Ana SayfaArşivSayı 80 - 81 ‘KARŞILAŞMA MATERYALİZMİ’ ve MARKSİZMFelsefede Materyalizmin İmkânları ve Sınırları

Felsefede Materyalizmin İmkânları ve Sınırları

 

 

Felsefede Materyalizmin İmkânları ve Sınırları Üzerine
Althusser’in Son Felsefesinin Dersleri

 

 

Süleyman Yılmaz Bulduruç

 

 

“Anselmus’un varlıkbilimsel savı aptalcadır: Tanrı
vardır; çünkü onu tüm yetkinliklere sahip bir varlık olarak
düşünebiliyorum, varoluş dahil. Düşüncedeki varlığı
gerçekteki varlıkla karıştırır.
“Evet ama Gaunilone’nın onun mantığını
çürütmesi de aptalca: Denizde bir ada düşünebilirim, o ada
varolmasa da. Düşüncedeki varlıkla gerçekteki varlığı
birbirine karıştırıyor, Gaunilone.”[1]

Althusser’in ölümünden sonra yayınlanan bir dizi metninde yer alan felsefe, ne onun 1960-1970 yılları arasında Marx İçin ve Kapital’i Okumak’ta ortaya koyduğu Marksist “felsefe teorisi” olarak “teorik pratiğin teorisi”yle ne de 1967’den başlatılabilecek, bir dizi özeleştiriyi barındıran çalışmalarındaki “felsefe teorideki sınıf mücadelesidir” politik tanımıyla tam anlamıyla örtüşür. Konu açısından Althusser’de sürekli tespit edilebilecek olan özellik, bir ‘felsefe üzerine felsefe’dir. ‘Althusser’in son felsefesi’ diye nitelendirilen “karşılaşma materyalizmi” kimi yönleriyle özeleştiri dönemiyle yakınlıklar taşısa da onun felsefe eleştirilerinin barındırdığı iddialara rağmen ve paradoksal olarak felsefe olarak felsefeye en çok yaklaştığı momenttir.

Şimdilerde görmezden gelinip “dogmatik”, “rasyonalist” ilan edilen ama Marksizm içinde açtığı başlangıç noktaları ve soruşturmalarıyla “Bir felsefenin hakikatinin tümüyle etkilerinde yattığını fark etmiştim; aslında, felsefe olsa olsa gerçek nesnelerle arasına mesafe koyarak, yani araştırmaya ve eyleme açtığı özgürlük alanlarında etkili olabilir, yoksa yalnızca sunuş biçimi içinde değil”[2] sözlerinin uygulanması olarak Marx İçin ve Kapital’i Okumak Marksizmde geniş bir ‘etki’ yaratmıştır. Daha fazlasıyla Althusser’in tüm sonraki çalışmaları da bu etkinin belirlediği olumlu ya da olumsuz alan içinde, onun büyük gölgesinde beliren ‘sorunsallar’ kümesi içinde, ona karşı ve onunla birlikte olagelmiştir. Eğer bir adlandırma gerekirse Althusser’in ilk dönem eserine “epistemolojik dönem” demek uygundur.

Diğer öğeleri ya da felsefi sunumun içeriğinde bulunan konular toplamı geçici olarak bir kenara bırakılırsa, Althusser’in başlangıçtan itibaren “felsefe”yi sorunsallaştırdığını da görürüz. Bir Marksist olarak Althusser, Marksizm alanını kaplayan “her şeyin teorisi” olarak bilime ve politikaya yer bırakmayan felsefeye sınırlar/marjlar çekmeye girişmiştir. Bu, kaçınılmaz olarak, felsefe üzerine bir felsefe biçimine bürünür. Dolayısıyla Althusser’in kendi şahsında, bir Marksist olmak ile filozof olmak arasındaki gerilim sürekli hissedilmektedir. Althusser aynı zamanda bu gerilimi keşfetmiş ve gerilimin önceliğinin Marksizm lehine kurulması her zaman güçlü etkiler sağlamıştır.

Althusser Marksizme bir felsefe teorisi kazandırma ya da Marksist felsefe arayışıyla başlar ve Marx’ın eserlerinde gömülü olan, pratik halde işleyen felsefenin teorik olarak kurulması için çabalar. Bu, başlangıçları ve açtığı patikalarıyla değil ama vargılarıyla başarısız olmuş bir girişimdir. Ancak Althusser açısından sorun ortadan kalkmamış ve arayış Marksizmin materyalist bir felsefe pratiği olduğuna doğru kaymıştır.

Biz Marksizmin felsefe bileşeninin materyalizm olduğunu öne alarak hareket ettiğimiz için Althusser’in felsefe üzerine felsefesinin son uğrağı olarak “karşılaşma materyalizmi”nin tekabül ettiği yeri tespit etmek durumundayız. Althusser’de aynı sorun –materyalist felsefenin neliği/nasıllığı‒ sürekli farklı tarzlarda ele alınmış olmakla birlikte, bu ele alışın ‘içsel bir diyalektik gelişimi’ olduğu iddiasında bulunamayız. Aksine farklı zamansallıklara ait ifadeler –tezler‒ eş zamanlı olarak tartışmaya dahil edilebilir. Althusser materyalist bir epistemolojiden başlayarak bir felsefe eleştirisinden, eş deyişle anti-felsefeden geçerek, tüm eseri boyunca ‘felsefe olarak felsefe’ye en yakın olduğu noktaya “karşılaşma materyalizmi”nde ulaşır. Bu, Althusser’in paradoksudur. Marksist olarak filozofların felsefesi ile mesafelenip bir dizi uğraktan sonra özellikle ontolojiye dönüş yapmış ve bir felsefede karar kılmıştır.

Biz Althusser’in son felsefesini, “karşılaşma materyalizmi”ni temalar toplamı içinde ya da sunulan tezlerin izlerinin sürülmesi aracılığıyla değil, bu tezlerin ana sorunsala, materyalist felsefeye tabiliği üzerinden ele alacağız. Althusser’in bulmaca vari sunumunun labirentlerine en azından kuş bakışı bakarak, yine onun imkân tanıdığı bir inceleme yapmayı deneyeceğiz. Günümüzün (Althusser’in ifadesiyle) felsefi konjonktürü, ontolojiye dönüş günlerinde Althusser’in “karşılaşma materyalizmi”ne ilgiyle yaklaşıyor. Bu ilgi çoğunlukla Althusser’in Marksist ve materyalist epistemolojisine karşı filozof Althusser’i öne çıkarmaktadır. Bu tutum tersine çevrilecektir.

Şu belirtilmelidir ki Althusser’in eserinin toplamında Marksizm içinde beliren ve farklı yönleriyle ele alınan, sürekli tekrar dönülen bir dizi tema vardır. Aynı zamanda korunan ve çevresinde dolanılan çakılmış kazıklar da bulunur. Terimlerin değişimi, yer değiştirmelerin olması kronolojik bir bakışı güçleştirmektedir. Althusser çalışmalarına sürekli dönüşler yapar, müdahaleler yapar ve metinleri birbirine ekler. İlk olarak bu güçlük aşılmaya çalışılacaktır. Sonraki kısımda, temel olarak felsefe tanımı ve neliği üzerinden yürütülen felsefe pratiğinde “karşılaşma materyalizmi”nin yeri belirlenecektir. Basitçe, epistemoloji ile ontolojinin, –öncelik değiştirme olarak başlayıp sınır çekme olarak yaşanan‒ yer değiştirmesi gibi görünen durum, bir anlamda Althusser’in derin sezgisiyle, felsefe olarak felsefeye uyumsuz olan materyalist dip akıntısı keşfi ve ona yer arayışıyla sonuçlanmıştır. Felsefe içinde ama felsefenin yüzeyini kaplayan egemen biçimin dışında, alttan alta işleyen bir dip akıntısı olarak materyalist felsefe… Bu güzergâhın köşe taşları belirginleştirilmeye çalışılacaktır.

“Karşılaşma materyalizmi” açık bir şekilde kendisini nominalizme bağlar. Dolayısıyla nominalizmin Althusser için belirmesi, materyalizm ile özdeş olduğu kabulü, en azından belirli bir felsefi konjonktür için iddia olmanın ötesine geçmektedir. Buna bağlı olarak, nominalizme ayrı bir başlık açmak, “karşılaşma materyalizmi”nin temel ontolojik iddialarının nominalizmle kökensel bağlantısından dolayı gerekli görülmüştür.

