyalizmle kurtulabileceği düşüncesine ikna olmuşlardı. Bu kuşak İran’da teknik devrimlerle endüstrinin geliştirilmesini, monarşi yerine meşrutiyetin kurulmasını, medrese müfredatının yerini fen eğitiminin almasını, kadının sosyal konumun iyileştirilmesini hedef alan bir programa odaklandılar. Buraya kadar yaşananların özgün bir tarafı olduğu söylenemez. Sonuçta bu fikirler Avrupa ülkelerini görme fırsatı elde eden tüm Müslüman gençlerin o dönemde ortak görüşleriydi. Ancak İranlıları bu konuda benzerlerinden ayıran en özgün yan Batılı fikirlerin Osmanlı ve Hint Müslümanları arasında en yüksek sınıftan gençler arasında benimsenerek tavandan tabana doğru yayılmasına rağmen İran’da modern dünya ve ideolojilerle tanışanların önemli bir bölümünün İran’ın en yoksul kesimlerinden gelen proleterler olmasıydı. Bu sınıfsal fark İran Meşrutiyet devrimine ve ardından yaşanan gelişmelere kendine özgü bir radikallik katacak önemli bir ayrıntıydı.

Gilan Sovyeti Öncesi İran’da Durum

Petrol kaynaklarının keşfedilmesinden önceki İran’ın koşullarını hayal etmek bugünkü kuşaklar için oldukça zordur. 20. yüzyıla girerken İran nüfusu 12 milyon kadardı. Bu nüfusun %60’ı köylerde yaşıyordu. %25-30’u göçebeydi. Kentlerde yaşayan nüfus ise %15-20 oranındaydı. “Kent” denilen yerler ise bugünkü normlarla ancak büyük kasabalar olarak görülebilirdi. En kalabalık kentler olan Tahran 200 bin, Tebriz 110 bin nüfusa sahipti. Genel sağlık koşulları o kadar kötüydü ki her üç çocuktan ancak biri yaşama tutunabiliyordu. Ülkedeki tek motorlu taşıt Kaçar Şahı’na aitti. Komşu ülkeler olan Çarlık Rusya’sı, Osmanlı İmparatorluğu ve Britanya Hindistanı’nın aksine İran’da demiryolu hattı yoktu. Deve kervanlarıyla yapılan yolculuklar haftalar almaktaydı. Tebriz’den Tahran’a ulaşılması 17 günü, Meşhed’e ulaşılması bir ayı buluyordu. Bu süreler 1477 yılında Tebriz’den İsfahan’a 24 günde ulaşan[17] Venedik elçisi Amborogio Contarini’nin (öl. 1499) çağından beri İran’da yolculuk yapanların durumunda bir değişiklik yaşanmadığını göstermektedir. Kıtlık ve salgın hastalıklardan kitlesel ölümler sıradan olaylardı. I. Dünya Savaşı’na girmediği halde 1917-1921 arasındaki felaket döneminde İran’da tüm tarım ve sulama faaliyetleri çökmüş, kırsal nüfusun dörtte birini temsil eden 2 milyon insan açlık ve hastalıklar sebebiyle ölmüştü. Okuma yazma oranı yerlerde sürünüyordu. Devlet okullarına kayıtlı öğrenci sayısı 2000 kadardı. İran’ı yöneten Kaçar şahlarının 8000 kadar askeri vardı ve şah, onların da maaşını ödemekte zorlanıyordu. Kendi halkına ve yerel aşiretlere güvenmeyen şahı, Çarlık Rusya’dan getirilmiş Kazak süvari birlikleri korumaktaydı.[18] Ülke mali olarak tamamıyla Britanya’nın ve Rusya’nın kontrolü altındaydı. Para basma yetkisi Imperial Bank’ın, petrol arama yetkisi ise sonradan adı Anglo-Persian Company olacak olan Burma Oil Company’nin elindeydi. Özetle 20. yüzyılın başlarındaki İran zamanın donduğu, Orta Çağ film setini andıran yarı-sömürge bir ülke görünümündeydi.

Rus demokratik ve işçi hareketinin etkisi altında kalmış olan aydınlar ve işçiler için İran’ın içinde bulunduğu bu durumdan kurtulması için meşrutiyetçi bir devrim gerekmekteydi. Nitekim bu kesimler için 1905 Devrimi önemli bir ateşleyici olmuştu. Hatta İran Meşrutiyet Devriminin 1905’in bir yansıması olduğunu söyleyebiliriz. Kafkasya’daki İranlı diasporanın 1905 benzeri bir isyan hazırlığı içinde olduğuna dair ihbarlar Muzafereddin Şah’ı 5 Ağustos 1906’da bir anayasa ilan etmek ve çok yakında bir meclis toplanacağına söz vermek zorunda bıraktı. Ancak parlamentonun açılışı ülkede şahlık yanlılarını ve ulemayı rahatsız etmişti. Aralık 1907’de Şeyh Nuri etrafında toplanan tutucu ulema ve destekçileri “Parlamentonun Bahai, Ermeni ve Yahudileri kayırdığını, laiklik ve eşitlik söylemleriyle dinin altını oyan Jakobenlerle dolu olduğunu” söyleyerek ayaklandılar. Tahran sokaklarında ‒bu tür hareketler başladığında sıkça görüldüğü üzere‒ Batılı kıyafetler giyen ilgili ilgisiz kişiler linç edilmeye başlandı. Karışıklığı fırsat bilen ve muhtemelen olayları kışkırtan şah da bu fırsattan yararlanarak Haziran 1908’de sıkıyönetim ilan ederek Meşruti rejime son verdiğini ilan etti. Şah, çok sayıda muhalif mebusu ya idam ettirdi ya da tutuklattı. Öte yandan parlamentoya dönük bu saldırı hiç beklenmeyen bir karşı tepkinin doğmasına yol açacaktı. Bin kadar gönüllü milis meclisi korumak için toplandılar. Kafkaslardan da Türk (Azeri), Ermeni ve Gürcüler uzun asırlardan sonra kendilerini eşit vatandaş olarak kabul eden anayasa ve meclisi korumak için silahlanıp Tahran’a doğru yola koyuldular. Bu organizasyonda İran solu güçlü bir rol oynamıştı. 1905 yenilgisinin ardından Rusya’dan kaçmak zorunda kalan militanlar, sosyalist eğilimli Ermeni Taşnak örgütü, Bakü merkezli Himmet (Emek) Partisi militanları şah karşıtı ayaklanmayı organize edenler arasındaydılar. Bazı tanıklıklara göre İran’da kızıl bayrak ilk kez bu savaş esnasında dalgalandırılmıştır.[19]

Gilan’da Cengeli Hareketinin Başlaması

Meşrutiyet Devrimi sırasında Gilan ve Mazanderan bölgesi de parlamentaristlerden yana tavır almıştı. Merkezi idareye vergi ödemekten bıkmış olan güçlü işadamı Veli Sipahdar, Mazanderan’da isyancıları destekliyordu. Gilan’da ise adı daha sonra tüm İran’da duyulacak bir toprak ağasının oğlu ve eski bir ilahiyat öğrencisi olan Küçük Han[20] (1880-1921) ve çevresinde topladığı milisleri şaha karşı demokratik harekete katılmışlardı. I. Dünya Savaşı başladığından İran fiilen yönetilemeyen bir ülke durumuna geldiği ve merkezi otoritenin tamamen çöktüğü yıllarda Gilan, Küçük Han liderliğindeki Cengeliler[21] denilen silahlı grupların kontrolü altına girmişti.

1880’de Reşt şehrinde doğan ve klasik medrese eğitimi alan Küçük Han’ın gençliğinde “devrimci” bir lider olacağına dair fazla bir emare yoktur. Ancak Meşrutiyet Devrimi esnasında kendisi gibi düşünen medreselilerle “ilerici” kanatta rol almış ve Reşt’te halkı Meşrutiyeti savunmaya çağıran bir ayaklanmaya öncülük etmişti. Ardından şahlık kuvvetlerinden saklanmak için 150 taraftarıyla birlikte Osmanlı’nın Reşt konsolosluğuna sığınmıştı.[22] Osmanlıların araya girmesiyle Tiflis’e kaçan Küçük Han bir süre burada kaldıktan sonra çok daha kararlı bir meşrutiyetçi olarak döndü. Bu yolculuğun onun devrimci siyasi düşüncesinin oluşmasında önemli rolü olduğuna inanılmaktadır. Küçük Han Rusya’daki devrimcilerin cesaret ve adanmışlıklarından çok etkilenmişti. İran ile Kafkasya’daki atmosferi birbiriyle karşılaştırarak arkadaşlarına yazdığı bir mektupta “Bizim tüm bu çaresizliğimiz ve içinde bulunduğumuz kara günlerin sebebi daha ilk günden ne candan ne canandan vazgeçmek istemememizdir”[23] demekteydi.

Dünya Savaşı sırasında İran’a dönen Mirza Küçük Han, Gilan’da Dr. Haşmetullah Teba ve ipek tüccarı Hacı Ahmed Kesmayi’nin desteğiyle İslam Birliği Heyeti’ni oluşturdu. O dönemde 50-60 kişi kadar olan Cengeliler üzerlerine gönderilen 300 kişilik bir hükümet birliğini püskürtmeyi başarmışlardı. Ardından 500 kişilik bir Rus/Kazak birliğini de geri çekilmeye zorlamışlar ve bu zaferlerinde çok sayıda modern silah elde etmişlerdi. Bu zaferler Cengelilerin faaliyetlerinin tüm İran’da duyulmasını sağlamıştı. Ekim 1916’daki bir çarpışmada 250 hükümet askerinin Cengelilerce esir alınması tüm İran’da şaşkınlık yaratmıştı. Gilan’da özerk bir yönetim kuran Küçük Han, Meşrutiyet Devrimi etkisi altında bazı sosyal reformlar da gerçekleştirmişti. Eğitimin her çocuk için parasız ve zorunlu olması bunlardan biriydi. Adalet evleri denilen mahkemelerin tesisiyle Küçük Han o zamana kadar toprak sahipleri tarafından büyük bir baskı altında tutulan serflerin şartlarının bir nebze düzeltilmesini sağlamıştı.[24] Küçük Han’la baş edemeyeceklerini anlayan Kaçar hanedanı, Küçük Han’a “Sahibi Gilan”, “Serdar-ı Cengel” gibi resmi unvanlar bağışlamak zorunda kalmıştı. Küçük Han’ın en güçlü olduğu zamanda emrinde 1500-2000 kadar savaşçısı bulunmaktaydı. Ancak savaştan sonra merkezi hükümet Cengeliler üzerindeki baskısını arttırdı. Hareketin beyni sayılan Dr. Haşmet 1919’da teslim oldu ve kendisine verilen sözlere rağmen mahkemece idam edildi. Küçük Han ise 500 kadar savaşçısı ile ormanlık alanda saklanmak zorunda kalmıştı. 

Bolşeviklerle Bağ Kurulması

Bolşevikler Cengeli hareketinin umutsuz olduğu bir anda olaylara müdahil oldular. İlişkilerin kurulmasında Gilan’la daha önce bağları olan ve o dönemde Kafkas Bürosu’nun (Kavbiuro) başında bulunan Orjonikidze’nin aracı olduğu bilinmektedir.[25] 7 Nisan 1920’de Bakü’yü tekrar ele geçirmiş olan Bolşeviklerin Gilan’la ilgilenmelerinin en önemli nedeni Beyaz Ordu’yu desteklemek için Hazar Denizi’ndeki Enzeli ve Reşt limanlarına konuşlanmış olan Britanyalıları kovmaktı. Enzeli bu dönemde İngilizlerin 2500 asker yerleştirdikleri ileri karakollarından biriydi. Bolşevikler gelmeden önce burada 500 kadar İngiliz askeri bulunmaktaydı ve bu kuvvet Bolşeviklerin gelişinden hemen önce çekilmişti.[26] 18 Mayıs 1920’de bu limanları ele geçiren Bolşevikler ile Cengeli milisler arasında ilk temas sağlanmış ve taraflar Britanyalılara karşı birlikte savaşma kararı almışlardı. İranlı tarihçi Reza Ghods, Bolşevik denizcilerin Enzeli halkı tarafından “Yaşasın İran! Yaşasın Rusya! Kahrolsun İngiltere!” haykırışlarıyla coşkulu biçimde karşılandıklarını yazmaktadır.[27] Cengeli liderleri, Bolşevik denizcilerin komutanı Fyodor Raskolnikov’un da etkisiyle sosyalist jargonları benimseyerek “Gilan Sovyet Sosyalist Cumhuriyet’ini”[28] ilan etme kararını almışlardı.

Küçük Han, Lenin’e bir mektup yazarak “İngilizlere karşı verdikleri bağımsızlık savaşına yardımcı olunmasını” istemişti.[29] Küçük Han mektuplarını artık “Pers[30] (İran) Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Başkanı Mirza Küçük” olarak imzalamaktaydı. Cengeli yayın organlarında İslamiyet ve “sosyalizmin aynı amaçlara haiz olduğunu” savunan yazılar yer almakta, Cengeli liderler sosyalizmin İslam’ın bir tür tezahürü olduğunu savunmaktaydılar.[31] Ancak bu sosyalizm söylemi “sınıf mücadelesi” veya özel mülkiyetin ilgası gibi hedefler taşımamaktaydı. Mutedil bir program izlenmesinde karar kılınmasının hem Küçük Han’ın hem de Sovyet tarafının ortak arzusu olduğu görülmektedir. Nitekim dönemin Sovyet dış politikasında en etkin figürlerinden biri olan Tiflis doğumlu bir Ermeni olan Lev Karahan (1889-1937) Sergo Orjonikidze’ye çektiği gizli bir telgrafta “İran’da aşırı sol bir program izlenmesine kesinlikle karşı olduklarını, Küçük Han kuvvetleri ile komünist ve demokrat grupları birleştirmeyi amaçladıklarını”[32] bildirmekteydi.

İngiliz raporları Küçük Han ve kendine “Ulusal Kurtuluş Ordusu” adı verilen birliklerinin bu dönemde (Mayıs-Haziran 1920) gücünün doruğunda olduğunu göstermektedir. Sadece Gilan değil Mazanderan bölgesi de bu dönemde başkenti Reşt olan Gilan Sovyet Cumhuriyeti’nin kontrolü altındaydı. İngiliz generali Edward Ironside’ın günlüklerinde belirtildiğine göre Cengeli savaşçılarının sayısı bu esnada 400 Rus (muhtemelen Sovyet vatandaşı Ermeni ve Gürcü) olmak üzere 6000 kişiye ulaşmıştı. Ironside ayrıca Sovyetlerin Cengelilere büyük çapta askeri yardımda bulunduklarını hatta Sovyet uçaklarının Cengelilerin girdiği bazı çatışmalara destek olduklarını da iddia etmektedir.[33] 

İran Komünist Partisi’nin Rolü

İran Komünist Partisi’nin kökenleri N. Nerimanov’un liderlik ettiği Himmet Partisi’nin yan örgütü olarak 1916’da Bakü’de göçmen İranlı işçilerce kurulan Adalet Partisi’ne dayanmaktadır. Başlangıçta Adalet Partisi kadroları yarı sosyal-demokrat yarı İslami, amorf/popülist görüşlere sahiplerdi. İranlı işçilerin partisi olduklarını iddia ediyorlar, buna rağmen Ermeni, Gürcü veya Sünni Müslüman İranlı işçileri partilerine almak istemiyorlardı. Ancak Bolşevizm’in giderek artan etkisiyle parti giderek milliyetçi/İslami söylemleri terk etmeye başladı. Bu değişim partinin adının sonradan İran Sosyal-Demokrat İşçi Partisi (Adalet) olarak değiştirilmesinden ve yayın organlarının Azerîce-Rusça olarak “Tüm ülkelerin proleterleri, birleşin!” sloganıyla çıkmaya başlamasından da anlaşılmaktaydı.[34] Adalet Partisi, Mart 1918’de Bakü’de Musavatçılar ile Bolşevikler arasında çıkan çatışmada tarafsız kalmıştı. Böylece Mart 1918 sonunda Bakü’deki çatışmalar sona erip Bolşevik, Himmet ve son anda onlara katılma kararı alan Taşnaksutyun ittifakıyla Bakü Komünü kurulduğunda Adalet Partisi serbestçe siyaset yapabilme şansını elde etmiş oldu. Ancak bu durum çok uzun sürmedi, 1918 Eylül’ünde Osmanlı ordusu Bakü’ye girdiğinde Ermenilerle işbirliği yaptıkları ithamıyla Adalet Partililer de öldürüldüler.[35] Osmanlı ordusu Mondros Mütarekesi sonucunda Kasım 1918’de Bakü’yü terk ederken Britanya kuvvetleri onların yerlerini almış, bu esnada yer altına çekilen Bolşevikler ile Himmet ve Adalet üyeleri Müslüman işçiler arasında gizli faaliyetlerine devam etmişlerdi. Himmet ve Adalet’in bu günlerde üçte ikisi işçilerden oluşan 3000 kadar üyesi olduğu sanılmaktadır.[36]

“Bakü Komünü” yenilgisinden sonra sol içinde artık etnik unsurlara göre ayrışmış partilerin ortadan kaldırılıp tek bir Kafkas Bolşevik partisi inşa edilmesi görüşü doğmuştu. Bu esnada Ahmed Sultanzade’nin politik arenada giderek daha etkin olduğu bir döneme girildiğini görmekteyiz. Yoksul bir Müslüman/Ermeni[37] ailenin oğlu olan Avetis Mikailyan Sultanzade 1889’da Meraga’da (Batı İran) doğmuş, 1907’de dini eğitim alması için Çarlık Rusya sınırları içindeki kutsal Ermeni kenti Eçmiyadzin’e gitmişti. Ruhban olması beklenirken burada sol düşüncelerle tanışmış ve Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne katılmıştı. 1912’deki ayrışmada Bolşeviklerin tarafını seçen Sultanzade, İranlı mülteciler arasında Adalet’in farklı etnik gruplardan işçilerin katılabileceği komünist bir partiye dönüştürülmesi gerektiğini savunan “sol kanadın” liderliğini yapmaktaydı.[38] Buna karşı, Müslüman kökenli Bolşeviklerin büyük kısmı halen “Ermeni ve Gürcülerin partiye alınmasının Müslüman işçiler arasında negatif tavırla karşılanacağını, tabanlarını kaybedeceklerini” savunmaktaydılar. Bu sebeple çok sayıda Himmet ve Adalet üyesi, partilerinin program ve yapısının ‘Bolşevikleştirilmesini’ ‒o dönemdeki pratik anlamıyla çok uluslu hale getirilmesini‒ ve özerkliklerinin yitirilmesini protesto ettiler. Ancak iki partide de klikler arası savaşı Sultanzade gibi düşünenler kazanmıştır. Nitekim Mart 1919’da Himmet, Azerbaycan Komünist Partisi (Bolşevik)[39] adını alırken Adalet de Pers/İran Komünist Partisi (Adalet) adını alacaktır.[40]

Bir İran Komünist partisi inşa etme çabası içinde Bolşevikler Ermeni kökenli olması nedeniyle Müslümanlar arasında tepki göreceği düşüncesiyle Sultanzade’nin ön planda olmasını istememekteydiler.[41] Nitekim Sultanzade’nin gerçek adını (Mikailyan) kullanmaması muhtemelen bu sebepledir. Benzer nedenlerden dolayı İKP teşkilatının kurulmasında Bolşeviklerin çok güvendiği bir isim olan Azeri kökenli Haydar Han (Tariverdiyev) Emmioğlu (1880-1921) ön plana çıkan isim oldu. Öte yandan Haydar Han’ın avantajının sadece Müslüman kökenli olmasına bağlayamayız. Haydar Han’ın devrimci tecrübesi ve İranlı devrimcilerle olan bağı Sultanzade’den çok daha ileri düzeydeydi. Haydar Han, Urmiye’de (Kuzey Batı İran) doğmuştu. Ailesi o çocukken Çarlık Rusya’ya göç etmiş ve Erivan’a yerleşmişti. Tiflis Politeknik Üniversitesi’nde elektrik mühendisliği eğitimi alan Haydar Han, burada o dönemde “Sergo” adıyla bilinen Orjonikidze ve “Koba” adını kullanan Stalin ile tanıştıktan sonra 1898’de RSDİP’e katılmıştı. İran’a döndükten sonra Meşrutiyet Devrimi’nde aktif rol oynamış ve Muhammed Ali Şah’ın devrilmesine yol açan 1909 ayaklanmasına, ardından da Mecliste solu temsil eden Demokrat Parti (Fars. Fırka-yı Demoqrat) grubunun kurulmasına önderlik etmişti. Bu yıllarda dönemin Başbakanı Mirza Atabek’in ölümü de dâhil çok sayıda siyasi suikastın azmettiricisi olarak suçlanmıştır.[42] Dünya Savaşı sırasında dönemin birçok milliyetçi demokrat siyasetçisi gibi Berlin’e giderek Almanlardan destek almaya çalışmış, ardından Osmanlı ordusuna katılarak İngilizlere karşı savaşmak için Irak’a geçmişti. Bolşevik Devrimi’nden sonra Kafkasya’ya dönen Haydar Han, burada o dönemde artık Milliyetler Komiserliği’ne yükselmiş olan Stalin’le ve Kafkas Bürosu’nun başında olan Orjonikidze ile tanışıklığı sayesinde prestijli bir konuma gelmişti. Haydar Han 1919’da İran’da ideolojik bir çatışma sonucunda ikiye ayrılmış Demokrat Parti’nin sol kanadını temsil eden (her ikisi de Azeri kökenli olan) Süleyman Mirza İskenderî ve Berlin’de sürgün hayatı yaşayan Hasan Takizade ile temas halindeydi. Üçü birden Adalet’e alternatif devrimci bir İran partisi kurma konusunda görüş alışverişinde bulunmaktaydılar. Ancak bu çabaları bir sonuç vermemişti. Gerek Adalet gerekse Demokrat partili kadrodan umudunu kesmiş olan Haydar Han Türkistan’a giderek Taşkent’teki İranlı mültecilerle buluşup burada devrimci bir parti inşa projesine hız vermiş durumdaydı. Haydar Han ve çevresindeki eski Demokrat Partililere göre İran’da “proleter bir devrim” için olmasa da milli demokratik devrim için bütün koşullar hazırdı.[43]

Türkistan’daki komünist parti inşa çalışmalarına Nisan 1920’de katılan Sultanzade ise İran’da milli demokratik devrim yerine bir proleter devrim için çalışılması gerektiğini, proleter devrimin zaferi için gerekirse Bakü’deki diasporanın ve Sovyet Kızıl Ordusu’nun gerekli yardımı yapabileceğini savunmaktaydı.[44] Özetle, bir tür devrim ihracı stratejisi geliştirmiş olan Sultanzade’nin tezleri Haydar Han’ın muhalefetine rağmen dönemin “devrimci ruhuna” daha uygun olduğu için kabul görmekteydi (Bu dönemde Kızıl Ordu batıda, Polonya’da da devrimi Avrupa’ya yaymak için mücadele vermekteydi). Sonuç olarak İran Komünist Partisi’nin inşa sürecinde Sultanzade etkin figür olarak yükselirken Haydar Han kendini aylar süren bir tecrit içinde bulmuştu. Bu duruma Sultanzade’nin Bolşeviklerle olan ilişkisinin daha uzun süreli ve tutarlı olması, Haydar Han’ın ise uzun yıllar sonra yeniden Bolşeviklerle temas kurması da yol açmış olabilir. Bolşeviklerin Gilanlı isyancılarla bağ kurdukları dönemde İKP’ye Sultanzade kanadı hâkimdi.

Haziran 1920’de Hazar Denizi’nde Beyaz Ordu’nun operasyonlarını durdurmak için Bolşevikler Denikin’in kuvvetlerini Enzeli limanına kadar takip edip limandaki gemilere el koymak için kasabayı işgal ettiklerinde 48 İranlı delege de onlarla birlikte Enzeli’ye gelerek İKP (Bolşevik)’nin kuruluşunu ilan ettiler.[45] Kuruluşu esnasında İKP (B) için farklı üye ve sempatizan oranları verilmiştir. Temmuz 1920’deki kuruluş kongresinde delegeler “2000 üye ve sempatizanı adına” karar aldıklarını beyan etmişlerdi.[46] Aynı tarihlerde Sultanzade 10.000 üyeden bahsetmekteydi ki buna inanmak mümkün değildir. 1921’de daha rasyonel bir açıklamayla partinin 4500 üyeye sahip olduğu beyan edildi. 1922’de üye sayısı 1500 olarak açıklandı ki en akla yatkın sayı da budur.[47] Nitekim partinin liderlerinden Kerim Nikbin Komünist Enternasyonal’in IV. kongresindeki (Kasım-Aralık 1922) konuşmasında partinin 500’ü aidatlarını düzenli ödeyen 1000 üyeye sahip olduğunu söylemekteydi.[48]

Enzeli limanına gelen Adaletçilerin liderleri Sultanzade ve Mehmedkulu Alihanov, Ağazade, Cevadzade (Pişeveri)’nin Merkez Komite’ye seçilmesi “sol komünistler” olarak bilinen grup için tam bir başarı olmuştu. Böylece Türkistan’daki İran Devrimci Partisi ve Haydar Han ekibi tamamıyla devre dışı bırakılıyordu. Yeni ekip İran’ın “az sayıda bilinçli işçinin kalabalık köylü kitlelerce destekleneceği proleter bir devrime hazır olduğuna” inanmaktaydılar. Sultanzade’nin Komünist Enternasyonal’deki (KE) konuşmaları[49] bize İKP’nin bu dönemdeki gelişmelere bakış açısını yansıtması açısından önemlidir. Genellikle birçok Asyalı komünist dünya devrimi için öncelikle Asya’daki devrimci hareketin başarısını şart koşarken Sultanzade tam aksine, “Batı proletaryasının desteklemediği hiçbir Asya devriminin başarılı olamayacağını” savunmaktaydı. Sultanzade ayrıca şunları belirtmekteydi: “II. (Sosyalist) Enternasyonal’in kongrelerinin birçoğunda sömürge sorunu sürekli olarak gündeme gelerek tartışıldı ve geri kalmış ülkelerin temsilcilerinin yer almadığı bu toplantılarda asla yürürlüğe koyulmayacak çok sayıda karar alındı. Daha da ötesi İran’da Meşrutiyet Devriminin ilk aşaması İngiliz ve Rus cellatları tarafından bastırıldığı sırada İran Sosyal Demokratları yardım umuduyla yüzlerini Avrupa işçilerine döndüklerinde II. Enternasyonal’de bu konu hakkında tek bir karar bile çıkmamıştı. Bugün (Ağustos 1920), Komünist Enternasyonal’in ikinci kongresinde bu sorun ilk kez ve daha ötesi ilk olarak doğunun ve Amerika’nın sömürgeleştirilmiş veya yarı sömürgeleştirilmiş ülkelerinin temsilcileriyle baştan sona ele alınıyor. Komisyonumuz tarafından kabul edilen kararlar, ezilen halkların emekçi kitlelerinin beklentilerini tamamen yerine getiriyor ve özellikle bu ülkelerdeki Sovyet hareketini teşvik etmeye hizmet ediyor. İlk bakışta sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde bir Sovyet hareketinden söz etmek tuhaf görünebilir. Bununla birlikte, bu ülkelerin bugün ulaştıkları sosyal konuma dikkat edildiğinde, şüphelerimiz ortadan kalkacaktır. Lenin Yoldaş zaten Rus Komünist Partisi’nin Türkistan’da, Başkurtlar ve Kırgızistan’daki deneyimlerinden bahsetti. Sovyet sistemi bu ülkelerde başarılı bir şekilde olgunlaşıyorsa, Sovyet hareketi sınıflar arasındaki farklılaşmanın dev adımlarla ilerlediği Hindistan ve İran gibi ülkelerde güçlü bir şekilde yayılmalıdır. (…) bu ülkelerdeki milliyetçilik fırtınası hızla bir toplumsal devrime dönüşebilir. Genel olarak, Asya ülkelerinin çoğundaki durum budur. Bundan, tüm dünyada komünizmin kaderinin, Yoldaş Roy’un[50] bize söylediği gibi Doğu’daki sosyal devrimin zaferine bağlı olduğu sonucu çıkar mı? Kesinlikle değil. Türkistan’daki birçok yoldaş[51] bu hataya yakalandı. Kapitalistlerin sömürgelerdeki davranışlarının devrimci bir ruhu uyandırdığı doğrudur. Ancak merkezdeki kapitalist sömürü yoluyla işçi aristokrasisi arasında bir karşı-devrimci ruh yaratıldığını söylemek de doğrudur. (…) Hindistan’da komünist devrimin başladığını varsayalım. Bu ülkenin işçileri İngiltere ve Avrupa’da büyük bir devrimci hareketin yardımı olmadan tüm dünya burjuvazisinin saldırılarına dayanabilecekler mi? Tabii ki hayır. İran ve Çin’deki devrimin bastırılması bu gerçeğin açık bir kanıtıdır.”[52]

Sultanzade’nin görüşleri analiz edildiğinde İran’dan çok tüm dünyada gelişen devrimci durumla ilgilendiği görülmektedir. Ona göre dünya proleter hareketi az gelişmiş ülkelerdeki devrime yön vermeliydi. KE III. kongresine (Haziran-Temmuz 1921) sunduğu Doğu Meselesi Üzerine Tezler’inde Sultanzade, Bolşevikler için az gelişmiş ülkelerde büyük bir potansiyel bulunduğunu ileri sürmekteydi. Sultanzade, Dünya Savaşı’nın sömürge ülkelerde milli burjuva sınıfının yükselişine yol açtığı ve bu ülkelerde geleneksel el sanatlarında çalışan zanaatkârları parçaladığından Çin ve Hindistan’ı sanayileşme sürecine soktuğundan bahsediyor ve iş kaybına uğrayan insanların sanayileşmiş ülkelere doğru bir göç akını başlattıklarına dikkat çekiyordu (nitekim kendisi de böyle bir aileden gelmekteydi). Savaşın yol açtığı bu yeni devrimci ortam yoksul köylü tabakalarda da bir hareketlenmeye yol açmıştı. Çin, Hindistan ve İran gibi ülkelerde karşımıza çıkan bu yeni köylü hareketi “anti-feodal ve anti-kolonyalist” bir muhteva taşımaktaydı. Ancak büyük bir eksiklik olarak bu ülkelerde henüz sınıf savaşımı verebilecek düzeyde bir işçi sınıfı gücü yoktu. Bu sebeple sömürge ülkelerdeki siyasal çalışmanın asıl amacı bu ülkelerde var olan burjuva, küçük burjuva, zanaatkâr, işçi ve köylü tabakaları bir araya toplayıp küresel kapitalizme karşı ulusal bağımsızlığın sağlanmasına çalışmaktı. Pratikte de bu o gün için Britanya emperyalizmine karşı durmaktan geçmekteydi. Nitekim “gerici-pan-İslamistler” dahi Britanya emperyalizmine karşı tavır alma eğilimindeydiler. Enternasyonal komünist hareket tüm bu dinamikleri değerlendirmeliydi. Sömürge halkların başkaldırış hareketi, özellikle de bir şekilde komünistlerin etkisi altında kalmış olanlar, milliyetçi veya İslâmi eğilimli de olsalar desteklenmeliydi. [53]

Sultanzade’nin bu satırları yazdığı dönemde Bolşeviklerin henüz dünya devrimini batıdaki proleter ayaklanmalardan bekledikleri ve Doğu meselesiyle yeterince ilgili olmadıklarını hatırlatalım. Bu sebeple Sultanzade’nin Doğu Meselesi Üzerine Tezler’i KE III. kongresinde M.N. Roy’un tezleriyle birlikte doğu ülkeleri üzerine kaleme alınmış az sayıda metinden biri olması açısından önemlidir. Ancak Roy ile Sultanzade arasındaki fark, Sultanzade’nin “Batı proletaryasının Doğu halklarına yardımcı olması konusundaki” vurgusundadır. Pratikte bu İran devrimine Sovyet yardımının sonuna kadar açılması gerektiği anlamına geliyordu. Sultanzade’nin Türkistan ve Başkurdistan gibi örneklere başvurmasının sebebi buydu. Nitekim adı geçen ülkelerde Kızıl Ordu sayısı fazla olmayan yerli devrimcileri destekleyerek askeri yöntemlerle “devrim ihracında” bulunmuştu. Ancak Sultanzade’nin kaçırdığı nokta, İran’ın Türkistan veya Başkurdistan gibi halihazırda Çarlık Rusya’nın etki alanında olan ülkelerden çok farklı bir konumda olduğuydu. Sultanzade’nin “İran’da sosyalist bir devrime kazanılacak ayaklanmaya hazır köylü kitleler bulunduğu” iddiası da gerçekleri yansıtmaktan uzaktı. İran’ın geneli bir yana hareketin merkezi olan Gilan’da dahi köylülerin olan bitenler karşısında tepkileri oldukça cılızdı. Bolşevik temsilciler Moskova’ya Gilan’da “devrimci köylüler diye bir şey olmadığını” rapor ediyorlardı.[54] 

Gilan’da “Savaş Komünizmi”

“Proleter devrimi” hızlandırmak amacındaki İKP liderliği bir süre sonra, toprak ağalarından kaynak temin eden Küçük Han ile gerilim yaşamaya başlamıştı. Sonunda Sultanzade liderliğindeki komünistler Mazanderanlı Cengeli liderlerinden ‒Küçük Han kadar tanınmasa da hareketin ikinci adamı olan‒ İhsanullah Han’la ittifak kurarak Küçük Han idaresini devirme kararı aldılar. 9 Temmuz 1921’de bir darbe sonucu Reşt’i ele geçirdiler. Küçük Han ormana kaçıp saklanmak zorunda kaldı. İktidarı ele geçirenler bu dönemde Bakü’den gelen 800 kadar İranlı komünist ve devrimi doğuya yayma konusunda kararlı 700-800 kadar Bolşevik ‒bazıları Kronstadt denizcilerindendi‒ ve 1700 kadar da Cengeli savaşçıdan oluşmaktaydı.[55] Bakü’de yayınlanan Kommunist gazetesi bu gelişimi kutlayarak “İran’ın Ekim Devrimi” olarak selamladı. Gazeteye göre toprak ağalarının temsilcisi ve İran’ın “Kerensky’si” olan Küçük Han devrilmiş, devrim “proleter aşamaya” geçmişti.[56] Öte yandan kendilerine “Geçici Devrimci Komite” adını veren grup acele bir toprak reformu ve feodallere karşı köylü kitleleri ayaklandırmak gibi girişimlerde bulunmuşlarsa da halktan karşılık bulamadılar. Toprak reformu adına özel arazilere el konulması küçük de olsa mülk sahibi olan Gilan köylüsünün ürkmesine neden olmuştu. Bu esnada Küçük Han ise Lenin’e komünistleri şikâyet eden bir telgraf göndererek yaşananları protesto etmişti.[57] Küçük Han yanlıları Ağustos 1921’de Moskova’ya gelerek Karahan’la görüştüler. Ancak bu ilk temaslarda Gilan’ın resmi temsilcisi olarak tanınma taleplerini kabul ettiremediler. Eylül 1920’de toplanan Bakü Doğu Halkları Kurultayı’nda da bu mesele gündeme geldi. Küçük Han Lenin’e doğrudan iki mektup yazarak komünistlerin Gilan devrimine verdiği zararlardan söz etti.[58]

 

Haydar Han’ın Dönüşü ve Uzlaşma Arayışları

“Sol sekter siyaseti” sebebiyle Sultanzade ve çevresi Sovyetlerin güvenini yitirirken Sovyetlerin desteğini sağlamış olan Haydar Han tekrar İran komünist hareketi içinde etkin bir figür olarak ortaya çıkmaktaydı. Bakü Doğu Halkları Kurultayı’nda (Eylül 1920) Sultanzade ve Haydar Han taraftarları arasında sert tartışmalar yaşanmış ve mevcut İKP (B) liderliğinin yarattığı hayal kırıklığından yararlanan Haydar Han, Adalet kökenli muhaliflerini dahi yanına çekmeyi başarmıştı. Artık Haydar Han’ı destekleyen Arşavir Çilingiryan ve diğer muhalifler Sultanzade’nin denetimi altındaki merkez komitesini “Gilan’da köylülere yabancılaşmakla, çok sayıda işçiyi partiden kovmakla ve Cengelilerden kopulmasına yol açmakla” suçlamaktaydı. Bakü’de mevcut İKP (B) merkez komitesine alternatif yeni bir merkez komite oluştu ve 11 Eylül 1920’de Haydar Han partinin genel sekreteri olarak seçildi. Haydar Han’ın partinin başına getirilmesinde Orjonikidze’nin de rol oynadığı iddia edilmektedir.[59] Hatta İranlı tarihçi Reza Ghods’a göre Stalin parti kongresine katılıp Haydar Han’ın liderliğe geçişi yönünde baskı kurmuştur.[60] Bu tartışmada Sultanzade kanadının Troçki’den, Haydar Han’ın ise Stalin’den destek aldığı yönünde sonuçlar çıkarılmıştır. Nitekim ileriki yıllarda Troçki’nin tasfiyesiyle Sultanzade ekibinin de büyük kısmı tasfiyeye uğrayacaklardı. 1940 yılında yayınlanan ve Stalin döneminin resmi tarih görüşünü yansıtan Büyük Sovyet Ansiklopedisi (Bloŝaja Sovetskaja Enseklopedija) Sultanzade kanadını “sol sekter Troçkist söylemleri” sahiplenmekle itham edecekti.[61]

Dönemin tanıklıklarına göre ağır hastalığına rağmen Lenin de bu mesele ile özel olarak ilgilenmiş ve İKP (B) deki “aşırı sol kanadın” tasfiyesinden yana olduğunu belirtmiştir.[62] Lenin’in bu yönde bir tavır takınması gayet anlaşılabilir bir durumdur zira Lenin bu dönemde çeşitli ülkelerde Bolşevik modelini taklit ederek hızlı biçimde proleter devrim hedefine kitlenmiş “sol sekter” gruplara karşı teorik bir mücadele vermekteydi ve ünlü eseri Sol Komünizm, Bir Çocukluk Hastalığı’nda bu grupları Engels’ten alıntıladığı bir sözle “Kendi sabırsızlıklarını teori sanan saf çocuklar” olarak nitelemişti.[63] Sonuç olarak Sultanzade ve çevresi siyasi yenilgiyi kabul etti. Hatta Sultanzade’nin kendisi de “İran’ın henüz sosyalizme hazır olmadığını, öncelikli amaçlarının tüm yoksul köylülüğün toprak sahibi olduğu anti-feodal bir burjuva demokratik devrim olduğunu” söylemek zorunda kadı.[64]

Öte yandan Sultanzade grubunun “proleter devrim” çizgisinden vazgeçmesi (veya öyleymiş gibi davranmaya başlamaları) Küçük Han’a dönük önyargılarını değiştirmemişti. Komünist Enternasyonal’in III. kongresi (Haziran-Temmuz 1921) Sultanzade taraftarlarının bu yöndeki eleştirilerine sahne olmuştu. İKP adına söz alan Kamuran Ağazade “Gilan ayaklanması[nın] feodallere yaslanmak yerine köylü ve işçilere dayanması gerektiği”ni söylemekteydi. Ağazade dört yıllık faaliyeti boyunca İran KP’nin (buradan Ağazade’nin Adalet Partisi dönemini de mücadele tarihine aldığı anlaşılmaktadır) asıl amacının İran köylülüğünü toprak ağalarından kurtarmak, onları devrime kazanmak olduğunu sözlerine ekliyordu. Ağazade şöyle devam etmekteydi: “Programımızın asıl amaçları İngiliz egemenliğine son vermek, şahlığı devirmek, bir anayasa yapmak, feodaliteyi yıkarak ülkenin gelişimini engelleyen zincirleri kırmaktır. Zaman içerisinde sınıf bilinci bu şekilde oluşacaktır. Ülkemizde emekçi halkın iktidara geleceği süreç çok uzun olacaktır ve bu sürecin proleter dünya devrimine yakından bağlı olacağı açıktır.”[65] Ağazade İran’da devrimci örgütlenmenin zayıflığını ve ancak Avrupa proletaryasının yardımıyla bu durumun değişeceğine dair görüşlerini kapalı bir üslupla dile getirmekte ve böylece Sultanzade’ye yakın bir tutum takınmaktaydı.

III. kongrede İran Komünistleri adına söz alan Cevadzade (Pişeveri) de Enternasyonal’e çok ağır eleştiriler yöneltmekteydi. Cevadzade, III. Enternasyonal’in ajitasyondan başka bir işle ilgilenmediğini ve Asya’da devrimci yapıların gelişmesine yardımcı olmadığından yakınmaktaydı. Cevadzade’ye göre doğuda komünizme sempati duyan büyük kitleler olduğu halde (ki Türkiye’de birbiri ardına üç komünist parti kurulması Cevadzade’ye göre bunu kanıtlamaktaydı) komünist partilerin bunları örgütleme konusundaki başarıları oldukça sınırlı olmuştu. İran ve Türkiye’de komünistlere duyulan bu sempatiyi engellemek için milliyetçi liderlerce sahte (pseudo) komünist partiler inşa edilme sürecine girilmişti. Nitekim bugün (1921) Türkiye’de yaşanan da buydu. Bu yakında İran’da tekrar edilebilirdi. Zira KE’nin İran’da komünizm adına hareket edenler üzerinde yeterli bir kontrolü bulunmamaktaydı. Netice olarak KE doğudaki komünistlere daha fazla destek olmalıydı.[66] Görüldüğü üzere Cevadzade üstü örtülü olarak Sovyetleri İran’da Haydar Han kanalıyla sahte (pseudo) bir KP inşa etmeye çalışmakla itham ediyor ve İran devrimine daha fazla müdahil olunması gerektiğini savunuyordu.

“Sol kanadın” eleştirilerinin asıl nedeni Sovyet Rusya’nın merkezi Tahran hükümeti ile Şubat 1921’de İran-Sovyet Dostluk Antlaşması imzalamasıydı. Antlaşma sonrası Sovyetlerin ilk Tahran büyükelçisi olan Feodor Rothstein silahlı mücadeleyi sona erdirmeleri ve Tahran’la uzlaşmaları için İranlı komünistler ve Cengelilere baskı uygulamaya başlamıştı.[67] Mart 1921’de Britanya-Sovyet antlaşması imzalanmasıyla da Sovyetlerin “devrim ihracı” konusundaki istekliliği bütünüyle azalmıştı.[68] Haydar Han’ın tam bu anda İKP’nin başına getirilmesi ve muhtemelen Şubat 1921’de İran’a geçişinin[69] bu siyaset değişimiyle ilişkili olmadığını düşünmek mümkün değildir. 

Gilan Sovyeti’nin Yenilgisi

Haydar Han Şubat 1921’de Gilan’a geldiğinde hareket aslında gücünün doruğundaydı. İngiliz raporlarına göre farklı gruplara dağılmış olmakla birlikte 7000 Cengeli savaşçısı Gilan ve Mazanderan bölgesine dağılmış durumdaydılar.[70] Ancak aralarında birlik yoktu. Küçük Han halen 3000 savaşçıya emretmekteydi ama ormanlık alanlara sığınmıştı. Reşt ve Enzeli 900 kadar Kürt savaşçısı olan Halo Kurban’ın denetimindeydi. İhsanullah Han da Mazanderan’da 2000 savaşçıya sahipti. 200 kadar Kafkasyalı ve 40 kadar da Rus Bolşevik İhsanullah Han ve Halo Kurban’a katılmışlardı.[71]

Tarafları uzlaştırmak için gayret eden Haydar Han Mayıs 1921’de bütün grupları birleştirmeyi başardı. Kurulan hükümette Küçük Han Finans Komiseri, Haydar Han Dış İlişkiler Komiseri, Halo Kurban Savaş Komiseri oldular. Ancak bir süre sonra Küçük Han, Haydar Han’la yeniden tartışmaya başladı ve kendisini Dış İşleri Komiseri ilan etti.[72] Tartışmalar devam ederken İhsanullah Han ve 2000 Cengeli savaşçısı Temmuz 1921’de başkent Tahran’ı ele geçirmek üzere harekete geçti. Ama sefer tam bir fiyaskoyla neticelendi. Ağustos 1921’de İhsanullah Han’ın savaşçılarının 200’ü merkezi hükümete bağlı Rus Kazaklarınca öldürülmüş, 150’si de esir düşmüştü. Geri kalan savaşçılarının çoğu onu terk etmiş ve yanında ancak 200 askeri kalmıştı.[73] Küçük Han’ın desteklemediği bu başarısız sefer Küçük Han’ın desteği olmadan Cengelilerin yapabileceklerinin sınırlarını da işaret etmekteydi.

İhsanullah Han’ın başarısız seferinden sonra karşılıklı suçlamalar hızlandı. Bu gerilimin kaynakları arasında İran’da kökleri eskilere uzanan bazı etnik çatışmalar yatıyor gibidir. Haydar Han ve İhsanullah Han’ın kadrosu büyük ölçüde İran Türklerinden oluşmaktaydı. Ayrıca Halo Kurban’ın Kürt savaşçıları da komünistlere katılmışlardı. Eylül 1921’de Reşt ve Enzeli gibi önemli kentler Türk ve Kürt komünist önderlerin denetimindeydi ve Küçük Han’a bağlı Cengeliler bu durumdan rahatsızdılar. Küçük Han’ın gözünde Nerimanov veya Haydar Han komünist olmaktan ziyade İran Azerbaycanı’nı Sovyet Azerbaycanı’na dahil etme arzusunda olan Turancılardı.[74] Gruplar arasındaki gerilim Eylül ayında yeniden ormana çekilmiş olan Küçük Han’ın bir kez daha Finans Komiseri olmak istediğini söylemesi ve Haydar Han ile Halo Kurban’ın bunu reddetmesiyle zirveye tırmandı. Bunun üzerine Cengeliler Eylül 1921’de Halo Kurban’ın Enzeli’yi idare etmesi için atadığı Muhammed Han Kürd’ü öldürerek savaşı başlattılar. 28 Eylül 1921’de Halo Kurban ve Haydar Han sorunların çözümü için Küçük Han ile bir toplantı yapmak için gittikleri evde tuzağa düşürüldüler ve son anda ölümden kurtuldular. 1 Ekim 1921’de Küçük Han’ın askerleri Reşt’i almak için hücuma geçtiler ve İKP bürosunu içindekiler uykudayken yaylım ateşine tuttular. Parti liderlerinden Mir Bakır, Şeyhov Tebrizi ve Arbabzadeh bu saldırıda hayatlarını kaybettiler. Ertesi gün İhsanullah Han ve Halo Kurban karşı saldırıya geçtiler ve 600 kişi bu çatışmalarda öldü.

Çatışmalar sırasında Haydar Han da Küçük Han’ın savaşçıları tarafından öldürüldü. Bu cinayet üzerindeki gizem bugün de çözülebilmiş değildir. Bazı kaynaklarda Küçük Han’ın bu cinayetten haberi olmadığı ve emrin onun tarafından verilmediği ileri sürülür.[75] Çeşitli tartışmalar ve anılarda Haydar Han’ın ölümünden Küçük Han haricinde İngilizlerin hatta merkezi İran hükümetiyle arasını düzeltmek isteyen Sovyet kliklerinin dahi sorumlu tutulduğu görülmektedir.[76] Gerçek ne olursa olsun, Haydar Han’ın ölümü Gilan Sovyeti’nin birliğinin de sonu anlamına gelmekteydi ve bu cinayet Sovyet tarafında halen Gilan Devrimi’ne destek olma taraftarı olanların son arzusunu da kırmış oldu. 8 Eylül 1921’de son Sovyet birlikleri de Reşt limanında ayrılırken[77] Sovyet tarafının artık İran’a karşı kışkırtıcı ve devrimci siyasetlere destek vermeyeceği açık biçimde ilan edilmekteydi. Sovyet tarafı bu konuda kararlı olduğunu Cengeli hareketin en soldaki ismi İhsanullah Han’ı da yanlarında götürmeye “ikna ederek” göstermekteydi.[78] Haydar Han’ın ölümü, İhsanullah Han’ın mecburi ilticası ve Sovyet birliklerinin çekilmesinden hemen sonra merkezi hükümetin Savaş Bakanı ve geleceğin Şahı Rıza Han, İngilizlerin maaşlarını ödediği Kazak süvarileri ile birlikte Gilan’a doğru yürüyüşe geçti. Yolda Haydar Han’ın ölümünden sonra Küçük Han’a karşı kişisel bir kin duyan Halo Kurban da savaşçılarıyla birlikte Rıza Han’a katıldı. Cengeliler çok sert bir direniş gösterdiler. Sadece 20 Ekim 1921’deki çatışmalarda Kazaklar 680 asker kaybettiler. Reşt, bir süre taraflar arasında el değiştirdi. Ancak Kazak kuvvetleri 23 Ekim’de kente tam olarak hakim oldular. 24 Ekim’de Gilan Sovyeti’nin kurulduğu şehir olan Enzeli, Kazakların eline geçti. Küçük Han yanında kalan 300 kadar savaşçısıyla orman çekildi ve Aralık 1921’e kadar direnmeye devam etti. 6 Aralık 1921’de yanında sadece Huşeng kod adlı Bolşevik militan Gluck kalmıştı. İkisi o gün ormanda donarak öldüler. Cesetleri Halo Kurban tarafından bulundu ve Küçük Han’ın kesilen başı Rıza Han’a götürüldü.[79] Böylece Gilan Sovyeti’nin simgesel ölümü tescillenmiş oluyordu. 

Yenilginin Analizi

Gilan Sovyeti neden yenildi? Yenilginin askeri nedenlerden kaynaklandığını söyleyemeyiz. Yukarıda söylendiği üzere Gilan Sovyeti’nin askeri gücü 7000 savaşçıya erişmiş durumdaydı. Cengeliler 113 mitralyöz de dahil olmak üzere ağır silahlara da sahiptiler. İran’da kendi iktidarını kuracak olan Rıza Han Pehlevi’nin emrinde de ancak bu kadar asker vardı. Bu açıdan Gilan Sovyeti’nin askeri gücünün Tahran’a hâkim olacak düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Geriye bunun neden gerçekleşmediğini açıklamak kalıyor. Bazı İranlı tarihçilere göre bunun sebebi Küçük Han’ın hiçbir zaman Tahran’ı ele geçirmek gibi bir hedefi olmamasıdır. İ. Azadi’ye göre Küçük Han imkanı olduğu halde İran’ın bütününe hakim olmayı hiç düşünmemişti. Hazar kıyılarında özerk davranabileceği bir bölgeyi yeterli görmekteydi.[80] F. Halliday ise Gilan gibi küçük ve İran’ın genel ikliminden çok farklı bir kültüre sahip bölgeye hakim olan bir gücün bütün İran’ı yönetebilecek bir potansiyele sahip olamayacağını iddia etmiştir. Halliday’e göre Cengeliler Tahran’da idareyi ele geçirseler bile ülke nüfusunun yarısını temsil eden Farsîler, mollalar bunu asla kabul etmeyecekler ve bu girişim çok daha güçlü bir karşı-devrimi ateşleyecekti.[81] Elbette bunlar sadece varsayımlardan ibarettir.

Yenilgiyle ilgili diğer açıklamalarda ise Sovyet tarafı suçlanmaktadır. Yukarıda da değinildiği üzere Ravasani etkisindeki İran resmi tarihçiliği yenilgiden “Sovyetlerin ihanetini” sorumlu tutmaktadır.[82] Bu teoriyi savunanlar, “Eğer Sovyetler Lenin’in kararıyla Gilan devrimine desteklerini çekmeselerdi Küçük Han’ın tüm İran’da iktidarı alabileceğini” belirtmektedirler. Öte yandan E. Abrahamian, Kızıl Ordu’nun yardımını “işgal” olarak nitelendiren araştırmacıların Kızıl Ordu’nun çekilmesini ise “ihanet” olarak nitelemesindeki çelişkiye dikkat çekmiştir.[83] Gerçekten de İran tarihi boyunca (Şahlık veya İslam Cumhuriyeti dönemleri arasında bu konuda bir fark yoktur) komünistlere dönük en büyük suçlama “Sovyetlerden yardım aldıkları” iddiası olmuştur. 1946’da kurulan Azerbaycan Milli Hükümeti ve Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ne dönük en belirgin suçlamalar bu girişimlerin “Sovyet tesirli bölücü hareketler” olmasıydı. Hatta Tudeh Partisi 1983’te “komünist olduğu” gerekçesiyle değil, parti üyelerinin “Sovyetlerin talimatıyla hareket ettiği” ve bu ülke adına “casusluk yaptıkları” gibi iddialarla kapatılmıştı.[84] Bir yandan İran devrim tarihindeki figürleri Sovyetler tarafından yönlendirilmekle itham ederken, öte yandan Sovyet Rusya’yı Küçük Han’a askeri yardım yapmamakla suçlamak açıkçası büyük bir çelişkidir. Küçük Han eğer Sovyet desteğiyle iktidarı almayı başarsaydı, günümüzde bir kahraman olarak görülmek yerine ‒İran siyaset geleneğince‒ yabancı işbirlikçisi olarak itham edilecekti. Hatta bugün İran halkının Şah Rıza Pehlevi’yi “yabancıların desteğiyle tahta çıkmış bir iktidar gaspçısı” olarak hatırladıklarını, Küçük Han’ı ise kahraman olarak gördüklerini düşünürsek, Sovyet destekli Küçük Han iktidarında ise bu rollerin değişeceğini varsayabiliriz. Bu bakımdan Şah Rıza’nın kazanarak kaybettiğini, Küçük Han’ın ise kaybederek kazandığını iddia edebiliriz.

Öte yandan Sovyet Rusya’nın Britanya ile anlaşmak adına Gilan devrimini yalnız bıraktığına dair iddia olduğu yerde durmaktadır. F. Halliday’in altını çizdiği üzere Marksist çevrelerde de uzun süre boyunca bu konu tartışmaya açılmamıştı. Aslında İranlı komünistlerin penceresinden bakılacak olursa, Sovyet Rusya İran devrimine yardım yapmalıydı zira Britanya İran’dan askerlerini çekmekle birlikte el altından Rıza Han’ı desteklemeye, silahlandırmaya, Kazakların maaşlarını ödemeye devam etmekteydi. Bu durumda Sovyet Rusya da askerlerini çekmekle birlikte pekala İran devrimcilerine yardıma devam edebilirdi. Tarihçilerin Sovyet Rusya’nın bu konuda pasif siyasete geçişi üzerinde durmaları gerekmektedir. Örneğin Halliday, dört yıldır dünya savaşının ardından üç yıldır da iç savaş içinde olan Rusya’nın İran devrimini destekleyecek bir gücü kalmadığını, bu nedenle Beyazlara desteğini çekme vaadinde bulunan Britanya ile uzlaşmanın anlaşılabilir olduğunu belirtmiştir.[85] Nitekim 1921’de yaşananların benzeri 1946’da Azerbaycan Milli Hükümeti’nin düşüşü sırasında da neredeyse birebir tekrar etmiştir. O dönemde de Batı ile bir çatışmayı göze alamayan Sovyet güçleri İran Azerbaycanı’ndan çekilmeyi tercih etmişlerdi.[86]

Gilan Sovyeti yenilgisi ile ilgili ikinci tartışmalı iddia komünistlerle “Cengeliler arasındaki ittifakın dini tartışmalar nedeniyle bozulduğu”dur.[87] Dailami bu konu hakkında Komünistlerin “Mollaların evlerinin geneleve çevrilmesi veya uluorta ateist propaganda yapılması gibi uç eylemlerinin tepki topladığını”[88] iddia etmektedir. Yekikyan da anılarında halk arasında komünistlerin insanları canlı canlı cami avlularına gömdükleri söylentisinin yayıldığını yazmıştır.[89] Gilan Sovyeti’nin Haberleşme (Posta-Telgraf) Bakanı Alihanzadeh’in Erdebil’de İslam karşıtı bir konuşma yaptığı için halk tarafından linç edildiği o dönemin gazetelerinin doğrulanmamış iddiaları arasında yer almıştır. 5 Ağustos 1920’de Reşt pazarında 400 dükkan, 3 cami ve bir Ermeni kilisesinin yağmalanarak ateşe verilmesi olayında da hiçbir kanıt olmadığı halde Britanya destekli yayınlarda hemen Ruslar ve komünistler suçlanmışlardı. Nerede bir komünist hareket varsa peşinen bu ithamların da geldiğini bildiğimizden, açıkçası bu iddiaların ne kadarının doğru olduğu konusunda net bir şey söyleyemiyoruz. Öte yandan Küçük Han’ın cami yakma olaylarından komünistleri değil provokasyon niyetinde olan eşrafı ve İngilizleri sorumlu tuttuğu bilinmektedir. Komünist partinin İslam karşıtlığıyla suçlanmasında İngiliz basınının önemli bir etkisi ve desteği olduğu bilinmektedir.[90] Dönemin İngiliz destekli anti-komünist gazetelerinde çıkan ithamların bazıları oldukça tanıdıktır. Bu yayınlarda Bolşevikler ve komünistler, “kadınları ortaklaştırdığı” gerekçesiyle İran tarihi boyunca mollalar tarafından lanetlenmiş Mazdek hareketinin takipçisi olarak nitelenmişlerdi.[91] Komünistlerin din düşmanı oldukları iddialarına karşı ise partinin yayın organı Kommunist’de “Komünistlerin İslam karşıtı olmak bir yana, tam aksine yoksul Müslüman emekçilerin hakları için mücadele ettikleri ve gerçekte Kuran’ıın emirlerine uyanların da kendileri oldukları” yazılmaktaydı.[92]

Bu tartışmaların abartılı bir noktaya çekilmek istenmesine rağmen Gilan Sovyeti üzerine yapılan kapsamlı araştırmalara bakıldığında, din sorununun Cengeliler ile komünistler arasında hiçbir zaman temel çatışma konusu olmadığı görülmektedir.[93] Zaten Küçük Han’ın komünistlerden dinî tartışmalar nedeniyle koptuğunu savunmak oldukça ilginç, hatta gerçeği söylemek gerekirse, ciddiye bile alınmayacak bir çıkarımdır. Küçük Han günümüz resmi İran tarihçiliğinin iddia ettiği üzere din konusunda bu ölçüde ‘duyarlı’ biri olsaydı, din konusundaki tutumları herkesçe bilinen Lenin, Troçki veya Nerimanov gibi liderlerden en başta yardım istemez ve son ana kadar da bu yardım isteklerini tekrarlamazdı. Benzer şekilde resmi İran tarihince ‘yabancı düşmanı’ bir milliyetçi olarak gösterilmek istenen Küçük Han’ın tam aksine “yabancılara” değil sömürgecilere düşman olduğu, sömürgeci olmadığına inandığı yeni Bolşevik yönetimini “yabancı” olarak görmediği açıktır.[94] Buradan çıkarılacak sonuç Küçük Han’ın dost ve düşmanlarını dinlerine ve teolojik görüşlerine göre değil sömürgeciliğe olan tutumlarına göre seçtiğidir. Nitekim “İslam mücahidi” imajı kazandırılmaya çalışılan Küçük Han’ın hemen her dinden ve ulustan askeri olması nasıl açıklanacaktır? Ermeni Yekikyan’ın yanı sıra ve son anına kadar onu terk etmeyen ve ormanda saklanırken onunla birlikte donarak ölen, Volga-Sovyet Almanlarından yaveri Gauck gibi kişilerin varlığı Küçük Han’ın “yabancı düşmanı bir cihadist” olarak gösterilmesiyle nasıl bağdaştırılabilir?[95] Küçük Han’ın bu konudaki pratik tutumunun partilerine Müslüman olmayanları kabul etmeyen Adaletçilerden bile “ileride” olduğu söylenebilir.

Öte yandan Gilan Sovyeti’nin çöküş sebepleri arasında dinsel tartışmaların öneminin abartılmasına olan itirazımız Gilan köylülerinin komünistlerin siyasetinden memnun oldukları anlamına da gelmemektedir. Tam aksine komünistlerin özellikle Sultanzade-İhsanullah Han darbesinden sonra uyguladıkları “savaş komünizmi” siyasetinin köylüler ve o güne kadar Cengelilerin arkasında duran toprak sahipleri tarafından tepkiyle karşılandığına dair anlatımlara sahibiz. Benzer şekilde Bolşeviklerin Bakü’de yatırımları olan İranlı tüccarların mallarına el koymaları da büyük bir tepki toplamıştı.[96] Küçük Han da Bolşeviklerden İranlı tüccarların el konulmuş mallarının iadesi için defalarca aracı olmuştur. Sovyetlerden gelen uyarılarda dinsel bir tartışmadan söz edilmemekte ancak küçük mülk sahiplerinin korkutulmasının olumsuz sonuçlarından bahsedilmektedir.[97] Nitekim bilindiği üzere Sovyet liderliği de o günlerde toprakta özel mülkiyeti gözeten Yeni Ekonomik Politika’yı (NEP) desteklemekteydi. Küçük Han bu nedenle, “ateist de” de olsalar küçük/orta toprak sahipleriyle ittifak halinde olan Sovyet liderlerine güvenebilirdi. Öte yandan mülk sahibi köylülüğü ürküten “sol sekter” İranlı komünistlerle uzlaşması ise imkânsızdı. Bu nedenle İKP ile Küçük Han arasındaki gerilimi teolojik birtakım konu başlıklarıyla açıklamaya çalışan tezlerin altının boş olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan Gilanlı devrimcilerin Türk ve Kürt komünistlerle yaşadıkları gerilimin Gilan devriminin yenilgisinde önemli bir rol oynadığı ise kesindir. Bu açıdan Küçük Han, Gilan merkezli siyaset güden etno-santrik bir mikro milliyetçi gibi hareket etmiştir Ruslara karşı gösterdiği esnekliği diğer İranlı etnik gruplardan esirgemiştir. Zaten ona Tahran kapılarını kapatan da bu yanı olmuştur. 

Yenilgiden Sonra

1921 Aralık ayında modern İran tarihindeki ilk büyük toplumsal özgürlük-eşitlik deneyimi yenilgiye uğramış durumdaydı. Hayatta kalanlar Sovyetler Birliği’ne sığınmışlardı. Burada İranlı komünistler birbirlerini suçlayan bir iç hesaplaşma yoluna girdiler. Partiye hâkim olan Pişeveri kanadı Gilan Sovyeti yenilgisinden Küçük Han gibi “feodallerle” kurulan ittifak siyasetini sorumlu tutmaktaydı.[98] İranlı komünistler ayrıca yukarıda da değinildiği üzere III. Enternasyonal’i (bu Sovyetler olarak da okunabilirdi) devrimi desteklememekle suçlamaktaydılar. Ancak İranlı komünistlerin politik mücadelesi Sovyet-İran ilişkilerinde yakınlaşma arttıkça daha da zorlaşmaya başlamıştı. 1920’lerde resmi Sovyet siyaseti Rıza Şah’ı ilerici modernist bir hükümdar olarak kabul etmekteydi. 1927 yılında Sovyet-İran ticaret antlaşması imzalanması nedeniyle partinin faaliyetleri Sovyetler tarafından kısıtlanmaya devam edildi.[99] 1926’da İran Azerbaycanı’nda ayaklanma başladığında Bakü’de bulunan İhsanullah Han Sovyet yetkililerden ayaklanmaya yardım etmelerini istediyse de bu isteği reddedilmişti.[100]

İranlı komünistleri zor durumda bırakan bir diğer olgu da Troçkist muhalefetle ilişkili görünmeleriydi. 1937’deki “temizlik” döneminde Gilan Sovyeti’nde önemli rol oynamış hemen tüm isimler öldürüldüler veya “kayboldular”. Sadece Sultanzade, İhsanullah Han ve Ağazade gibi İranlı liderler değil, Gilan Sovyeti’nin dış destekçileri olan S. Orjonikidze ve L. Karahan da idam edilenler ya da intihar (!) edenler arasındaydı. 1940 yılına gelindiğinde Gilan Sovyeti’nin liderlerinden hiçbiri hayatta değildi. Tarihin bir ironisi olarak İKP’nin Sovyetlere sığınan kadrolarından pek azı 1937’deki temizlik harekatından kurtulabilmişken Rıza Şah’ın zindanlarına atılanlar ise hayatta kalarak partinin politik devamlılığını sağlayabilmişlerdi. Anıları hafızalardan silindikten veya resmi Sovyet yayınlarında “provokatör ve karşı devrimci olduklarını” iddia eden yazılardan[101] sonra Kruşçev döneminde birçoğunun “itibarı” iade edilecekti.

 

Mirasçılar

Her ne kadar İran İslam Cumhuriyeti tarihçileri ‒oldukça gecikmeli olarak‒ Cengeli hareketini sahiplenmişlerse de Cengeliler aslında daima İran solunun idolü olarak kalmışlardır. İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti deneyimi yenilgiyle sonuçlanmakla birlikte, İran tarihinde önemli bir iz bırakmıştı. Gilan Sovyeti deneyimine şahit olan kuşaklar 1920-21’de yaşananları unutmamış ve o günlerde daha çocuk yaşta olanlar Gilan gerillalarının anılarıyla büyümüşlerdi. 1944’te Tudeh Partisi’ni kuran delegelerin %29’u bu iki küçük eyaletten gelmişlerdi.[102] 1940’ların ortasında sol hareketin yeniden yükselişe geçtiği yıllarda Gilan ve komşusu Mazenderan bölgesi Tudeh’in en güçlü olduğu bölgeler arasındaydı. Demokratik seçimlerin yapılabildiği 1953 senesi öncesi Tudeh her iki bölgede de mutlaka meclise milletvekili gönderebilmekteydi.[103] Partinin önemli liderleri ve ideologları arasında Gilanlı ve Mazanderanlı çok sayıda kadro bulunmaktaydı. İran’da işçi sınıfı mücadelesi denilince ilk akla gelen isimlerden biri olan Reza Rusta, Gilanlı bir köylünün oğluydu. Tudeh liderlerinden Reza Radmaneş (1905-1983) Cengeli savaşçılarına yardımcı olan çocuklardan biriydi.[104] Partinin en önemli teorisyeni sayılan İhsan Tabari (1917-1989) Mazanderanlıydı. Cengeli adı İran’da son kez solun İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı son meydan okuyuşu olan Amul Ayaklanması’nda duyuldu. 25 Ocak 1982’de Maoist İran Komünistler Birliği (Sarbedaran) önderliğinde başlayan “Cengeli İsyanı” Gilan ve Mazanderan ormanlarında dört ay süren bir direnişten sonra bastırılmıştı.[105] 

Sonuç

Gilan Sovyeti aradan geçen bir asırlık zaman diliminden sonra bile önemli bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Bu deneyim İran’da 1920’lerin başında devrimci birikimin kapasitesini ve sınırlarını göstermesi açısından önemlidir. 20. yüzyıl boyunca Meşrutiyet Devrimi’nden kalan bir miras olarak[106] bu ülkede devrimci hareketlerin birikimi ülkenin yarısını temsil eden Fars etnik kökenli topluluklardan ziyade kuzey ve batı eyaletlerinde yoğunlaşmıştı. Aslında bu eğilim İran solunun tarihi boyunca devam etmiştir. Bu, bir yandan da İran solunun belli etnik topluluklar ve bölgeler içinde sıkışmışlığını yansıtan bir durumdur. Bu bakımdan Gilan Sovyeti deneyimi de Meşrutiyet Devrimi’nde Tahran/Fars egemenliğine meydan okumak için bir araya gelmiş olan ama bunun haricinde veya ötesinde ortak bir nokta ve program üretmekte başarısız kalan bölgesel devrimci hareketler geleneği içinde sayılabilir. Nitekim bu zaafı hareketin merkezileşmesi ve iktidarlaşması yolundaki en büyük engel olmuştur. Türk, Gilani ve Kürt etnik gruplarınca desteklenmekle birlikte merkezi İran tarafından benimsenmeyen bu hareketin, askeri bir başarı sonucu Tahran’a hâkim olsa bile ‒ki bu ihtimal dâhilindeydi‒ İran geneline hakim olacak bir hegemonik güce ulaşabileceği şüphelidir. Nitekim bu şüphe en fazla olarak Gilan Sovyeti’nin sınırları konusunda realist bir tutum takınan Sovyet liderliğince hissedilmekteydi. Geriye dönülüp bakıldığında Sovyetlerin hem Britanya ile karşı karşıya gelmemek hem de Fars kitlesine dayanmayan bir devrim girişimine karışmamak için Gilan Sovyeti yerine Tahran hükümetiyle masaya oturmayı tercih ettiği görülmektedir. Öte yandan Sovyetlerin bu tavrı elbette enternasyonal dayanışma adına tartışmalı bir karar olduğu gibi, bu alandaki siyasetlerini meşru göstermek için İran komünistlerinin hatalarına odaklanmayı tercih etmeleri de aynı şekilde eleştiriye açık bir husustur. Nitekim günümüzdeki daha soğukkanlı araştırmacılar İranlı komünistlerin Gilan Sovyeti’nin yenilgisindeki sorumluluğu konusunda geçmişteki resmi Sovyet tezleri ölçüsünde iddialı değillerdir. Benzer şekilde yeni araştırmalar Küçük Han’ın da yenilgideki payı üzerine eğilmektedirler.

Gilan Sovyeti konusunda İran resmi tarihçiliği ise geçmişte Sovyet resmi tarihçiliğini adeta örnek alır biçimde bu deneyimi tamamıyla kendi ideolojik yargılarıyla yorumlamakta, nasıl ki Sovyet tarihçiliği İran komünistlerini “Troçkist”, “sol sekter” olarak mahkûm etmişse onlar da Küçük Han ve Cengelileri “pan-İslamist mücahitler” olarak sunmaktadır. Sovyet siyasetinin Gilan Sovyeti’nin İran’da demokratik bir devrime yol açma potansiyelini başından reddetmesi, ona hemen hiç şans tanımamış olması gibi İran resmi tarihi de Gilan Sovyeti’nin “Sovyet” kısmını, Cengelilerin sosyalizme olan sempatilerini görmek istememektedir. Bu bakımdan İran resmi tarihçiliği Küçük Han’ın kompleks dünya görüşü ve pratiğini yok sayarak ondan “imanlı bir İslam mücahidi” var etme konusunda altını dolduramadığı bir çaba yürütmektedir.

İran resmi tarihçiliğinin Gilan yenilgisinden Sovyet dış siyasetini sorumlu tutan tavrı ise komünistlere yapılan Sovyet yardımlarını daima bir suç olarak görmüş olan aynı çevrelerin en büyük çelişkisidir. Öte yandan Gilan Devrimi’ne yardım etmedikleri için Sovyetlerin suçlanması sadece resmi İran tarihçiliğinde değil evrensel Marksist tarihçilikte de karşımıza çıkan genel bir sorundur. 20. yüzyıldaki çok sayıda örneğin bize gösterdiği üzere Sovyetlerin bir devrimci duruma yardımcı olmaları da en az olmamaları kadar eleştiri konusu olmuştur. Gilan özelinde Britanyalıların Rıza Han’ı desteklemesi karşısında Sovyetlerin de Gilan devrimcilerini aynı şekilde desteklemesi aslında enternasyonalizm adına tutarlı ve geçerli bir tavır olurdu. Ancak bu yardımın Sovyet topraklarında Beyaz Ordu faaliyetlerine hız kazandıracağı gibi Ruslardan alınacak yardımla İran’da bir devrim gerçekleştirilmesinin İran gibi dış müdahalelere karşı güçlü bir geleneğin olduğu bir toplumda negatif bir sonuç doğuracağı da kesindir. 

Kaynaklar

Abrahamian, Ervand. Humeynizm: İslam Cumhuriyeti Üzerine Denemeler, Çev. Mehmet Toprak, İstanbul: Metis, 2002.

Abrahamian, Ervand. Iran Between Two Revolutions, Princeton: Princeton University Press, 1982.

Abrahamian, Ervand. Modern İran Tarihi, Çev. Dilek Şendil, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2018.

Atabaki, Touraj. “The Comintern, the Soviet Union and Labour Militancy in Interwar Iran”, içinde Iranian-Russian Encounters: Empires and Revolutions Since 1800, (Ed.) S. Cronin, New York: Routledge, 2013.

Azadi, İsmail. Mülküşşüera-yı Bahar: Tarih-i Muhteser-i Ahzab-ı İran, Cilt I, Tahran: 1978.

Carr, Edward Hallett. Bolşevik Devrimi, Cilt 3, .Çev. Tuncay Birkan, İstanbul: Metis, 2015.

Aydoğmuşoğlu, Cihat. Safevi Devleti Tarihi (1501-1736), İstanbul: Gece Yayınları, 2017.

Bast, Oliver. “Duping the British and Outwitting the Russians: Iran’s Foreign Policy, the ‘Bolshevik Threat’ and the Genesis of the Soviet-Iranian Treaty of 1921”, Iranian-Russian Encounters: Empires and Revolutions Since 1800, (Ed.) Stephanie Cronin, Routledge, 2013.

Chaqueri, Cosroe. “Sultanzade, The Forgotten Revolutionary Theoretician of Iran: A Biographical Sketch”, Iranian Studies, 17, No. 2/3 (Spring-Summer 1984), 215-235.

Chaqueri, Cosroe. The Soviet Socialist Republic of Iran, 1920-1921: Birth of the Trauma, Pittsburgh and London: University of Pittsburgh Press, 1995.

Chaqueri, Cosroe. “Eḥsān-Allāh Khan Dūstdār”, Encylclopædica Iranica, Cilt VIII, Fasc. 3, 1998, 267-268.

Chaqueri, Cosroe. “Communism In Persia to 1941”, Encyclopædia Iranica, Vol. XII, 1, 2003, 95-102.

Cronin, Stephanie. “Iran’s Forgotten Revolutionary Abulqasim Lahuti and the Tabriz Insurrection”, Reformers and Revolutionaries in Modern Iran: New Perspectives on the Iranian Left, (Ed.) Stephanie Cronin, London and New York: Routledge Curzon, 2004.

Cronin, Stephanie. Iranian–Russian Encounters: Empires and Revolutions Since 1800, London and New York: Routledge, 2013.

Dailami, Pezhmann. “The Bolsheviks and the Jangali Revolutionary Movement 1915-1920”, Cahiers du monde russe et soviétique, 31, 1990.

Dailami, Pezhmann. “The First Congress of Peoples of the East and the Iranian Soviet Republic of Gilan 1920-21”, Reformes and Revolutionaries in Modern Iran: New Perspectives on the Iranian Left, (Ed.) Stephanie Cronin, London and New York: Routledge Curzon, 2004, 85-118.

Degras, Jane. The Communist International 1919-1943 Documents, Vol. I: 1919-1922, Oxford: Cambridge University Press, 1956.

Golkarian, Kadir. Farsça-Türkçe Sözlük/Moheg, İstanbul: Alfa Yayınları, 2005.

Gündüz, Tufan. Caterino Zeno ve Amborogio Contari’nin Seyahatnâmeleri: Uzun Hasan-Fatih Mücadelesi Döneminde Doğuda Venedik Elçileri, İstanbul: Yeditepe Yayınları, 2016.

Halliday, Fred. “Revolution in Iran: Was it Possible in 1921?”, Khamsin: Journal of Revolutionary Socialists of the Middle East, No. 7, London: Ithaca Press, 1980.

Hambly, Gavin R.G. “The Pahlavi Autocracy: Rıza Shah, 1921-1941”, içinde The Cambridge History of Iran, Vol. 7, (Ed.) Peter Avery, Cambridge: Cambridge University Press, 2008, 213-244.

Heşçin, Gaffari Zahid ve Naimi, Abbas. “Mutalea-yı Nakş-ı Siyasi-i Kuçek Han der Ferayend-i Nuhzet-i Cengel”, Faslname-yi Mutaleat-ı Tarihi, No. 35 (2011), 96-107.

Hoşkelam, Hidayeti. Yaddaşthay-yı Ahmed Kesmayi ez Nuhzet-i Cengel, Reşt: 2004.

İskender Bey Münşi, Tarih-i Âlem Ârâ-yı Abbasi, Cilt III, Çev. Ali Genceli, Ankara: TTK Yayınları, 2019.

Kazemzadeh, Firuz. “Iranian Relations With Russia And The Soviet Union to 1921”, içinde The Cambridge History of Iran, Vol. 7, (Ed.) Peter Avery, Cambridge: Cambridge University Press, 2008.

Keddie, Nikki. “Iran Under The Later Qajars, 1848-1922”, içinde The Cambridge History of Iran, Vol. 7, (Ed.) Peter Avery, Cambridge: Cambridge University Press, 2008.

Küçük, Yalçın. Sırlar, İstanbul: İthaki Yayınları, 2004.

Lenin V. I. Doğuda Ulusal Kurtuluş Hareketleri, Çev. Tektaş Ağaoğlu, İstanbul: Belge Yayınları, 1995.

Lenin, V. I. Sol Komünizm, Bir Çocukluk Hastalığı, Çev. Muzaffer Kabagil, İstanbul: Eriş Yayınları, 2003.

Ravasani, Şapur. Nuhzet-i Mirza Kuçekhan-ı Cengeli ve Avelin Cumhuri-yi Şura-yı der İran, Tahran: Şamşad Yayınları, 1989.

Riddell, John. To the Masses: Proceedings of the Third Congress of the Communist International 1921, Leiden-Boston: Brill Academic Publication, 2015.

Riddell, John. To the Masses: Proceedings of The Fourth Congress of the Communist International, Leiden-Boston: Routledge, 2015.

Sarıahmetoğlu Karagür, Nesrin. Petrolün Sihirli Dünyası Bakü, İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2007.

Shahibzadeh, Yadullah, Marxism and Left-Wing Politics in Europe and Iran, Palgrave MacMillan, 2019.

Sheikholeslami, Alireza. “Ḥaydar Khan Amu-Oğlı”, Encyclopædia Iranica, Vol. XII, Fasc. 1, 2003, 70-71.

Tudeh’in İtirafları, Çev. Menaf Karadağlı, Ankara: Yeni Atılım Yayınları, 1984.

Ullman, Richard H. “Anglo-Soviet Relations, 1917-1921”, The Anglo-Soviet Accord, Vol. III, New Jersey: Princeton University Press, 1972.

İnternet Kaynakları

“Minutes of the Second Congress of the Communist International Fifth Session July 28”, Marxists Internet Archive, Son Erişim: 20 Ağustos 2020, https://www.marxists.org/history/international/comintern/2nd-congress/ ch05.htm

Political Studies and Research Institute, Son Erişim: 20 Ağustos 2020, https://psri.ir/?id=81b25930 

[1] Diğer ikisi 1946-1953 arasında Tudeh’in büyük kitleleri peşinden sürüklediği dönem ve 1979-1981 yılları arasındaki devrim yıllarıydı.

[2] Fred Halliday, “Revolution in Iran: Was it Possible in 1921?”, Khamsin: Journal of Revolutionary Socialists of the Middle East, No. 7, Ithaca Press, Great Britain, 1980, s.53. Bugün de durumun pek farklı olduğu söylenemez. Bu konu hakkında son yıllarda oldukça geniş bilimsel külliyat oluşmasına rağmen Gilan Sovyeti deneyimi Marksist solun tartışma ortamlarında günümüzde de dikkat çeken bir konu başlığı değildir. Gilan Sovyeti üzerine Türkiye’de birkaç çeviri makale dışında az sayıdaki çalışmaya Yalçın Küçük’ün Sırlar adlı kitabı örnek verilebilir. Elbette bu çalışma Küçük’ün kendine has yorumları gözetilerek okunmalıdır. Bkz. Yalçın Küçük, Sırlar, İthaki Yayınları, İstanbul, 2014.

[3] Halliday, a.g.e., s. 53-54.

[4] Cosroe Chaqueri, “Sultanzade, The Forgotten Revolutionary Theoretician of Iran: A Biographical Sketch”, Iranian Studies, Vol. 17, No. 2/3 (Spring-Summer 1984), ss. 215-235.

[5] Şapur Ravasani, Nuhzet-i Mirza Kuçekhan-ı Cengeli ve Avelin Cumhuri-yi Şura-yı der İran, Şamşad Yayınları, Tahran, 1989, s. 252.

[6] Ravasani, a.g.e., s. 253.

[7] Ervand Abrahamian, Humeynizm: İslam Cumhuriyeti Üzerine Denemeler, Çev. Mehmet Toprak, Metis Yayınları, İstanbul, 2002, ss. 36-37.

[8] Halliday, a.g.e., s. 53.

[9] Hazar Denizi kıyısında 23.000 km karelik bir eyalettir ve bugün nüfusu 3 milyon kadardır.

[10] İskender Bey Münşi, Tarih-i Alem Arâ-yı Abbasi, Çev. Ali Genceli, Cilt III, TTK Yayınları, Ankara, 2019, s. 46.

[11] Gilan halkını Farslardan ayıran tek özellik dinsel inanç biçimlerindeki farklılıklardan ibaret değildir. Gilanlılar İran’ın resmi dili Farsçadan oldukça farklı olan (bazı kaynaklarda Zazacaya benzetilen) Gilanca (veya Gilakice) diyalekti konuşmaktadırlar. Daha doğrusu konuşuyorlardı demek gerekmektedir. Yeni nesiller Farsça eğitim ve öğretim nedeniyle yerel diyalektleri konuşamamaktadırlar.

[12] Cihat Aydoğmuşoğlu, Safevi Devleti Tarihi (1501-1736), Gece Yayınları, İstanbul, 2017, s. 124.

[13] Nikki Keddie, “Iran Under The Later Qajars: 1848-1922”, The Cambridge History of Iran ( Vol. 7): From Nadir Shah to the Islamic Republic, (Ed.) Peter Avery, Cambridge: Cambridge Universtiy Press, 2008, ss. 210-218.

[14] Pezhmann Dailami, “The Bolsheviks and the Jangali Revolutionary Movement 1915-1920”, Cahiers du monde russe et soviétique, No. 31, 1990, s.44-46.

[15] Bu konu için bkz: Nesrin Sarıahmetoğlu Karagür, Petrolün Sihirli Dünyası Bakü, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2007.

[16] Kamran Ağazadeh (Aqazadeh) Erdebil’de doğdu. 1912’de Bolşeviklere katıldı. Adalet Partisi’nin kurucularındandı. Sonradan İKP Genel sekreteri ve KE’nin 3. Kongresi’nde İKP temsilcisiydi. Stalin’in “temizlik” harekâtı sırasında “kayboldu”. Rindell, To the Masses, 1203-1204.

[17] Caterino Zeno ve Amborogio Contarini’nin Seyahatnâmeleri: Uzun Hasan-Fatih Mücadelesi Döneminde Doğuda Venedik Elçileri, Çeviren ve Hazırlayan Tufan Gündüz, Yeditepe Yayınları, 2016, İstanbul, s. 98.

[18] Ervand Abrahamian, Modern İran Tarihi, Çev. Dilek Şendil, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2018, ss. 1-22.

[19] Abrahamian, a.g.e., s. 69.

[20] Küçük Han’ın babasının adı Mirza Büyük (Bozorg) Han’dı. Bu nedenle oğluna “Küçük Han” (Fars. Kūčēk) denilmekteydi.

[21] Sanskrit-Pehlevice kökenli olan cengel sözcüğü Farsçada “ormanlık alan” anlamına gelmektedir. Cengeli de “ormanda yaşayan”. Anlamına gelir. Kadir Golkarian, Farsça-Türkçe Sözlük/Moheg, Alfa Yayınları, İstanbul, s.  135. Ancak burada sözcük ormanlık alandaki gerillalar için kullanılmaktadır.

[22] Zahid Gafari Heşcin ve Abbas Naimi, “Mutalea-yı Nakş-ı Siyasi-i Kuçek Han der Ferayand-ı Nuhzet-i Cengel”, Faslname-yi Mutaleat-ı Tarihi, no. 35, 2011, s. 96-107.

[23] Heşcin ve Naimi, a.g.e., s. 100.

[24] Heşcin ve Naimi, a.g.e., ss. 99-105.

[25] Oliver Bast, “Duping the British and Outwitting the Russians: Iran’s Foreign Policy, the ‘Bolshevik Threat’ and the Genesis of the Soviet-Iranian Treaty of 1921”, Iranian-Russian Encounters: Empires and Revolutions Since 1800, (Ed.) Stephanie Cronin, Routledge, 2013, ss. 266-267.

[26] Richard H.Ullman, “Anglo-Soviet Relations 1917-1921”, The Anglo-Soviet Accord, Vol. III, New Jersey, Princenton University Press, 1972, s. 357.

[27] Yalçın Küçük, Sırlar, s. 92.

[28] Ullman, a.g.e., s. 369.

[29] Ullman, a.g.e., ss. 369-370.

[30] Rıza Şah’ın 1935’te ülkenin adını “İran” olarak resmileştirmesinden önce Persia/Pers adları da kullanılmaktaydı.

[31] Heşcin ve Naimi, a.g.e., s. 107.

[32] Küçük, a.g.e., s. 92.

[33] Ullman, a.g.e., ss. 372-373.

[34] Pezhmann Dailami, “The First Congress of Peoples of the East and the Iranian Soviet Republic of Gilan 1920-21”, Reformers and Revolutionaries in Modern Iran: New Perspectives on the Iranian Left, (Ed.) Stephanie Cronin, London and New York, Routledge Curzon, 2004, s. 90.

[35] Dailami, a.g.e., s. 91.

[36] Dailami, a.g.e., s. 92.

[37] Sultanzade’nin annesinin Ermeni babasının ise Sultan adlı bir Azeri olduğu söylenmektedir. Babası Azeri olmasına rağmen Sultanzade annesiyle kaldığından Kilise eğitimi almış ve Hıristiyan olarak yetiştirilmişti. Chaqueri, “Sultanzade”, s. 215.

[38] Chaqueri, a.g.e., ss. 216-218.

[39] Azerbaycan adı o yıllarda herhangi bir dini ve etnik çağrışım yapılmadan sayıları hayli kalabalık olan Azerbaycanlı Ermenileri, Rusları da kapsayacak bir parti kurulacağı mesajını vermekteydi.

[40]Dailami, a.g.e., s. 93.

[41] Dailami, a.g.e., s. 95.

[42] Alireza Sheikholeslami, “Ḥaydar Khan Amuogli”, Encylclopædica Iranica, Cilt XII, Fasc. 1, ss. 69-70.

[43] Dailami, a.g.e., s. 97.

[44] Dailami, a.g.e., s. 99.

[45] Jane Degras, The Communist International 1919-1943 Documents, Vol. 1 1919-1922, Cambridge University Press, Oxford, 1956, s.107.

[46] Degras, a.g.e., s. 107.

[47] Yadullah Shahibzadeh, Marxism and Left-Wing Politics in Europe and Iran, Palgrave MacMillan, 2019, s. 66.

[48] John Riddell, To the Masses: Proceedings of The Fourth Congress of the Communist International, Routledge, Leiden-Boston, 2015, s. 726.

[49] Sultanzade Enternasyonal’in II. ve III. kongrelerinde aktif rol oynamıştı. Moskova’daki KE toplantısında tüm “Yakın Doğu’nun” temsilcisi olarak katılmıştı ve Lia Chao (Çin), Pak Chin-Sun (Kore) ve Maring (Java/Endonezya) ile birlikte Asya’yı temsil eden dört kişiden biriydi. Degras, a.g.e., s. 453. KE’nin üçüncü kongresinde KE yürütme komitesinde (EKKI) yer alan tek Asyalıydı. John Riddell, To the Masses: Proceedings of the Third Congress of the Communist International, 1921, Brill Academic Publication, Leiden-Boston, 2015, s. 66. Sultanzade’nin bazı bildirilerde (örneğin 21 Nisan 1921’de Paul Levi’nin Enternasyonalden çıkarılması kararında olduğu gibi) KE yürütme Komitesi (EKKI) adına imza atan tek Asyalı olduğu görülüyordu. Degras, a.g.e., s. 220.

[50] Manbendra Nath Roy, Hindistanlı Komünist. Roy Asya halklarının devrimci gelişimi konusunda Sultanzade ile tamamen zıt fikirlere sahipti. Roy’a göre Asya’da proleter devrimler olmadan Avrupa’ya devrimleri de başarıya ulaşamayacaktı.

[51] Burada Haydar Han grubu kastediliyor.

[52] https://www.marxists.org/history/international/comintern/2nd-congress/ch05.htm

[53] Riddell, Third Congress of the Communist International, ss.1188-1190.

[54] Abrahamian, Humeynizm, s. 98.

[55] Cosroe Chaqueri, The Soviet Socialist Republic of Iran, 1920-1921: Birth of the Trauma, Pittsburgh and London, University of Pittsburgh Press, 1995, s.231.

[56] Chaqueri, a.g.e., s. 237.

[57] Chaqueri, a.g.e., s. 241.

[58] Chaqueri, a.g.e., s. 263.

[59] Dailami, a.g.e., s.108.

[60] Küçük, a.g.e., s. 96.

[61] Chaqueri, “Sultanzade”, s. 226.

[62] Dailami, a.g.e., s. 108.

[63] V. I. Lenin, Sol Komünizm, Bir Çocukluk Hastalığı, Çev. Muzaffer Kabagil, Eriş Yay., İstanbul, 2003, s. 52.

[64] Dailami, a.g.e., s. 111.

[65] Riddell, Fourth Congress of the Communist International, ss. 841-843.

[66] Riddell, To the Masses: Proceedings of The Fourth Congress, ss. 322-323.

[67] C. Chaqueri, “Communism. In Persia to 1941”,Encyclopædia Iranica, Vol. XII, 1, 2003, ss. 96-97.

[68] Edward H. Carr, Bolşevik Devrimi, Cilt 3, Çev. Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul, 2015, s. 252.

[69] Chaqueri, SSRI, s. 332.

[70] Chaqueri, a.g.e., s. 333.

[71] Chaqueri, a.g.e., s. 333.

[72] Chaqueri, a.g.e., s. 348.

[73] Chaqueri, a.g.e., s. 347.

[74] Chaqueri, SSRI, s. 234.

[75] Sheikholeslami, a.g.e., s. 70.

[76] En azından bazı İranlılar Haydar Han’ın Sovyetlerin geri çekilme ve Rıza Han’la uzlaşma siyasetine karşı olduğunu, bu nedenle Sovyet tarafında özellikle NKVD içinde de düşmanları bulunduğunu savunmaktadırlar. Chaqueri, SSRI, ss. 356-359; 369-374. Bu yönüyle Haydar Han cinayeti Türkiye’de kimsenin sorumluluğunu üstlenmek istemediği Onbeşlerin öyküsünü andırmaktadır.

[77] Ullman, a.g.e., ss. 376-377.

[78] Chaqueri, SSRI, s. 461.

[79] Chaqueri, SSRI, s. 363.

[80] İsmail Azadi, Mülküşşüera-yı Bahar: Tarih-i Muhteser-i Ahzab’ı İran, Cilt I, Tahran, 1978, s. 159.

[81] Halliday, a.g.e., ss. 52-62.

[82] Abrahamian, Humeynizm, ss. 88-108

[83] Abrahamian, a.g.e., ss. 96-99.

[84] Bkz: Tudeh’in İtirafları, Çev. Menaf Karadağlı, Yeni Atılım Yayınları, Ankara, 1984.

[85] Halliday, a.g.e., ss. 60-62.

[86] Devrimci toplumsal hareketlere dönük Sovyet desteğinin biçimi ve dozu, sadece İran öznelinde değil benzer tüm örneklerde sonuçsuz tartışmalara kapı açmaktadır. Örneğin Sovyetler, İspanya İç Savaşı’nda “İspanya devrimine yeterince yardım etmemekle” veya “aşırı müdahil olmakla” eleştirilmişti. Sovyet güçleri 1944 Varşova Ayaklanması’na veya Yunanistan İç Savaşı’na (1946-49) müdahale etmedikleri için Angola ve Afganistan’da ise müdahil oldukları için tenkit edilmişlerdir. Sonuç olarak Sovyet dış politikasının enternasyonalist tavrına dönük tartışmalar basit bir dokunuşla çözümlenemeyecek kadar karmaşık bir alandır.

[87] Abrahamian, Humeynizm, s. 96.

[88] Dailami, a.g.e., s. 105.

[89] Chaqueri, SSRI, s. 251.

[90] Chaqueri, a.g.e., s. 562.

[91] Chaqueri, a.g.e., s. 562.

[92] Chaqueri, a.g.e., s. 253.

[93] Çakuri’nin Gilan Sovyeti üzerine 600 sayfalık devasa çalışmasında dini tartışmalara ayırdığı kısım iki sayfadan ibarettir. Bkz. Chaqueri, SSRI, ss. 251-252.

[94] Bolşevikleri sömürgeci olarak görmemekte haklıydılar. Zira Bolşevikler iktidara gelir gelmez Çarlık zamanından kalan ve İran’ın aleyhine olan tüm antlaşmaları, kapitülasyon haklarını tek taraflı olarak iptal etmişler, Rus sermayedarlarca işletilen demiryolu işletmeleri, bankalar ve telgrafhaneler gibi şirketlerin varlıklarını da İran’a devretmişlerdi. Chaqueri, SSRI, s. 278. Bunlar İran halkının o güne kadar benzerine rastlamadığı “jestlerdi.”

[95] Chaqueri, SSRI, s. 388.

[96] Chaqueri, a.g.e., s. 240.

[97] Chaqueri, a.g.e., ss. 221-227; 254-255.

[98] Touraj Atabaki, “The Comintern, the Soviet Union and Labour Militancy in Interwar Iran”, içinde Iranian-Russian Encounters: Empires and Revolutions Since 1800, (Ed.) S. Cronin, Routledge, New York, 2013, ss. 304-306.

[99] Atabaki, a.g.e., s. 315.

[100] Cosroe Chaqueri, “Eḥsān-Allāh Khan Dūstdār”, Encylclopædica Iranica, Cilt VIII, 1998, Fasc. 3, ss. 267-268.

[101] Chaqueri, “Sultanzade”, s. 226.

[102] Ervand Abrahamian, Iran Between Two Revolutions, Princeton University Press, Princeton, 1982, s. 293. 1940’larda Gilan ve Mazanderan’da 45.000 sendikalı işçi vardı. Bu sayı başkent Tahran’da dahi ancak 50.000, İsfahan gibi büyük bir kentte sadece 15.000’di. Abrahamian, a.g.e., s. 353.

[103] Abrahamian, a.g.e., s. 289.

[104] Abrahamian, a.g.e., s. 290.

[105] 2018 yılında Gilan’ın doğu sınırlarını, Mazanderan’ı ve solun 1982’deki yenilgisinin simge kenti olan Amul’u gezme fırsatı bulmuştuk. İslam Cumhuriyeti’nin bölge halkının kültürü ve sosyal yaşam tercihi üzerinde hemen hiçbir kalıcı değişiklik yapamamış olduğu açık biçimde görülmekteydi. Hazar Denizi kıyılarında, ülkede İslami bir rejim olduğuna kimsenin inanmayacağı şekilde sosyal yaşam devam etmekteydi. Kadınlar ve gençlerin İran’ın birçok bölgesine göre daha rahat oldukları açıkça görülmekteydi. Tahranlılar yine eskiden olduğu gibi hafta sonları eğlenmek için bölgeye gelmekte, dar dağ yollarında otomobiller uzun kuyruklar oluşturmaktaydılar. İran’da neredeyse tüm duvarları kaplayan devrim liderleri ve şehitlerine ait resimlere ve sloganlara hemen hiçbir yerde rastlanmıyordu. Onlar yerine otellerin ve kampların reklamları göze çarpmaktaydı. İranlı arkadaşlarımız “sakallı dolaştığımız için insanların bizden çekindiklerini, bizi Besiç sandıklarını” söylediklerinde tıraş olmak zorunda kalmıştık. Bölgede genel İslami kültürel göstergeler dahi zayıftı. Halk İslam öncesi Zerdüşti geçmişiyle gurur duyuyor, Zerdüşt tapınaklarına büyük bir özenle sahip çıkıyordu. Tanıştığımız ve konuştuğumuz çok sayıda kişi yeryüzündeki tek hakiki dinin Zerdüştlük olduğunu söylemişti. Yeni rejimin tek ciddi başarısı yukarıda da söz ettiğimiz üzere yerel dillerin gençlerce unutulmasını sağlaması ve Farsçanın gücünü arttırmış olmasıydı. Öyle ki mihmandarımız olan gençler anne ve babalarının konuştuğu Gilaki diyalektini anlayamamaktaydılar.

[106] Meşrutiyet devrimcilerinin ilk eylemlerinden biri Tahran’ın meclisteki gücünü azaltmak olmuştu. 1906 Anayasası’nın ilk halinde ülkenin sadece %3’ünün yaşadığı Tahran’a 156 sandalyenin 96’sı (%61) ayrılmaktaydı. Meşrutiyetçiler bu sayıyı 50’ye düşürmüşlerdi. Abrahamian, Modern İran Tarihi, s.61.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar