Ana SayfaArşivSayı 75Devrimci Perspektifler Üzerine Görüşler

Devrimci Perspektifler Üzerine Görüşler

 

Radical Philosophy, Sayı: 2, Yaz 1972

Devrimci Perspektifler Üzerine Görüşler

G. A. Cohen

Çeviri: Mustafa Çobanoğlu
 
Kapitalist bir toplumda devrimci olmak en azından şu iki inanca bağlılığı gerektirir: (1) ücret sistemini, insanların büyük bölümünün emek gücünü kendilerinin ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerin çıkarlarına yabancı olan başka insanlara satarak yaşadığı koşulları ortadan kaldırmak hem mümkün hem de arzu edilirdir; ve (2) ücret sisteminden çıkarı olanlar, emek istihdam edenler o kadar güçlüdür ve yerleşik kurumlarca o kadar iyi kollanırlar ki sistemi ortadan kaldırmak için militan metotlar kullanılması gerekir. Bu iki inanç devrimciliğin amentüsü olarak adlandırılabilecek şeyi oluşturur.
İnancın takipçileri arasında ücret sistemine yönelik çelişen yaklaşımlar saptayabiliriz. Aşağıda iki yaklaşım arasındaki ayrımlar gösterilecek.
Bir yaklaşıma göre devrim kendinden önceki tüm insanlık tarihiyle kopuşu temsil eder; diğerine göre sürekliliği. Ben ikinci yaklaşımı savunacağım.
İlk yaklaşımı benimseyenler için, ücretli-emekçilik, yalnızca, kelimenin geniş anlamıyla köleliğin tarihte almış olduğu en yeni biçimdir. Diğer biçimler (tarihsel anlamıyla) kölelik ve serfliktir. Bu koşullar arasındaki farklar büyük ölçüde hukuki ve arızîdir. Bir proleterin, önceki emekçi sınıf mensuplarından daha üstün bir statüye sahip olduğu anlamına gelmezler. Efendi ve tebaanın rolleri farklı şekilde eklemlenmiş ancak öz itibariyle aynı kalmışlardır. İnsanlığın ana bölüğü her zaman köleleştirilmiştir. Devrimin amacı köleliği sonsuza dek ortadan kaldırmaktır.
İkinci yaklaşımı benimseyen biri, yukarıda formüle edilen devrimci pozisyona şöyle cevap verecektir:
Kölelikten serfliğe, serflikten de ücretli emeğe geçiş halk kitlelerinin itibar, özgürlük ve refahında önemli ilerlemeler getirmiştir. Tâbi sınıfın rollerindeki bu değişim, önemli bir bölümü bizzat insanların muhalefet mücadelelerinin beraberinde gelmiş olan bir ilerleme teşkil eder. Bu yüzden, ilk tutumu benimsemek, onların tarihsel kazanımlarına leke sürmektir. Dahası, her zaman tam anlamıyla köle olmuş olan insanların artık tamamen özgür kalacaklarını varsaymak mantıksızdır. İnsanların proleterlikten kurtulabileceklerini düşünmek için en iyi neden halihazırda diğer koşullardan kurtulmuş olmalarıdır. Önceki koşullardan kurtuluşun özsel anlamda hiçbir değişikliğe neden olmadığı değerlendirmesi, gelecekteki herhangi bir devrimin sadece başka türden bir ezme biçiminin icadıyla neticeleneceğine dair şüpheleri beslemektedir.
Devrimi, zaten kazanılmış olan zaferlerin genişletilmesi olarak kavrayan ikinci yaklaşımın savunucuları zor bir soruyla karşı karşıya. İnsanların tamamen özgür olabileceği, tabiiyet ilişkisinin [subordination] olmadığı eşit bir toplum niçin mümkün varsayılıyor? Tarih, sıradan insanların hak ve özgürlüklerini artırmak mümkün olsa da topyekûn kurtuluşlarını ümit etmenin temelsiz olduğunu öğretmedi mi?
Bu sorunun bir cevabı, devrimci olabilmek için topyekûn kurtuluşun mümkün olup olmadığının bilinmesinin gerekmediğidir. Yalnızca, bugün mevcut olandan daha fazla özgürlüğün mümkün olduğu ve her zaman olduğu gibi, bugünkü egemen sınıfın da özgürlüğün gelişimini engellemek ve mahkûm etmek için çabaladığı bilinmelidir. Bunlar her zaman doğru olmuştur ve ─kimi zaman şiddet de içeren─ mücadelenin ilerleme için zorunlu olduğu anlamına gelirler. Ve bugün de yanlış hale geldiklerine inanmak için neden bulunmuyor. Dolayısıyla, devrimci bir duruş, sosyalist ideal tam anlamıyla gerçekleştirilemez olsa bile savunulabilirdir. Ve eğer gerçekleşebilirse, ona yaklaşmanın ilk adımı şu anda sahip olunan özgürlükleri genişletmektir. Böylece, sosyalizmin uygulanabilirliği hakkında şüpheci kalınırken devrimci bir politika izlenebilir.
Bir diğer ve daha iddialı bir cevap, tabiiyeti (azalan ölçüde) gerekli kılan ilişkinin artık onun ortadan kaldırılmasını mümkün kıldığını iddia etmektir. Söz konusu ilişki, insan ihtiyaçları ve onları tatmin etmek için kullanılan üretim araçları (teknoloji) arasındadır. Araçlar nispeten gelişmemiş olduğunda, insanlar zaman ve enerjilerinin büyük kısmını çalışmaya harcamalıdır. Tarihte, üretim araçların durumu nedeniyle insanların varlıklarını güvenceye almak için yapmak zorunda kaldıkları işler o kadar zahmetli olmuştur ki, istenmeyen işleri yapanlar ve onları denetleyenler arasında bir sınıf ayrımı gerekli olmuştur. Emekçilerin statüsündeki iyileşmeler, üretim araçlarındaki, zorunlu emek olarak gereken ağır iş miktarını azaltan gelişmeler sayesinde mümkün olmuştur.  Ancak bu iyileşme olanakları her zaman denetleyici sınıfın mevcut imtiyazlarına saldırıyı gerektirdikleri için mücadele dolayımıyla hayata geçirilebilmişlerdir. Üretken güç, emek artık insanların hayatlarının odağı olmayacak kadar genişlemiş olduğunda, herhangi bir tabiiyet ilişkisi gereksiz hale gelir. İnsanın insan tarafından sömürülmesi, Adem’in laneti kalkmışçasına geri çekilir. Dolayısıyla, antikapitalist devrimin kurtuluş sürecini başlatmaktan ziyade devam ettirdiği görüşü, bu süreci üretici güçlerin gelişmesiyle ele alan açıklamayla bir araya geldiğinde, devrimin kurtuluş sürecini yalnızca devam ettirmeyeceği ayrıca onu tamamlayacağı beklentisini destekler. Fakat sürecin tamamlanması, insanları zahmetten kurtaran çok büyük bir üretken güç birikimini beklemek zorundadır. Karl Marx’ın, bolluğun tam anlamıyla sosyalist bir toplumun vazgeçilmez bir gereği olduğunda ısrar ederken öngördüğü şey de budur. Bolluğun özü, mal miktarının azami düzeyde olması değil, yeterli üretim için gereken zahmetin asgari düzeyde olmasıdır.  Kapitalizm, yalnızca ikinci seçenek kârı gözettiği için, emeğin azaltılmasına gem vurmaya ve mal üretiminin (dolayısıyla planlı eskitmenin, hummalı ürün inovasyonunun, reklamcılığa yapılan devasa yatırımların vb.) artırılmasını teşvik etmeye meyillidir. Egemen sınıfın çıkarları hâlâ özgürlüğün genişlemesine direnmektedir.
Şahsen son paragrafta anlatılan doktrine inanıyorum, fakat vurgulamak isterim ki çok daha mütevazı olan ilk cevap devrimciyi entelektüel bakımdan saygın hale getirmek için yeterlidir. Toplumsal açıdan gerçekleşebilme ihtimalllerinin kanıtlanması zor olan, büyük iddiaları öne sürmeden de tutarlı bir devrimci olunabileceğinin görülmesi önemlidir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aynı kategoriden yazılar