A. Arşivden Çıkan Felsefe

Althusser’in “karşılaşma materyalizmi”ne giden yolu belirsizliklerle doludur. Bu yolun başlangıç noktaları tespit edilebilir mi? Ya da her şeyden önce böyle bir başlangıç var mı? Bu sorulara net cevaplar oluşturmak güç. Althusser’in son felsefesini oluşturan metinler, onun sağlığında yayınlanmamıştır. Bu çalışmaların önemli bir kısmı, 1980’li yıllarda onun fiziksel ölümünün değil ama entelektüel sahadan çekilmesine ve sessizliğine neden olan “ilk ölümü”nün sonrasında kaleme alınmıştır. Kimi önceki tarihli çalışmalar da bu dönemde elden geçirilmiş ve materyalizm üzerine, özellikle Köken ve Erek kabullerine dayanan materyalizmlerin kılık değiştirmiş idealizm olduğunu göstermeye yönelik bir çaba öne çıkmıştır.

Dolayısıyla iki tür metin kümesinden bahsedebiliriz. Asıl merkezde olan 1980’lerde yazılan metinler ve 1970’li yılların ortalarından itibaren kaleme alınmış bazı kısımları yayınlanmış olmasına rağmen yeniden elden geçirilerek başka bir bütün içine dahil edilmiş metinler. Diğer yandan tüm bu yapıyı kuşatan ve Althusser’in tüm eserlerine yayılan sorunsallarla kuşatılmış daha genel bir çerçevenin olduğu da görülüyor.

“Amiens Savunusu” (1975)[3] gibi Marx İçin ve Kapital’i Okumak’ta savunulan görüşlerin bir tez savunusuna konu olan ve “Granada Konferansı” (1976)[4] gibi genel sunum niteliği taşıyanlar bir yana, Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş[5] ve “Felsefede Marksist Olmak” (1976-78)[6] gibi kitap hacminde, bazı bölümleri daha önce yayınlanmış olsa da büyük bir kısmı sonradan yayınlanan, Althusser’in arşivinde “karşılaşma materyalizmi”ne uygunlaştırıcı bolca eklemelerle yeniden düzenlenmiş çalışmalar bulunmaktadır. Yine “karşılaşma materyalizmi”ne Epikuros ve Spinoza ile birlikte ilham kaynağı olan, Althusser üzerinde güçlü felsefi etkileri bulunan Machiavelli üzerine çalışmaları barındıran “Machiavelli ve Biz”(1972-1986)[7] köken olarak Althusser’in 1962 yılında Machiavelli üzerine verdiği derslerine dayanmakla birlikte üzerinde bolca çalışılmış bir metindir.

Başka bir çağın arkaik kalmış Althusser’inin (Marx İçin ve Kapitali Okumak’ın Althusser’inin) kabul görmemiş “Marksizmin felsefi statüsüne ve felsefenin Marksizm içindeki statüsüne ilişkin olarak önerdiği perspektiflere”, “aşırı rasyonalizmi ve Marksizmi şüphe duymadan bir bilim olarak değerlendirmesine”, “dehşete düşüren teorik anti-hümanizmine” karşı “öznenin geri dönüş çağında”[8] “karşılaşma materyalizmi” felsefi bir ilgiyle karşılanmıştır ve karşılanmaktadır. 1982-86 yıllarında kaleme alınan bu düzensiz metinler, bir tür felsefi kuşatmayla Althusser’i ve onun Marksist konumunu kuşatmış durumdadır. Felsefi konjonktürde Marksist Althusser ve Filozof Althusser karşı karşıya gelmiştir. “Karşılaşma materyalizmi” için kabul edilen temel metinler “Karşılaşma Maddeciliğinin Yeraltı Akımı”(1982)[9], Gelecek Uzun Sürer’in yarı kurgusal otobiyografisi için kaleme alınan ama sonra ana metinden Althusser tarafından çıkarılan “Tek Materyalist Gelenek”(1985)[10] ve Fernanda Navarro ile yapılan 1960’lı yıllardaki çalışmalardan birçok alıntı, özet ve gönderme içeren “Marksizm ve Felsefe”(1986)[11] söyleşisinden oluşmaktadır.

Althusser’in Navarro ile söyleşisinin 1960 ve 1970’lere ait çalışmalardan yapılan alıntılar ve özetlerden oluşan bir kolaj olduğundan bahseden Goshgarian “sanki bunların yazarı son dönem felsefesinin göbeğindeki raslantı/tesadüf kavramının ‘birikim’, ‘birleş(tir)me’, ‘kavuşum’, ‘konjonktür’, ‘işbirliği’, ‘tesadüfi düğüm’ ve hatta ‘rastlaşma’ gibi çeşitli adlar altında, düşüncesinin hemen her yerine yerleşmiş, sinmiş olduğuna işaret etmek istiyor gibidir.”[12] Bulmaca vari belirsizliklerle dolu “Tek Materyalist Gelenek” ve “Karşılaşma Maddeciliğinin Yeraltı Akımı” haricinde kalan, karşılaşma materyalizminin çekirdeğinin çevresini saran diğer metinlerde de bu durum gözlenebilir. Örneğin Felsefede Marksist Olmak’ın içine yerleştirilen 1967 tarihli “Bilimciler İçin Felsefe Dersleri”nin yayınlanmamış beşincisi ile Althusser’in felsefe olarak felsefe eleştirisi –“felsefenin cehennem çemberi”‒ tüm çalışmalara yayılmıştır. Bir felsefe teorisi ya da felsefe üzerine felsefe olarak farklı örnekler ele alınır ve ‘boşlukları’, üzerine işledikleri zemine bağlılıkları gösterilir. Öyleyse bir felsefe olmayan felsefe inşa edilmelidir.

“Her şeyden önce şu ‘yeraltı akımı’ Althusser’in 1960-70 arasındaki eserini harekete geçiren aynı niyet doğrultusunda; metafizik idealizm/materyalizm ilişkisini Köken, Anlam, Özne ve Erek’i dışarıda bırakır.”[13] Öyleyse Althusser aynı sorunun üzerinde çalışmaktan vazgeçmez ancak vargıları, sorunu ele alış tarzındaki değişmelerle birlikte değişmiştir. Kesin olan budur.

Althusser’in 22 Eylül 1966 tarihli elyazması bu noktada çarpıcı bir örnek olduğu için tamamını aktaralım: “1) Marx’ın tanımladığı unsurlar ‘birleşirler’ (verbindung’un karşılığı olarak) benim tercih ettiğim sözcükle, yeni bir yapı içinde sabitleşerek birleşirler. Bu yapı, yükselirken, bir şey zincirinin sonucu değil, bir birleşmenin sonucu olarak düşünülebilir. Bu yeni mantığın, şey zincirinin çizgisel nedenselliğiyle de, Hegel’in ‘diyalektik’ nedenselliğiyle de hiçbir ilgisi yoktur: Hegelci nedensellik, çizgisel nedensellik mantığının üstü örtülü olarak içerdiği şeyi yüksek sesle ilan etmekten fazla bir şey yapmaz. 2) Kuşkusuz yeni yapının birleşmesinde bileşen unsurların her biri (birikmiş para-sermaye, özgür emek güçleri yani çalışma araçlarından yoksun bırakılanlar, teknik icatlar) bizzat bu halleriyle birer ürün, birer sonuçtur. Marx’ın kanıtlamasında önemli olan bu üç unsurun tek ve aynı durumun çağdaş ürünleri olmalarıdır: Bir başka deyişle, yeni yapının ‘sabitleşmesi’ için üç unsuru aynı anda ilahi bir ereksellikle doğuran yalnızca feodal üretim tarzı, yalnızca o değildir. Bu unsurların her birinin kendi ‘tarih’i ya da (Balibar’ın bu anlamda başarıyla kullandığı Nietzsche’nin bir kavramını tekrarlarsak) kendi soybilimi vardır. Üç soybilimi görece bağımsızdır. Hatta Marx bize aynı unsurun (‘özgür’ emek güçleri) bütünüyle farklı soybilimlerinin sonucu olarak üretilebileceğini gösterir. Demek ki üç unsurun soybilimleri birbirinden ve (birlikte varoluşlarından, her birinin karşılıklı sonuçlarının birlikte varoluşundan) varolan yapıdan (feodal üretim tarzı) bağımsızdır. Bu da yaratılış mitosunun yeniden ortaya çıkmasına ilişkin her türlü olasılığı yok eder. Feodal üretim tarzı, birincinin ikinciyi ‘tohum’ halinde içerdiği anlamında, kapitalist üretim tarzının ‘baba’sı değildir. 3) Bu söylendikten sonra geriye, söz konusu unsurlar (ve genel anlamda her unsurun soybilimi) hakkında, yeni yapıyı ‘sabitleştirecek’ birleşmeye katılan unsurlar olarak bunların üretimi hakkında fikir vermesi için devreye girebilecek nedensellik tiplerini kavramak kalır”.[14]

Bu uzun alıntıdaki erken tarihli “bileşim,” “sabitleşme” kavramlarının geç dönemin “karşılaşma” ve “tutma” kavramlarıyla ve tekilin araştırılması olarak Tarih yaklaşımıyla paralelliği çarpıcıdır. Ancak şuna dikkat edilmeli: esas olarak epistemolojik nitelikli tarih bilimsel açıklayıcılık üzerinde yürüttüğü tartışmada, 1966’da Althusser “tarihsel nedensellik” ya da ifadeci nedensellik eleştirisi oluştururken “yapısal nedensellik”i öne alır ve bu bilimin açıklayıcı nedenselliği ile bağlantı kurmaya imkân tanır; birçok araştırmayı da güdüler bu çalışmasıyla. Althusser’in başka bir biçim içinde “nedensellik tiplerini kavramak” bununla bağlantılıdır.

Öte yandan geç dönem “karşılaşma materyalizmi”nde konu tamamen ontolojik düzeyde ‘olan’a indirgenmiştir. Bir açıklama mekanizması yerine olanın fenomenal betimlenmesi belirir. Açıklayıcı düzey oluşamaz ya da açıklayıcılık, ancak “olumsallığı”, “zorunsuzluğun zorunluluğu”nu izleyen bir “tutma” durumuna bağlı ve koşulludur. “Bu anlayışın önemli yanı, yasaların, yani bir özün ortaya çıkarılmasından çok, yasalarını bildirebileceğimiz tamamlanmış olaya yol açan şu karşılaşmanın ‘tutması’nın rastgele kimliğidir”.[15]

O halde şunu belirtmeliyiz: Althusser Marksizmin içinden ve Marksist olarak belirlediği ve daha önce belirmiş olan bir dizi soruna yönelik teorik nitelikte çözümler üretebilmek için felsefi müdahalelerde bulunmuştur. Bu müdahaleler için uygun felsefi konumu pratik olarak aramaktadır; arayışı boyunca tıkanan yollar ve kesintiye uğrayan uğraşlar olduğu kadar verili çözümlerin sınırlarına işaret ederek kategorik temelde belirlediği tutamak noktaları üzerinden kesişen bir dizi patikada yol almıştır. Althusser yaptığını ya da yapmaya niyetlendiğini bir biçimiyle “Gruşa’nın eşeği” hikayesiyle bir filozoflar meclisinde Lenin’i konuşturarak anlatır: “Eşeği ağaca bağlamak ile ağacı eşeğe bağlamak farklı çözümler getirir” ya da “bazen bir sorunu çözmek için terimleri değiştirmek gerekir”.[16] Althusser’in yaptığı da materyalizmin epistemoloji aracılığıyla güvenceye alınamaması karşısında terimleri ontolojiye çekmektir ya da materyalist felsefe için ontolojide bir güvence arayışıdır.

B. “Karşılaşma Materyalizmi” Yeraltından Yüzeye

a) Sisteme yakalanma: Cehennem çemberi’nin kapanışı

Althusser felsefenin neliğine dair bir felsefe icra ederken, tüm çalışmaları boyunca dışında olmaya çalıştığı “sistem”e en yakın konuma, “karşılaşma materyalizmi”ne ulaşırken ortaya koyduğu felsefede gelir.

“Sistem nedir? Sonlu olan ya da birtakım sonlu kategoriler altına düşen her yerde aynı mücbir sebep, aynı özdeş bağla birbirine tutunan elemanlardan oluşmuş bir bütün, hiçbir elemanın üzerinde icra edilen hakimiyetten kaçamadığı içine kapalı bir bütün.”[17] Zizek bu durumu, felsefe sistemine dahil olmayı, dolaylı yollardan tespit eder. Althusser’in “özeleştiri” dönemindeki felsefesine görece yakın duran ya da onunla geçişli bölgeler barındıran son felsefesindeki ‘felsefe teorisi’, felsefeyi bir başlangıca, bilimin doğuşuna güdümler:

“Althusser’in başlangıç noktası ideolojinin günlük hayata ve gerçekliğe yaklaşım tarzını her daim yapılandıran ideolojik soyutlamaların her an ve her yerde var olduğudur. Bu ideolojinin iki düzeyi vardır: Birincisi zımni anlamda oluşan ‘kendiliğinden’ gündelik dokudur; ikincisi bu anlamları bir sistem haline getiren örgütlü din yahut mitoloji. Sonrasında Antik Yunan’da beklenmedik bir şey olmuş, matematik kılığında bilim doğmuştur. Matematik en ufak bir mitik göndermeden yoksun, saf, soyut sayılarla meşguldür; içinde herhangi bir kozmik anlamın yankısının işitilmediği, aksiyom ve kurallarla oynanan bir oyundur; kutsal, uğurlu, uğursuz sayılar yoktur. Matematik tam da bu haliyle altüst edicidir: Kozmik anlamla yüklü evren için, o evrenin homojenliği ve istikrarı bakımından tehdit oluşturur.”[18] Bu, tüm bilimler için geçerli bir özelliktir ve felsefenin işlevi “tam da bu bilimsel kopuşu zapt etmektir”.[19]

Althusser felsefenin felsefi olmayan bu başlangıç koşuluyla birlikte, tüm felsefeyi, ister materyalist olsun ister idealist, materyalist bir çatışma zemini içinde konumlandırır. Felsefenin gördüğü işlev ideolojiktir. Bilimin kopuşunun doğurduğu tehlikeyi zapt eder felsefe. “Söz konusu zapt etme hamlesi Platon’dan itibaren tüm büyük filozoflar tarafından tekrar edilmiştir: (bilimin nüfuz alanını maddi dünyayla sınırlayan) Descartes ve (din ve etiğe yer açmak için bilimin nüfuz alanını fenomenal dünyayla sınırlayan) Kant’tan tüm iletişimi bilimsel rasyonaliteden muaf tutan günümüz yeni-Kantçı iletişim kuramcılarına varıncaya değin. Felsefenin bu hakim idealist biçimine (Platon, Aristoteles, Tomasso, Descartes, Kant, Hegel vb) karşı Althusser bir dip akıntısı biçiminde (olumsal karşılaşmalardan oluşan maddi dünyayı öne çıkaran) ilk Yunan materyalistleri ve Epikurosçulardan başlatıp Spinoza’ya hatta Heiddegger’e kadar uzanan materyalist karşı felsefe geleneğini öne çıkarır.”[20] Bir anlamda felsefenin sınırlandırılması ve hakim idealist geleneğin Hakikat’i temsil iddiasına karşı sınırlanmış ve olanı olduğu biçimiyle oluşun sürekliliğinde, hatta sınırlılığında kabul etmiş olarak savunulan bu felsefelere ilişkin ayrımına rağmen Althusser adeta “felsefe boşluğuna kendi ‘ölçü’sünü dayatan bir yüksek Hakim gibi hareket eder”[21], bu anlamda da bir ‘felsefi sistem’ vazeder.

“Marksizme bir felsefe kazandırmak”tan “Marksizm için bir materyalist felsefe”ye geçiş Althusser’in felsefesinde içsel bir kopuş tespiti yaptırmaz. En azından onun felsefesinin sürekli kendine müdahalelerinin ‘kopuş’ olarak ifade edilemeyeceğini yine ona başvurarak söylemeliyiz: Felsefede ‘kopuş’ olmaz. Öne çıkan, o halde bir ‘yer değiştirme’, sorunsallara yaklaşım konusunda keskin ama felsefenin imkânları dahilindeki farktır. Bunu Marksizm ve felsefe arasındaki ilişkiye dönük konum almalar içinde ifade edebiliriz. P. D. Thomas’ın iddiası Althusser’in son felsefesinin izlerinin, ilk dönem çalışmalarının içinde sürülebileceğini kabul etmekle birlikte, teoride “önceki çalışmalarından daha sonraki gelişimi için belirleyici olduğu kadar mutlak da olan bir kopuş hayata geçirdiği”dir. Ona göre Marx İçin ve Kapital’i Okumak, Marx’ın eserlerine gömülü olan “uygulanabilir bir durumdaki” bir Marksizm felsefesini izah etme girişimidir. Diğer yandan karşılaşma felsefesi ise Marksizmin bir felsefesi değil de daha çok Marksizm için bir felsefe olmaya çalışmaktadır.[22] Thomas, Gramsci üzerine kendi çalışması için bu ikinci konumu alttan alta güdüleyici olarak alır ve bu ikinci konumun Althusser’inin Gramsci’ye bir dönüş barındırdığını savunur.[23]

Kuşkusuz Althusser’in felsefe stratejisindeki farklar açıktır, ancak bu tam da onun felsefeyi “Askeri deyimlerle bir devrimci felsefe stratejisi olsa olsa Mao’nun pek düşkün olduğu savaş tarzıyla şehirlerin kuşatılması ve şehir gerillası teorisi ya da Machiavelli’ye özgü politik-askeri strateji tarzlarını (özellikle kaleler hakkındaki teorisini) hatırlatır”[24] diyerek “politikleştirdiği” yerde aranacak bir felsefi strateji değişimidir. Şu halde ‘sistem’e karşı bu sonucu doğuran bu stratejinin oradaki arazlarıyla birlikte Althusser’in kesintisiz olarak Marksizmin felsefesini materyalizmde dinamik ve yer değiştiren niteliklerde işletmeye çalıştığını ve felsefi/teorik konjonktür aracılığıyla öncelik belirlediğini, sonuçlarından bağımsız olarak söyleyebiliriz. Ne var ki niyet ile sonuç ve kuşkusuz etkiler her durumda örtüşmez. Althusser’in başka bir vesileyle söylediği gibi “Sözcükler karar vermez ne anlam taşıdıklarına yankıları karar verir bir tek”.[25]

b) Karşılaşma materyalizminin yol taşları

Althusser’in ulaştığı ya da ulaşmaya niyet ettiği materyalist felsefenin sunumunu oluşturan mantıksal işleyişi karşılaşma materyalizmine kadar izlemek gerekiyor. Bu yolun ana hatlarını Althusser’in öne sürdüğü biçimiyle belirginleştirmeye çalışalım.

·  Felsefe kendi yeter koşulunu nesnesi kıldığı toplumsal pratiklerden alır. Felsefenin nesnesi yoktur; dolayısıyla ideolojik-politik konjonktür tarafından pratikler aracılığıyla üretilen nesneler felsefece edinilir. Felsefe tezler ve karşı tezler ileri sürer ve bu yönüyle sonsuzdur.

“Felsefi pratiğin dönüştürdüğü şey, altında çeşitli pratiklerin kendine özgü sonuçlarını doğurdukları ideolojilerdir.”[26]

“Felsefe reel bir nesne hakkında bilgi vermez ancak Tez’ler vazeder, bunlar ya felsefi bir ‘nesne’nin var olduğunu ifade eder ya da özellik veya niteliklerini tanımlar. Ardından şöyle diyeceğiz: Bilimsel pratiğin ya da üretim pratiğinin birer nesnesi olması anlamında felsefenin nesnesi yoktur; hedefleri veya uğrunda çaba gösterdiği şeyler vardır.”[27]

·  Felsefe savaş alanıdır; idealizm ile materyalizm arasında birbirlerinin alanlarını ele geçirmeye yönelik sürekli bir savaş devam ededurur.

“(…) felsefenin reel düşmanlara karşı savaşan bir ordudan geri kalmayacak şekilde –kendi soyut olduğuna göre maddesel bir biçim altında değil tabii ama‒ bal gibi eylem yaptığını ve felsefi savaş alanında da (kampfplatz – Kant) ‘kategoryal’ olmakla (kategoriler ve tezler arasında) birlikte yine de en azından kısa veya uzun vadede kanlı olmakla geri kalmayan çarpışmalar olduğunu akla getiriyor.”[28]

“Felsefe bir olsa da son kertede iki karşıt felsefe yapma tarzı, birbiriyle çelişen iki ayrı felsefe uygulaması vardır: idealist felsefe pratiği ve materyalist felsefe pratiği.”[29]

“Bir felsefi tezin nesnesi yoksa da, yani ‘koyduğu’ şey reel bir nesne değil tamamen felsefenin içine ait bir nesneyse de, bu nesne onun için felsefi bir hasım üzerinde bir alan kazanma aracı haline gelir. Bu felsefi nesne, felsefi savaşta söz konusu felsefenin belli bir hasıma karşı belli konumlar işgal etmesini mümkün kılan ‘askeri düzeneğidir’.”[30]

·  İdealizm ve materyalizm arasındaki kavgada yer değiştirmeler olur: idealizm ya da materyalizm saf halde görülmez. İdealist felsefe içinde materyalist öğeler, materyalist felsefe içinde idealist öğeler bulunur.

“Bir felsefe, hasmının mevzilerini işgal etmek istiyorsa gereğinde onun felsefi argümanlarını ona karşı kullanarak, hasmının kuvvetlerinin büyük kısmını kendi davasına kazanmak zorundadır.”[31]

“(…) her felsefe adeta içinde önceden yenilmiş düşmanını taşır, onun repliklerine önceden karşılık verir, onun kendi düzeneğine önceden yerleşir ve bu özümsemeyi yapacak hale gelmek için kendi düzeneğini yeniden gözden ve elden geçirir. Bu yüzden, her idealist felsefe, içinde zorunlu olarak materyalist argümanlar, her materyalist felsefe de idealist argümanlar taşır. Dünyada saf, yani tamamen idealist veya tamamen materyalist denilebilecek felsefe yoktur. Materyalist Marksist felsefe denilen felsefe bile hiçbir zaman tamamen materyalist olma iddiasında bulunamayacaktır: Zira o zaman idealizm işgalindeki mevzileri önleyici taktikle ele geçirmekten vazgeçecek, savaştan çekilmiş olacaktır.”[32]

“Böylece çarpışmaların akışına göre, nominalizm bir kamptan ötekine geçer, ampirizm ve realizm de öyle, hatta idealizm ve materyalizm tanımları bile bakarsınız yer değiştirmiştir: Zira bütün savaşlar gibi bu savaşta da düşmanı aldatmak için yapılan çeşitli hileler ve aldatıcı hamleler vardır.”[33]

·  Tüm felsefe sahasını kaplayan ‘bilgi teorisi’ (gnosoloji) ve varlık teorisi (ontoloji) esas olarak Köken ve Erek sorunları üzerine inşa edilir. Gnosoloji özne-nesne düalitesine, ontoloji ise ister idea ister madde kategorisiyle ifade edilsin “öz” olarak ele alınan varlık başlangıcına dayanır. Sorun da bu ‘varlık’tan varoluşların ereksel olarak türetilmesidir. Başka bir deyişle tüm olanlar Varlık’ın ifade biçimleri olarak ona bağlı tekilliklerdir. Felsefe olarak felsefe tüm Hakikat’e nüfuz etme iddiasındadır. Ondan kaçan hiçbir şey olmaz olamaz.

“Felsefelerin çoğunun sistem şeklinde karşımıza çıkması, bu gerekliliğin karşılığında Platon’dan Hegel’e, Comte’a vs. kadar tüm idealist geleneğin felsefeye önerdiği ‘nesne’ de bu gerekliliğe karşılıktır: ‘Her şey’i düşünmek’. Felsefe kendine hedef olarak ‘her şeyi düşünmeyi’ aldığı zaman bu egemen ideolojinin birleştirilmesi çalışmasında kendi teorik ve soyut payını üstlendiğini ifade etmiş olur.”[34] 

“Demek ki neymiş? Varlık Düzenmiş. Varlık’ta temellenen, Varlık tarafından belirlenip amaçlandırılan varlıkların düzene konmasıymış. Doğal olarak bu Düzen, Varlık’ın mutlak gücü göz önüne alınırsa sonsuz denecek kadar çeşitli olabilir.”[35]

·  Tüm bu felsefe sahasının derinlerinde, Köken ve Erek sorununu reddeden ya da onun dışında olan, yani felsefe olarak felsefenin (materyalist ya da idealist) varlığına/ olmaklığına karşı duran bastırılmış bir materyalist yeraltı akımı vardır: Karşılaşma/ zorunsuzluk materyalizmi.

“(…) Söz konusu gelenek, kendi maddeci çanağını (atom ‘düşmekte’ olan bir bireyselliğin en basit yüzü olduğuna göre, şu ya da bu ölçüde atomcu) bir karşılaşma felsefesinde, yani her türlü öz (Ousia, Essentia, Wessen) felsefesini yani her türlü us (Logos, Ratio, Vernunft), yani her türlü Köken ve Erek (Köken burada ilk düzen ya da us içinde Ereğin öncelemesidir) felsefesini reddeder, bunun yerine, Tümü ve tüm Düzen’i reddettiği için Tümü ve düzeni reddeden ve dağılış (‘tohum saçma’ der Derrida kendi dilinde) ve düzensizliği öneren bir felsefe benimser.”[36]

“(…) karşılaşma maddeciliğinin bir öznenin (ister Tanrı ister Proletarya olsun) değil de, bir sürecin maddeciliği olduğunu, öznesiz ama egemen olduğu öznelere (bunlar birey olabileceği gibi olmayabilir de) kendi gelişiminin (hiçbir erek yüklenemez bu gelişime) düzenini zorunlu kılan bir sürecin maddeciliği olduğunu söyleyeceğiz.” [37]

“(…) diğer felsefeler trene kalkış istasyonunda biner, kompartımanlarına yerleşir ve tren varış istasyonuna gelinceye kadar orada kalırken materyalist felsefeler her zaman trene hareket halindeyken atlarlar.”[38]

·  ‘Boşluk’ içindeki ‘sapmalar’ın oluşturduğu karşılaşmalarla ifade edilen bu materyalizm olumsallığa dayanır. Zorunsuzluğun zorunluluğunu savunur. Felsefe içinde oluşturulmuş bir konjonktür teorisini barındırır ve radikal bir nominalizmdir.

“Bir bakıma Köken ve Varlık’la işe başlamayı reddederek hiçbir şeyle başlamamak, yani tam da olgular dediğimiz o anlam hiçliği ile başlama cüretini gösterdiler.”[39]

“Her şeyin gerek basit parçacıkların gerek bileşik cisim veya öznelerin rastlaşmasından ibaret olması, her rastlaşmanın da bir başka tür rastlaşma olan zamanda, uzayda ve onların (rastlaşmayı kavuşma ilavesiyle tekrarlayan bir sözcük) ‘konjonktür’ denen içeriklerinde vuku bulması ve yine her rastlaşmanın, yukarıdaki koşullar altında, olağan, hem de zorunlu olarak zorunsuz olması: işte olayların, dolayısıyla tarihin ve zamanın üstüne görülmedik ufuklar açan bir olgu…”[40]

“Karşılaşma yer alabileceği gibi yer almayabilir de…”[41]

“Bu felsefenin her şeyiyle ve her bakımdan bir boşluk felsefesi olduğu gözden kaçmamış olacaktır: atomların içinde aşağı doğru düştükleri boşluğun önceden var olduğunu söyleyen bir felsefe değil yalnızca, kendine varoluş kazandırmak için felsefede boşluk yaratan bir felsefe: ‘felsefe soruları’ndan (‘Hiçbir şey olmamak varken neden bir şey var ki?’) başlamak yerine, her türlü felsefe sorusunu dışarı atmakla, dolayısıyla kendine herhangi bir ‘nesne’ biçmeyi reddetmekle başlayan hiçbir şeyden ve de düşüşteki sapma denilen, hiçbir şeyin rastgele ve sonsuz küçük değişikliğiyle işe başlayan bir felsefe.”[42]

“Doğrusunu söylemek gerekirse, nominalizmin materyalizme giden en iyi yol değil, dünyada düşünülebilecek tek materyalizm olduğuna inanıyorum.”[43]

·  Bilimsel açıklama da bu felsefe için sonsuz ve olumsal karşılaşmaların “tutma” noktalarının belirlenmesine bağlıdır. Tekil karşılaşmaların olumsal düzeneklerinin istikrar kazandığı noktada açıklama benzeri bir duruma imkân tanınır ancak bu da bir ‘karşılaşma’ ontolojisinin olumsallığına tabidir. Konjonktür bu ‘tutmanın’ zamansal ve mekânsal yeri olarak bilimin nesnesi haline gelir. Hatta tek bilinebilirlik olur. Tekilliğin evrenselliği açıklama konusu olur.

“Burada ‘yasa’ sözcüğünün anlamı konusunda son derece önemli vargılara ulaşabiliriz. Tutmanın karşılaşmasını yöneten hiçbir yasa olmaması kabul edilebilir, ama denilecek ki bu sefer de, karşılaşma ‘tutar tutmaz’, başka deyişle, dünyanın, yani varolan tek dünyanın (çünkü bir dünyanın ortaya çıkışı, başka tüm olanaklı dünyaları dıştalar elbette) kararlı figürü oluşur oluşmaz, artık kararlı bir dünyaya sahip oluruz ve bu dünyanın olayları peş peşe ‘yasalar’a tabi olur. Bu durumda dünyanın, dünyamızın (başka dünya tanımayız, olanaklı sonsuz sayıda yüklemlerden arıklık ile uzamı biliriz bir tek. Faktum derdi Spinoza) boşlukta yağmur damlaları gibi düşen Epikuros’un atomlarının karşılaşmasından ya da gök bilimcilerin söz ettiği ‘Big Bang’den doğmuş olması, bizim başka bir dünyada değil de bu dünyada başımızda olan bir iştir, bu dünyanın ‘düzenli’ olması (dürüst bir kumarbaz için denildiği gibi düzenli; çünkü bu dünya kumar oynar ve de iyiden iyiye kumar oynar bizimle) bir olgudur, bu dünya kurallara uyar ve de yasalara boyun eğer. Karşılaşma tutar tutmaz bu karşılaşma maddeciliğinin öncüllerini bize bahşedecek kişinin bile, bu biçime bürünmesinden kaynaklanan ve temelde bu biçimleri sonsuza dek yineleyen yasaları, incelemeye sığınmak istemesi kendini böyle bir isteğe kaptırması bundandır.”[44]

“Bu özel kavram çiftinin, yalnız tarihin gerçekliğini düşünmelerini sağlayacak şeyleri değil, her şeyden önce siyasetin gerçekliğini de yalnız gerçekliğin özünü değil her şeyden önce pratiğin gerçekliğini de ve de bu gerçekliğin karşılaşmaları, yani mücadeleler sırasında kurdukları bağı da düşünmelerini sağlayacak şeyleri, karşılaşma ve bağlam (konjonktür) kavramlarında arayan kişilerin ilgisini çektiğini unutmamalıyız.”[45]

“(…) bağlamın (konjonktürün) kendisi de bir kavşaktır, kesişmedir, devinim olsa da donmuş bir karşılaşmadır, zaten olmuş karşılaşmadır, önceki nedenlerini sonsuza gönderir tıpkı önceki nedenler dizisinin şu tanımlı birey, örneğin Borgia olan sonuçlarını sonsuza göndermesi gibi.”[46]

“Bireysel ve toplumsal hayatta yalnızca, gerçekten tekil olan tekillikler (nominalizmler) vardır. Ama bu tekillikler evrenseldir, çünkü onlar tekrarlanan değişmezliklere ya da sürekliliklere açılarak sanki geçirgenmiş ve efsunlanmış gibidir. Bunlar genellikler değil, tekil değişkeleri altında, aynı tür ve cinsten başka tekilliklerde bulunabilecek tekrarlanan sürekliliklerdir.”[47]

“(…) bilgi tarafından ulaşılması hedeflenen gerçeklik, bir genelliğin değil, evrensel bir tekilliğin gerçekliğidir.”[48]

c) Yer değiştirmenin sancıları

Marx İçin ve Kapital’i Okumak döneminde Althusser epistemolojiye odaklanır. Tarih Bilimi’nin bilimselliğini felsefeden savunurken bilme süreci ile ilgili ve bilgi üretimine dayalı materyalist bir epistemoloji oluşturur. Bunu yaparken herhangi bir materyalist ontoloji oluşturma gereği de duymaz, varsayılmış ve kabul edilmiş bir gerçeklik ve materyalist ontoloji ancak bilimin açıklama düzeyi için gerektiği oranda kabul edilir. Gerçekliğin açıklanması için teorik mekanizma bilimdir ve bilginin üretilme sürecinin koşulları olan ‘gerçek nesneler’ ile ilgili materyalist tezler adeta deklere edilir.

Karşılaşma materyalizmi ise tüm odağını ontolojiye kaydıran bir felsefedir. Belki daha fazlasıyla felsefe için tek mümkün materyalizmin ve bilimin bilinebilirliğinin tekilin ontolojisi olduğunu kabul etmektir. Felsefenin başlangıcı sorunu, Köken ile bağlantılandırılarak bir felsefenin başlangıcı, genel olarak felsefenin başlangıcı içinde reddedilir.

Epikuros’un ‘boşluğu’, Spinoza’nın ‘tanrı/doğa’ olarak her şey şeklinde ifade ettiği hiçbir şey ya da boşluk kabulü, Machiavelli için siyasal boşluğun felsefi boşluk olarak kabul edildiği konjonktür vs. vs.. Ancak neredeyse felsefenin metafizik (ilk felsefe anlamında) yapısı içinde ‘oluş’ sorunuyla doğrudan ilgilidir Althusser. Adeta felsefe ile dünya özdeştir!

Anlamın önselliğine yönelik haklı ve gerekli bir ret kurarken “yol açtığı etkilerinden önce hiçbir nedenin bulunmadığı”nı[49] savunur. Bu anlam ‒aşkın rasyonalite ve öz‒ töz olarak idea ya da madde ve ilk nedene bağlı olmayan, onlardan türetilmeyen olduğu gibi olan –Heiddegger’in olan’ı (“es gibt”) ya da Wittgenstein’ın durum’u (“fall”)‒ bir türeyimdir. Mevcut dünyanın olumsal/zorunsuz ve çoğul halini ya da olduğu gibi olduğunu, saf katışıksız varoluş olduğunu kabul etmek anlamına gelir. Sonsuz çoğulluğu içinde bulunan dünya böyle olmayabilirdi ya da çoğulluğun bu konfigürasyonu olmayabilirdi ama böyle oldu! Zorunlu olarak neden böyle olmayabilirdi sorusu böyle olduktan sonra belirsizdir. Ereksel olmayan bir tarzda oluş, oluşa bağlı açıklama nasıl yapılabilir?

Althusser’in buna cevabı, “Karşılaşma ancak birden çok neden dizisinin sonucu olan varlık dizileri arasında gerçekleşebilir: en az iki neden dizisi olmalı ama bu ikisi, ortamın buluşmaya elverişli olması (…) ya da koşutluk sonucu hemen sayıca artarlar”[50] şeklindedir. Belirgin bir Spinozacı esinle Althusser Spinoza’nın sonsuz sayıda yüklemine ve bilinebilen düşünce ve uzam yüklemlerine benzer biçimde üretmiştir. Ya da Spinoza’nın epistemolojik koşutluğunu ontolojiye çekmiştir.

Karşılaşma materyalizminin dayandığı ontoloji, hiçbir şekilde birbirine indirgenemeyen, tek tek olanların, boşluktan türeyen çoğul rastlaşmaları ile oluşan sonsuz tekillikler denizidir. Burada işleyen Althusser’in bilince ve usa dayalı her tür idealizme karşı olması anlamında “geçici olarak maddecilik”[51] dediği olanın dolaysız pratik varlığına dayalı saf bir “materyalist ontoloji” ya da madde idealizmidir. Yürürken karşımıza çıkan duvar ve ona toslamamız anlamındaki bir ontoloji! Bu düzeyde savunulan felsefeden hiçbir ‘olan’ kaçamaz. Sürekli oluş halinin atom yağmuru yağmaktadır. Felsefe için speküle edilemeyecek denli yalın ve pratik oluşa dayalı apaçıklığı ifade ediyor gibi görünüyor. Oysa tam tersine madde türleri açısından ayrıma kapalı olan bu felsefe oldukça belirgin bir felsefi spekülasyon barındırır. Karşılaşma materyalizmi açısından ‘olan’ hiçbir zaman iddia edildiği gibi işaret edilmeye gelebilecek saflıkta bulunmaz; her tespit etme durumu başka bir karşılaşma olarak ‘olan’ üzerinden başka bir ‘olma’ya geçer. Bu koşul herhangi bir bilgiye olanak tanımaz. Karşılaşmalar zinciri zaptedilemez bir sapmalar toplamı olarak epistemolojik rölativizme ulaşır. Mevcut varlığın yapısı, bilmeye uygun değildir! Bu boyutuyla, çağdaş ontolojiye dönüşe uyumlu bir felsefe sunuyor Althusser. 

Köken ve erek sorununa yönelik Althusser’in eleştirileri isabetli ve derinliklidir. Karşılaşma materyalizmi de bir bakıma bu eleştirilerin üzerine bina edilmiştir. Buradaki ‘boşluk’, kökene bağlı ve bağımlı felsefeleri egale etmek için türetilmiş, felsefi bir kategoridir. Sorunun ontolojiye bağlanışını göz önünde bulundurursak, tekrar ifade etmemiz gerekir ki asıl mesele ‘oluş’ sorununda düğümlenir. Althusser, Spinoza’nın sık sık yaptığı metafizik sonsuza geriye çekilmeyi reddi gerçekleştiremez. Ya da ‘tutarlı’ davranır. O, Epikurus’a atıfla sapma ve birbirine tutunma düzenekleri (çengelleri) bulunan atomlardan Clinamen’den (Lucterius’un atomların hareketlerindeki asgari belirlenimsizliğe verdiği ad) bahseder. Tekrarlayalım: yağmur gibi yağan atomlar birbirine paralel haldedir. Bu durum, herhangi bir temasa, olana izin vermez. Olan diye bahsedebileceğimiz hiçbir şey yoktur, hatta atomlar bile “hayaletimsi varoluşa sahiptir”. Ancak rastlantısal bir sapma, belirlenimsiz zinciri başlatır. Newton’un ilk fiskesine benzemiyor mu?

Adına ne derseniz deyin, metafizik bir ontoloji ‘felsefe olarak felsefe’nin tuzağına düşmekten kurtulamaz ve bu, ‘materyalizm’ adına her türlü anlam sorusundan ve rasyonalizmden kaçınmayı başarsa bile bir adım ileride kurulmuş bir tuzaktır. Felsefenin, bilimin açıklayıcı düzeyine bağlı ve sınırlanmış biçimi böyle bir metafizikle de mesafelidir. Althusser karşılaşma materyalizmini aynı zamanda “zorunsuzluk materyalizmi” olarak ifade eder. Başka deyişle, zorunluluğu olumsallığın boyunduruğu altına sokar. Bu durumda ‘olan’ın, ‘durum’un, ‘olay’ın, hatta ‘pratik’in yegane gerçeklik bileşeni olduğu göz önünde bulundurulursa buraya ait bir nedensellik haliyle sonsuz sayıda nedensellik zincirinin olumsal kesişmesidir; bu ancak ‘tespit’ edilebilir. Oysa tespit bilmek değildir; olsa olsa betimlemedir. Mesela bir odada bulunan eşyaların yerlerini, diyelim ki sandalyenin masanın sağ tarafında olduğunu söylemek gibi. Konjonktür, Althusser’in erken döneminde bilimin hüküm merciindeyken, bir sorun sürekliliği olarak artık sınırlayıcı yüklerinden arınmıştır ve tam bir temsil olarak felsefeye yayılmış halini onun son felsefesinde bulmaktadır. Özne kategorisinin anlam kategorisine bağlı ve taşıyıcı yapılmasını uygun bir şekilde dışarı atan Althusser, konjonktüre yüklediği anlamla adeta bir sızıntıya izin verir. Bilindik bir ‘özne’ değil belki ama, konjonktüre yüklenen kurucu etkinlik, onu adeta bir ontolojik faile dönüştürür. Konjonktür yapar! Konjonktür bir karar mercii gibi yapılandırılır.

“Tüm anlamın ve tüm aklın kökeni olarak ‘insanların’ karşısında duran şey bir ‘sapmanın ürettiği ve karşılaşma’ olarak kavranan konjonktürün kendisidir. Karşılaşmanın ötesinde herhangi bir şey mevcut olmadığından, bu kendini kendine doğrudan sunar. Geleneksel ‘özneye’ atfedilen şeffaflık, yaratıcılık ve dolaysız özbilinç nitelikleri böylece artık teoriye değil, gizlice adeta ‘Alles was der fall ist’[52] olarak kavranan konjonktüre aktarılır.”[53]

Althusser’in de kabul edeceği gibi ‘olay’, ‘durum’, ‘pratik’, ‘madde’ gibi felsefi kategoriler, bize ‘olay’, durum’, ‘pratik’, ‘madde’yi değil bunlar ile ilgili felsefi konumları verirler. O halde bu felsefi kategoriler bizi nasıl bir bağlantılar kümesine yöneltiyor?

Felsefe bilimin postüle ettiği gerçekliği karşılaşma materyalizmi aracılığıyla edinebilir mi? Ya da materyalizmin kendini bilime bağlayan, dolayısıyla kendi öne sürdüğü tezlerde sürekli şekilde bilimin desteğini arayan hali bu tarz olumsallığa dayalı olarak nasıl ifade bulur? Ampirik bir ontik çoğulluğu döne döne ifade etmek, felsefe olarak felsefenin ya da felsefenin idealist pratiğinin dışına çıkmanın garantisini sağlamamaktadır. Olan ve olana dönük bilginin özdeşliği ile karşılaşmanın olumsallığına dayanan Althusser, bir olan olarak bilginin de bu olumsallığa tabi olduğunu varsayar. Bu da ontolojik monizmin epistemolojiye taşınması sonucunu doğurur.

Belirli bir ‘durum’un, konjonktüre ait ‘Bilgisi’, karşılaşmanın çoğul ontik yapısının bir parçası olan nedensellikler –sonsuz nedensellik eşittir nedensizlik‒ yumağının bir bileşimi haline geliyor. Bilimin açıklayıcı, eş deyişle, bilgi nesnesi düzeyinde işleyen epistemolojik nedenselliğinin karşısında ve dışında olan ifadeci bir nedensellik bu; öyle ki bir parçasına hakim olana tüm olaysal durumun olasılıklar toplamına yön verme kudreti tanır. Yahut başka bir duruma geçişi açacak ‘rastlaşmalar’ aralığını oluşturma imkânını! Böylece, rastlantı öğesi olarak ‘bilen’de de rastlantısal duruma katılır ve karşılaşmanın etkin bir öğesi olur.

Althusser’in felsefe eleştirisinin gücü her şeye rağmen kaydedilmelidir. Bundan çıkarılacak sonuç ve eleştirilen yönlerinden arındırılmış, mevcut haliyle işleyen bir dip akıntısı, keşfetmek ya da buna bağlı bir felsefe inşa etmek mi olmalıdır? Yoksa tam da felsefenin bu niteliklerini gözeterek, materyalist konumu idealizme karşı işletirken sürekli felsefenin dışında işaret edilebilecek, kural ihlaline açık bir yer mi açılmalıdır? Yani felsefe sahasında dövüşmeye uygun bir materyalizme dayanarak, ama kendisini felsefe alanında gömmeyecek denli felsefi tutarlılığa / sisteme mesafelilik. Althusser felsefenin idealist niteliğini tespit ederken, bu zeminin dışında herhangi bir müdahaleye imkân tanımayan saflaştırılmış ontoloji ile güvenceye alınmış bir materyalist felsefe arıyor. Bu noktadan sonra dışarıda ‒felsefe dışında‒ işaret edilecek merciler olarak bilim ve politikayı içermekten, felsefeleştirmekten başka bir çare kalmıyor.

 

C. Nominalizme Çekilme

Karşılaşma materyalizmi Althusser’in sakınımsız bir şekilde ifade ettiği nominalizmle buluşur: “Marx’ta nominalizmin materyalizme giden en iyi yol olduğunu okumuştum. Doğrusunu söylemek gerekirse nominalizmin materyalizme giden en iyi yol değil dünyada düşünülebilecek tek materyalizm olduğuna inanıyorum.”[54] Althusser erken çalışmalarında Spinoza’ya dayanarak “şey ve onun kavramı” arasındaki ayrımı (köpek kavramı havlamaz) bir bakıma nominalizmin epistemolojik bir yorumuna bağlar.

Amiens Savunusu’nda bu konudaki ifadeleri kanıt niteliğindedir: “Genellikle yapılan kestirim, Spinoza’nın nominalizme boyun eğdiği şeklindedir. Her türlü şıkta o sonsuz sayıda öznitelikleri olan töz kuramı ve iki özniteliğin uzam ve düşünce koşutluğu aracılığıyla, idealizmden sakınma için önlem almıştır. Marx, gerçek nesnenin bilgi nesnesi karşısındaki önceliği savıyla ve bu ilk savın gerçek nesne ile bilgi nesnesi arasındaki ayrışmaya ilişkin ikinci sav karşısındaki önceliğiyle daha başka türlü ve daha güvenlikli bir şekilde idealizmden sakınır.”[55] Ne var ki Althusser bu epistemolojik sınıra rağmen “karşılaşma materyalizmi”nde sakınımı hayata geçiremez ve nominalist bir ontolojiye teslim olur.

Nominalizm, Ortaçağ Avrupa’sında Ockhamlı William (1285-1347) aracılığıyla “tümeller tartışması” olarak bilinen tartışmaya ve onun ontolojik içeriğine materyalist bir epistemolojik karşılık oluşturmuştur. Tüm sınırlılıklarına rağmen Ockhamlı William için tümeller şeylerin çokluğunda ortak olan değil, onlara yüklenebilen öğelerdir. Herhangi bir varlıksal öncelikleri yoktur. Filozoflar, boşuna bir genellikten tekillikler türetmeye uğraşmıştır, oysa şeyler ilk baştan itibaren tekillikler halinde vardır. Asıl açıklanması gereken tek tek şeyler arasında ortak hiçbir şey bulunmadığı göz önünde bulundurulduğunda, genel kavramların nasıl oluşturulduğudur. Ockhamlı’nın işlemi, ontolojik olarak tümellerden tekil varlıkların türetilmesine karşı epistemolojik olarak bir tümelleştirme işlemine ihtiyaç duyulduğunun ortaya konmasıdır. Özellikle Ortaçağ boyunca, ontolojik Tanrı anlayışının egemen olduğu düşünüldüğünde bu yer değiştirme işleminin radikal bir materyalizme uygunluğu, daha net görülebilir.

Ockhamlı William Tanrı’nın birliğini, sonsuzluğunu, hatta varoluşun kendisini kanıtlamaya kalkışmaz, bunlar inancın konusudur. Diğer yandan nominalizm “tekilin bilgisi” anlamında bir tür ampirizmi içinde barındırır. Bilgi, deney ve gözleme bağlı tekilin bilgisidir. Buna rağmen kendi felsefi konjonktüründe mutlak varlık olarak Tanrı’ya dayalı ontolojik yaklaşımlar karşısında Ockhamlı’nın bağlamı değiştirmesinin güçlü bir materyalist içeriği vardır.

Althusser ise bu ‘bağlam’ değiştirmeyi kendi felsefi konjonktüründe tersine çevirmektedir. Bu yanıyla bugün “ontolojinin geriye dönüşü” çağında, özellikle kuantum felsefesine yakınlık gösteren nominalizmin ontolojisine doğru açıklık bırakmaktadır: “Ajanın (öznenin) nesneye ve ‘saf spekülatif’ (doğa bilimlerindeki deney anlamında bilimsel) dönüşümlerine ilişkin dışsallığı sona erer. Ajan da, deney düzeneğinin öğelerinden biridir. O zaman bilgi, ancak nesnenin dönüşümünde, konjonktürün bütünlüğünü yani eyleyicinin eylemiyle dönüşümünü de hesaba katarsa mümkün olur.”[56]

Buna belki bir adlandırma yakıştırarak ‘konjonktür nominalizmi’ diyebiliriz. Konjonktüre katılan her öğe nasıl ontolojik bir denklik içindeyse, aynı zamanda bu güç denkliği, ya da potansiyel denkliği belli bir düzenliliğe izin vermeyen, sonsuz olasılığa ya da zorunsuzluğa açıktır. Öte yandan zımnen bilinç öğesine tanınan hakimiyet çıkarsamasına da açıktır. Ve bu tekilin ontolojisi için idealizme doğru uzanacak yolu kurar. Kuantum felsefesinin istismarına konu olan (felsefe, istismar eder) haliyle, deneysel sürece katılan deneyci deneyin sonucu içinde aktif bir öğedir, hatta diğer değişkenlerden ayrıcalıklı bir yanı da vardır.

Kuşkusuz burada tarihin de tek tek olaysal karşılaşmaların ve bu kesişmelerin sonsal nedenselliğine indirgenebilirliğine yönelik nominalist yorumsamadan tarihselciliğe ulaşmak güç değildir. Althusser’in karşılaşma materyalizmi böylece, ontolojist bir sınır içinde kalarak, bilime imkân tanımaz. Ancak bunun özellikle onun açısından ‘pratik’ bir dayanak noktası ya da politikaya dair bir açıklık taşıması arayışı içinde en azından “konjonktür hakkında” değil, “konjonktür içinde” düşünme önermesi.[57] Bağlam (konjonktür) içinde düşünmek ne anlama gelir? Politik bir sorunu, bağlam (konjonktür) kategorisi içinde düşünmek ne anlama gelir?

Bu öncelikle şu anlama gelir: Önce tüm belirlenimleri var olan tüm somut koşulları hesaba katmak, bunların dökümünü yapmak, bazılarını hesaptan düşmek ve tümünü birbiriyle karşılaştırmak”[58] diğer arazlarından sıyrıldıktan sonra teorik politikanın imkânları açısından hâlâ etkili bir önerme olarak muhafaza edilebilir ve yol açıcı olabilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



[1] Umberto Eco, Foucault Sarkacı, Çev.: Şadan Karadeniz, Can Yay., İstanbul 2012, s. 103.

[2] Louis Althusser, “Tek Materyalist Gelenek: I. Spinoza”, Çev.: Cemal Bâli Akal, Marx’tan Spinoza’ya Spinoza’dan Marx’a Güncel Müdahaleler, Der.: Eylem Canaslan, Cemal Bâli Akal, Dost Yay., Ankara 2013 içinde, s.174.

[3] Louis Althusser, “Amiens Savunusu”; Makyavel’in Yalnızlığı, Çev.: Turhan Ilgaz, Alaeddin Şenel, Seda Çakmak, Epos Yay., Ankara 2006 içinde, ss. 219-270.

[4] Louis Althusser, Felsefede Marksist Olmak, Çev.: İsmet Birkan, Can Yay., İstanbul 2018 içinde.

[5] Althusser, Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş, Çev.: İsmet Birkan, Can Yay., İstanbul 2016.

[6] Althusser, Felsefede Marksist Olmak, a.g.e.

[7] Louis Althusser, “Machiavelli ve Biz”, Felsefi ve Siyasi Yazılar Cilt 5: İki Filozof, Çev.: Alp Tümertekin, İthaki Yay., İstanbul 2016 içinde, ss. 9-161

[8] Peter D. Thomas, Gramsci Çağı, Çev.: İlker Akçay, Ekrem Ekici, Dipnot Yay., Ankara 2013, s.42

[9] Louis Althusser, “Karşılaşma Maddeciliğinin Yeraltı Akımı”, Felsefi ve Siyasi Yazılar, Cilt 4: Kriz Yazıları, Çev.: Alp Tümertekin, İthaki Yay., İstanbul 2009 içinde, ss. 247-298.

[10] Althusser, “Tek Materyalist Gelenek: I. Spinoza”, a.g.e. içinde, ss. 173-79

[11] Bu metin Türkçe’de bulunmamaktadır. Konu ile ilgili bilgi, G. M. Goshgarian’ın Felsefede Marksist Olmak’a (a.g.e.) yazdığı önsözde ve Diego Tatian, Spinoza Marx’la. Bir Karşılaşmanın Protokolleri. Spinoza’dan Marx’a Marx’tan Spinoza’ya, a.g.e., derlemesinin (ss. 156-172) içinde s.163’te bulunabilir.

[12] G. M. Goshgarian, Felsefede Marksist Olmak, a.g.e., s. 18.

[13] D. Tatian, Spinoza Marx’la… a.g.e., s. 164.

[14] Althusser’den aktaran: D. Tatian, a.g.e., s. 163-164.

[15] L. Althusser, “Karşılaşma Maddeciliğinin…” a.g.e., s. 286..

[16] L. Althusser, Felsefede Marksist Olmak, a.g.e., s. 45.

[17] L. Althusser, Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş, a.g.e., s. 245.

[18] Slovaj Zizek, Kendini Tutamayan Boşluk, Çev: Barış Engin Aksoy, Metis Yay., 2019, s. 22.

[19] A.g.e., s. 22.

[20] A.g.e., s. 23.

[21] A.g.e., s. 26.

[22] P. D. Thomas, a.g.e., s. 69.

[23] A.g.e., s. 71.

[24] Althusser, “Tek Materyalist Gelenek”, a.g.e., s. 182.

[25] L. Althusser, Güncel Müdahaleler, Çev.: Alp Tümertekin, İthaki Yay., İstanbul 2004, s.39.

[26] Althusser, Filozof Olmayanlar İçin Felsefe, a.g.e., s. 29.

[27] A.g.e., s. 222.

[28] Althusser, Felsefede Marksist Olmak, a.g.e., s. 91.

[29] L. Althusser, Filozof Olmayanlar İçin Felsefe, a.g.e., s. 38.

[30] A.g.e., s. 223.

[31] A.g.e., s. 225.

[32] A.g.e., s. 225-226.

[33]Althusser, Felsefede Marksist Olmak, a.g.e., s. 195.

[34] A.g.e., s. 226.

[35] A.g.e., s. .151.

[36] Althusser, “Karşılaşma Maddeciliğinin Yeraltı Akımı”, a.g.e., s. 275.

[37] A.g.e., s. 272.

[38] Althusser Felsefede Marksist Olmak, a.g.e., s. 60.

[39] A.g.e., s. 174.

[40] A.g.e., s.177.

[41] Althusser, “Karşılaşma Maddeciliğinin…”, a.g.e., s. 254.

[42] A.g.e., s. 257.

[43] Althusser, “Tek Materyalist Gelenek”, a.g.e., s. 182.

[44] Althusser, “Karşılaşma Maddeciliğinin…”, a.g.e., s.283.

[45] A.g.e., s. 274.

[46] A.g.e., s. 281.

[47] Althusser, “Tek Materyalist Gelenek”, a.g.e., s.180.

[48] A.g.e., s. 180.

[49] Althusser, “Karşılaşma Maddeciliğinin …” a.g.e., s. 256.

[50] A.g.e., s. 281.

[51] A.g.e., s.276.

[52] Tractatus Logico Philosophicus’un Althusser’in kullandığı ilk önermesi. Ludwig Wittgenstein: “Dünya olduğu gibi olan her şeydir.”(Oruç Aruoba çevirisi)

[53] P. D. Thomas, a.g.e., s. 519.

[54] Althusser, “Tek Materyalist Gelenek”, a.g.e., s. 182.

[55] Althusser, “Amiens Savunusu”, a.g.e., s. 254.

[56] Althusser, Felsefede Marksist Olmak, a.g.e., s.138.

[57] Althusser, “Machiavelli ve Biz”, a.g.e.

[58] A.g.e., s. 33-34.

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar